25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Camfıuriyt' 28 Mart 1935 Çoculc masalları Ali Mehmed ilıtiyar ve saf bir adamdı. Kendi • ainden birkaç yaş küçük karısını uyuttuktan sonra ocağın başına geçer, o da orada sekerleme yapardı. Nedense kansı gibi rahat yatakta uyku çekmeği bîr türlü sevmezdi. Bir gün hangi muzibin işi bilinmez, ocağın kenarma, küllerin içine bir bakla tanesi dikti. Aylar yıllar geçtlkçe bakla fidanı büyüdü, büyüdü, odayı doldurduktan, maada pencere den dışanya taştı, göklere doğru yükseldi. Ali mehmede bazan garib garib fikirler gelirdi. O akşam da bakla fidanının dalından dahna atlıya atlıya göke çıkmak hevesine ka pıldı. Ne dersiniz, saatlerce o merdivenvari dalların üstünde yürüdüğü halde hiç yorulmadığını görünce bu acayib yolun onu nereye götürmekte olduğunu kendi kendisine soruycrdu. Derken mükemmel ve mükellef bir kapının önüne geldiğini görünce tokmaklardan birini çaldı. Meğerse burası Cennetin kapısı imiş. Allah baba içeriden bağırdı: Kîtndir o!.. Çok fakir bir adamım.. Çalı şıyorum, çalışıyorum, fakat ailemi besliyemiyorum. Bana biraz yar dımda bulunmam rica edecektimAllah babanm cevab vermediğini görünce: Ben buraya kendi arzumla gelip seni rahatsız etmedim. Ocağın kenanna dikti&ira, bakla fidanının salıverdiği dallar budaklar baka lım nereye gidiyor, diye merak etmiştim. Çok şükür, beni Cennete ulaştırdı. Allah baba kendini tutamadı. Güldii. Sccıra kapıyı açıp Ali Mehmed i içeri aldı. Haydi, dedî, herkese bu iyi liği yapmam, sen hoşuma gittin. Şu sofra bezini iyi sakla.. Ne zaman senin ve ailenin karnı acıkırsa onu masanın üstüne koy «açıl sofra, açıl!» de.. Hemen envaı yemekler, yemişler önüne yayılır, sen de, ailen de açhk sıkıntısı çekmezsiniz! Ali Mehmed sevinerek Allah babaya tesekk'ir etti. Bakla dalları nm üzerinde tekrar birkaç saatlik seyahatten sonra evine döndü. Karısı, çoktan uyanmış uzun zaman kocasını aramıştı. Bütün gece nerelerde gezdiğini tabiî merak ediyordu: Aşkolsun, dedi, evde kursağa konacak tek lokma yok.. Sen keyfinde dolaş! Karıcığım keyfimde dolaşmadım.. Sana sade bugün için değil, ilelebed bitip tükenmiyecek güzel yemekler, yemişler, envai türlü şeyler getirdim. Ali Mehmed, sofra örtüsünü masanın üstüne bırakarak: Açıl sofra, açıl! Diyince aralannda kuşsüdünden maada hersey bulunan bir sıra yemekler, tatlılar, börekler, yemiş ler, ortaya yayıldı. (Can koca soframn basına geçip ne var ne yoksa hepsini silip sü • pürdükten sonra oturup halleriıe şükrettiler. Aradan birkaç hafta geçmişti. Sabah, akşam, öğle her ikisi de hazırdan gelen nefis yemekleri ye • mekte devam ediyorlardı. Bir gün Ali Mehmed ijine gitmiş, karısı da çarşıya çıkmak mecburiyetinde kalmıştı. Eve dönünciye kadar yemek hazır olsun diye hizmetçisine: Al şu sofra örtüsünü, dedi, masanın üstüne koy.. Açıl sofra, de de dönüşte yemekleri hazır bula yım! Hizmetçi on bes yirmi gündür evde yemek pişmediği ve kendi si de dahil olduğu halde herkesin karnı doyduğunu biliyor, fakat bu işe bir türlü akıl erdiremiyordu. Hanımının kendisine bu tenbihin . den herşeyi anlayıp ta bir de örtüyü tecrübe için: Açıl sofra, açıl! Dediği zaman ortaya binblr çe • 9İd yiyeceğin çıktığını görünce kendi kendine: Bu örtüyü başka birile deği;< tirip onu ben saklasam ne olurT i m Karınca Hergün didinir, koşar, Ne bıkar, ne usanır!.. Çalışır ki o kadar Gören mektebli sanır!.. Der ki: «Emek ver, yükse «tşte ayak, işte e//..» Ona kim dsrse tembel Bu sözünde aldanır!.. Yazın açınca hava, Durmaz gezer kır, ova!.. Yapar güzel bir yuva: Mimar görse tttanır!.. Harman olur hançi ay, Bunu anlar pek kolay: O arpa, yulaf, buğday Hepsini bilir, tanır!.. MCMLCkCTLCMC Leylek Uzun gagast dümdüz, Tüyleri kar gibi ak!.. Leyleği de gö'rürüz Yazın gelince çaylâk!.. * Azdır çalvtkanları, Boş geçer zamanlarıh. Toplayıp samanlan Yapar kendine yatak!.. Asar ovayı, dağı, Fazla özler sıcağı!.. Duzdür amma ayağı, Yürür bir parça paytakî.. «i4man/.. Çok ü«vdvm!..ii der Stcak yerlerde pider!*Sürülerle pö'ç eder, Arar kendine yaylakl. Tek ayak ceza durur, Gagalarını vurur!.. Bacalarda oturur!.. Akşama kadar aylâk!.. I Tarzında düşündü ve bu fikrini derhal tatbik etti. Karı koca öğle yemeği için evde toplanınca: Vallahi, dedi. Galiba örtünün tılsımı bozuldu. Yüz kere «Açıl sofra, açıl!» diye haykırdım, tın madı bile.. Belki gene siz söylerseniz tılsımı yerine gelir. Ali Mehmedle karısı isin farkına varmışlardı. Fakat ne diyebilirlerdi. Lâf olsun diye bir kere de onlar tecrübe ettiler. Tabiî örtü, sessiz ve hareketsiz kaldı. O zaman Ali Mehmed açtı ağ zını.. Yumdu gözünü.. Gördün mü kan, dedi, yaptı ğın rezaleti.. Pekâlâ gül gibi geci nip gidiyorduk. Hiç böyle kıymet tar bir örtü hizmetçiye emniyet edilir mi? Sorma kocacığım, oldu bir kere.. Şu bakla dallarına tutun da bir daha Allah babanm yanına çık.. Belki sana bir örtü daha hediye eder. Ali Mehmed bakla dallarının üstünde ikinci bir seyahat daha yaptı. Dönüşte güzel bir baston getir • di. Karısı sordu: Bu ne işe yarıyacak? • • " " Bakahm.. Şimdi göreeeğiz.. Allah baba bana dedi ki: «Eve gi • dince karına bu bastonu ver oyna baston, oyna! • desin bak ne güzel marifetler göreceksiniz!» Karnımız açken oyunu ne yapalım? Canım sen söyle bakahm! Kadın Ali Mehmed in tavsiye ettiklerini yapınca baston harekete gelip kadının sırtı budur diye inmeğe başladı. Ancak Ali Mehmed karısına acıyıp «dur, baston, dur!» diyince baston durdu. Ali Mehmed: Karıcığım, dedi, sen dersini aldın! Bir de bu işi hizmetçiye tatbik edelim!. Mutfğa inip hizmetçiyi buldu. Karısına söylediği sözleri ona da tekrar etti. Fakat hizmetçi kurnazdı. Bundan başına bir felâket geleceğini anladığı için hiç ses çıkar madı. O zaman Ali Mehmed: Oyna, ,bastonum, oyna! Diye emir verince baston hizmetçinin değil, kendisinin sırtına in meğe başladı. *** Ali Mehmed Gözlerini açınca karısmın kendisini bir güzel pataklamakta olduğunu gördü. Ihtiyar kadın: Herif rahat döşeğinde yatmayıp burada kül kedisi gibi uyumaktan bilmem ki ne zevk alıyorsun, haydi bakahm yatağma! Diyerekten onu sırt kaşağısile hafiften okşuyordu. Meğerse Ali Mehmed gene ocak başında şeker leme yaparken rüya görmüştü. Ama ne garib bir rüya!... Sakın değmesin nazar: Yuvast ttpkt pazar!.. Kırkından sonra azar: Yaşlısı havalanır!.. FAVDAU Talaştan şapka... Şu Almanlar yaman adamlar. Sanayi işlerinde bütün dünyaya [meraklı şeyler) Ceylanların hızı Bizde ötedenberi bir atalar sözü vardır: Ceylan gibi hızlı ko Avrupamn simalinde Holanda çok çtçek yetisHren bir mendeEeİtir. Orada bir çiçek bayramına istirak etmis olan su yavruya baktn çiçek~ lerle ne güzel bezenmis! Neler bilmeli ve öğrenmeliyiz? meydan okuyormuş gibi davra nıyorhtr. Kömürden petrol çıkardıklannı, ketenyağından kauçuk yaptıklarinı iddia ettikleri gibi şimdide hasır yerine talaş • tan şapka yaptıklarinı söylüyor • lar. Fakat bunu sade söviemekle iktifa etmiyorlar. Pekâlâ tatbi • kat sahasına da koyuyorlar. Hu • susî yapılmış mükemmel maki neler tahtalan yontup ince ince talaşlar çıkarıyor, sonra bu ta • laşlar nemli bir yerde durduru • lup yumuşatılıyormuş. Bu şekilde yumuşuyan talaşlar çok elâstiki bir hale giriyormuş. O vakit tıpkı hasır gibi örülüp şapka haline getiriliyormuş. Gene Almanların dediklerine bakılırsa talaştan yapılan bu şapkalar, hasır sapkalardan daha şık ve zarif olduğu kadar belki on defa daha da ucuzmus. Fakat dünya üzerinde hasır şapka Rİymek modası yavaş yavas kalktığına göre bu irad pek fazla işe yaramıyacak galiba... Çünkü bizim memlekette yazın en sıcak mevsiminde bile hasır şapka ile gezenlere pek az tesadüf olunuyor. Dans nasıl doğdu? şuyor, derler. Fakat bir zamanlar Avrupalı âlimler dört ayaklı haybani eşekler olduğunu iddia e • diyorlardı. Şimdi, bizim atalar sözünün doğru olduğu, dört ayaklı hay vanlann en hızlı gideninin cey lanlar olduğu meydana çıktı. Asyadaki Gobi çölünde tetkikat yapmakta olan bir lngiliz seyyah heyeti bunun hakikat olduğunu pek güzel ispat etmiştir. Ingilizler sabahleyin erken den son sistem bir otomobilin i • çine kurvlub çölde gezerlerken bir ceylan sürüsüne tesadüf et mişler ve bu güzel gözlü hayvan lan takibe başlamıslar. Lâkin, ne dersiniz, ceyJanlara bir türlü yetişememişler. Çünkü bu çevik yaratıklar ilk çeyrek saat zarfmda saatte yüz kilometro katedecek derecede bir hızla koşmuslar. Ondan sonra yorul • maya başladıkları için isi gev şetmisler ama, bu sefer de otomobilin makinesine bir sakathk anz olması yüzünden gözden kaybolup gitmişler. tüfek ve tabanca kurşunları arasında oynanan dans meşhurdur. Bu harb danslannın bazıları zaman geçtikçe eğlence dansı haline gelmiştir. Meselâ Polon yahların Mazürka dansı ecdad larının vaktile Mazur dedikleri harb dansının değişmiş bir şek • linden baska birşev değildir. Keza polka da gene Polonyalılann harbde mÜ7!»ffer olduHarı za man oynadıkları bir rakstan a lınmıştır. Buerünkü tanpolar ise Arjantinli mr.Sariblerin harb zamanında oynadıkları Goşo rak • sından mevdana cikmistır. Havai adalarında Hula • Hu • lo, Asyanın bazı kjsmındaki Bayader, Japonlann Gayşa dedikleri yelpaze dansı. Cavalıların «Kuş dansı» Fellâhlann «An dansı» bizim de «Zeybek dansı» mız pek meşhurdur. Hindli rakkaselerin başların • da etraf ına yanar mumlar dizil miş tepsiler taşıyarak oynadık ları «Ziya dansı» ise meşhur ol duğu kadar acayibdir de!.. vanlann en hıxh k©t*«»ı»"» v* c Mart 935 bulmacası «Ziya dansı» oynıyan Dans, ötedenberi insanlar için bediî ve tabiî bir ihtiyaç oldu ğunu pek mükemmel hissettir miştir. Çünkü her devirde, her ırk ve millet arasında buna rağ bet gösterilmiştir. Hatta en ca • hil ve en vahşi olanlarda bile... İnsan muhtelif gayeleri göz önüne getirerek dans eder. Ba zıları Allahları memnun etmek, bir kısmı sevincini göslermek, bazıları kazanılan bir muvaffa • \ Cocuk portrelerî Sevimli küçük Erol En ortadaki küçük Çin mabedine nasıl gideceksiniz? Geçdiğiniz kapıları ve yol lan bir kırmızı kalemle çizip göstererek martm sonuncu gününe kadar « Cumhuriyet Cocuk sahife sî » adresine gönderiniz. Bu bulma cayı doğru çözenlerden bi • rinciye 5 lira, ikinciye münasib bir mükâ • fat, üçüncüye Beyoğlu Galatasarayda Foto E temde resim çıkartma hakkı takdim olunacak, diğer yüz kişiye de J muhtelif hediyeler verilecektir. Doğru halledenlerden bize fo • toğraf gönderenlerin resimleri de basılır. Hindli rakkaseter kiyeti kutlulamak, bir kısmı da sırf zihin dinlendirmek ve eğ lenmek için... O halde dansları başîıca üç kısma ayırabiliriz. Dinî danstar, harb dansları, eğlence dansarı... Iptidaî insan cemiyetlerinde yalnız erkekler dans ederlerdi. Aradan birçok zaman geçtikten sonradır ki bu işe kadınlar ka rıştırılmıştır. En nihayet te ka dınlarla erkeklerin birlikte dans etmeleri âdet olmuş, danstaki muhtelif şekilde adımların ge • rek musiki ahengi, gerekse söz ve saire cihetinden bir takım manalara delâlet ettiklerine hük medilmiştir: Kaçma, kovalama, yalvarma, alay etme... ilâ... Dinî danslar arasında en ga • ribleri, Amerikadaki kırmızı derililerin yılan dansı, Avustralya adalarmda oturan vahşilerle Ka oro dedikleri raks, Arablarda eski Mevlevî ve sair tarikat dev rişlerinin dönme ve sıçramaları. Bu danslar esnasmda kendini kaybedenler, buhran geçirenler, hatta çıldıranlar olurdu. Moğol larda da korkunç hayvan mas • kelerini yüzlerine koyup oynıyan dinî danslar vardı. ... Harb dansları arasında ise gene kırmızı derililerin gencleri harb meydanına gitmeğe teşvik için yaptıkları «Skalp» denilen raks ile Formoz adalarındaki vahsilerin İgorot ismini verdik leri dans, Fasta «Barut dansı» namını taşıyan ve mütemadiyen
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle