20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 İkincikânun 1937 CUMHURIYET Antakya Tekâüdlük yaşı Subay ve askerî memurlar hakkındaki kanun tebliğ edildi Subay ve askerî memurlarm teka üdlüğü için rütbe ve sınıflarına göre tayin olunan yaşları bildiren kanunun musaddak nüshası dün Vilâyete bildirilmiştir. Buna nazaran yarsubaylar, asteğmen ve teğmenler için hizmet edecekleri azamî yaş 41, yüzbaşı ve önyüzbaşılar için 46, binbaşılar için 52, yarbaylar 55, albaylar 58, Tuğgeneral, Tümgeneral, Tuğamiral, Tümamirallar için 60. Korgeneral, Orgeneral, Koramiral, Oramirallar için 65, Mareşal ve Büyük Amirallar için 68 dir. Askerî memurlann hizmet edecekleri yaş azamî 60 tır. Yalnız altmcı, ye dinci, sekizinci sınıflarla memur mua vinlerinin azamî yaşları 55 tir. TARIHI Yazan : Ahmed Faik TUrkmen Maltepe Askerî Lise.i Felsefe muaLimi : Hataylı Nüfus ve irfan 23 Abdullah Necib Mevlevî şairleri üzerinde yaptığımız tetkikler esnasında Antakyah Abdullah Necib isimli bir şaire de raslıyoruz. Bu şair 19 uncu asır başlannda Antakyada doğmuş ve orada ilk tahsilini yaptıktan sonra mevleviliğe intisab ederek Anadoluyu dolaşarak Geliboluya kadar gelmiştir. Gelibolu Mevlevihanesi Şeyhi, şair Hüseyin Azmi Dedenin takdirini kazanan bu mevlevî şairi uzun müddet onunla etı yakm dost olarak yaşamıştır. Hatta bu münasebetledir ki Abdullah Necib 1872 de Hüseyin Azminin oğlu Ahmed Celâleddine ders vermiştir ( 1 ) . 1908 de Üsküdar ve 1911 de Galata Mevlevihaneleri Şeyhliğine tayin olunmuş olan şair Ahmed Celâleddin Dede eski hocası Antakyah Abdullah Necibi daima hürmetle yâdetmiştir. Çok kuvvetli bir şair olmıyan Abdullah Necibden burada bazı parçalar zikretmeğe lüzum görmüyoruz. ^ Suriye hareketi Büyük Şeften direktif alıyordu Atatürkün o zamanki direktifleri, bugün Suriyelilerin görmek istediklerinden başka birşey değildir 3 tesir bırakmış ve onu ümidsizliğe düşür müştür. Hatırımda kaldığına göre 1335 senesinin nihayetlerine doğru cereyan eden bu vak'ayı müteakıb General Gouraud işi yumuşakhğa ve siyasete döktü. Bir taraftan muhasamatı terk ile anlaşmak ve bu anlaşmayı millî kuvvetlere de kabul ettirmek için Faysal hükumeti nezdinde teşebbüste bulunuyor, diğer taraftan da şarkî Suriyedeki muvaffakiyetlerini teshil için Filistin îngiliz kuvvetleri kumanda nını tazyika devam ediyordu. Buna da muvaffak oldu. Muhasamatın terki için Arab hükumetini İngilizler de tazyika başlamışlardı. Ayıntab müdafilerindcn Özdemirin hatıralan Claude Farrere ne yumurtluyor? ok cinsinden muharrir yetiştirmekte Fransa hiç te kısır değildir, hemen her devirde o zümreden bir iki yazıcıyı göğsünde besler, hatta Akademiye armağan yapar. İşte Claude Farrere de bu fok yaratılışlı ediblerdendir, denizde yaşar, karada konuşur. Fakat fok gibi yaşamak onda ruhî bir ikiyüzlülük te vücude getirmiştir, düşünmediğini söyler, duymadığmı yazar, nefsini ve âlemi aldatmağa çalışır. Biz Türkleri dün sever, bugün sevmez görünen, yann da gene sevdiğini iddia edecek olan bu garib yaratılışlı adamın Le Journal gazetesinde bir yazısı var. Orada, bacaklarmı dümen gibi kullanarak» arkasındaki küreğimsi nesnelerle de sulan döverek yüzen ve «niçin denizler kara, karalar deniz olmuyor» demek istiyen hakikî bir fok belâhetile soruyor: «Türkler bizi tehdid etmek kuvvetini nereden alıyorlar?» Eğer bu saçma sual üzerinde durmak gülünc olmasaydı biz de ona şu soruîan yapardık: «Onaltıncı asırda Fransız elçiIeri, adeta birbirlerinin izinde koşar gibi Istanbulu niçin boyluyorlardı? D'aramon ne sebeble Türklerin eteğine yapışıyordu, Codignac boyuna sunduğu dilekçelerle ne dileniyordu? Fransa Kralı İkinci Hanri, şapkasmı yerlere kadar eğerek Turgud Reisten neler rica ediyordu? Amiral Polin dö Lagard, gene o Turgud Reisin ardında bir sürü dalkavukluklar yaparak niçin dolaşıyordu? Piyale Paşa, İtalya kıyılarında gezerken ve Piombino kasabasını yakarken Fransız donanması gelip te ondan Korsikaya gelmesini niçin rica etmişti?.» Claude Farrere, bunları ve bunlara benziyen hâdiseleri düşünebilseydi başkalarmın hakkmı korumak için ordular ve donanmalar israf eden Türklerin kendi haklarını çiğnetmemek uğrunda Fransaya değil, bütün cihana meydan okumaktan çekinmiyeceklerini elbette takdir ederdi. Fakat foklar, iki cepheli hayat geçirmeği becerseler bile ince düşünmeği galiba başaramıyorlar!.. * * * Bugün Cumhuriyet'te tefrika edilmeğe başlanılan Hurrem Sultanm hayatını Claude Farrere «Roxelane» adile ve roman olarak yazmıştı. O eserin vaktile Racine tarafından yazılmış olan BajazetBeyazıd piyesinden farkı yoktur, ikisi de tarihe aykırı şeylerdir. Farrere'in sözde Türk hayatından ilham alarak yazdığı Cemaleddin Paşa sergüzeştleri, Katil Ankaranın Dört Kadmı gibi romanlan da öyledir. Fakat biz onun edebiyatta hakikati hayal ve hayali hakikat yapmasına değil, siyasî saçmalanna hayret ediyoruz. Çünkü bu saçmalar Fransız Aka Eski ve tam bir Türk yurdu olan Hatay pek çok Türk âlim ve şairi yetiştirmiştir hunda Divan Edebiyatına karşı, edebiyat tarihçileri için karakteristik olabilecek bazı aksülâmeller uyanacaktı. İşte 19 urcu asır Türk edebiyatının dâhiliğe yaklaşan şahsiyetlerinde gördüğümüz bu aksiilâmellere Sadık Efendinin eserlerinde tesadüf edemiyoruz. Gayrimatbu divanı, 20 cüz Kur'an tefsiri ve hafızalarda yaşıyan darbımesel hükmüne geçen buluşlan Sadık Efendinin bellibaşlı eserlerini teşkil eder. Sadık Efendinin meşhur Tercii Bendinden intihab edeceğimiz şu parçayı görmeden evvel bu manzumenin yazılmasını icab ettiren hâdiseyi hulâsa edelim: Haleb Valisi Sadık Efendi ile diğer bir zata müşterek bir mektub göndererek onlara mekremetlu diye hitab etmiştir. Bu unvanı kendisine küçük gören Sadık Efendi Haleb mektubcusuna tariziye olarak meşhur Tercii Bendini yazıp göndererek o zaman için Padişahı temsil eden valiye karşı büj^ik bir cesareti medeniye göstermiştir. Vali de hatasını anlıyarak Saiık Efendi bir kaza müftisinin bu cür'etini haksız Hayatı: 1 788 de Antakyada doğan ve 1828 de pederi Ahmed Efendinin vefa bir gururla cezalandırmak cihetine gitmetile yerine müfti olan Sadık Efendi uzun miştir. müddet Antakya Müftiliğinde bulunarak Tercii Bendden Müşterek mekremeti istemeyiz âr ideriz hemen daima Antakyada kalmıştır. Ârımızden bu gelen kâğıdı inkâr ideriz îlmiye mesleğine intisab eden ve genc Şâiriz hazimamiz yok haman iş'ar ideriz yaşında büyük bir istidad gösteren Sadık Hakkımız hürmet iken lâyik olur mu tağyir Efendi okumağa çok hevesliydi. O sıra Mekremetlu yazüır mı bize ey kilki debir da devrin meşhur âlimlerinden Şirvanî Sadık Efendiden Tercii Bendinin aşaîsmail Efendi Hicaza giderken Antakyağıda zikredeceğimiz diğer bir parça da ya da uğramıştır. Sadık Efendi, bu âlimi bir sene babasının konağında misafir ede Antakyah şairin başka bir medenî cesarek ertesi sene beraber Hicaza götürmüş retine telmihen yazılmış bir fahriyesi gibi tür. îşte bu bir sene içinde Sadık Efendi anlaşılmalıdır. Sadık Efendi bir gün îkinci Mahmud nin Şirvanîden Türk kültürünün klâsik tarafından gelen bir fermanı kendi dinî malumatını iyice öğrendiği anlaşıhyor. Müfti Sadık Efendi de 1 7 nci asır şairle kanaatlerıne uygun görmıyerek kaza mecrinden Şeyhülislâm Yahya Efendi gibi lısi idaresinde âlenen buna muhalefet fırsat düştükçe, hatta resmî mesaisi esna etmiştir. O sırada Haleb Valisi olan âsında bir takım tuhaflıklar ve hazırce miri kendisini azlettikten başka hâdiseyi Müftinin vablıklar yaparmış. Şairin bu yoldaki İkinci Mahmuda bildirmişti. birçok zarif vak'alan ve nükteleri Antak şiddetle tecziyesi emri beklenirken mağyalılann hafızasında yaşamaktadır ( 2 ) . rur ve zâlim Padişah nasılsa Sadık EFakat icabında ciddî ve bilhassa cesareti fendinin bu cesaretini beğenmiş ve kendimedeniyesi meşhur olan Sadık Efendi sine müftiliği iade etmiştir. İşte böyle bir hâdise atlatmış olan Sadık Efendinin 1860 da Antakyada ölmüştür. Tercii Bendinde şu mânidar parçayı da Edebî mevkii ve eserleri: görüyoruz: Aşağıda bahsedeceğimiz (Tercii Bend) ile İstanbulda bile şöhret kazanan Halka tebliğ ile fermani şehi kevneyni Vüzerayi şehi dunyaye şebihiz ayni Sadık Efendinin şiirlerinde Sümbülza Emri nehyeyleyerek fasl ideriz mdbeyni de Vehbi, Keçecizade İzzet Molla ve Olmusuz şer'ide fetvayi buyurmakta vezir Enderunî Vasıfın yeryer tesirlerini görü Mekremetlu yazilır mı bize ey kilki debir yoruz. Şürlerinde lâfız sanatlan yapmağa Bu hareketlerile çok kuvvetli bir şahheves eden ve tasannulara ehemmiyet ve siyete malik olduğunu bize ısbat eden ren bu Antakyah şair, 19 uncu asırdaki Sadık Efendi eğer İstanbulda bulunup ta Türk Divan Edebiyatının umumî vasıf bu kuvvetli karakterini görgü ve bilgilerle larını eserlerinde tebarüz ettirmiş oluyor. daha fazla inkişaf ettirmiş olsaydı, hiç Esasen artık büyük üstadlar yetiştiremi şüphesiz, edebiyat âleminde de bize dayen ve zevale yüz tutan 19 uncu asır ha başka türlü bir çehre ile görünürdü. Türk Divan Edebiyatı tektük istidadlı Divan Edebiyatının kifayetsizliğini, kaşairler yetiştiriyordu. İşte Sadık Efendi rakteristik aksülâmellerle yazılannda gösde bunlann ön safında gelenlerden sa teren, yukarıda arzettiğimiz Türk edebiyılamazsa da herhalde kabiliyetli bir şair yatçılan safmda muhakkak Sadık Efenolduğu da inkâr edilemez. Şiirde Sıtkı diye de rasgelirdik. mahlesini alan Sadık Efendi herhalde Mehmed Sun'î Divan Edebiyatı üstadlarını okuyup haz1806 da Antakyada dogarak bütün metmiş, fakat bu noktadan daha ileriye (1) Türk şairleri Sadeddin Nüzhet. Cild geçememisti. Yani Antakyah bu şairde 1. Sayı. 18. tesir altında kalmıyan bir şahsiyet, deha(2) Antakyada neşrolunan Yeni Gün ya yaklaşan bir kabiliyet mevcud olsay mecmuasmın 15'6/928 sayısında Bay Vedi Münirin kıymetli makalesinde Sadık Edı ihtiyarlamış olan Divan Edebiyatınm fendinin bu nüktelerinden birkaç misal kifayetsizliğinin şuurunu duyacak, ru vardır. Fakat, Fransız kuvvetleri İngilizlerin tahliye ettiği mıntakayı kolayca işgal etmenin mümkün olmadığını gördü. Çünkü, Sayda ile Sur arasındaki Cebeli Amil, şimalde Kuneytara'mn garbinde ve Lübnanın şarkında Hasbiya ve Raşya, daha şimalde Humus ve Trablusşam demiryolu güzergâhındaki Telkeleh, gene şimalde Aleviler mıntakası olan Cebeli Nusayri ve daha şimalde Türklerle meskun bulunan Kuseyr ve Antakya havalisindeki Cesrişşüur, Edleb Etıbba cemiyetinde dünkü ve Cesri Hadid noktalannda ve yani cenubdan şimale kadar uzanan bir hattı toplantı Etıbba cemiyeti Cağaloğlundaki bi müstakim üzerinde müdafaa tertibatı alnasında dün her on beş günde bir ya mış millî kuvvetlerle karşılaştı. Ve neye pılan mutad toplantısmı yapmış ve uğradığını şaşırdı. müteaddid doktorlar söz söylemişler lngiliz ordusunun çekilmesile Fransız dir. ordusunun işgal harekâtına geçmesi ara Merkez Bankasının aldığı sında iki ayhk bir zaman vardır. Bu müdaltınlar det zarfında şarkî Suriyedeki millî bir Merkez Bankası tarafından Londra likler fırsattan istifade ile Şamdaki teşkidan külçe halinde 3000 kilo altın satm lâtmı bütün Suriyeye, hatta şimalî Filisahndığı yazılmıştı. Bu altınlar İstanbu tine kadar teşmile muvaffak olmuş, en la gelmiş ve buradan Ankaraya gönde mühim sevkulceyş noktalan tutmuş, narilmiştir. mus ve vatanperverliğine inandığı birçok Merkez Bankası ihtiyac ve imkân sivil ve zabiti yerli ve aşiret kuvvetlerinin hasıl oldukça, memleketteki altın stobaşına geçirmiş, işgal kuvvetlerinin harekunu artırmak maksadile haricden alketine çelikten bir sed çekmişti. Bu k u v tın satın almaktadır. Londradan alınmış olan bu 3000 kilo altın ilk parti değil vetlerin başına geçen ve çok büyük mutemin eden Suriye millî dir. Bundan daha evvel müteaddid de vaffakiyetler falar haricden altın almmıştır. Ve şim kuvvetleri rüesasından bazılarını hürmetle yadetmek isterim. Bunlar arasında bildiden sonra da almacaktır. Dey Tecziye edilen bir tüccar hassa, Cebeli Amilde Elhuş ve istirdad rilamre'yi Fransızlardan harben Anastapulos isminde bir tüccann edip onlan büyük zayiata uğratan ve borsa harici zahire satışı yaptığı anla külliyetli mühimmatı harbiye ile birkaç şıldığından Ticaret Odası meclisince top ve mitralyöz iğtinam eyliyen Merciyüz lira para cezasma mahkum edil yıın havalisindeki aşiret reisi Şeyh Emir mistir. ^^^^^^^^ Mahmud Elfauri ve Sur eşrafından çete hayatı müddetince burada kaldı. Antak reisi Kâmil Bey Elesad, Kuneytara cepya medreselerinde 19 uncu asnn klâsik hesinde binbaşı Ali Hulki, Hasbiya ve Türk kültürünü uzun müddet ciddî bir Raşiya cephesinde Metula aşireti reisi şekilde etüd etti. Fakirliğine rağmen bir Milmim Kasım ve biraderleri, Telkerh çok maddî fedakârlıklarla medrese tah cephesinde Dindiş aşireti reisi Şeyh A b ' siline fasıla vermedi. Antakya muhitinin dullah Bey Elgenc ve akrabalan, Cebeli klâsik Türk edebiyatının tesiri altmda Nusayriye cephesinde Alevilerin reisi olduğu için Sun'înin kabiliyetleri bu Türk büyük müçahid ve kahraman Eşşeyh münevverleri muhitinde inkişaf etti. Med Salih Elâlevî, erkânıharb binbaşısı Galib rese tahsilinden sonra Sun'î hiçbir zaman Şulan ve şeyhin yeğeni Şeyh Enis ve fakrı zaruretten kurtulamadı. Bütün ha Türk manatığı cephesinde çete reislerinyatım Antakyah bir tacirin sabun ima den milis binbaşısı Necib Uveyd ve rüfelâthanesinde kâtiblik yapmakla geçirdi ve ası yüksek varhklar göstermiş değerli 1889 da Antakyada vefat etti. kahramanlardır. Sun'înin edebî şahsiyetine gelince: EFransız işgal kuvvetleri bu millî kuvtüdümüz için hepsinden ziyade işimize MÜTEFERRtK Atatürkün direktifleri Buna takaddüm eden muhtelif tarihlerde, Büyük Şef Atatürke Suriyedeki mücadelemizin mahiyetini arzederek yüksek bilgilerinden ilham, askerî harekât ve siyasî vaziyet hakkında direktif ve talimat almak üzere birçok teşebbüslerde bulunulmuş ve ezcümle avukat Said H a y darı İstanbula ve diğer bir arkadaşı da Mardindeki beşinçi fırkaya göndermiştik. Said Haydar, o zaman Harbiye Nazırı olan Mersinli Cemal Paşa ile de görüş müş, Suriyedeki vaziyetin içyüzünü Büyük Lidere bildirmesi ricasile ayrılmıştı. Mardine gönderdiğimiz maruzata beşinci fırka komutanı merhum General Kenan vasıtasile cevab almak şerefine nail ol muştuk ki, bu, Fransızların Telkeleh'teki büyük mağlubiyetleri zamanına tesadüf eder. Büyük Liderin maruzatımızı hüsnü kabul etmesi, zafer neşesi içindeki mücahidinin ruhunda tarifi mümkün olmıyan derin bir azim ve iman husule getirmişti. Büyük Mustafa Kemalin Suriye hakkındaki askerî ve siyasî direktifleri yalnız birlik dahilindekiler değil, onlar haricindeki akli selim ve mantık sahibi Suriyeliler tarafından bile büyük meserret ve hüsnüniyetle telâkki edildi. Esasen, o tarihte, Suriye millî birliğine vermiş olduklan direktif ve veçhe bugün Suriyeliler için görmek arzusunda bulunduklan şeyden başka birşey değildir. Riza Rikabi'nin ihaneti Faysal ter lngiliz ve Fransız sefirlerinin hükumetini muhasamatı bilâmüddet ketme hakkındaki tazyiklerinden istifade eden kabine reisi Rıza Rikâbî Riyak ve yarıyacak karakteristik bir hâdise ile karşılaşıyoruz: Yani Sun'î, ihtiyarlıyan 19 uncu asır klâsik Türk edebiyatmı, ekzantrik vasıflarile beraber aynen taklid etmiştir. 19 uncu asırda ve bu asnn bilhassa ikinci nısfında, Türk içtimaî hayatı artık garb medeniyeti karakterlerini benimsemeğe başlıyordu. Kibar sınıf fransızca öğrenmeğe heves ediyor. Daha sonraları kibar konaklarda şairlere mahsus imtiyazlı mevkiler ve misafirperverlikler tavsıyarak bunlann yerine fransızca hocalan ve Fransız mürebbiyelerinin kibar muhitte kredisi artıyordu. lArkası var] Tashih: Evvelki günkü nüshada Hatay ilinin nüfusundan bahsederken küçük bir mürettib hatası olmuştur. Hatayın nüfus cetvelindeki 15 bin Ermeni, yanhşlıkla 25 bin olarak dizilmiştir. Esasen Hatayda bugün bulunan 15 bin Ermeninin kLsmıazamı şuradan buradan toplanarak burada iskân ettirilmiştir. Keza nüfus cetvelinde bahsettiğimiz 10 bin Arabın kısmıazamı da gene bu suretle Hataya haricden getirilip iskân ettirilmiştir. men bir karış toprak işgal edememiş vetler karşısında bunca gayretine rağ Balebek'te bulunan muntazam Arab ve kuvvetlerini anî olarak geriye çekmiş ve hatta evvelce tahtı işgalinde bulunan ve bu iki şehrin Fransızlar tarafından işgali Sur Sayda cephesinde mühim bir sev için bir zemin hazırlamıştı. Bu vaziyet demisinin de ilmî haysiyetine dokunur. :ulceyş noktası olan Elhoş ve Dirülumre hükumetle millî teşekküller arasında şid* * * yi millî kuvvetlere terke mecbur kalmış detli bir münakaşanm başlamasına sebeb Sözü keseyim derken hatınma bir fıkra :ır. oldu. Neticede, millî teşekküllerin Fay geldi; altmış, yetmiş yıl önce Yunanlılar, Fransızların bir mağlubiyeti sal karşısında gösterdikleri tecellüd seme Fransızların meşhur Dictionnaire de la istifaya conversation'unu tercümeye başlamışlarGeneral Gouraud'nun (Guro) ikinci resini verdi. Rikâbî kabinesi plânı şuydu: Cenubdan şimale kadar u mecbur kaldı. Rikabi'nin sukutundan bi dı. Hükumet, bu tercüme işine azçok yardım etmiyenlerin hariciye hizmetlezanan millî cephenin amudufıkarisini k ı r listifade yeni kabinenin teşkili millî meclis rinde kullanılmıyacağını ilân etmeğe lümak için Humus şehrini işgal etmek. Bu ve teşekküller heyeti faalesinden olup elzum gördü ve ilân yayılır yayılmaz da maksadla sevkettiği büyük bir kuvvet, yevm Suriye devleti Reisicumhuru bulu bir genc imzasile Başvekile şu mealde bir Telkelh noktasmda müdafaa tertibatı nan Türk muhibbi ve millî vatanperver mektub geldi: «Elçi veya konsül olmak almış olan Dindiş aşireti tarafından karşı Haşim Alatas tarafından temin olundu. için mükâleme kamusunun tercüme işinde lanmış ve azim zayiat vererek ricate mec Kabineye Türk taraftarlan ve millî teş çalışmak şartı güzel. Fakat şimdiki elçi bur kalmıştır. Binlerce kişinin ölümü, kilâta mensub zevat ahndı. Faysal hü ve konsüllerin vazifeleri başmda kalma" ları için bu kamusu bir kere okumalaruu külliyetli miktarda mühimmatı harbiye kumeti kelimenin hakikî manasile bizimniçin şart koşmuyorsunuz?..» ve birkaç topun müdafiler eline geçme di. Rikâbî tarafından tahliye edilen iki Fransa Akademisi de azalığa seçecegî sile neticelenen bu mağlubiyet General şehir tekrar işgal ettirildi. ediblerde biraz siyaset anlayışı arasa?.. y jouraud'nun maneviyatı üzerinde derin (Sonu yann) M. TURHAN TAN dı. İhtimal bundan dolayı, akşam her za yamet kopanr, ve sabah insanlann sefaleti için mustarib görünmeden büyük bir mankinden evvel dağıldılar. zevk duyardı. Fıkaraya acır, dilencilere 4 para verir ve onlann halinden acıklı bir Bu Demir de ne dediğini bilmi yor! diye Arif, Sedada şikâyet ediyordu. dille bahsetmede meharet gösterirdi. AErtesi gün, kuşluk vakti Sedadın evin rif Ekreme göre Sedad, tam bir fazilet de idi. Bu adam şimdiye kadar Arife nümunesiydi. Henüz olgun yaşa gelme son derece sadık görünüyordu. O kadar diğinden onu ileri sürmeğe cesaret ede ki adeta şahsına bağlılığı fikre bağlılık miyorsa da, güvenemediklerine karşı mevtan önce gelirmiş gibi davranıyor ve söz hum bir kahraman gibi kullanmayı daha Ierine körü körüne kıymet veriyordu. Bu şimdiden düşünüyordu. mutlak hürmeti yüzünden Arifin de ona tam bir itimadı vardı. Bununla beraber ona herkesin önünde başka, ayrı kaldıklan zaman büsbütün başka tarzda iltifat ederdi. Sedadsa bir dostla değil, guya bir peygamberle konuşuyor gibi davra nırdı. Jestlerini harikulâde, iradesini ni hayetsiz bulduğunu gözlerini kırpmadan yüzüne karşı söylemekten çekinmezdi. Yolda onu daima bir adım geriden takib eder, söze başladığı zaman derhal susar ve en manasız hareketini büyük bir hikmet gibi karşılardı. Bütün bu görünüşle re inanmak lâzımgelirse, onun için kendi rahatını hiçe sayacak, bir dileğine adeta en büyük vazife gözile bakacak denebi lirdi. Sedad onu kapıya kadar geçirdi. Kaç gündür süren korku, Arifin böyle erken den kapı kapı gezmesine sebeb olmuştu. Nitekim az sonra Azmiye gitti. Onu henüz yatağında buldu. Gözlerini uğuştu ruyor ve kahve için sesleniyordu. Bu, tam manasile sefıh bir oğlandı. Ömrü sabah lara kadar eğlence sokaklarında geçerdi. Geceyanlan kızlar kaldınp sandal safa ları yaptığı nadir değildi. Anasmın evle rini birer birer satıp rakı âlemlerinde yedikten sonra artık iradların sonuna geldiği için ister istemez bankalardan birine yerleşmeğe mecbur olmuştu. Bununla beraber hâlâ geceyarısından evvel döndüğü, vaktinde işe gittiği vâki değildi. Eline geçeni kumarda batırması yüzünden evden Akşam, yemeği geç getirdiler diye kı habersiz büyükçe borca girmişti. Sinirleri o kadar bozuktu ki son zamanlarda, daha içkiye başlamadan muvazenesini kaybe diyor, ve birkaç kadehten sonra lüzumsuz sahnelere kalkıyordu. Eskiden bütün re zaletlerini zarafetle örten bir nevi ağır başlılığı olduğu halde, şimdi sefahatin verdiği zâflar hemen meydana çıkıveriyordu. İçtiği zaman, hıçkmklar içinde şikâyet ve tezellül sahneleri yapıyor. Yahud bardakları kırıp etrafma palavralar savurarak bir sahte kahraman pozu takınıyordu. Arif Ekrem, görülmiyeceğinden emin olduğu mahrem celselerde bazan bu âlemlerine istirak ederdi. Hatta Azminin kendindet» geçerek yaptığı sahneleri birer kahramanlık jesti gibi karşılamaktan çekinmezdi. Fakat onu yerlere sürünürcesine tezellülde gördüğü zaman, bunu hemen tefsir eder: « İşte mükemmel adam! Kusurunu nasıl da bilir. Bu, hakikaten fazilettir» diye açıkça metetmeden çekinmezdi. Azmi, sabah keyfini neş'esiz geçirdiği konuşuyordu: (Arkar. var) çıkarmadan, AGeceyi nekadar rif ona Demirden bahse başladı. günler onun toplanıp söylediği ve daha kimsenin duymadığı fikirler.. Bu onlan korkutacnk şey değildir. Bu bizim rüyamızdır. Seviyoruz, inanıyoruz, mes'uduz! Fakat onlan ür kütecek nedir biliyor musun? Kütle... Cumhuriyetin içtimaî romanı: 9 0 Yazan: Hilmi Ziya Karşılarına doğrudan doğruya çıkan tehSosyalistleri ağa düşürdüler. Sosya! de mindenberi konuşulan şeylerden habersiz likeli hakikat! O bizde var mı? Bugün yok, fakat yarm olacak! mokratlar çoktan avuç içine girdi. Ser gibi muttasıl sigara içip yere tükürerek mayenin tuzağına düşmiyen bizden ba5 boydanboya dolaşıyordu. Bu, iri, yağız, diye Kadri tamamladı. ka zümre mi kaldı? İşgal orduları eğer kaba yapılı bir adamdı. Kadri, masada Oluncaya kadar onlar da korkmr ellerinde olsa bizi bir kaşık suda bo«ar ki tozları üfliyerek, eşyaya temastan ür yacak. Ve biz gölgesinden ürken kedi dı. Hiç olmazsa Vahideddinin adam küyormuş gibi uzakta duruyor, ellerini yavrulan gibi olduğumuz yerde titreyip larını üstümüze saldırtsalar yeterdi. Beş uğuşturuyordu. Demir, devam etti: duracağız. adamı bir akşamüzeri posta edip ortadan îşlerine gelir, çünkü: Bizi föven Öyle görünüyor ki hepsi yeni hava kaldırmak onlar için işten bile değil! lere ve dindarlara karşı bir emniyet sü dislerin tesirile müthiş bir ürküntü için Yazdırmıya ne lüzum var! Bir işaretle papı gibi saklamak isterler. Fakat asıl de idi. Sanki ellerinden bütün mü/iafaa bizi mahvetmeleri mümkün değil mi? Fa mesele şurada ki: Bizden çekiniyorlar! ?ilâhlan alınmış, her taraftan kendilerini kat hayır!.. Bunu yapamazlar ve yapmr Arif Ekrem, gene her zamanki hey kuşatılmış hissediyorlardı. Ağızlarını b r yacaklar. Çünkü dünyanm üzerinden ge betli tavrını alarak: çak açmıyordu. Arif ondan bir çarc b"kçen bir rüzgâr var ki, ona açıktan acığa Çekiniyorlar da ya bu tehdidler, lediği sırada bu sözleri söyleyince, mu karşı koymak işlerine gelmiyecektir. Ih hücumlar, hazırhHar ne oluyor? hakkak fena halde öfkelenmişlerdi. Aztimal bizi yazı ile, belki de başka şey Demir, onu teskin için elini masaya mi, müstehzi bir pozla gülümsüyor, Selerle tehdid edecekler! Fakat ne çıkar! vurdu: dad homurdanarak dudaklarını ısırıyor Gene biz ayni yolda yürüyecek değil mi Elimizde top mu var? İhtilâl ya du. Arifin her zaman «kahraman L> diye yiz? Zaten bu onların daha çok hesa pacak bir kütleye mi dayanıyoruz? A r öğdüğü Hafız bu akşam hepsinden daha bına gelirdi.. kamızdan bir millet mi geliyor? Bize ioa sinmiş görünüyordu. Bu mevzu etrafında Nasıl olur? Diye Sedad söze kanş nan fedai bir sınıf a mı güveniyoruz? Ki fazla konuşmak aralarında gerginleşen tı. Azmi, uzakta Demiri süzerek bakıyor me güveniyoruz? Fikir değil mi? Hep bir bağın birdenbire kopmasına sebeb o ve bıyık altından gülüyordu. Hafız, de fikir.. Beş münevverin kendi arasır.da lacakmış gibi, hepsinde bir çekinme var aksileştiğini bildiği için bu sırada ihtiyatla
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle