18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 Mart 193ft CUMHURtYET Asyada Japon tahrikâtı Mısırdaki vakıf Üniversitemizin hakkı alınacak Prenses Fatma smail tarafından aktile Üniversi eye vakfedilen vaidatın tahsili işini akib etmek üzere ahireye gitmiş oan Hukuk Fakülesi profesörlerin en Ebülulâ Mar in dün îstanbula önmüştür. Siberya artık 1905 teki Siberya değildir Bu vâsi ülke Sovyet Rusya elinde sanayii ve yüksek içtimaî hayatile kendi kendini koruya. cak muazzam bir kudret haline gelmiştir 2 îhtilâl senelerinde, bilhassa, Amiral Kolçakın hezimetinden sonra Siberyada içtimaî ve siyasî vaziyet; herkesin bildiği gibi hiç te Savyet Rusya lehindc değildi. Kolçakla harbeden küçük partizan küt leleri, köylülerden yardım görmekle beraber, Kolçakı kuvvetlerinin tefevvuku dolayısile değil, fakat Kolçakın sefaheti yüzünden mağlub etmişlerdi. Ekseriyet itibarile kulak (yani zengin) olan köylüler, Kolçakın mağlubiyetinden sonra da devam eden ilk ihtilâl senelerinde, Savyet Rusya kanunlan aleyhine olarak müthiş bir ihtikâra başlamışlar, ve hatta unlarını saklıyarak, büyük şehirleri açlığa bile mahkum bırakmışlardı. Tomskta da, eski zengin aileler, bir put un mukabilinde köylüye en kıymetli eşyalarını veriyorlar, kulak köylüler, süslü oda takımlannı bir kap una değişip'değişmemek için saatlerce düşünüyorlardı. Bıattabi bu hal Rusyanın gözü önünden kaçmıyordu. Gayet tedbirli hareket eden ihtilâlci Rusya da buna birdenbire mâni olmak istemedi. Köylüyü serbest bıraktı. Fakat buna mukabil mektebler, kurslar açarak, konferanslar verdirerek gencliği kazanmağa ve yetiştirmeğe çalışb. İnkılâbcılar, Siberyanın eski sürgün evlâdlan olan ihtiyarlardan, ve fikren ihtiyar olanlardan hiçbir istifadede bulunmıyacaklarını biliyorlardı. Bu çalışma durmadan devam etti. Genclik kuvvet Iendikçe, muhtekir köylü sinmeğe mecbur oldu. Böylece tedricî bir tahavvül ve teceddüd husule geldi. Bugün ise Siberyada içtimaî ve siyasî vaziyet tamamile Rusyanın lehinedir. Bu terbiye ile büyümüş olan genclik, icab ederse babalarına karşı isyan etmekte bir dakika tereddüd etmezler. Bunun en açık misali, Kalhoz ve Savhoz teşkilâtlannm ilk viicude getirildiği anda, karşılaşılan müşkülâtla, bugünkü mükemmeliyeti arasındaki farktır. İlk teşkilâtta tamamile genclik eline geçmemiş olan kalhozlar, vâsi arazileri içinde, açlıktan inliyen ve ölen aceze halindeydi. Fakat bunlar inkılâb terbiyesile büyümüş genclik eline geçince, süratle müstahsil haline geldiler. Istihsalâtı her sene daha biraz artırmağa başladılar. Artık Siberya Japonyanın düşündüğü gibi, eski yıllardaki ambar ıboş, aç Siberya değildir. Japonya eğer o zamanlar bir taarruzda bulunmuş olsaydı, vüzde elli muvaffakiyet ihtimali vardı. Fakat bugün artık bu ihtimal mevzuu bahs bile olamaz. Çünkü: 1 Siberya yalnız bir çiftçi ülkesi olarak kalmamış, büyük sanayi merkezi de olmuştur. Burada hiçbir şehir yoktur ki, büyük fabrikalarla dolmuş olmasın. Küçük bir misal olmak üzere şekeri ele alalım. Vaktile Siberya, bütün şekerini Ukraynadan celbederdi. Bugün ise müteaddid büyük şeker fabrikalan, bu ihtiyacdan tamamile vareste kalmakta, ve Si beryayı bol bol beslemektedir. Bu cihet yalnız şekerde değil, bütün gıda ve malzeme işlerinde tamamen böyledir. 2 Nakliyat vasıtalan tamamen başkalaşmıştır. 1895 senesinde itmam edilmiş olan Siberya şimendifer hattı Vla divostoka, Port Arthure, hatta Pekine kadar giderdi. 1905 te bu vâsi araziy şarka rapteden tek bir hat mevcuddu. Ve 8136 kilometroluk vâsi bir mıntaka bu tek hatla idare edilirdi. Buna muadil olmak üzere cenubda Hazer denizi sahilinden hareketle Aşka bad, Semerkand, Taşkende ve daha biraz ileriye giden bir şimendifer hattı mevcuddu. Fakat bu hattan Siberyanın istifade etmesi imkânı yoktu. Bu hal altı yedi sene evveline kadar devam etmişti. Fakat bundan sonra vaziyerin birdendeğiştiğini görürüz. Novisibirden bıre aşlıyarak, büyük Kazakistan sahrasını geçen bir hat, Taşkendle iltisak peyda etmektedir. Bu suretle iktısadî ve askerî aziyette büyük bir tahavvül husule gelmiştir. Rusyanın engin cenub mıntakalamahsulleri ve buradan toplanacak as kerler, Siberyaya gidebilmek için artık uzun bir yol katetmeğe muhtac değildirer. Siberya sanayi ve mekulât için Rusanın garb kısmına ihtiyac messetmez. Burada herşey yetişmiş, ve herşey yerlieşmiştir. 3 Asıl mühim nokta halk ve halkın akidesidir. Genclik tamamile inkılâbcı Rusyanın elindedir. Onun terbiyesile büümüş ve yetişmiştir. Onlardaki haleti uhiyeyi Rus gencliği arasında gördüğünüz kadar, Tatar gencliği, Kazak genc iği, hatta Buryat gencliği arasında da KÖrürsünüz. Binaenaleyh Siberya maddî manevî kuvvetlenmiş, silâhlanmış ve her tehlikeyi defetmeğe hazırlanmış muazzam ülkedir. Hele Kızıl Ordunun te temmülünden sonra Siberyaya saldır mak cinnetle müsavi bir hareket olmuş lur. Bütün bunlara aldırmıyarak taarruz etmek hafifliğinde bulunacak olan Japonya, hangi müşkülâtla karşılaşacakhr? Onu görelim. Zan ve tahminimize göre, harbe sahne olması müsteb'ad olan mıntakalar, Vla divostok mıntakasile, Baykal gölü civandır, Ve bilhassa bu havaliye karşı yapıacak olan bir taarruz, îrkutsk şehrini elde edecek, böylece Vladivostokun Siberya ile olan münakalesini katettikten başka, Ankara nehri vasıtasile Yenisey ve havalisini de tehdid altına alacaktır. Bu akdirde Japonyanın sol cenahı büyük bir emniyet atanda balunur. Burada şarkî Asyanın en büyük göHerindefi olmn DalaiNor vardır ki Argun sahrasında dır. Bundan başka Mançurya şehri tabir edilen ilk Çin hududundan da büyük iobi çölü başlar. Binaenaleyh Japon ordusu sol cenahını, büyük Gobi ile ve Dalai Nor ile tabiî bir teminat altına almaktadır. Fakat kayalıklar kenarında hasıl ol muş olan ve 620 kilometro uzunluğunda, 100 kilometro genişliğinde olan Baykal gölü, Japonlara başlangıcında sahib ol duklan kolaylığı, burada müdafaada acaba Rus kuvvetlerine vermiyecek midir? Farzımuhal olarak ilk taarruzda Irkutsk sehrinin sukutunu tahayyül etsek bile, böyle bir sukut Japon ordusuna ne dereceye kadar bir menfaat temin edebilecektir? Muntazam dümdar harblerile rica edecek bir Rus ordusu, cenubdan ve şimalden gelen şimendiferlerin iltisak nok taları elinde bulunduğu müddetçe, böyle bir ricatetten zarar değil, fayda görecek tir. Japonların Kolçe, Sarıgözek, Yarken cephesinden bir taarruz yapmalanna ise imkân tasavvur edilemez. *** Kahire müzakereleri iyi bir hava içinde başladı Kös mü dinledik acaba? Sir Lampsonun nutkundan Ingilterenin evvelâ Sudan işile askerî meseleleri halletmek, ondan sonra muahede için konuşmak istediği anlaşılıyor Galiba on yıl önceydi, İstanbul Belediyesi Köprüdeki yürüme anarşisine nihaet vermek kaygusuna kapıldı, iskelelere inen merdivenler için bir karar tasarladı. Bu karara göre vapurlardan çıkanlar muayyen merdivenlerden Köprüye yükseleceklerdi, vapurlara gidecek olanlar da ene muayyen merdivenlerden iskelelere neceklerdi. Yani o dar merdivenlerde nenlerin ve çıkanlann karşılaşmasına, öğüs göğüse gelmesine artık nihayet verilecekti. Fakat Belediye bu güzel karatatbik edebilmek için müessir bir müeyyede arayacak yerde birkaç levhanın diliz belâgatine sığındı, merdivenlerin başııa ve altına: «Buradan çıkılmaz», «Buadan inilmez» ibarelerini taşıyan bırer abelâ astı. Hemen hemen hepsi okur yazar olan İstanbullular bu yazıları yüksek sesle okuya okuya, çıkılmaz denilen merdıvenleri tırmanıyorlardı ve inilmez levhaını taşıyan merdivenlerden güle güle ve gülüşe gülüşe iniyorlardı. MISIR MEKTUBLARI Profesör Ebülulâ Kahireden dönen bu hususta Mısırda Profesör Ebülulâ çılan dava hakkında bir muharrimize unları söylemiştir: < Prenses Fatma îsmailin Mısırda riicude getirdiği büyük vakfın meşru ünlehleri arasında vakfın mensub buunduğu Türk ırkının harsım yüksel en Istanbul Üniversitesi de vardır. Vak in gallesi her sene muntazaman meş utünlehleri arasında taksim olunduğu halde Üniversiteye aid olan kısım gön derilememeJrtedir. Bundan dolayı Mııır Evkaf vezareti aleyhine Kahire mah semei şer'iyesinde açtığımız davanın [eçirdiği safhaları mahallinde tetkik iL in Maarif Vekâletinin emrile Kahire İngiliz ve Mısvr murahhasları bir arada: *e gitmiştim. Davamızın 25 şubat celse Pophan, Aftsır Basveküi Ali Mahir Pş. Sir inde hazır bulundum. İşimizin iyi bir Kahire (Hususî muhabirimizden) ieyir takib etmekte olduğunu memnu niyetle gördüm. Muhakeme 21 nisan Ingiltere Mısır muahedesine, mukaddeme olacak müzakerat, Zaafaran sara 936 tarihine talik olunmuştur.» yında Nahas Paşanın riyaseti altında CUMHURİYET Malum olduğu ümersimle açıldı. ere Prenses Fatma İsmail ,Mısırda vakDavetlilerin adedi yüz kişiyi geçmi 'ettiği gayrimenkullerin varidatını ya ni (fazlei galle) sini yüz sehime ayıra yordu. Yalnız hükumet azalan, büyük ak bunun yüzde yirmisini Harbiye memurlar, bütün Mısır matbuatı ve ec mektebine, yüzde yirmisini Bahriye nebi gazeteciler orada bulunuyordu. Kor mektebine ve yüzde onunu da Istanbul diplomatik her nedense davet edil me Üniversitesine tahsis etmişti. Her yıl a mişti. ınacak olan bu yüzde onlarla ÜniversiKonferans salonu saraym zemin ka ede henüz mütehassıs bulunmıyan fen tında büyük holün içinde tertib edil /e ilimlerin tahsili için Avrupaya iki miş. Ortada, murahhaslann yer alacağı alebe gönderilmesini vakfmda zikre müstatil şekilde yeşil örtülü uzun bir maden Prenses, eğer bütün ilimlerin kürsü eri ve mütehassısları mevcudsa bu pa sa. Ortaya asılmış olan muazzam billur ranm Üniversitenin fakir talebelerinin avizenin elektrik ışıkları konferans salohtiyacına sarfedilmesini istemiştir. Bir nunu aydınlatıyor. çok senedenberi alınamıyan bu hak Saat üç buçuktan itibaren davetliler kımızın istihsali için Kahire mahkeme birer, ikişer gelmiye başladılar. Saat dört. erinde açtığımız dava sona ermek ü Konferans salonu doldu. zeredir. Halen Üniversiteyi temsilen bu Saat dördü üç geçe, önde Başvekil davayı eski saylav ve mehakimi şer'iye müfettişlerinden ve avukat olan Şeyh Ali Mahir Paşa ve onun arkasından gelen hükumet azalan yerlerine oturdular. Abbasülcemel takib etmektedir. Salonun iki tarafındaki kapılardan, sağDENtZ İŞLERt dan İngiliz, soldan Mısır murahhas he yetleri içeri girdiler. Nahas Paşa Sir Miles Lampsonun samimiyetle elini sıktı. Halic vapurlarının tamiri 4 ve 9 numaradan maada diğer Halic İngiliz murahhasları yeşil örtülü masa vapurlarının havuzlanma müddeti gelip nın sağ tarafında, Mısırlılar solda, karşı geçtiği halde tamir edilmemelerinden do karşıya oturdular. layı Deniz Ticaret Müdürlüğünce bunlann işlemelerine müsaade edilmiyeceğini yazmıştık. Vapurlardan tamir zamanı gelenlerin toptan seferden men'i Halicde nakliyatı akamete uğratacağı cihetle buna karşı tedbir aranmaktadır. Şimdiki halde eldeki vapurlardan iki tanesi yeni tamir edilmiştir. Mevcud altı vapurdan en ziyade tamire ihtiyac gösteren ikisi havuzlanacak ve bunların yerine ihtiyatta olan vapurlar çalışhnlacaktır. Deniz Ticaret Müdürlüğü, Halic idaresine yaptığı son tebligat ile 4 ve 9 numaralı vapurlardan gayri diğer vapur lann muayene müddetleri geçtiği ci hetle bu vapurlarda olacak her türlü kazadan mütevellid mes'uliyetin idare heyetine raci olacağını bildirmiştir. Belediye mevcud vapurlardan üçünün işlemek kabiliyetinde olduğunu, diğerle rinin tedricen tamir edileceğini, bunlann tamiri esnasında yolcu nakliyatının otobüsler vasıtasile temin edilerek halkın müşkülâta maruz bırakılmıyacağım bil 1000 cild kitab geldi dirmiştir. Edebiyat Fakültesi Romanoloji ensti Deniz Ticaret Müdürlüğile Belediyı tüsü içm Avrupaya ısmarlanmış olan arasında bulunan bu şekle göre Halicdı fransızca, ingilizce ve almanca 1,000 cild kitab dün"gelmiş ve enstitüye yerleş münakalâtın durması tehlikesi bertara edilmiştir. tirilmiştir. gülümsemiş, ve... Ali Tuncu, uzunluğu, kısalığı ölçülemez, biçilemez bir an içinde, dondurup dirilten bir hareketle.,. orta parmağında yakut yüzük parlıyan sol elini uzatmışh. Ali Tunc, iğildi ve elin, parmakların kımıldanışından, adeta bir emir kokusu duyarak, iri yakut taşı öptü. Doğrulduğu zaman, zümrüd yeşili gözlerin, kendisine ayn ışıklarla baktı ğını gördü. Genc kadın, ayn bir cins yakut gibi parlıyan kızıl kan rengi dudaklannda tatlı bir gülümseyişle sordu: Ali Tunc usta, bir viski içer mi? Ali Tunc da gülümsedi: Içer... Durdu, yutkundu: İçer, Nili! Diyecekti, diyemedi. Fakat genc ka dın, gene, Ali Tuncu şaşırtan bir sezişle, onun sözünü tamamladı: İçer, Nili! Ali Tunc, genc kadının: Tekrar et! Der gibi bakmasına rağmen, tekrar e Halkın kökleşmiş olan itiyadı bugün de yerindedir, yalnız merdıvenlerdeki levSolda Hava Mareşah Sir Robert Brooke Mües Lampsan, Nahas Pş. Amiral Fisher halar kalkmıştır. *** cadeleye atılan Nahas Paşa, o anda aslan ağzından pay koparmıya uğrşan bir Acısı hâlâ yüreğimizde yaşıyan son mhluk vaziyetinde bulunuyordu. ramvay kazasından sonra hararetli yaNahas Paşanına lkışlarla karşılanan zılar yazılmağa, heyecanlı öğüdler verilnutkunun en ehemmiyetli tarafı şu idi: meğe, korkunc istatistikler basılmağa baş« Hedefe vâsıl olabilmek için bes andı, Tramvay şırketıne tız veya pest lediğimiz ümidlerden ziyade bu hususta perdeden hücum edılmekle beraber halki kınlmaz azmimiz yeter. Akdedeceği kın da arabalara uluorta dolmaması için miz muahede yalnız iki memleket arasın telkinler yapıldı. Hatta o yürekler acısı da dostluğu takviye edecek siyasî bir ih kazanın yüzgöstermesınde arabaya tıklım tiyac değildir, ayni zamanda beşeriyet i tıklım dolmanın tesiri bulunduğu da ileri çin bir manevî ihtiyacdır.» sürüldü. ; Ondan sonra İngiliz başmurahhası Sir Fakat bugün bakryorym, tramvay araLampson kalktı, gür sesile nutkunu oku baları gene eski devirlerin dolmuşuna bendu. ziyor. Vatmanlar, fren kullanabilmek; İngiliz murahhasının nutkunda, dikka için ellerini, zil öttürebilmek için ayaklate değer iki mühim nokta kaydetmek lâ rını kıpırdatamıyacak halde. Bu sıkışık vaziyete arabalara kaç kişinin binebilece' zımdır. Birinci: « Şimdiki konuşmalarımız ileride ğini asıldıkları yerden kalın harflerle' akdedeceğimiz muahedenin ilk merhalesi haykınp duran levhalar bile hayrette. olacaktır. 1930 da karşımıza çıkan müş Hani nerdeyse dile gelecekler ve üstüste^ külleri aramızda hususî görüşmelerle hal yığılan söz dimemez, öğüde kulak ver j mez, tehltkeden de ürkmez müştenlere] letmeğe çahşalım.» «kös mü dinledıniz» diye bağıracaklar! Ikincisi de: *** « Bugünkü konuşmalanmızın meali, tecrübelerimizi aydınlatan son hâdi Vaktile serdengeçti adı verilen bir ta selerin göstermiş olduğu hakikatleri göz kım babayiğitler vardı, aşılması güç düş1 önünde filen iki müttefik gibi münakaşa man siperlerini yıkmak için kellelerinij ederek ne dereceye kadar bir itilâf husu koltuklarına alarak ileri atıhrlardı ve arle sçetirebileceğiz» demesidir. kalarında bulunan askere can pahasınal İngiliz mümessilinin bu sözleri evve yol açaralardı. İstanbul tramvaylarına] amayla lâ, gelecek celselerin hafî olarak devam böyle düşüncesiz binenlerde ben birer Heyetler mevki, kıdem, rütbe itibarile edeceğine, sonra 1930 da halledilemiyen dengeçti feragati seziyorum. Fakat ser.... esl şöyle oturmuşlardı: noktalar yani Sudan ve askerî meseleleri serdengeçtiler kale kapıları açarlard.^ Ingilizler tarafında: Sir Miles Lamp bu defa Kahirede kat'î surette neticelen bunlar kendılerine mezar açmak yolundaj son (reis), Amiral Sir William Fisher, mezse, asıl muahede müzakeratına baş kosuyorlar. hava mareşah Sir Robert BrookePop lanılamıyacağına işarettir. Biraz düşünceli olalım. ham, General Sir George Weir, Visa M. TURHAN TAN Görünüşte Sudan meselesi kolay halmiral Raikes, iMster Kelly ve Mister ledilecektir. Mısır hükumeti teklif edile: Smart «condominium iki devletin müstereken İNHtSARLARDA Mısırlılar tarafında: Mustafa El' Na idaresi» prensipini kabul etmiye hazır göhas Paşa (reis), Mohamed Mahmud rünüyor. Fakat askerî meselelere gelin İnhisarlar, Tel Aviv panaPaşa, İsmail Sıtkı Paşa, Abdülfettah ce, iki noktai nazarı telif edebilmek yınna iştirak edecek Paşa, Vasıf Butros Gali Paşa, doktor müşkül demek gerektir. Esasen yedi İn Onümüzdeki ay Filistinde açılacak o Ahmed Mahir Bey, Ali Elşemsi Paşa, giliz murahhasının dördünün asker ol lan TelAviv panayırına ihracat tücca Osman Muharrem Paşa, Momamed ması, Zaafaran sarayında devam edecek Ianmızla beraber İnhisarlar İdaresi Hilmi İsa Pasa, Makram Ebeyd Bey, müzakeratın askerî meselelere son dereiştirak edecektir. Hafız Afifi Paşa, Mahmud Fehmi cede ehemmiyet verildiği anlaşılıyor. Buİnhisar îdaresi sergideki Türk pavıyo1* Elnokrasi Bey ve Ahmed Hamdi Seyif ra ingiliz Ali Komiserliğile temas eden rıunda modern bir köşe hazırlamaktadır. muhitlerde, Büyük Britanya hükumeti Elnasr Bey. Sergide İnhisar maddelerini reklâm için Dikkat edilirse Mısır murahhaslarının ilkönce Mısır ile askerî bir ittifak akde muhtelif renklerde on binlerce broşür daadedi 13 tür. 13 sayısının dost Mısır mil dilmesi için ısrar edeceğini söylemekte ğıtılacaktır. dirler. Bu fikir, zannıma göre, son gün letine uğurlu gelmesini diliyelim. TelAviv panayırında teşhir edilmek lerde bazı Mısır devlet adamlan tara Tam dördü on altı geçe, Nahas Paüzere Filistine tütünlerimizden, sigaralarıfından da hoş görülmektedir. şa ayağa kalktı, İngiliz murahhas heyemızdan, likör ve şaraplarımızla barut ve Şüphesiz olan birşey varsa, o da iki ta tuzlanmızdan nümuneler gönderilmek tini başiyle selâmladıktan sonra, sol eli pantolon cebinde, titrek ve boğuk bir ses rafın hüsnüniyetle, mümkün olduğu ka tedir. le nutkunu okudu. Vefd partisi liderinin dar fedakârlık yapıp, imkânları gözönünkalbinin içinde gizliyemediği heyecanı de tutarak, şerefi ve menfaatleri koruya Arkeoloji talebeleri dönüyorl Bayram tatilinden istifade ederek af orada bulunanlar çehresinde göriiyorlar rak îngiliz Mısır münasebatma kat'î sukeolojik araştırmalarda bulunmak üzere dı. Kimbilir ne ümidler besliyordu? Ne rette bir şekil vermek arzusudur. Yakın bir istikbal ne olacağını bize Manisaya gitmiş olan profesör Bosser ile buhran geçiriyordu? Bütün milletin muSELÎM NUH arkeoloji talebeleri bugün döneceklerdir. kaddes emellerinin tahakkuku için mü gösterecektir. demedi. Ali Tunc, tutuk tutuk bakıyordu. Bu, ne garib, ne şaşırtan bir kadındı! Kirpiklerini oynatmadığı halde, göz kırpıyor gibiydi. Dudaklan kımıldamıyor, fakat konuşuyordu. Parmaklan oynamıyordu, lâkin isaret ediyordu. Nilüfer, Ali Tuncu kolundan tutmuştu; büfeye yakınlaştırdı ve boynunu ha fifçe iğdi: Ali Tunc usta, sodası mı çok içer, yoksa viskisi mi çok? Ali Tunc da, boynunu büktü: Nasıl olursa? Genc kadm, barmene işaret etmişti: İki viski... Fakat dubl... Ali Tunca, dönmüş bakıyordu: İşte böyle, Ali Tunc usta! Önlerine barmenin sürdüğü kadehlerden birini almıştı: Ali Tunc, usta, almıyor mu? Ve bardağını Ali Tuncun bardağına dokundurdu: Ali Tunc ustanın sıhhatine içiyo rum. Dümdüz beyaz dişlerini gosteren bİT gülümseyişle, bardağı kaldırmış, yeşil gözlerini süzerek genc adama bakıyor du: Ali Tunc ustanın, tunc sıhhatine içiyorum. Ve bardağı, kan kırmızı, parlak du daklanna yaklaştırdı; ve viskiyi, dişleri arasında bir fundan ezer gibi ağır ağır içti, boş bardağı, büfenin üzerine bıraktı. Ali Tunc da viskisini içmişti. Fakat onun içtiği viski değildi; genc kadının, renkten, ışıktan, kokudan örülmüş havasını içmişti. Eğer Ali Tuncun gözleri, zümrüd gözlerin yeşil göküne dalmamış olsaydı, etrafında kaynıyan şaşkınlık, çekememezlik gibi duygu dalgasının, kendilerini sardığını ve hatta boğmak istediğini görebilirdi. Nilüferin mat yüzü, içten vuran bir pembelikle kızarmıştı; solukları Ali Tuncun soluklarına değiyordu: İşte böyle, Ali Tunc usta! Ali Tunc, artık dayanamamıştı: Niçin, Ali Tunc usta! diyorsunuz? Genc kadın, zümrüd yeşili gözlerini sözchi: Bilmem! Öyle hoşuma gidiyor da... Hem, ben, yaraştırmadım... Ha kikaten yaraşıyor da... Birdenbire durdu, kan kırmızı parlâk dudaklarındaki gülümseme ışığı söndü; zümrüd yeşili gözleri, çelik sertliğile parladı: Fakat pardon... fazla lâübali ol dum, değil mi? Kendi kendine sualler soruyormuş ta, onlara cevab yetiştiriyormuş gibi acele acele söylüyordu: Evet, hakhsınız... sizin balonuz... fakat, sizin gazeteci olduğunuzu, daima geç hatırlıyorum... öyle hoş ki... hoş o luşu güzel, zaten... ne kadar da şaşır tıcı tarafları var... şaşırtıcı oluşu, daha güzel... Ali Tunc, onun ne demek istediğini anlamıyor, fakat anlamağa da uğraşmıyor, sadece dinliyordu. Genc kadının, biraz telâşlı gibi konuşuşundan, etraftaki saygısız gözlere, saygısız kulaklara sinirlendiği hissediliyordu. (Arkan var) romanı ahat Yazan: MAHMUD YESARI 39 Tanıştığımıza çok sevindim, Au Tunc usta! Düz beyaz di|lerini göstere göstere gülüyordu. Ali Tunc, genc kadının elini öptükten sonra, ona, nasıl hitab edeceğini şaşırmıştı, duraladı. Genc kadın, bunu hemen sezmişti; Metine alayla baktıktan sonra Ali Tunca döndü: Metin, asalet meraklısıdır. Siz, ona bakmayuı... Dostlanm, bana, sadece Nili, derler. Ali Tunc, çelik sertliğile parlıyan yeşil gözlere, dalar gibi baktı. Genc kadm, Ali Tuncun aklından geçenleri sezmiş gibi gülümsedi: Siz de, bana, Nili! diyebilirsiniz! Göz kamaşması gibi, göz kararması gibi, anlatılmaz bir ürperişle, Ali Tuncun içi ürpermişti. Ne cevab verebilirdi? Ne söylese, manasızdı, hatta gülünc düşerdi. Genc kadın, onun içinden geçenleri anlamış gibi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle