17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURIYET 14 tklnclkfinun 193(1 ISTÂNBUL Eski zamanın Galatası hemen kaybolmuş, binlerce bina yol yapılmak içîn yıkılmıştır Yetmiş sene evvel OKUYUCULARIMIZ ki Çok hayırlı bîr kanun (Baş tarafı birinci sahifede) taleadan sonra maddeye bu hususa dair bir kayid konması kabul edildi. Hayvan başma alınacak vergiyi gösteren 18 inci madde üzerinde bir hayli konuşuldu. Emin Sazak: < Merinosun kârlı bir hayvan ol duğunu anlatarak çiftçiyi onu üretme ğe teşvik ediyoruz. Sonra Merinostan daha az sarfedılecek hayvanlara nazaran daha hafif vergi alıyoruz> dedi. Ziraat encümeni mazbata muharriri Yaşar, Merinosun memleketimizde yeni yetiştirilmeğe başlıyan hayvan olduğunu, yeni kurulan sanayiin de Meri nosa ihtiyacı bulunduğunu söyliyerek verginin daha noksan almması sebeb lerini izah etti. General Ahmed (Urfa) O halde vergiden büsbütün muaf tutaltm. Emin Sazak (Eskişehir) Merinosun yününü fabrikalarımız yüksek fiatle satın alacaktır. Müşterisi hazır demektir. Böyle olduğu halde Merinostan yirmi, fakat yünleri daha ucuza sa tılan koyundan niye 40 kuruş vergi a lınsın? Süleyman Sırrı Adedi az da on dan! John Gilbertin ölümü Beyaz perdenin aşk rollerinde en çok muvaffak olan artisti, ölümünden evvel Greta Garboyu sevdiğini söyledi Memleketimizde kurulacak Jeoloji Enstitüsü Geçenlerde gazetenizde profesör Salamon Calvmin işaret ettiği noktaya bir meslek adamı sıfatıle ben de biraz dokunmak isterim. Memlekette bir jeoloji enstitüsü kurulması ıhtiyacı henüz alelâde zıhinlerin kavrayıp takdır edeceği kuwet]e kendini gösterememiştir. Buna sebeb de umumiyetle <işlerm iyi gitmesi> dir. Her belediye bir su projesi yaptırır, fakat su membamın jeolojik bir etüdünü hazırlamayı akhndan bıle geçirmez. Çünkü iş çok basıt gorünür. Nihayet bir kaptaj, bir depo ve bir de şebeke hattı. Vasat büyüklükte bir beledıyeye 15, 20 r bin Iira3 a mal olan böyle bir işte jeo lojik etüd fazla bir luks olarak görülür, o da eğer hatıra getirilirse. Proje tat bik olunur ve randımam yüzde yarım bıle olsa, kasabamn o gün pek şiddetle ihtiyacı olan suyu temin edebildi mi, teknık tamamiyeti veya noksanlığı mütaleaya değer gorülmez. Halbukı bazı kereler kapte edılen su kaynakları projenın hangi fennî rasadlara istinaden yapıldığı malum olmıyan hesabatile göze alınan su miktarını temin edemez. O zaman şebeke ve tesisat muattal kalır ve belediye ya ikinci bir membadan yeni bir proje ile istifadeye, yahut ta arteziyen kuyuları açmıya kalkar ve masraf masrafı doğurur gıder. Bu neticeye rağmen bir jeolog çağırmak elân kimsenin aklma gelmez. Bu küçük misal, her gün yeniliğini muhafaza eden eski bir hikâyedır. Profesörün cbır jeoloji enstitüsü kurmak bugün para sarfını mucib olacaktır; fakat kurmamak yann daha pek çok pahalıya mal olacaktır> sözlerini tahlü ettiğımizde, birinci cümlede pek te korkutacak bir ifade göremeyız. Kurulacak bir jeoloji enstitüsü için bugün eksik olan şey jeologdur. Diğer unsur lar başlangıçtaki faaliyet için fazlasile vardır. Bız, Türkiyede henüz sınaî ve teknik inkişafların ilk basamağmdayız. Her gün kılometrolarca demiryolu ve şose, metrolarca tünel yapıyoruz. Her açılan yol yarmasmm derinlıkleri, müteahhidıne verdiği istihkak raporunda klâsıfıkasyon yapmak için sadece yol inşaatı kontrol mühendisinin işine yarıyor; her delinen tünel duvarı, duvarcı ustalarının çevik ellerile bünyesi bir daha ebediyyen görülmemek üzere iksa ediliyor; her yeni yapılan köprünün temeli bin zahmetle metrolarca derinliğe kadar açıldıktan sonra hiçbir jeolojik tetkika mevzu olmadan betone ediliyor. îşte bunlar ve daha birçoklan kaçın lan, kaybedilen öyle fırsatlar, servet lerdir ki mütevazı kadrolu bir jeolog heyeti için bir başlangıç çalışmasına kıymeüi esas ve sermaye teşkil edebi lirler. Bundan başka Ankara Yüksek Ziraat enstitülerinin kütübhanelerıle fenni aletleri ve Konya Ovası Sulama idaresinin ambarlarındaki malzeme ve takımlarmdan mükemmelen istifade olunabilir. Senede 10, 15 bin liralık bir tahsisat ta jeologlarm âcil masrafları için kâfi gelir. Bu suretle kurulacak ilk heyete bilfarz ilk iş olarak Konya ovasımn sulama işi etüd ettirilir. Burada ufak bir istıtrat yapmak isterim. Geçen yaz bu ovanm muhtelif yerlerinde, teşehhüt miktan bulunduğum vilâyet su işleri mühendisliği vazifesile. profesör Salamon Calvi ve asistanı Dr. Şevketle birlikte hidrojeolojik etüdler yapmak fır satını bulmuştum. Profesör daha o zaman Konya Vilâyeti için ufak mikyasta bir jeoloji bürosu kurmayı ve Konyamn en hayatî meselesi olan susuzluğun cezrî bir şekilde halline çalışmayı teklif etmişti. Eğer bu tavsiyeye riayet edilmiş olsaydı, vilâyetin hususî bütçesine senede 6 bin liraya mal olacak olan böyle bir teşekkülden, müstakbel Türkiye jeoloji enstitüsünün nüvesini kuracak olması dolayısıle yalnız Konya değil bütün memleket istifade etmiş olacaktı. Ve belki de, bugün yapılmakta olduğunu duyduğumuz Sille barajınm melhuz bir muvaffakiyetsizliği takdirinde sar fedilmekte olan yüz bin liranm sarf mahallini büsbütün değıştirmiş bulunacaktı. Profesör Salamon Calvi, o zaman bilhassa her adımda Konya ovasmda rasladığımız kuyularm gayet sığ ve yakın olduğunu gösterdıği yeraltı suları nın sulama işlerinde mühim roller oy nıyabileceğine işaret etmiş ve ovanm bu bakımdan esaslı bir etüde muhtaç olduğunu soylemişti. Halic ttrtlannda bir kahve... Galata Sahahleyin crkenden Köprü üstünde idik, o gün yapacağımızı daha kararlaşnrmamışnk, yol arkadaşım Yunk ilk evvelâ büyük bir gezinti yapmamızı teklif Etti: «Geceye de kaldık. Haliçin şımal sahilini boydanboya yürüyelım, dedi. Bir Türk ahçısında yemek yeriz. Bir çınar gölgesinde §ekerleme yapanz. Kayıkla da döneriz.» Kabul ettim. Albüm ve sigaralanmızı aldık, şehrin haritasına bir göz atüktan sonra Galataya doğru yiirudük. Galata, Boğaziçi ile Halic arasmda bir burun halinde uzanmış bir tepe üze rindedir; bütün yollan dar, iğribüğrii, iki yanında ahçılar, meyhaneler, berber ve kasab dükkânlan, Rum ve Ermeni kahveleri, tüccar yazıhaneleri, bürolar, barakalar; hepsi Londranın aşağı mahalIeleri gibi loş, ratib, çamurlu, batak. Sıkışmış ve işi başından aşmış bir kalabalık sokaklarda gidip geliyor, hamallara, arabalarla, merkeblere, omnibüslere açı ı lrp yol veriyor. Hemen hemen Istanbulun bütün ticareti bu varoştan (faubourg) geçiyor. Borsa ve gümrük, Avusturya Lloyd kumpanyasile Fransız Message ries kumpanyasının acentalıklan, kilise ler, manastırlar, hastaneler ve mağazalar burada.. Bir yeraltı şimendiferi Galata yı Beyoğluna bağlıyor. Eğer sokaklarda fes ve sank gÖrmeseniz, bir şark şehrin de bulunduğunuza inanamazsmız. Her Jarafta fransızca, italyanca, cenevizce konuşulduğunu işitirsiniz. Cenevizliler burada kendi memleketlerinde imiş gibi dir, ve hatta biraz da, akıllarına estiği ve limanı kapatıp Imparatorlarm tehdidle rine top atarak cevab verdikleri zaman larda olduğu gibi bir efendi edası takı nırlar. Fakat eski hakimiyetlerinden in yapılı ve sakil kemerlere dayanmış eski l Rum sebzeci su!...», Rum sucu bağırıyordu: «Krio Nero!»; bir merkeb sürücüsü bağınyordu: «Burada!...»; şerbetçi bağırıyordu: «Şerbet!..», gazeteci bağınyordu: «Neologos» ve bir frenk arabacı: «Varda.. Varda!..» On dakika içinde sağırlaştık. Bir yerde, hayret ettik. Yollar taş db'şeli değildi. îşittik ki, eskiden döşeli iken yeni sökülmüş.. Sebebinin ne olacağını bulabilmek için durduk. Bir Italyan bezirgân bizim bu tecessüsümüzü giderdi. Bu yol padişahın sarayına gidermiş. Birkaç ay evvel, padişahın alayı buradan geçerken, haşmetpenah Abdülâzizin atı sürçmüş, yere yıkılmış, ve sultan ürkmiiş. Ahn sürçtüğü yerden saraya kadar yo lun taşlannm sökülmesini emretmiş. Bu noktadan sırtımızı Boğaziçine döndük ve bir sürü küçük, loş, pis sokaklardan Galata kulesine doğru yürümeğe başladık. Galata şehri açılmış bir yelpaze gibidir; ve tepenin üstünde bulunan kule bu yelpazenin sapı gibidir. Bu yuvarlak bir kuledir, çok yüksek, kurşun kaplı, mahrutî bir çatı ile nihayet buluyor. Kulenin üstünde ve bu çatının altında daire şeklinde, geniş pencerelerile camlı bir köşk bulunuyor. Hem örtülmüş ve hem şeffaf bir taraça ki burada, gece gündüz bir nö'betçi muazzam şehrin üstünde göreceği en ufak bir yangın alâmetini ha ber vermekle tavzif edilmiştir. Cenevizliler Galatası bu kuleye kadar gelirdi, ki bu kule, Galata ile Beyoğlu nu ayıran surların üzerinde bulunuyor du; bugün o surların ancak izi kalmıştır. tır. Kuleyi biraz geçtikten sonra, karşınıza bir Müslüman mezarlığı çıkar. Galata kabristanı, ki Beyoğlu tepesinden Halice kadar inen büyük bir selvi ormanıdır; karmakarışık, her istikamete iğilmiş on binlerce mermer ve taş sütunları gölğesine almış. Bu mezar taşlarından bazıları, yuvarlak birer sankla nihayet buluyor, yazıları okunacak şekilde ve eski boya izleri hâlâ duruyor; diğerleri sade ve sivri birer taştan ibaret. Kısmı azamı yere devrilmiş; bir kısmının da sarıkları sureti mahsusada kınlmış, galiba Yeniçeri mezarlan olacak, ki İkinci Mahmud, ölülerinin de kafalarını kestirmek istemiş! R. EKREM «Hayatımda en büyük heyecan beIman vergi aynca arazi vergisile de iki kat almmış olur. îstimlâk vergilerinin nim için Garbo ile birlikte Kraliçe KristıSanayiin inkişafına mâni olan mahzur ni oynamak olmuşrur.» larını izale etmek için sürümü artır Marlene Dietrichle münasebatima gemak, çiftçinin vergi yükünü hafiflet Iince bu seven, anlıyan bir dostluktan imek lâzımdır.» barettir. Maliye Vekili Fuad Takdim edilen Ben belki Ingilterede filim aktörlüğü kanunun esbabı mucibesinde de arze yapabilirim. Fakat Holivudda asla! dildiği veçhile hayvan fiatlarınm ve Kraliçe Kristinde Garbo ile oynadığım mevaddı hayvaniyenin umumî buhran aşk sahneleri o kadar hakikî idi ki seyirdolayısile düşmesinden verginin ada . lete uygun şeklmi kaybetmesinden do ciler bunu anlamakta gecikmemişlerdir. layı ve Meclisi âlinin evvelce gösterdiği Halbuki fılmi çevirirken stüdyo sahiblearzu üzerine hükumet bu kanunu Ka rinin bundan hoşlanmadıklannı anlamış mutaya getirdi. Kanunda istihdaf olu ve böyle giderse muvaffak olamıyacağı nan tenzilât bütçemizin kabiliyeti go mi sezmiştim. Fakat ne yapayım? Başka zönünde bulundurularak yapümıştır. türlü hareket elimde değildi.» Bu vergiyi gittikçe hafifletmek ve sonGilbert nanl öldü? radan toprak ve mahsulâtı ziraiye verJohn Gilbert, hususî doktoru yetişmegisile birleştirerek büsbütün kaldırmak gayemizdir. Fakat bu ancak ileride ka den can vermiştir. Doktor Madsen artist bil olabilecektir. Şimdilik bu kanunda »on nefesini verdikten on dakika sonra gösterilen tenzilâttan fazlasma bütçe yetişmiştir. Maamafih derhal Holivud mütehammil değildir. Bunun için müsaade buyurursanız bunu bu sene tat itfaiyesine telefon ederek sun'î nefes verbik eder, neticesini görür ve gelecek me âletini getirtmiş, ve itfaiye neferlerine sene vergiyi mümkün olduğu kadar tek bu âleti kurdurarak hemen işe başlamışrar hafifletiriz. hr. Doktor ciğerlere verilen taze havaIsmet (Çorum) Ziraat encümeni nın beyaz perdenin en mükemme] âşıkımazbata muharririnin Merinos yetiş m hayata getiremediğini görünce mütetirmekteki iktısadî vaziyetl lâyıkile addid Adrenalin şiringalan yapmış ve tenvir etmesini istiyerek geçen seneki ziraat kongresinde yapılan münakaşa lan ileri sürdü ve Karacabey harasına getirilen mütehassısm Türkiyenin iklimine uymıyan ve eti diğer koyunlardan lezzetsiz olan bu hayvanları yetiştir menin iktısadî olmadığuu, ilimle ve hesabla ispat eylediğini söyledi ve eğer şimdi aksi ispat edılmişse izahmı istedi. Ziraat encümeni ve mazbata muharriri Balıkesir ve Bursa havalisindeki çalışmaların verdiği müsbet neticelerden bahisle Türkiyenin Merinos yetiştırmeğe fevkalâden müsaid olduğunu kat'iyyen anlaşıldığını söyledi. Bundan sonra diğer maddeler de konuşularak lâyiha tamamen kabul edildi. Ankarada Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi kurulması hakkındaki kanuna bağlı cetvellerde değişiklikler yapan lâyiha da Maarıf Vekili Saffet Arıka nm talebi üzerine müstaceliyetle gö rüşülerek kabul olundu. Tohn Gilbertin evlenip aynl hğx dört kadından üçü lolda ikinci kansı Leatrice loy, ortada üçüncü harıs .na Claire, sağda dördüncü kann Virginia Bruce. Holivuddan 9 ilkkânun tarihile İngiliz gazetelerine bildırıliyor: «Bir vakitler milyonlarca kadın kalbini teshir etmiş olan John Gilbert, bey»z perdenin aşk rollerinde en muvaffak olan bu sevimli artisti, yalnız ve kimsesiz yaşadığı Holivud sayfiyelerinden Belairde Halil Menteşe (Izmir) İktısadî kalb sektesinden ölmüştür. buhranm çiftçimizi dört ağır muvaze 39 yaşında hayata gözlerini kapıyan nesizlığin tazyiki altma sürüklediğini, artistin ölümünde yalnız bir hastabakıcı bunlarm tarıfe, mükellefiyet, borc ve muhtac olduğu eşya ile kendi sattıjh ve birkaç hizmetçi hazır bulunmuşlardır. mahsul arasındaki fiat muvazenesizliği Amerikanın en güzel kadınlanndan dörolduğunu, hükumetin 934 yılmdan iti dü ile evlenerek boşanan ve daha binlerbaren tarifeleri büyük mikyasta indir ce kadının kendine â$ık olduğu muhakmekte olmasınm şükrana şayan bulun kak olan Gilbertin bu şekilde ölümü çok duğunu söyledikten sonra: hazindir. Kendisini iki gün evvel göre< Maliye Vekilinin nazan dikkatini rek konuşmuştum. Bana: «Artık hayatcelbederim ki bu hayvan vergisi muzala mücadele edemiyorum. Yediğim dar7ohn Gilbertin toı\ af vergi suretile alınmaktadır. Hayvan renmlerlnden biri toprağı işliyen bir alettir. Bundan a beler beni harab etmektedir.» demişti. bu enjeksiyonlann da para görünce ümidini kesmiştir. etmecCğînî Artitt ölümüne kadar hcftada iki bin İngiliz liran ahyorda John Gilbert, M . G . Mayer kumpanyasile 1928 de akdettiği bir mukavele mucibince haftada iki bin İngiliz lirasî almakta idi. Sesli filimler çıktıktan sonra ademi muvaffakiyete uğrıyan artiste bu kumpanya ne bir iş vermiş, ne de bu mukaveleyi bozmak teşebbüsünde bulunmuştur. 1934 bidayetinde John bu işsizlikten şikâyet etmiş, fakat kumpanya kendisine gene bir rol vermemiştir. Kendisine seslî filimler için sesinin müsaid olmadığı »öylenmekle iktifa olunmuştur. Nihayet Garbonun ısrarile Kraliçe Kristinde başrolü almış, fakat hiçbir vakit eski muvafc fakiyetini gösterememiştir. Belki Garbot yu sahiden sevdiği için, belki de mustarüj olduğu kalb hastalığının tesirile Gilbertin beyaz perde üzerindeki hayatı Kraliçe Kristinle nihayet bulmuştur. • • * *** Dün Stokholmda Garbo sevdiğî GilJ bertin ölüm haberini alır almaz bayılmış»; tır. Kendisine geldiği vakit sorulan su allerin hiçbirine cevab vermemiş, »öyli yecek hiçbir şey olmadığım mırıldana rak yalnız bırakılmasmı rica etmiştir.» Izmir zabıtasının yakaladığı kalpazan sebekesi O vaktin hamallarından birkaç evden başka birşey kalmamıştır. Eski zamanın Galatası hemen tamamen kaybomluştur.Binlerce zavallı bina, iki uzun yol yapmak için yıkılmıştır. Bu yollardan biri Beyoğlu tepesine tırmanır, öbürü, sahile müvazi, Galatayı baştan başa kateder, biz, bu ikinci yolu tuttuk. Her adımda kulağımıza bir ses çarpıyordu. Ermeni sucu bağırıyordu: «Var mı Misafirimiz İstanbulda (Baş taraft birinci sahifede) Feyz Muhammed Han beraberinde Efgan elçisi ve mihmandarları olduğu halde doğru Perapalas oteline gitmiş ve orada bir müddet istirahat ettikten sonra Vali Muhiddini ve İstanbul Kumandanı General Halisi makamlarında ziyaret etmiştir. Dünya yeni ve mes'ud bir ufuka doğru gidiyormuş! (Baş taraft birinci sahifede) ne geçildi. Iktısadî buhranm son derecede şiddetlenip medeniyeti yıkacagı beklen mişti. Bilâkis iktısadî ahval umumiyetle iyiliğe doğru inkişaf etti. Medeniyet bedbinlerin intizarını boşa çıkardı ve mukavemet kudretini gösterdi. iktısadî cümudiyenin batî yürüySşünü durdurdu. Medeniyeti tekıar buz devrine döndürecek o'an büyük harb fırtınasmın ö'nüne geçti. Bu iyi'ik alâmetleri bütün sene devam etti. Temenni edelim ki bu alâmetler Lflrün bir saadet asnna başlangıç ohun. Buna şimdiden hükmetmek kolay değildir. 1914 »enesinden evvelki dünyayı Lilenler buau dü|ünürlerkea gayriihtiyarî titrerler. Çünkü o zamanlar 1914 ün bir terakki yılı olacağını beklemişlerdi. 1936 senesine büyük korkular içinde giriyoruz. Fakat büsbütün ümidsizliğe düşmemelidir. Bazan korku bir saadet sebebi olur. 1787 senesinde 13 Amerika hükumeti korku neticesi birleşmişler ve bugünkü büyük Amerika devletini ya ratmışlardı. 1936 senesinde de ayni saikın bütün dünyaya ayni mes'ud ncliceyi temin edeceğini ümid ediyoruz. Dünyanın üzerine çöken gölgeler kısalmağa başlamıştır. Medeniyet yeni ve ışıkîı bir ufka dogru gidiyor. Her kıştan sonıa ilkbahonn başjaması tabiî değil mi?» Görülüyor ki bir Türkiye jeoloji enstitüsünün kurulması nekadar gecikirse memleketin ziyanı da o nisbette yükse liyor. Kuraklıktan her sene kavrulan orta Anadolumuzun bu hummalı der dine çare bulacak olan hekimler, jeo loglar olacaktır. Hastanın ıstırablarım Öğleyin Vali ile istanbul Kumandanı hafifletecek el, profesör Calvinin dedimuhterem misafırimizin ziyaretini iade ği gibi, avni zamanda «harbsiz birçok etmişlerdir. Vali Muhiddin Üstündağ ta vilâyetler zaptetmiş olacaktır.> muhterem misafiriz şerefine Perapalasta Miihendis: Hüseyin Kenan bir öğle ziyafeti vermiştir. Ziyafetten sonra Feyz Muhammed Han maiyetindeki zevatla beraber TakMaruf İngiliz şairi Kipling sime giderek Cumhuriyet abidesine, orhasta tasında Efgan arması bulunan, büyük Londra 13 (A.A.) Yetmiş yaşın bir çelenk koymuştur. da bulunan Mıster Rudyard Kipling, Muhterem misafirimiz dün otomobille birdenbire ağır surette hastalanmutır. sehirde bir de gezinti yapmıştır. Feyz Kendisi gece vakti hastaneye kabul edil Muhammed Han bugün saat 11 de îsrniş ve midesine ameliyat yapılmıştır. tanbıi gazetecilerini kabul edecektir. Izmir (Özel) Zabıtamız, biri hırsız, diğeri de kalpazan olmak üzere iki şebeke yakalamağa muvaffak olmuştur. Zabıta üç dört şahsın her gece, Kordonda Hasanm meyhanesinde buluşa rak içtiklerini bol para harcadıklarını görmüş, şüphelenmiş ve aralanna, kendisine bir hırsız süsü veren bir adamını koymağa muvaffak olmuştur. Bu suretle anla şılmışhr ki, şüphelenilen şahıslar arasmda, filhakika bir şebeke vardır. Şebeke, kasa soymak ta dahil büyük emeller besliyormuş.. Tatbikata, Osmaniye caddesinde ip lik tüccan Hayımın mağazasının soyul masile başlanmıştır. Mağazada önce e peyce para da varmış. Hırsızlar gelmişler, kilidleri kırmışlar ve kepengi de> 40 santim kaldırmışlar. Tam bu sırada bekçinin düdüğünü duyunca kaçmağa teşebbüs etmişlerdir. Fakat zabıta, bunlardan dördünü yakala Yakalanan kalpazanlar ve onları yakalıyan zabıta memurlarımtz * mıştır. Kaçan, îstanbul zabıtasınca ta ı' nınmış sabıkalılardan ve Çekmece adıni taşıyan Benli Recebdir. O da yakalan « mak üzeredir. Sahtekâr şebekesi Sabıkahlardan Ali oğlu Ismail Azmî namında birinin Bilginlik caddesinde kalp para sürdüğü görülmüş ve esasen kendisinden şüphelenen zabıta, derhal işe elini koymuştur. Ismail Azmi, dişçilik te yapar, Salihefendi hanında oturur. Evvelce gene ayni maddeden mahkum olmuş ve hapishaneden yeni çıkmıştır. Ismail Azmi, suçunu itiraf etmiş ve kalp paralan kendisinin hazırladığını, arka * daşlarınm piyasaya sürdüğünü söylemiş tir. Kendisine şerik olarak yakalananlar ayni handa oturan Hasan Mehmed, Hüseyin, Şerifle Şerife Gülsüm ve Favara namında kadınlardır. Para dökmeğe mahsus kalıp, diğer şahıslar tarafmdan parçalanmıştır. Yalnız, bu işte kullanılan kurşunla diğer bazı alât bulunmuştur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle