22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 15 Birincikânun 1936 Eski Türk rnedenyeti Felsefî tefekkür sahasında beşeriyete en büyük hakikati Türk an'anesi öğretmiştir. Türk felsefesi mücadeleci, fakat nikbindir 2 Türkler buralarda, il ve site devletleri hayatını, Milâddan binlerce yıl önceki devirlerde yaşıyorlardı. Çemıyetlerinde demokratik bir zihniyet vardı. Ayni zihniyeti, sonradan Gırid ve Grek sitelerine naklederek, oralarda bu hayat tarzını yaratanların gene ayni ırktan olduğunu görüyoruz. Siyasî teşkilâtta, illerin daimî meclisleri bulunur ve başkanı halk arasından seçilirdi. Her ilin, yahud sitenin sakinleri bu meclislerin tabiî azası idiler (1). Aile şekli de hemen muasır denecek bir yüksekliği ve tekemmülü haizdi. İlk zamanlarda tatbik edilen poligami, po liyandiri şekilleri, artık bu devirlerdeki Türk ailelerinde görülmez. Karı koca münasebetleri medenî esaslara dayanı yor ve aralarında içtimaî bir müsavat ve tesanüd hüküm sürüyordu. Kadınlar, erkekler bir arada bulunur, ve her nevi millî oyunlarla temiz bir içtimaî hayat yaşanırdı. Yalnız eğlencede değil, işte de kadının ayni derecede yüksek bir iktısadî mevkii ve rolü vardı; devlet hayatının idaresine onlar da iştirak ederlerdi. Görülüyor ki, Avrupa medeniyetinin esaslarını, Milâddan binlerce sene evvel Türkler kurmuşlar ve yaşamışlardı. Daha sonraları, bu il ve site hayatı, ayn ayn zümrelerin birleşmesile krallan ve krallıkların birleşmesile konfederas yonları ve Etnik teşekkülleri meydana getirmiştir. Bunlar, büyük millî vahdet arzeden teşekküller ve mütekâmil imparatorluklardır. Bütün hükumet ve siyasî tahaffuz vasıtalan içinde, kurulması ve yaşatılması en güç olan sistem federatif sistemidir. Bu, öyle bir sistemdir ki, federasyon içinde her mıntakanın, her içtimaî grupun, kendisine aid olacak hükumet ve idare salâhiyeti derecesini, ondan alınıp umumî menfaat için merkeze verilmesi icab eden salâhiyet miktarından ayırmak gerektir. Nazarî olarak çok sade görünen bu sistemin işletilmesi çok güç ve karışıktır. Alıkonulması icab eden mahallî hürriyet ve istiklâl derecesile, hepsine aid olan umumî düzeni, umumî tabiiyeti uz laştırıp işletmek, hiç şüphesiz yüksek bir kültür ve medeniyet seviyesini istilzam eder. Bu sistemin kuruluş ve işletilişinde, vatandaşın hürriyet ve mes'uliyetinin yüksek bir değeri ve rclü bulunur. Zira, burada, diğer sistemlerde olduğundan çok daha az cebir ve tazyik vardır. Fakat, buna mukabil, içten gelen millî vazife ve mes'uliyet şuuru yüksektir. Onun içindir ki böyle federatif sistem, yüksek bir fikrî ve ahlâkî tekâmül ve medeniyete dayanır. Merhum Ziya Gökalp tekâmülü, tu tonluk, bayguluk, hakanlık ve ilhanlık diye ayırmış ve sadece çok sonraki devirlere aid olduklannı zannetmişti ( 2 ) . Türkler, Milâddan on bin sene evvelindenberi gezginci hayattan çıkmışlar ve medenî kasabalar, şehirler kurmuşlardı. Orta Asyada son hafriyatla meydana çıkarılan Anav harabelerile, Hind, Mezopotamya ve Anadoludaki toprak altmda kalmış olan şehirler bunu isbat eder. Eski Türklerde ai!e şekli Apartıman hırsızı Yirmiden fazla ev soyan çok mütekâmildi Vahram yakalandı yayla hayatı teşkil ettiğini görürüz. Ge rek Orta Asyada, gerek Anadoluda, Türk yurdunun fizikî karakteri, ırkımızın yüksek bir irade ve icabmda hayatı istihkar edecek kadar cesur bir şahsiyet sahibi yapmıştır. Bu şecaatin tevlid ettiği istiklâl aşkı, vicdanî şefkat ve akliselim Türkün en mümtaz vasıflarıdır. Soğuk şimal ırklarının, aklıselimi olmıyan dağınık iradeleri, ve sıcak cenub ırklarının kontrolsuz hayalleri, Türk milletinin karakte rinde itidalini bulmuş ve her şeyin üstünde doğru muhakeme, yüksek bir akliselim onun farikası olmuştur. j Deniz kıyıları ve sıcak mıntakalar yumşak ruhları yaratır, şair ve dinciler yetiştirir. Simalin buzlu mmtakalan, hedefsiz irade sahiblerini, kaba ruhları besler. Serin ve mutedil yayla iklimi ise, büyük mahsullü medeniyetleri doğuran müte kâmil ruhlu ve fikirli insanları yetişti rir (4). Türk ruhunun elemanlarından en mühimi olan hürriyet ve istiklâl aşkı, manevî hayatın bu yüksek prensipi, tarihin her devrinde bütün kuvveti ve derinliğile kendisini göstermiştir. Mezopotamya, Anadolu ve Ege siteleri, eski devirlerde bu ruhun tezahürlerine sahne olduğu gibi, en son istiklâl Harbimiz de bunun harikulâde bir ifadesi değil midir? Bizim Umumî Harbden sonraki mevki ve vaziyetimizde bulunacak herhangi bir millet, böyle bir eser yaratmakta aciz gösterirdi. Çünkü, milletler bütün tarihlerile yaşıyan içtimaî heyetlerdir. Kültürleri, karakterleri bu tarihî hayatlarının muhassalası dır. Türk tarihinin, hiçbir milletin tarihile kıyas edilemiyecek derecede bir enginlik arzetmekte olduğu bugün ilmî realitelerle anlaşılmaktadır. Milletimize en asil bir ideali vermek için, Almanlann Kant, Fichte ve Hegel gibi büyük filozoflannın, Ondokuzuncu asırda yaptıkları gibi metafizik felsefî sistemler kurmağa ihtiyac yoktur. Türkün tarihî faikiyeti böyle bir ıdealin ilmî esası olmuştur. Onun içindir ki, başkalarına mucize gibi görünen haller, bizim için normal oldu ve bu itibarla başka hiçbir milletin böyle menkıbeler yaratamamış olacağını söylüyoruz. Bunu her türlü tekebbürden müstağni olarak, Türk milletinin karakteri icabı addediyoruz. Türkün psikolojisi budur. Bundan sonra da, ilim, irfan ve teknik sahalannda ayni suretle başkalarına mucize gibi görünecek eserleri behemehal çok geçmeden yaratacağız. Türk şuurunun ve maşerî vicdanmın uyanmış ve tekrar hayatımıza hâkim olmuş olması, bunun tahakkukuna hiç bir şüphe bırakmıyor. Zaten îstiklâl Harbinden sonra, on senelik bir zaman zarfında, tarihin en büyük dehası olan Büyük Atatürkün, bu şuur ve millî vicdanı temsil eden yüksek iradesile yapılan azametli inkılâblar, mefkuremizin yakın bir zamanda tahakkuku için en bariz deliller değil midir? En kısa zamanda muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkacağı mızı söylemek, en küçük bir hodbinlıkle kanşık değildir, bilâkis bunu yapmak tarihî ve insanî vazifemizdir. Insaniyet ta rihinde, bizi bekliyen ve bize lâyık olan rolü tekrar almak mecburiyetindeyiz. Bununla insaniyete hizmet edeceğiz. On dokuzuncu asrın büyük filozofu olan Hegelin, kâinatın künhünü ve beşerî saadetin mahiyetini araştırırken «ferdlerin olduğu gibi, milletlerin de en büyük saadeti, insanhğa hizmette lâyık olduğu mevki ve vazifeyi almasıdır; beşeriyet bataklığını böyle kurutabileceğiz» demesi, Almanlığa müteveccih bir hitab ol makla beraber, bizim tarihî rolümüze göre, lâyemut hakikati bir kere daha, sarsılmaz ve kat'î şekilde ifadeden başka bir şey değildir. Son iki ay içinde şehrimizde Vahram isminde bir hırsız türemiş ve yirmiye yakın ev, apartıman soyarak birçok mü cevher, elbise, ve sair ev eşyası çalmıştır. Bu kurnaz hırsız icabma göre gayet temiz giyinmekte, icabmda da kendine elektrikçi süsü vererek eline bir çanta, sırtına da bir tulum geçirip «Fişer» anahtarile apartımanların kapılarını kolayca açmaktadır. Eğer apartımanda bir kimse ile karşılaşırsa: « Ben Elektrik Şirketi memuruyum. Tesisatmızı kontrol edeceğim» demek te, eğer girdiği yerde bir kimse ile karşılaşmazsa elinde taşıdığı büyük çantaya bulduğu yükte hafif, pahada ağır eşyayı doldurduktan sonra savuşmaktadır. Bu suretle Kasımpaşada Mümine a dında bir kadının evi, Büyük Parmak kapıda berber Andriyanın dükkânı, Parmakkapıda Melek apartımanı, A yaspaşada Mezarlık sokağında Bekir apartımanınm üstkatındaki odaların kapıarı kırılmak suretile soyulmuş, Taksimde Şakirpaşa apartımanı da soyguna uğramış ve nihayet Harbiyede Kocabı çak apartımanında Karabet Boyacıya nın dairesinden de 1000 lirahk mücevhcrle elbise ve sair ev eşyası çahnmıştır. Günlerce tahkikatla meşgul bulunan polis memurları bu işi sabıkalı Vahramın yaptığını anlamışlar ve bu sabıkalıyı aramağa başlamışlardır. Vahramın Abanoz sokağında bir evde bulunduğu haber alınmış ve evvelki gece bu ev sarılarak sabıkalıya teslim olması ihtar edilmiştir. Vahram, kaçmağa davranmıssa da yakalanmıştır. Bir hırsız daha yakalandt Şehrin muhtelif yerlerinde beş soygun yapan azılı sabıkalılardan Lutfi, namı diğer Arnavud Dursun dün yakalanmıştır. Sabıkalı bütün suclannı itiraf etmiştir. f Şehir ve Memleket Haberleriij Siyasî icmal Halkın şikâyetleri » • ^ ' Soyulan dükkân | Yeni bir dünya harbi ünya sulhunu son derecede tehdid eden iki büyük ocak vardır. Bunlardan biri, Avrupa kıt'asının garb müntehasındaki İspanya ve diğeri Asya kıt'asmın şarkındaki Çindir. Her iki ülke, uğradıklan dahılî tefrikalardan haricdekı büyük devletlerin ve rejimlerin rekabet ve mübarezelerine doğrudan doğruya sahne olmuşlardır. İspanyada, umumiyetle iddia edildiği gibi, yalnız komünist ve faşist yerli teşekküller ve bunların istiyerek istemiyerek arkalarından sürükledikleri kütleler değil; ayni zamanda bir taraftan Almanya ve Italyadan, diğer taraftan Sovyetlerden gönüllü namile gelen askerler ve zabitler ve en asrî tank ve büyük top ve bombardıman ve takib tayyareleri çarpışmaktadır. ispanya topraklarında çarpışan bu kuv\'etlerin herhangi sebeble arkalarındaki büyük devletleri dahi harbe sürüklemeleri muhtemel olduğundan, yani bir taraftan Sovyetlerle müttefiklerinin ve diğer taraftan Almanya ve İtalya ile müttefiklerinin birbirine karşı ilânı harbe bıle lüzum görülmeksizin harbe girmeleri ihtimali bulunduğundan bütün Avrupa titremektedir. Böyle bir Avrupa harbinin önüne geçmek için İngiltere ile Fransa, işi Milletler Cemiyetine bırakmayıp bitaraflığın muhafazası ve ayni zamanda İspanya dahilî harbine nihayet verilmesi maksa dile, devletlerin müş,tereken müdahalede bulunmak üzere, aralarında uzlaşmalarını teklif ettiler. Bu vaziyet karşısmda İspanyanın müracaati üzerine toplanan Milletler Cemiyeti meclisi, İngiliz Fransız teklifini tasvib ve iltizam eden nazarî bir karar vermekle iktifa etti. ingiliz Fransız teklifine Almanya ile İtalya, ayni zamanda ve bir mealde cevab vermişlerdir. Bu cevablarda, mez kur teklifin kabulü için birçok şartlar ve kayıdlar konulduğundan müdahalenin tatbikına şimdilik imkân bırakmamaktadır. Fakat cevablar, müzakere kapısım da kapatmış değildirler. Bu suretle yeni rejimler itibarile Av rupada peyda olan iki cephenin Ispan ya işleri yüzünden çarpışmaları ihtimali hâlâ devam ettiği bir sırada, Çindeki işler Japonya ile Sovyetleri açıktan açığa derhal çarpıştıracak surette, son derecede kanşmış ve vahamet peyda etmiştir. Şimdiye kadar Çinde Sovyetlerle Japonlar perde arlcasından birbirine karşı savaş yapıyorlardı. Japonlar Mançuriyi tamamile kendi hükümleri altına aldıktan sonra cenubî Moğolistanın içerilerine ve Altaylara doğru mütemadiyen ilerliyorlardı. Ayni zamanda şimali şarkî Çindeki eyaletlerde eski payitaht Pekin dahil olduğu halde tamamile birleşmişlerdi. Son zamanlarda Japonya bütün gayretini, merkezi Nankinde bulunan Çin Cumhuriyetini, komünistliğe karşı beraberce harekete gecmeğe ve bir gün bir likte, Sovyetlere karşı yürümeğe sevketmeğe hasretmişti. Sovyetler, şimalî Moğolistanı mütte fik sıfatile kendi himayeleri altına almış lar, şarkî Türkistanda nüfuzlannı birleştirmisler ve asıl Çinin garb eyaletlerindeki seksen milyonluk komünist kütlesine mesned olmuşlardı. Çinde Sovyetlerle Japonlar arasmda perde arkasında devam eden mübarezeye rağmen, Sovyet lerle Japonya arasındaki münasebat zâhirde pek te fena değildi. Ancak son günlerde bu vaziyet değişti. Japonya ile Almanya ve Ital ya arasındaki malum ittifaklann akdi üzerine Sovyetler, Japonya ile hazırlanmış olan balıkçılık mukavelesini ve hu dud komisyonlan anlaşmalannı reddederek bu devlete karşı derin memnuniyet sizliklerini izhar etmişlerdi. Bu suretle iki büyük devlet arasındaki münasebat gerginleşmişti. Ayni zamanda Çindeki komünistlik hareketi de birdenbire kuvvet bulmuştur. Nankin hükumeti başında bulunan Mareşal Çankayşek şimalî Çinin garbindeki eyaletlerde kendi taraftarı görünen eski Mançuri diktatörü Mareşal Çangsuli'nin daveti üzerine vaziyeti mahallinde tetkik için, bunun karargâhı Siangfu'ya gittiği zaman, ihanetle karşılanmış, Mareşal, Çankayşekin maiyetı erkânı öldürülerek kendisi esir edilmiş ve bu darbe, büsbütün yeni bir vaziyet doğurmuştur. Bütün Çini komünist idaresi altına alması muhtemel bulunan bu harekete karşı Japonyadaki askerî parti galeyana gelmiş ve derhal ordunun müdahalede bu lunmasmı, yani Sovyetlere karşı harb açılmasını istemiştir. Böyle bir harbe Almanya ve belki de îtalya iştirak edeceklerinden bütün dünya sulhu çok büyük tehlike karşısmda kalmıs demektir. Sene ortasında imtihan Hırsızlardan biri yakayı ele verdi Gazetemize sekiz talebe velisi rrü ( racaat ederek şu şikâyette bulundular: « Velileri bulunduğumuz talebeler geçen sene Kadıköyünd°ki Aramyan Unciyan ilkmektebini bitirdiler. Ve bitirme imtiharunda muvaffak olarak şehadetname aldı'ar. Bunun üzerine kendilerini Kadıköy kız Kollejine yazdırdık. Müdiriyet kendilerine numara verdi. Sınıflara kabul etti ve mektebe şimdiye kadar devam ettiler. Fakat bundan bir hafta kadar evvel müdiriyet bunlan tekrar imtihana tâbi tutmak istedi. Ve imtiban olmazlarsa kendilerini mektebe kabul edemiyeceğini bildirdi. Bu karar bizi fevkalâde müşkül bir mevkide bıraktı. Çünkü evve'â şimdiye kadar bir sürü masraf yaptık. Çocuklanmıza kitab, göğü'lük aldık. Çocuklarımız da bittabi böyle bir imtihanı akıllarmdan geçirmediklerinden hazırlanmış vaziyette değildirler. Çocuklarımızı mektebe kaydederlerken bu imtihan lüzumunu söylemiş olsalardı hiçbir şikâye timiz olmıyacaktı. Acaba bu imtihanı sene nihayetine bırakmak imkânı yok mu?» Senenin yarısı geçtikten sonra imtihan meselesini ortaya çıkarmak hem talebeleri, hem de velüerini müşkül vaziyette bırakacağı tabii dir. Bu işte takib edilecek en doğru hattı hareket imtihanı sene sonuna bırakmak olacaktır kanaatindeyiz. Talebeler ilkönce bu imtihanı verdikten sonra sınıf imtihanına soku lurlar. Muvaffak olurlarsa sın'flarını geçerler. Yoksa şimdi doğru dan doğruya kendilerini mektebden çıkarmak yanlış bir harekettir. \ \ Üç gece evvel Beyoğlunda bir kumaşçı dükkânı soyulmuştur. Bir muharriri mizin yaptığı tahkikata göre vak'a şöyle cereyan etmiştir: Beyoğlu caddesinde 3 numaralı Gavriyelin mağazasına geceyarısından sonra meşhur sabıkalılardan Mustafa ile Sarı Ihsan arka taraftaki pencerenin camını kırmak suretile girmişler top halinde bir hayli kumaş çalarak sokakta bekliyen bir otomobile yükleyip sessizce kaçmışlardır. Soygunculuk hâdisesini haber alan Enr niyet ikinci şube hırsızlık masası âmiri, birinci komiser Abdurrahman, üçüncü komiser Vahdettin, Mehmed ve Kemali hırsızları yakalamağa memur etmiştir. Senelerdenberi binbir vak'a peşinde koşan bu fedakâr ve tecrübeli memurlar hemen tahkikata başlıyarak soyguncuları aramağa koyulmuşlardır. Evvelki gece, Taksimde Cumhuriyet abidesi civarından sırtında bir lâhana küfesi olduğu halde geçmekte olan bir adamın sabıkalılardan Mustafaya ben • zediğini gören memurlar bu adamı çevir mişlerdir. Sebzeci: « Beni bırakm, işte, sırtımdaki lâhanaları satmağa gidiyorum» diye söylenirken memurlar sabıkalıyı tanımışlar ve: « Mustafa, bu kıyafete girmen neden icab etti?» demişlerdir. Tanmdığını anlıyan sabıkalı artık namuskâr bir hayat yaşadığını söylemişse de memurlar bir sabıkalının durup dururken kıyafet değiştirmiyeceğini bildikle rinden Mustafayı karakola götürmüşler dir. Karakolda, küfedeki lâhanalann altında kumaş topları olduğu görülmüş, bu suretle Beyoğlundaki mağazayı soyan lardan birinin Mustafa olduğu anlaşıl mıştır. San Ihsanin da bu işte ortak olduğu meydana çıkmıştır. Sarı Ihsan şiddetle aranmaktadır. \ v SOSYETELERDE Elektrik şirketi murahhasları Ankaradan geldiler Güzel San'atlar Akademisinde Maarif Vekâleti esaslı bir ıslahat yapacak Nafıa Vekâletile temas etmek üzere Ankaraya gitmiş olan Elektrik şirke tinin iki murahhası şehrimize dönmüştür. Murahhaslar Brüksele gidecek ve Maarif Vekâleti Güzel San'atlar Aidare merkezile tamas ettikten sonra kademisini esaslı surette ıslah etmek ve tekrar bir mukavelenin tanziminden ve yahud şirketin satın almması ihti memlekete güzide elemanlar yetiştirmek üzere cezrî ıslahat yapmağı kararlaştır malinden bahsedilmektedir. mış ve Avrupadan bu işin ehli mütehassısVİLÂYETTE lar celbine karar vermiştir. Bir müddetResmî daireler cuma gününe tenberi ecnebi profesörlerle yapılan te maslar neticesinde mimarî şubesine M. kadar kapalı Bruno Taut, resim şubesine M. Leopold Bayram dolayısile resmî dairelerle müessesatı maliye bugünden itibaren Levy, heykeltraş şubesine de M. Bellincuma günü sabahma kadar kapalıdır. g'in getirilmesini kararlaştırmıştır. Arife dolayısile dün tstanbulun piyasa mahalli olan Mahmudpaşa, Bahçekapı, Çarşt gibi ticaretgâh semtleri fazlaca kalabalıktı ve bir hayli alışveriş olmuştur. En ziyade şeker, mendil, çorab, elbise ve ayakkabı gib eşya üzerine alışveriş yapılmıştır. ADLİYEDE Vehbi Saidin tecziyesi istendi Bundan iki sene evvel Ortaköyde hususî oiemobilile .bir. jandaraaayı çiğni yerek < düren ve muhakemesinin mü temadıyen uzamasma sebeb olduğun dan dolayı tevkif edilmiş olan Vehbi Saidin muhakemesine dün de üçüncü asliye cezada devam edilmiştir. Bu celsede Müddeiumumî muavini Feridun iddiasını tekrarlamış ve maznunun mahkumiyetini istemiştir. Said Vehbi ise müdafaasını yapmış ve suçu inkâr etmemekle beraber bunda kasdı olmadığını ve masum olduğunu söylemiş ve ayrıca tahliyesini de istemiştir. Muha Bu mütehassıslardan mimarî şubesi keme karar için başka bir güne bıra kılmış ve maznunun tahliye talebi redşefi M. Bruno Taut şehrimize gelmiş ve dedilmiştir. Akademideki tetkiklerine başlamıştır. Diğer mütehassıslar da bu ay nihayetine MÜTEFERRİK kadar şehrimize gelerek vazifelerine başFakir ve kimsesiz çocuklara lıyacaklardır. Türklerin dinî sistemleri de, Yunan teogonisine örnek olmak suretile, Avrupaya götürülmüş ve sonralan orijinal Yunan teogonisi ve mitolojisi diye tebcil edilmiştir. Yunanlılann hilkat efsanesile, Sümerlerin Gilgameş, Etilerin Telepinuş ve llliyankas destanları arasındaki benzerlik bu hakikati açıkça göstermektedir ( 3 ) . Türklerin gozmogonileri, kâinat ve hilkat hakkındaki telâkkileri, sonralan Hind, Çin, Ege ve Yunan felsefesinin esasını teşkil eden bir küllüruh veya «kudreti külliye» itikadıydı. Bu kudretin muhtelif mümessilleri olan muhtelif ilâhlar vardı. Güneş tanrısı, bu ilâhların en büyüğü olan başyaratıcı ve ana ilâhe kâiM. Saffet Engin nata gıda, bolluk ve şefkat veren tanrıydı. (1) Türk Tarih Kurumu, Türk tarihinin Türk din ve felsefesinde, daha sonra ana hatları, Eti medeniyeti: Kultuges chichte des Alten Orient, Gotze, München, Zerdüşt, Heraklit ve en nihayet Hegel 1933. S. 83. F F. de gördüğümüz tezadlar ve mücadele (2) Ziya Gökalp, Türk medeniyeti tarlprensipi de vardır. Felsefî tefekkür saha hi S. 200. ve sında beşeriyete bu en büyük hakikati Eti(3) Türk tarihinin ana hatları, Sümer Amitolojileri, The Greck Mitchology, Türk an'anesinin öğrettiği anlaşılıyor. lexsander Duthie, London. S. 351. (4) H. T. Buckle, History of Civilization Türk felsefesi, mücadeleci, fakat nikbin, in Ensrland, Vol. I. S. 29108. idealist, fakat amelidir. Mücadeleleri sonsuz bir dövüşme değil, iyilikle neticeMaliye müfettişlerinin lenen bir sentezdir. İdealleri ise asla eriyaptıkları tetkikat şilmez, elem ve ıstırab veren şeyler değil, Maliye müfettişlerinden bir grup hayatta doğru ve iyi vasanarak erişilebişehrimize gelmiştir. Bunlardan bir kıslen hakikatler ve güzelliklerdir. mı istihlâk, bir kısmı da kazanc vergiCoğrafî muhitin medeniyette rolünii leri üzermde tetkikatta bulunmakta tetkik ederken, Türk millî havatının un , dırlar. Bu tetkikatları neticesini bir rasurlarından birisini de yüksek ve serin İ porla Vekâlete bildireceklerdir. Alâkadarlardan öğrendiğimize göre Akademinin her şubesinde esaslı surette ıslahat yapılacaktır. Mimarî şubesi müteGümrükler Vekilinin hassısı M. Bruno bu hususta raporunu teftişleri hazırlamıs ve Vekâletle temaslar yapmak Inhisarlar ve Gümrükler Vekili Ali üzere Ankaraya gitmistir. Rana dün öğleden evvel gümrükleri teftiş etmiş ve Başmüdür Mustafa NuEkmek fiatı riden nakil işi hakkında malumat al mıştır. Kânunuevvelin 16 ncı çarşamba gü Gümrükler bu ay başında Galatada nünden itibaren birinci nevi ekmek 10 Çinilirıhtım ve Eskirıhtım hanlarına ta kuruş, ikinci nevi ekmek 9 kuruş, franşınacaktır. calanm kilosu 14,5 kuruştur. GÜMRÜKLERDE nasıl yardım edilecek? Ankaradan bildirildiğine göre hüku met fakir ve kimsesiz çocuklara yardımı bir devlet işi olarak ele almış bu lunmaktadır. Bu itibarla bu işle uğra şacak bir devlet teşkilâtı vücude ge tirilecektir. Bundan başka şimdiye kadar bu işle meşgul olan cemiyetlerle de hükumet daha sıkı bir alâka temin edecektir. Başvekâlet bu iş üzerinde tetkikat yapılmasmı alâkadar Vekâletlere bildirmiştir. Ankara Halkevinde Tasarruf Haftası müsameresi Yukarıda salonu dolduran halk, afağıda bale heyeti tahnede... Muharrem Feyzi TOCAY.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle