Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Şubat 1936 CUMHURİYET Emsali görülmemiş bir canavar! Kiiçiik çocukları öldürüp kanlarını emiyormuşî ^ ^ ^ ^ Atinada bir mağarada tutulan caninin son kurbanı beş yaşındaki zavallı Fotinula da kurtarılamadı ve öldü Ortadan kaldırılan Italyaıı kamusu Habeşistanı nasıl traif edivordu? Daily Telgraphın Jenev muhabhi Encyclopaedıa İtaliana adlı İtalyan kamusunda yazılı Habeşıstana aid malumatla şimdıki İtalyan resmî tebliğleri ve neşriyatı arasında büyük bir tezad olduğuna işaret ettıkten sonra diyor ki: «Habeşistana aid kamustaki yazıları okuyunca insan umumiyet itibarile bu memleketin feodvalist temayüllerine rağmen tesirlerini memleketin her tarafında hissettirecek kadar kuvvetli merkezî bir hükumete malık olduğu kanaatini beslemektedir. Kamusta adliye sistemi hiç tenkid edılmiyor ve gene kamusta Italyanın simdiki «medenileştirmek vazifcsi» ni haklı göstermek için ileri sürdüğü barbarlık ithamları hakkında tek bir kelime bile mevcud değildir. Dil üzerinde çahşmalar Yol voie via ve rah ara rue odas, oymos, tarik sözlerî Etimolojik ve morfolojik tahlil «Yol» kelimesi, «Ulus» un dil anketine girmiş olan sözlerden biridir. Fransızcada bu anlamda «voie» ve «route» kelimeleri kullanılır. Bunlardan «voie» nin lâtincesi «via», eski grekcfesi «odos» [ I ] ve «oymos», eski Kelt lehçelerindeki şekilleri de «vail, wail» ve «weg» dir. Ayni anlamı farsçada «rah» ve arabcada «tarîk» kelimeleri anlatırlar. «Tarik» kelimesi şeklile «tarih» sözünü de hatırlatır . Bu sözleri «Günes Dil» teorisinin kanunlarına göre analiz edelim: Bulgaristanda gene çirkin hâdiseler Bir köyün Türk halkını topyekun döğdüler Bulgaristanda imzası bizde mahfuz bir Türkten şu mektubu aldık: «Türk gazeteleri, Bulgaristanda bize sık sık yapılan fena muameleleri yazdıkça Sofya matbuatı hadiseleri değiştirmekte büyük meharet gösteriyor. Bakalım bu yazacağım vak'aya da Bulgar gazetelerile Bulgaristan Türklerinin kara belâsı baş müftü ile ajanlan ne diyecekler? 9/1/1936 günü akşamüstü saat alb sularında dört Bulgar, Razgrad kazasına bağlı Zincirlikuyucuk köyünün kahvesine gelerek ellerindeki sopa ve bıçaklarla orada bulunan Türklerin üzerlerine hücum ettiler, döğdüler. Hâdise, Bulgar olan köy muhtanna haber verildi, aldıran olmayınca tecavüzler fazlalaştı ve zavallı kahveci canını kurtarmak için Razgrada göçetti. eleman mefhumun süje veya objesine delâlet eder ki «imtidad» anlamının bir süje veya obje üzerinde tecellisi manası çıkmış olur. (4) Yalnız fransızca ve lâtince şekilIerde görünen bu «ağ», kelimeyi isimlendiren son ektir [2], Görülüyor ki bütün bu kelimeler bi zim «yol» sözünden başka birşey değildir. III. RAH, ARA No: 3 . Farsçada yol manasına kullanılan (rah) kelimesinin etimolojik şekli şudur: I. YOL Kelimenin etimolojik şekli şudur: (O (2) (31 Canavarın yakalandığı Atina (Hususî) Birkaç gün evvel ortaya çıkan bir canavar Sadistin cina yetleri bütün Yunanistanı hayret ve dehşete salmıştır. Şimdiye kadar tesadüf edilen emsali canavarlıkların en mel'un ve en vahşisi olan facia şöyle cereyan etnıiştir: Tuğla harmanlannda bazan rençperlik yapan Damyanos birkaç gün evvel arkadaşlannın zorlamasile ailesinden birisini kaybeden harman sahibinin evine, taziyete gitmislerdi. O sırada evin yanındaki arsada 58 yaşlannda dört kız çocuğu da oynamakta imiş. Damyanos bu çocukları görünce sanki bir elektrik cereyanına tutulmuş gibi bazı garib hareketler gösterdikten sonra arkadaşlarından aynlarak oynıyan çocuklardan bes yaşındaki Fotinulanın yanına mağara önünde Canının ehnden kurtanlmasına olumden kurtarüamıyan zavallı Fotinula Esaret meselesine gelince, 469 uncu sahifede Ras Tafarî tarafından 1928 senesinin ıkıncıkânununda neşrolunan bir fermanla bu cürmü işliyenlerin cezalarının şiddetlendirileceğine bilhassa işaret olunmuştur. Kamusta Habeşistana aid makalenin son derece bitaraf bir kalemin mahsulü oluşudur ki İtalyanlar tarafından Milletler Cemiyeti meclisi ve heyeti umumiyesi önünde ileri sürülen iddiaların bu metinle mukayesesinden doğan tezadlar İtalyanları utandırmaktadır. Bu itıbarla kamusun Habeşlere aid malumatı havi nüshasının ortadan kaybedılmesi arzularının esaslı sebeblere isünad ettiğine inanmak doğru olur.» rağmen Canavar Damyanos yaklaşarak saçını başını okşamağa baslamış ve cebinden çıkardığı şekerlemeleri ona vermiştir. Damyanos bilâhare ark^daşlanndan aynlarak tekrar kızcağızın yanına gitmiş, bir siirü karemelâlar vererek onu yavaş yavaş arkadaşlarından uzaklaşbrmış ve tenha bir yere gelince Fotinulayı kucağma alarak kırlara doğru götürmüştür. Aradan bir saat gectikten sonra çocu ğun babası evine gitmiş ve gecenin yaklaşmakta olmasma rağmen küçüğün crtada görünmemesine merak ederek dısanya çıkmış, ve komsu çocuklardan kızının bir yabancı ile oradan aynldığını öğrenmiştir. Küçüklerin eskâlini tarif ettikleri bu yabancıyı aratmak için kendisi polise gitmekle beraber iki ahbabı da çocuklann tarifinden kim olduğunu anladıklan yabancınm evine koşmuşlardır. Evinde bulamayınca aramışlar ve canavar herifi ci vardaki bir mağarada çocukla beraber tüyleri ürpertici feci, ve iğrenc bir halde bulmuşlardır. Gördükleri manzaradan şaşıran iki kişiden birisi hemen tabanca smı çekerek onu öldürmeğe teşebbüs et mişse de öteki mâni olmuştur. Zavallı Fotinula da canhevlile boyunlarına sarılıp «Aman, beni kurtarın!» diye yalvarmağa baslamıştır. Bunlar hem çocuğu, hem de caniyi alıp mağaradan çıkmışlar, caniyi polis karakoluna teslim ederek çocuğu en yakın bir eczaneye yetiştirmislerdir. Fotimılayı kurlarmak içijı her lürlü tedbirler. alınmıssa da zavallı biraz sonra fazla kan zıyaından ölmüştür. Polis tarafından fstîcvab edilen bu insan seklindeki canavar bilâtereddüd herseyi itiraf etmiş, fakat dığer cinayetlerini saklamıstır. Hüviyeti tahkik edilince caninin eskidenberi küçük çocuklara musallat olduğu için bir aralık tımarhaneye a tılmıs ve bir sene evvel de salıverilmis olduğu anlaşılmıstır. Polis tahkıkatı derinlestirmis, evindeki taharriyatta ele geçen bir gömlekten; baska çocuklann da Damyanosun pençesine düstüğünden süphelenilmis, mağarada yapılan araştınnada iki bucuk ay evvel gene Atinanın ci var semtlerinden Nea Zoniyada kayboIan 8 yaşında Stilyanos ismindeki erkek çocusun tefessüh etmeğe yüz tutmuş cesedi bulunmustur. Zavallı cocuğun zincirle bağlı olduğu da görülmüstür. Polisin kanaati tahkikat ileriledikçe bu canava rın kurbanlannın yediyi, sekizi bulacağı dairesindedir. Siyasal şatranç tahtasında garib bir oyun (Başmakaleden devam) dir. Böyle bir hareketm ciddiyetini biran için kabul etsek ona yarından sonraya kadar ömür veremeyiz. Almanyanın bu fırsattan nekadar istifade etmek istıyeceği şıkkına gelince bu yenı bir Avrupa harbını göze alıp almamanın muvazenesi meselesidır. Fazla sıJâh kırvvetını harb ıçın değıl, sulh için kullanmak en akıllıca hareket olduğunda şüphe yoktur. Umumî Harb dünkü misal, Habeş işi ıse önümüzdeki misaldir. Nekadar büyük olursa olsun bir millet yakasını harb ejderinın tırnaklarına kaptırmıyagörsün yoksa. Bunun sonunda Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak ta vardır, ve bu badırede Almanyanın bir istisna teşkil edemiyeceği nasyonal sosyalıst müdürlerinin meçhulü olmamak lâzımdır. Oğ + oy f ol (1) Oğ: Ana köktür. Burada mânası «imtidad» dır. (2) Oy: Ana kök mefhumunu kendinde tecelli ve tecessüm ettiren süje veya objeyi gösterir afikstir. (3) Ol: (. 4 1) ; ektir. Ana kök manasının, onu temsil eden süje veya obje üzerinde geniş, müphem, umumî, engin ve şâmil bir vasıfla tecelli ettiğini anlatır. (Oğ 4 oy 4 ol = oğoyol) sözünde baştaki ana kök, kendisini temsil eden süje veya obje ile kaynaşmış, baştaki vokal de düşerek, son fonetik ve morfolojik şekıl vücud bulmuştur: YOL. Y O L : Geniş bir imtidad demek olur ki, konkre olarak «yol» denilen şey de bundan ibarettir. Not: I. (Yol) un abstre olan anlamı da, bu konkre mânadan çıkmıştır. Herhangi bir işte umumî olarak tutulan gidiş tarzına da «yol» derler. Bu halde ana kökün «imtidad» anlamı kafamızın düşünüşündeki imtidada bağlanarak, bir işi düşünmede zihnımizin umumî ve geniş imtidadı, o işte tuttuğumuz «yol» demek olur. Ana kökün ve onun yerini tutan (oy) elemanının bir anlamı da «akıl» dır. «Yol» un abstre anlamı, ana köke bu mana verilere de izah edılebılır. Bu takdirde (yol) : Aklın herhangi bir süje üzerinde geniş ölçüde tecellisinden ibaret olur ki «meslek ve mezheb» anlamlarile (yol) da budur. (1) (2) (3) Ağ + ar + ah (1) Ağ: «İmtidad» anlamına ana köktür. Bundan cesaret alan Bulgarlar 12/ (2) Ar: Ana kök anlamının herhangi 1/1936 da köyümüzü sardılar ve sokakbir süje veya obje üzerinde takarrür ve larda rasladıkları Türkleri, gene, ihtiyar, temerküzünü anlatan ektir. O süje veya çocuk demeden döğmeğe koyuldular. obje de Bir tarafm saldırması dığer tarafm da (3) Ah: elemanile ifade edilmiştir. müdafaa bile edememesile geçen müca Bu analize göre «Ağ 4 ar 4 ah = deleden sonra bırçok Türkler yüzleri kan ağarah», ana kök kendisinden sonra ge içinde, kafaları yarılmış, kolları kırılmış len unsurla kaynasarak ve baş vokal dü olduğu halde gene muhtarlığa müracaat şerek «rah»: herhangi bir süje veya ob ettiler. Gospodin muhtar «ıstidasız mü je üzerinde imtidad mefhumunun takar racaat kabul etmem» dıyerek zavallılan rürünü anlatır ki, bu da türkçenin «ara» basından savdı. kelimesinin aynidir. Razgrad kaymakamının hadiseden haİki kelimenin etimolojik şekillerini alt berdar olarak mütecasirleri yakalamak üalta yazalım: zere köy yollarını tuttuğu haberini işitin(1) (2) (3) :e bütün Türkler sevindıler, fakat bu seRah: ağ + ar + ah vincleri az sürdü. Çünkü Bulgarlar köyAra: ağ 4 ar 4 ağ lülerle biz zavallı Türkleri köyün mekGörülüyor ki «rah» ın manası iki yer tebinde toplıyan kaymakam «aranızda arasındaki imtidaddan, aralıktan başka ufak bir vak'a olmuş, bir daha böyle yapbirşey değildir. mayın ve kardeşçe geçinin, kanunumuz Hatıra Fransızca (rue) kelimesi Türkü Bulgardan ayırmaz», yollu birkaç de bu sözlerin aynidir. nasıhatten sonra içtimaa nihayet verdı ve karşısında eli yüzü sargılı, bastonuna da/. N. D1LMEN yandığı halde bile ayakta duramıyacak 11 ] Buradakı «d» peltek okunan bir konadar dayak yiyen Türkleri görmemezlisondur. [•] Bu iki «ay» ın asıl yazılışlarındaki ğe «eldi. «il» elemanına dikkat edilmelidir. Avrupalılarca «y» gibi okunan b\$ imlâda «yolv daki «1» elemanınm arkaik varlığı kendi. nı gostermektedır. [2] Fransızca ve lâtincede gorunen bu «ağ 4 uğ> ve «ağ 4 ığ> şekilleri de bun. ların Keltik asıllannda olduğu gibi duşmuş bir «1» nin yerini tutmak uzere kurulduğu hıssini vermektedir. Maruz kaldığımız bu muamelelere Bulgar hükumetmce bu kadar göz yumulmasının, mütecasirleri cesaretlendirerek ileride daha büyük ve korkunc vak'alara sebebiyet vereceğine şüphe yoktur. Şımdı Türkler, daha akşamm alaca karanlığında evlerine çekılmekte ve sabahı korku ile, heyecanla, binbir buhran içinde geçirmekte ve için için «can kurtaran yok mu?» diye kendi kendilerine ümidsizlıkle haykırmaktadırlar.» II. VOİE Not: 2. Bu anlama olarak kulla nılan fransızca «voie» kelimesile bunun lâtincesi olan «via» ve Keltçesi olan «vail», «wail» ve «weg» sözlerinin etimolojik sekıllerini «yol» un etimolojik şeklile altalta yazarak karsılaştıralım: (1) (2) (3) (4) Yol : oğ 4 oy + ol + . Voie : oğ + ov + uğ 4 ağ Via : iğ + iv 4 iğ 4 ağ Vail : ağ 4 av 4 ay [*] + . Wail: ağ 4 av 4" ay [*] + . Weg : eğ 1 ev + eg 4" • Bu tablonun gözönüne koyduğu dil manzarası şudur: (1) Oğ, iğ, ağ, eğ: hep «imtidad» anlamı veren «V. + ğ» ana kökünden ibarettir. (2) Oy, ov, iv, av, ev: Hep ana kök anlamını temsil eden elemandır. «V = y» olduğu malumdur. Burada görülen şekiller de bir (V. 4 y «v») den ibarettir. (3) Bu kısımda asıl eleman genişlik, umumîlik ifade eden (. 4 1) ekidir. Türkçesinde bu eleman açıkça mevcuddur. Keltik aslmda da (i) ile birleşerek «y» telâffuzu almış olan bu «1» yi söyleyişte değilse de, imlâda görüyoruz. Bu halde «. 4 ğ» ve «. 1 y» leri de bu «. 4 1» den değışme gibi alabiliriz. Böyle almayıp ta doğrudan doğruya (. + 1) olarak telâkki etsek bile, gene mana bozulmaz. Çünkü bu takdirde bu vardaki saati göstererek garsona sordu: Bu saat doğru mudur? Biraz evvel gelip ceketini çıkararak sabah servisini alan garson, gece servi sini yapan garsondan hesablan devralıyordu; başını kaldırmadan cevab verdi: Doğrudur... Ya beş dakika ileridir, ya on dakika geridir. Ocağa yakın köşede, başbaşa verip oturan iki arkadaştan siyah paltolusu, göz ucile Ali Tuncu süzüyordu. Ali Tunc, onun bakışlarile ne demek istedığini anhyordu; sabahçı kahveleri ne düşenlerin, orada pinekliyenlerin, dakika, saatle ne ilişikleri olabilirdi? Ali Tuncun sesini duyan kurşuni paltolu adam, başını çevirmişti, yerinden kımıldandı, kasketini çıkardı ayağa kalktı. Ali Tunc, gülümsedi: Merhaba İsmail! ismail, paltosunun önünü kavuştur muştu: Buyurun usta! Ve şaşıran arkadaşına, Ali Tuncu ADLtYEDE Camiden iskarpin çalmış Dün öğle üzeri Beyazıd camisine giden Mustafa ismınde biri kendisine aid eski bir iskarpini bırakarak yerine yenı bir iskarpin alarak kaçmıstır. Suçlu biraz sonra yakalanarak müddeiumumiliğe verilmiştir. Hakkında takibat yapılmakta dır. Avrupada Almanya behemehal bir harbe hazırlanıyor diyen bir psikos (ruhî halet) yaratılmıştır. Yeni Almanya için en muzır olan vaziyet budur. Çünkü her tarafta muhtemel bir Alman hareketine varkuvvetile karşı koyacak mukabil bir hazırlık için için kaynamaktadır. Yeni bir Avrupa harbinin karşı karşıya koyacağı blokları görüp duruyoruz. Almanyanm böyle yeni bir boğuşmadan galıb çıkacağına elde sened yoktur. Aksi daha doğrudur belki. En doğrusu ise AvBu alcak herifin şehvetini teskin için rupa ile beraber bu defa Almanyanın da iskence ile yavas yavaş öldürdüğü çocuk harabezara döneceğidir. lann kanlarını da emdiği anlaşılmıstır. Almanyanın gidebileceği bir tek yol Mütehassıs doktorlar tıb tarihinin simvardır: Milletler Cemiyeti içinde hakladive kadar bu kadar korkunc bir Sadist rını müdafaa ve istıhsal etmek yolu. Alkavdetmerli^'ni «övlüvorlar. manyanın mevcud veya mefruz kuvveti Bursa Barosunun kongresi kendisine ancak bu yolda faydalı olabiBursa (Hususî) Bursa Barosu sene lir. lik kongresini yaparak yeni idare heyeŞatranc tahtası bütün dünyanın gözü tini seçmiştir. Rıvasete avukat Kemal önüne açıktır: Oyunu doğru oynamalı. Ziya, ikinci reisliğe Kâmil, umumî kâtibliğe İsmail Hakk'ı Karaca, azalıklara Çok manevra zararlıdan daha fazlâ olada Tevfik ve Mehmed Osman seçilmiş rak tehlikelidir! YUNUS NAÜİ lerdir. sinirlerini kaptırıyordu. Birteviye düşünme uyuşukluğundan sersemleşmişti, silkindi, gözlerini açtı, ve kahvede oturanlara baktı. Sağı ilerisinde, şoför kasketli, tıraşı uykusuzluktan uzamış iki gene; parmaklan arasında, adeta kızmış gibi sıktık lan iskambilleri, ellerinin terslerini ma saya vura vura fırlatıp atarak altmış altı oynuyorlardı. Kahvenin ocağa yakın köşesinde, başbaşa vermiş oturan, biri siyah, öbürü kurşuni paltolu iki adama Ali Tuncun gözleri ilişmişti. Kurşuni paltoluyu, Ah Tunc, tanıdığı şoförlerden birine benzetmişti; daha iyice baktı. Ali Tunc, bir garajda, bir arkadaşının otomobilıni ta mir ederken, bu şoförün arabasının bo zuk motörünü de gözden geçirdiğini ha tırlıyordu. Otunnaktan canı sıkılmış gibi yerinden kalktı, dizlerini büktü, gerindi ve kapıya doğru yürüdü, yavaş yavaş kalabahk laşan caddeye baktı, döndü, ağır adımlarla büfe işini gören ocağa yaklaştı; du Irktaşımızın mektubundan anlaşıldığına göre Bulgar komşular, Türk ekalliyetini ya toptan temizlemek, ya canlanndan be?dirip kacırtmak için malum olan siyasetlerine tekrar başlamıslardır. Mektub' da yazılı acı hadiselere simdilık ilâve edecek birşey yoktur. Bulgar hükumet a' Tarikatçilik hakkında şehri damlarının, bu feci ve cirkin vaziyete ılânihaye tahammül edilip durulmıyacağını mizde takibat yok Son günlerde şehrimizde de bazı tari bilmeleri lâzımdır. Razsrad kaymakamı güzel görünen katciler hakkında takibat yapılmakta olduğuna dair yazılar yazılmaktadır. Hal yukarıki sözlerini, mütecavizleri cezalanbuki Istanbul adliyesinin en salâhiyettar dırdıktan sonra söyleseydi, hüsnüniyetine makamatının bize verdiği malumata göre bizi «ehrimizde bu iş hakkında bugüne kadar hiçbir muamele geçmemiştir. Bazı gazeteVÎLÂYETTE lerin buna dair yazdığı yazılann aslı olPoliste tayinler madığı kat'iyetle bevan olunmaktadır. SAĞL1K ÎSLERİ Çocuk hastanesinde yer yok Dün 121 sayılı vatmanın idaresindeki Şişli Beyazıd tramvayı Osmanbeyden geçerken sahanlıkta bulunan Izmaro adında bir kız müvazenesini kaybederek tramvaydan düşmüş ve ağır surette yaVilâyetin varidat bütçesi ralanmıstır. Yaralı kız kanlar içinde ÇoVilâyetin yeni varidat bütçesi Daimî cuk hastanesine kaldırılmışsa da hastanede boş yatak olmadığından evine gön Encümence bu sene 3,603,628 lira oladerilmiştir. rak Sehir Meclisine teklif edilmiştir. gösterdi: Ali Tunc usta! Başını iğerek utangaç utangaç gülü yordu: Kendisine böyle dememizi ister. Yalvanr gibi boyun büktü: Bir çayımızı içer misin, ustacım? İsmail, arkadaşım tanıttı: Ferid ağabey... Eski şoförlerdendir. Sizden iyi olmasın, hepimizin, hani öz kardeşimizden üstün ağabeysidir. Ali Tunc, Ferid ağabeyin de elini sıktıktan sonra, yanlarına oturmuştu. İsmail, hemen ocakçıya bağırdı: Yeni demlediğin çaydan, bize üç tane yap. Arkadaşına döndü: Ferid,ağabey, Ali Tunc ustayı, tanımıyorsun ha! Gedikli, kayidli ustalardan değildir ama, benim diyen, usta gecinenlerin topuna taş çıkartır. Ferid ağabey, gözlerini Ali Tunca dıkmişti: Methinizi duya duya kulaklarım doldu... Hele ismail... Lâfınızı etmediği gün olmaz. Ali Tunc, bıyık altından güldü. Beni sever de onun için... İsmail, Ali Tuncun karşısında, iki elıni bacakları arasından geçirip büzülerek oturmuş, sallana sallana söylüyordu: Sevmek te lâf mı ya, ustacım?.. Siz, benim canımı kurtardınız! Ali Tunc, Ismaile yan yan bdctı: Daha neler... Duyan da, büyük bir iş yaptım sanacak... îsmail, kaslarını çatmıştı: Vallah, billâh doğrusu bu... Ustanın elı değmemiş olsaydı, benim küli'=tür arabayı o fiata satabilir miydim?.. Üç usta baktı, bir hale yola koyamadılar. Usta, bir tamır gecti. pırıl pırıl ışı ladı, gelinlik kız gibi oldu. Makine, çarktan yeni çıkmış gibi islemeğe başladı. Bunu, her daım söylerim. Her usta, makınelerın huyundan anlamıyor Manyato değiştırmekle is bitmıyor ki... Usta var, ustacık var Illet nerede? Onu ^ mak hüner, işte Emniyet ikinci şube cinayet masası âmiri Ibrahim Kadri Elâziz Emniyet Direktörlüğüne, eski Üsküdar merkez memuru ve hâlen birinci şube müdür mua vin vekili bulunan Sükrü Ahmed de İçel Emniyet Direktörlüğüne terfian tayin o' lunmuslardır. Aşk ve macera romanı akut Yazan: MAHMÜD YESARI 6 Sormağa, araştırmağa, nereden ve nasıl başlıyacaktı? Seyrüsefer merkezin den sorup anlıyabilirdi. Bundan çekin diği noktalar vardı. AH Tunc, Beyoğlu tarafma bakıyordu; belediye ile, seyrüsefer işlerine bakmak, onun işi değildi. Günün birinde, gazetede çalışan arka 'daşlannm kulağma gitmek ihtimali var dı. Ali Tunc, bu sırn, o kadar benimsernişti ki, ölü bir ışığınm bile, kendi için den dışarıya sızmasmı istemiyordu. gözlü kadının izini, yalnız, kendi bulacaktı. Karşılaşacağı güçlüklerden, engellerden korkmuyor, yılmıyordu. Belki bunlar, ona, daha hız verecekti. Ali Tunc, dirseğini masaya dayamış, görmiyen, boş gözlerle caddeye bakıyordu. Yeşil gözlü kadını bulursa, ne yapacaktı? Onun izini buldu, oturduğu yeri ve kim olduğunu öğrendi! Sonra, ne olacaktı? Bunlan anlayıp öğrenmekle eline ne geçecek, ne kazanacaktı? Her halkası ayrı ayrı dikenli merak zinciri, Ali Tuncun bütün varlığını sar mıştı; bu dikenlerden beynini kurtarsa, (Arkan oar)