26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 Şuhat 1937 CUMHURIYE1 Antakya Fena bir yanlışlık FIKIRLER TARIHI 40 Vatanperver bir Türk kadını hakkında yanlış anlaşılan neşriyat Yazan : Hataylı Ahmed Faik Türkmen Maltepe Askerî Lisesi Felsefe muaLitni 3 kânunusani tarihli nüshamızda, Antakyadan verilen bir haber vardı. Bu malumata göre Antakya Türk kız ilkmektebi müdürü Mihrünnisa Çincin Sancakta, Türkler aleyhine ilk tahrikât başladığı zaman, Türklüğü rencide eden bazı hareketlerde bulunmuş oluyordu. Gazete miz, hele mekteb müdürlüğü gibi münevver bir şahsiyet sahibi de olan bir Türk kadınma yaraşmıyan bu hali eseflerle tebarüz ettirmişti. Dün Bayan Mihrünnisadan bir mek h.b aldık; bunda asılsız olan o haberin gazetemize aksetmiş olmasından mütevellid teessürlerini kaydettikten sonra vazi yeti şöyle tasrih ve tavzih eyliyor: «1 Direktörü bulunduğum Uzım çarşıbaşındaki ilkmekteb hiçbir zaman ve hiçbir sebeble kapatılmamıştır. 936 birinciteşrin iptidasında başlıyan tedrisat bilâinkıta devam etmektedir. 2 Talebesinin 29 birinciteşrin 936 umhuriyet bayramına iştirak ettikleri için kapatılan kız lisesile resmî ve gayriresmî hiçbir alâka ve rabıtam yoktur. O mektebin direktörü bir Fransız kadınıdır, mekteb mandater hükumetin ve mutasarnflığın kararile kapatılmış, bir müddet sonra tekrar açılmıştır. Puşkin hakkında Yazan : Kâzım Namî Duru Ruslann en büyük şairi Puşkin öleli yüz yıl oluyor. Bir kaza kurşununa uğrayıp ta ölmeseydi, şimdi yüz otuz yedi yaşmda olacaktı. Bir Zaro Ağa yüz elli yıl yaşar da, Puşkin yüz otuz yedi yıl yaşıyamaz mıydı? Fakat bir adamm yüz bu kadar yıl yaşamasile otuz yedi yıl yaşamajı arasında, yaşama bakımından bir fark olsa da, insanlık bakımından otuz yedi yıllık semereli bir yaşayış, yüz elli yıl değil, bin elli yıl süren semeresiz bir yaşayışa nisbetle şüphesiz çok daha de ğerlıdır. Her medenî milletin büyük bir veya iki şairi vardır. İngilizlerin Şekspir'i, Almanların Göte'si, Fransızlann Viktor Hügo'su, millî edebiyatlan kadar dünya edebiyatı için de büyük şairdirler. Puş kin, yalnız Ruslann büyük şairi olsaydı, ve yalnız bu sıfatla kalsaydı, biz Türkler için, bir Şekspir, bir Göte, bir Viktor Hügo kadar önemli bir yer tutardı. Halbuki Puşkin, Ruslar için, Şekspir'in İn gilizler, Göte'nin Almanlar, Viktor Hügo'nun Fransızlar nazanndakı bulunuş lanndan büsbütün başka bir durumda dır. Puşkin, Ruslar için, yalnız büyük bir şair değildir; belki en birinci ve en bü yük millî şairdir; bugünkü Rus edebî dilini yaratandır ve Ruslara bütün edebî nevileri verendir. Bundan ötürü biz Türkler için, herhangi bir büyük garb şairinden daha çok değer vereceğimiz bir şairdir. Otuz yedi yıllık bir ömre bu kadar büyük muvaffakiyetleri sığdırmak, yeryüzünde kaç bahtiyara müyesser olmuştur? Insanlann değeri, uzun yaşamalannda değil, yaşadıklan en az müddet içinde, kendi milletlerine ve dolayısile insanlığa ettikleri büyük hizmetlerle ölçülmelidir. Puşkin, daha yaşasaydı, eserlerine bir hayli şey daha katardı; fakat bunlar, yarattıklannı artırmaktan çok süslemeğe yanyacaktı. O, mukadderatın kendine çizdiği en büyük vazifeyi görmüştü: Rus halkmın edebî vicdanını yaratmak. Puşkin'e gelinciye kadar, edebî bir Rus dili yoktu denilemez; fakat, dadı sından aldığı ilk feyizle Rus halkmın vicdanma hulul eden Puşkin, kendinden önceki edebî dili kullanmış değil, Rus milleti genişliğinde muasır edebî dili yaratmıştır. Yüz yıl önceki Rus edebî eserlerini okuyup anlamak, bizim orta okul çocuklannm Fuzuliyi değil, Namık Kemali bile okuyup anlaması kadar güçtür. Halbuki bugünün okuma yazma bilen her Rusu, Puşkin'i okur, anlar ve ondan zevk alır. Puşkin, Boyar denilen en eski Rus asil ailelerine mensubdur; bu asillik, Rus Çarlannm yarattıklan karışık asillikten çok daha Rus halkına yakındır. Boyarlar, kendi serfleri içinde bile, onlardan büyük ruh aynlıklan göstermiyen millî adamlardır. Puşkin'in böyle bir soydan gelmesi, Rus halkınm vicdanma hulul etmesindeki saiklerden biri olsa gerektir. Her ne olursa olsun Puşkin, bir milletin medeniyette yer tutacağını, onda önemli bir şamil olacağını gösteren millî dehalardandır. Ömrünü hemen yoksulluk içinde geçiren bir adamm, yüzde değil, belki binde biri okuma yazma bilen bir millet içinde yaratıcı olarak görünmesi elbette deha eseridir. Bu deha, bugü nün inkılâblarına kadar dayanan fikir hareketlerinin millî ve insanî bir sahada yaşayıp gidebilmesine de yol açmıştır. Ne yazık ki Rus edebiyatmı bilmiyoruz. Puşkin hakkında öğrendiklerimizi nihayet garb dillerinin, bilhassa fransızcanın yardımile edinilmiştir: Binaenaleyh eksiktir, belki de yanlıştır; bununla beraber, bize Puşkin'in yaratıcı vasfını öğretmekten geri kalmıyor. Rus dostlarrmızın, yann öbürgün taziz edecekleri yüzüncü yıldönümünü, biz de taziz edeceğiz; bütün demokrat dünya da taziz edecektir. Fakat bizim bundan alacağımız bir ders te vardır: Millî bir edebıyat yaratma yolu. Biz hâlâ millî edebiyat mı, milliyetçi edebiyat mı gibi söz oyunlarile vakit geçiriyoruz; halbuki en büyük ihtiyacımız, Türk vicdanını terennüm edpcek bir millî sairedir. Biz bu edebî dehayı bekliyoruz. Doğumdan önceki ağnlar devri çok uzadı gibi geliyor bana. Atatürk devri, herhalde beklediğimiz şairi yetiştirecektir. Hoca hakkı ocukluklarmı birlikte geçirmiş, ilk tahsili bir arada yapmış ve gencliğin heyecanlı yıllarında elbirliğile hayli koz kırmış olan iki arkadaştan biri tesadüfün sevkile Sadnazam oluyor, öbürü zarurete düşüyor, sürünü yor. Fakat sıkıntı çeken, ikbale eren arkadaşınm tatanalı vaziyetinden haber almış değildir. Onu hayat yolunda kaybetmiştir. Neden sonra işi duyuyor, sevini yor ve hemen Babıaliye koşuyor. Ma lum ya. Sadnazamlann çoğu, Abbasoğlulan adını taşıyan halifeler gibi kat kat perdeler altmda yaşarlardı. Onlardan farkı, yüzlerini siyah bir peçe ile örtmemekten ibaretti, bu sebeble eski dostunu ziyarete koşan adamcağız da kolay kolay huzura çıkamıyor, bir hayli yüzsuyu döktükten sonra kapıcılardan müsaade alabilıp emeline eriyor. Onun kuruntu • * suna göre Sadnazam, kendini göriir görmez sevinc delisi olacak, şen sayhalarla yerınden fırlayıp kapıya kosacak, kol lannı açarak kucaklaşacak. Fakat hiç te öyle olmuyor. Sadnazam, perişan kılıklı bir adamm eşikte boy gösterdiğini görünce yüzünü ekşitiyor: Kımsiniz, dıyor, ne istiyorsunuz? Adamcağız, tanımadığı zehabile admı söylüyor. Sadnazam, «tanımadım» cevabını veriyor. Herif, mahalle komşuluğunu, mekteb arkadaşlığmı ileri sürüyor. Sadnazam, gene «tanımadım» ı bastın yor. Bunun üzerine talihsiz dost ilerliyor, Sadnazamm kulağma eğiliyor: Beraber yemiş çalardık, komşulann kümeslerinden tavuk aşınrdık. Hatta bir gün yakalanıp dayak yemiştik. O sırada efendimizin haşı da derince yanlmıştı, alnınıza doğru bir iz kalmıştı. îşte bendeniz oyum, hırsızlık arkadaşmızım!. Sadrıazam, bu pervasız izah karşısmda kızanp bozarıyor: A birader, diyor, demindenberi niye kendini tanıtmazsın, beni üzüntüde bırakırsm. Buyur, otur. Öyle konuşa hm!» * * * Vaktile ortamekteblerde müdürlük, hocalık yapmış ve şimdi hayatını şiire vakfedıp cild cild kitab bastırmakla oyalanmakta bulunmuş olan bir dostum anlattı. Fılânı tanıyorsun, değil mi?... Yirmi yıl önce talebemdendi. Yüzlerce çocuk arasında adını unutmayışım, tembelikte müstesna bir yükseklik göstermesindendır. Çahşmaz, cezadan yılmaz bir şakirddi. Bütün hocalar kendisinden yaka silkerdi, her gün bir suretle cezalandın ;rdı. Fakat imtihan günleri geldi mi, babasını, anasını seferber ederdi. Hoca everinin eşiğini yüzsuyile yıkatırdı, akla sığmaz yalvarmalar yaptınrdı, bulundu ğumuz kasabanın hatırı sayılan memurarını filân da iltimasa sürüklerdi, zah metsizce sınıf geçmek isterdi. Sonradan huyunu mu değiştirdi, zekâsı mı açıldı, ne oldu bilmem, bu çocuk bir iş adamı, bir hayat adamı kesildi, ün aldı, para kazandı, han ve apartıman sahibi oldu. Uzaktan adını duyuyor, arasıra şık otomobilile uçup gittiğini görüyor, memnun oluyordum. Geçenlerde bir mecliste kar şılaştık. Ev sahibi beni ona tanıtmak is* teyince ben, mahzuz bir tehalükle atıl dım, «talebemdendir» dedim. Herif ne dese iyi? Sordum: Ne dedi? Yanlışınız var, sizden ders almış ve sizi herhangi bir yerde görmüş deği lim, deyip sırtını çevirdi. Bizim arkadaş, yukanki kıssadan hisse almamış olacak ki utanıp susmuş. Ben olsam onun mektebdeki şerefsiz vaziye tini herkese duyura duyura anlatırdım ve sonunda şunlan söylerdim: Hoca hakkı tanımıyanlan cemi • • yet te er geç tanımaz ve zaman onlardan mutlaka öç alır. Çünkü o hak, her haktan üstündür. Hatayda içtimaî vazîyet Keza tanzimat hükumetinin memlekete getirdiği bu yeni şekil neticesi Haleb vilâyet teşkilâtının Antakyaya gönderdiği birçok memurlan başka memleketlerden gelme yabancılardan ibaretti. Bu memurların kasabalara yerleşip eşrafla düşüp kalkması esnaf üzerinde garib tesirler hâsıl ediyor, eşraftan başka kimselere de hürmet etmek haleti ruhiyesini vücude getiriyordu. Ekserisi merkezden gönderilen bu yabancı memurlara akran muamelesi yapmağa mecbur olan ağalar arasında da eşraflık an'anesi sakatlanıyordu. Hulâsa; bir taraftan esnaf ve eşraf sınıflan arasında uzvî tesanüdün peyda olması ve iş hayahnm başka mecralara girmesi, diğer taraftan bu iki sınıf arasındaki eski mihanikî tesanüdü besliyen hayat şartlannm azalması ve kuvvetini kaybetmesi eski mihanikî tesanüdü gündengü ne gevşetiyordu. 2 Muvazzaf askerliğin ihdası: a Eski Osmanlı hükumetinin muvazzaf askerlik usulünü ihdas etmesi esnaf ve köylü devlet askeri sıfatile orduya iltihak etmesi üzerine halkta devlet zabitlerine itaat etmek ve eşraftan başka bazı otoritelerin de mevcud olduğunu sez mek haleti ruhiyesi peyda oluyordu. Askerlik vesilesile muhtelif memleketleri dolaşan esnaf ve köylü genclerinin diişünme ve dünyayı anlama tarzlan başkalaşıyor. Dünyayı mensub olduklan içtimaî muhitin dar çerçevesile görmekten kurtuluyorlardı. b Esnaf ve köylü bu zamana kadar siyasî hayata sokulmamış hayranlıkla baktığı yüksek işleri daima eşrafın zannetmişti. Bu zamana kadar terbiyei icazına atfetmiş ve onların tabiî bir hakkı siyasiyeden mahrum edilen halkın umumî hayata olan temayülleri, yani siyasî ve içtimaî inisiativleri, yukanda temas ettiğimiz gibi, ancak ağa kapılarına intisab ve onlann adamı sıfatını taşımakla tatmin edilmiş oluyordu. Halbuki askere giden köylü ve esnaf çocuklarından bazıları orduda kabiliyet göstererek alaylı zabitler sırasına geçiyorlardı. Bunlar bir müddet sonra azçok bir bilgi ve kuvvetli bir görgü ile Hataya döndükleri zaman, ister istemez, eliteler arasma kanşıyorlardı. Bittabi bu vaziyetler de eşraflık an'anesini sakatlıyordu. İşte mühimlerini zikrettiğimiz daha birçok içtimaî âmiller yüzünden Hataydaki esnaf ve eşraf sınıflannın birbirine yaklaşarak tek bir smıf olmağa temayül ettiğini görüyoruz. Simdi âmillerden hSdiselere geçelim; evvelâ halkm yukan tabakaya çıkmak arzusuna tercüman olan hâdiseleri hulâsa edelim. Bundan sonra da eşrafın sınıf zihniyetini muhafaza ve sınıflannı vikaye rçin başvurduklan tedbirlere aid hâdiseleri görelim. 1 Halkm yukan tabakaya yaklaşmasını gösteren hâdiseler: a Esnaf gencleri yukanda arzettiğimiz tarzda zengin olur olmaz oğluna devlet düşkünü kibarların kızlannı veya kızuıı bir yoksul kibar gencine vermek suretile mihrî münasebetlere heves ettiklerini görüyoruz. Çok güçlükle ve dedikodularla vukua gelen bu nadir hâdiseler muhitte büyük aksülâmeller uyandınyordu. Her yerde olduğu gibi burada da kinayeli halk türküleri, halk hicivleri, bu aksülâmellere tercüman oluyordu. Bu nadir hâdiselerin Antakyada vukuunu isbat eden birçok türküler vardır ki burada dercine lüzum görmedik. b Esnaf aileler zengin olur olmaz kibarların yaşayış ve giyiniş tarzlannı taklid ediyorlardı. Kibar aileler bu taklidden sinirlendikçe yeni mobilyalar yaptınyorlar. Esnaf bunlan da taklid edince daha yenileri bulunuyordu. Bu giyim ve mobilya değişmelerinde daima lstanbul modası esas tutuluyordu. Bu yüzden daima değişcn ve eşraftan esnafa ge3 Vatanî heyet buraya hiçbir resçen âdetlere, kıyafetlerc* hatta mahallemî ziyaret yapmamışhr, dolayısile benim lere bile rasgeliyomz. resmen istikbaline gidişim haberi de büs2 Kibarlann smıf zihniyetini mu bütün uydurmadır. Kadınlann hiçbir suhafaza ettiğini gösteren hâdiseler: retle hakkı hayatı olmadığı bir memleketA Bu zamana kadar eşraf sınıfınra te yaşıyorum. Arab istiklâlinin alındığı okumağa fazla heves etmediğini görüyo günlerde, Arab kadınlarının bile iştirak ruz. Hatta okuma yazma bilen ağalann ettirilmedikleri merasime ben hangi hakkâtib kullandıklarını ve yazılarını daimî a koşacağım? onlara yazdırdıklarım kaydedebiliriz. On beş senedenberi Antakyada Türk Yazı yazmanın ayıb olduğuna dair, çok kızlarına ders veriyor ve direktörlük yaeski eşraf nezdinde bir haleti ruhiyenin pıyorum; her cihetinden iftihar edecek bulunduğunu kuvvetle tahmin edebiliriz. bir tarzda geçen temiz hayatım hangi Fakat kendilerini her hususta taklid eden noktadan tetkik ve tahkik edilirse edilsin esnaf zenginlerinin bu takibinden kurtul beni bu isnadaddan beraet ettirecek ka mak için eşraf sınıfının kültür tefevvuku dar açık ve dürüsttür. Benim için bunlan yolile de onlardan ayrılmak istediklerini gazetelere bildirenler bilmelidirler ki bir görüyoruz. Bu zaruretler neticesinde Türk kızı, Türk doğar, Türk yaşar ve Antakya eşrafı X I X uncu asrın taşra hagene Türk olarak ölür ve onu hiçbir yatında hâkim olan naklî ilimlerle Divan kuvvet vatanına hiyanet ettiremez. Şu edebiyatmı da okumağa heves ediyorlarhalde ona sebebsiz yere «hain» dene dı. Etüdümüzün dördüncü fashnda An mez.» takya şairlerinden bahsederken bu iddia[CUMHURlYET Bayan Mih mıza kâfi derecede deliller göstermiştik. rünnisa Çincin hakkında evvelce bize Her hususta eşrafı taklid eden... esnaf bildirilenlere müteessif olurken mektu zenginleri yalnız bu sahada birşey yapabundan insirah duyduğumuzu da ilâve mıyorlardı. Çünkü bunlar ancak muay ıtmek isteriz. Anlaşılıyor ki kendisi va yen bir yaştan sonra para kazandıkları tanperver bir Türk kızına lâyık fazileti için tahsil edemezlerdi. şöstermekten hiçbir zaman geri kalma B Tanzimat hükumetinin merkezi mış ve on beş senedir Türk çocuklanna yetçilik sistemi neticesinde imtiyazlan el mürebbilik yapmak gibi munzam ve şelerinden alınmış olan eşraf sınıfı bu yok refli bir yurd vazifesi de ifa etmiştir. Osulluğu gidermek için merkezden gelen nu takdir ve tebrik eder, bütün vatandaşmemurlara hulul ederek onlar üzerinde lanna imtisal nümunesi olmasını dileriz.] bir nevi nüfuz peyda ediyorlardı. Hükumete işi düşen köylü ve esnafın da önüne düşmek suretile hükumet dairelerindeki işlerini görüyorlardı. Bu suretle halk üzerinde esnaf zenginlerinin elde edemediği bir krediyi temin ediyorlardı. 4 i Kâzım Nami Duru Samsunda tütüri l\vusturya Başvekili piyasası hararetli istifa edecekmiş Büyük firmalar iyi fiatla Sebebi, bir Viyanalı kadına âşık olması imiş çok mal alıyorlar Samsun (Hususî) Mıntakamızda yeni rekolteden dizi tongası halinde ambara getirilen tütün miktan bir buçuk milyon kiloya baliğ olmuştur. Köylünün bu sene daha ziyade dizi halinde satış yaptıkları görülmektedir. Fiat vasatî olarak 100 110, görmez de 15 20 kuruş arasındadır. Büyük firmalar son günlerde büyük bir faaliyet göstererek bilhassa Maden ve Canik mıntaklarından mümkün olduğu kadar fazla tütün almağa gayret etmektedirler. Bu hal piyasamıza beş, altı senedir görülmiyen bir hararet vermiştir. . Köylü bu seneki satışlardan son derece memnun görünmektedir. Çünkü dizi satışlarında görmezin yüzde 25 30 arasında ayrı olarak satılması ve diğer görmez miktarının dizi renginde mah sule kanştınlmış bulunması fiatların biraz daha yükselmesine sebeb olmak tadır. Demet dizisi şeklinde de birkaç köylü satış yapmışlarsa da bunların fiatlarını piyasada esas olarak telâkki etmemek lâzımdır. Demet fiatlarmm dizi fiatlarından yüksek olacağı ümidi kuv vetlidir. Dün şehrimize gelen Daily Herald gazetesi yazıyor: «1934 yılındanberi Avusturya Başvekili bulunan Doktor Schuschnigg'in va zifesinden çekileceği hakkındaki rivayetler kuvvet bulmaktadır. Müşarünileyh bir aşk sebebile çekilmektedir. Ayni zamanda kendisinin istifaden sonra Londra sefaretine tayini de mev zuubahistir. 41 yaşmda olan Başvekil bir buçuk sene evvel bir otomobil kazasmda 32 yaşlarındaki güzel zevcesini kaybetmiş ti. 12 yaşmda bir erkek evlâdı vardır. Şimdi Viyanalı bir kadına âşık olduğu söylenen M. Schuschnigg, bu kadınla evlendiği takdirde Başvekâletten çekilecektir. Kendisini Viyana belediye reisi Herr Schmitz'in istihlâf edeceği söylenmektedir. Doktor Schuschnigg'in siyasî hayatı son derece fırtmalı geçmiştir. Bir taraf tan sosyalistlerin, bir taraftan faşist partisinin husumetini celbetmiş bulunuyor du. Geçen sene Prens Starhemberg'in faşist partisini lâğvettiğindenberi Avusturyayı bir diktatör Eibi idare etmektedir.» Köy kalkınması Boluda 65 köy muhtarının yaptığı toplantı Bir amele kanalizasyon çukurunda ezilerek öldü Dün Taksimde feci bir kaza olmuş ve kanalizasyonda çalışan bir amele, toprağın çökmesile altmda kalarak ölmüş tür. Vak'a şöyle olmuştur: Taksimde Panorama bahçesinin önünde açılan kanalizasyonda çalışmakta olan 35 yaşlarmda Develi kazasından Hasan oğlu Salih bir aralık çukurun en derin yerinde çalışmakta iken evvelce kazılan topraklar ve taşlar çökmüş ve zavallı amele bunlarm altmda kalarak ezilmiştir. Etraftan yetişenler Salihi ancak öîü olarak çukurdan çıkarabilmişlerdir. Hâdise adliyece lâzım gelen ehemmiyetle tetkike başlanmış ve müddeiumumî muavini Ferhad tahkikata başlamıştır. Hâdisede fennî kusurun kime aid oldugunu tesbit etmek üzere Belediye heyeti fenniyesi de dün vak'a mahallinde geç yakit tetkikatta bulunmuştur. Teşekkür Bir ay evvel zatürrieden hasta yat tım. Ağır ve tehlikeli günler geçirdim. Hastalığımı işiten bütün dostlarm ve beni sevenlerin, sıhhatime gösterdikleri alâka, tekrar hayata kavuşmamda en mühim âmil oldu. Başta pek saydığım birçok büyüklerimiz olduğu halde hâkimlerimiz, avukatlarımız, profesörlerimiz, hulâsa memlekette hepimizin hürmet ve sevgisini taşıyan her smıftan kıymetli unsurlar benim gibi naçiz bir Türk olmaktan maada meziyeti bulunmıyan birisine karşı çok muhabbet ve teveccüh gösterdiler. Ailemizin doktoru Neşet Naci Arzan başta olmak üzere operatör ve Sağlık Yurdu sahibi binbaşı Şevketin ve doktor Şükrü Osman Şenozan'ın tedavim hususunda geceli ve gündüzlü yorgunlukları bende ebedî minnet ve şükranlar uyandırdı. Doktor profesör Neşet Ömer, Server Kâmil ve diğer doktor lann her birisine karşı ayrı ayrı min nettar ve müteşekkirim. Hastalığımın henüz nekahet devresinde bulunmama rağmen sevgileri ve teveccühleri ve tedavilerile bana yeniden hayat veren ağabeylerime, dostlarıma, küçüklerime candan şükranlarımı ancak kendilerine de onlar kadar bağlılık, saygı ve muhabbet göstermekle ödemiye çalışaca ğımı temin etmekle iktifa ederim. Ankara: Avukat Hâmid Şevket înce Bolu 16 (A.A.) Vİlâyet merke zinin 65 köy muhtan bugün umumî meclis salonunda toplandılar. Ilbay Büyük Şefin köylü hakkındaki yüksek göriişlerini anlatarak Vekâletin köy kalkınması için yaphğı ilk beş yıllık kalkınma prog ramma bu yıl başlıyabilmek için köy sandığına varidat temin edilmesini, tar lalann temin ve zeriyat zamanı geçmeden hemen işe başlamalannı anhyacaklan açık sözlerle anlattı. İlbay herhangi bir müşkülât karşı sında doğruca kendisine müracaat etmelerini köy kalkınma işinde bir başmuhtar gibi köylü ile birlikte usanmadan çalışacağını söyledi. Köylüler, muhtarlar bu sözlerden çok memnun olarak hep bir ağızdan «Yaşasm Cumhuriyet ve altı oku, yaşasm Büyük Önderimiz Atatürk» diye İlbayın samimî sözlerine sürekli al kışlarla cevab verdiler. DENtZ tŞLERl Bilânçoları tetkik edecek heyet geldi Denizyollan, Akay, Fabrika ve Ha vuzlar ve Liman İşletme idarelerinin bilânçolarını tetkik etmekte olan heyet Ankaradan şehrimize gelmiş ve işe başlamıştır. Divani Muhasebat azalarile Vekâletler mümessillerinden ve tktısad Vekâleti müfettişlerinden terekküb eden heyet dört grupa ayrılmıştır. Her grup bir idarenin bilânçosunu tetkik etmektedir. Bu tetkikler bitince heyet umumî bir toplantı yaparak dört idare bilânçoları üzerindeki kararını verecek ve raporunu hazırlıyacaktır. HALKEVİNDB Beyoğlu Halkevinde güzel bir konferans Geçen cumartesi günü Beyoğlu Hal kevinde güzel bir müsamere ve konfe rans verilmiştir. Ev reisi Ekrem Turun îstiklâl Savaşı hakkındaki konferansı güzide bir da vetli kalabalığı tarafından dinlenmiş ve çok alkışlanmıştır. Bu konferansın muh telif safhaları ayrıca projeksiyonla gösterilmiş ve daha umumî bir alâkayı mucib olmuştur. Konferanstan sonra gösterit kolu tarafından (Babaların Günahı) isimli piyes büyük bir muvaffakiyetle temsil edümiştır. Almanyada yapılan dört denizaltı gemimiz Alman tezgâhîanna sipariş ettiğimiz dört denizaltı gemisinin inşasına başjanmıştır. En son sistem olan bu denizaltı gemilerimizin inşası bir sene sürecektir. Bu yeni gemiler de iltihak ettikten sonra donanmamızın denizaltı gemisi mevcııdu dokuza baliğ olacaktır. VÎLÂYETTE Dahiliye Vekâletinin bir tamimi Dahiliye Vekâleti vilâyetlere gön derdiği bir tamimde yağmur, dolu, kar, fırtma, su taşması, kuraklık ve saire gibi vukuatın vilâyetlerce Vekâlete geç bildirildiği ve bu gibi ahvale ancak matbuatta çıktıktan sonra ıttılâ hâsıl olduğu ve bu gibi vukuatın en seri vasıta ile Vekâlete bildirilmesi ve önüne geçilmesi için alınan tertibat hakkm da da malumat verilmesi lüzumu bil dirilmiştir. M. TURHAN TAN Sümer Bank memurlan arasında tayinler Bakırköy Bez Fabrikası müdürü İbrahim Akçora, Sümer Bank tarafından Avrupaya tahsile gönderilen talebenin işlerile uğraşmak üzere müfettiş tayin edilmiştir. İbrahim Akçoranın yerine Hereke Fabrikası müdürü Nihad ve onun yerine de eski İstanbul saylavı ve Sanayi Birliği reisi Vasıf Dokuman tayin edilmiştir. Vasıf Dokuman mensucat işlerinde mütehassıs bir zattır. Kendisine yeni vazifesinde muvaffakiyet ler dileriz. Kachnlar Esirgeme Derneğınin balosu Türk Kadınları Esirgeme Derneği tarafından 20 mart cumartesi akşamı Tokatlıyan salonlarında bir balo verile cektir. Bu balonun çok cazib olması için istiyenler maske ile de gelebileceklerdir. Ayrıca dans müsabakası yapılacak, müteaddid hediyeler dağıtılacaktır Kurban derilerini tayyareye veriniz Bir gün, bir kavga gününde, göklerin kör gazabına uğramak istemiyorsanız, durup dururken kıırban olmıya isteğiniz yoksa, şimdiden kurbanlarınızi kendi elinizle hazırlayıp yerine götürünüz: Türk Hava Kıırumuna veriniz. Çanakkale kazasmın maznunu «erbest bırakıldı Geçenlerde Çanakkalede «Ticareti Bahriye» gemisile çarpışan İngiliz motörü kaptanı Falker dün serbest bırakılmıştır. Yapılan tahkikat neticesinde mes'u liyetin «Ticareti Bahriye» kaptanına aid olduğu anlaşılmıştır. CEMtYETLERDE Şoförler cemiyeti intihabatı Şoförler cemiyeti yeni idare heyeti nin seçimine dün de devam edilmiştir. Dün öğleden evvel Üsküdar ve Kadı köyde, öğleden sonra Beşiktaş ve Taksimde reyler toplanmıştır. Köylüye araba dağıtılıyor Afyon (Hususî) Türk Şeker Fabrikaları şirketi pancar eken zürraın mahsulünü kağnılarla taşırken uğradığı müşkülâtı nazari dikkate alarak bunlara 200 araba dağıtmağa karar ver mistir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle