23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet' S OK TELGRAFLAQ • Bana kalırsa Son çare Boğaziçi Evliya Çelebi ı Ytaan: RUŞEN ESREF Boğaziçi'ni, Büyük fskender, Hmt'ten esir getirdi «Gullerle Sehere» ye açtırmış... Sonra Guller de, gemileri de limanda batıp kalmışlar!... Ne?... Boğaziçi jeoloji yapısı değil de Süveyş gibi, Korent gibi insan yapısı mı? Evliya Çelebi'ye göre öyle... Onun anlattığı bütün Boğaziçi'nde gerçekle masal, akmb ile anafor gibi hep böyle birbirine sarmaş dolaş... Onun Boğaz sulannda sade yelkenliler gezmez, arasıra da, kellelerini kultuklanna almış kesik baslı erenler dolaşu*. Rumelihisan'nı gerçi Fatih yapfannış hr. Fakat bu kaleyi ona, kırk yıl gizli din kullanan Bizans'h bir papaz, bir sığır derilik yer üstüne kurdurtmuş, mimarhğım da kendi etmiş. Peki, Çelebi zamanında yaşryan Solakzade'nin, Hisar miman diye söylediği Muslihittin ne yapb? Muslihittin ki fetih ordusunun toplanm dökmekte de bunca hizmet etmistir!... Gözü ile gördüğü Boğaziçi'nin arkasına bir de gölgeden Boğaziçi çizerek zamamnm manzarası ile hurafelerin tasvirini üriz vesika haline komak!... Eski günlerdeki Boğaziçi çeşnisini bundan ustalıklı verebilecek bir yol olur mu? Onun için, hele Boğaziçrnden uzakta kaldığım yıllarda Evliya Çelebi'jn kaç kere tath tath dinlemiş, onunla kaç kere köy köy dolaşmış, söhbet ebrüştim... *** Rumeli yakasma en önce bir askerî sanayi manzarası göstererek girerdi: Topane. Fatih'in ve ikinci Beyazıt'm yapbr dıklan «muhtasar» Topane yerine Nemse seferleri sırasında Kanunî 5üleyman'm yeniden kurdurduğu bir yapı, ki dört yan duvarlan «kale gibi. Muhasara olunsa cenge tahammül eder.» Bunun orta yerinde «kırk arşm boyunda yüksek dört köşe bir duvar» daha; fakat üzeri «padavra tahtalan» ile örtülü... Koca bacalar yükselen merdiven merdiven damında, yüzlerce bal fıçuı suyun etrafında nöbetçüer geziniyor: Yangma karşı canh minhnaks yentçe riler... tçeride: Top kalıbı yerlerinde, tunç fırmlanna karşı, fakat uzak sofalar üstünde vezirler oturmuşlar, top dökühlnceye kadar «lâhavle» çekiyoriar... DöTcücü başilar da: «Alhn, kuruş ne olursa olsun şu tuüç deryasma btraknr» diye onlarla teklifsizce komışuyorlar. «Tunç deryasınm yüzü kaymaklanmağa» başlar başlamaz Topanede bir damla su bulundurulmuyor. Neden derseniz tunç, suyun daha kokusunu duyar duymaz yollar parça parça olup ora dakileri helâk eder. Her şey hazır olunca, oturanlar ayağa kalkıyorlar. Kurban edilecek kırk i elli koyunun önünde Topane duacısı j ortaya gehyor. j Şimdi ateşin kesileceği vakit... Usta ! lar keçe elbiselerile kazan başına geçi | yorlar... «Allah! Allah!» diye kapağı ; çapalarla açıyorlar. Ateş gibi tunç, akmağa başlıyor: Yüz adım ileride bulunan kimselerin bile yüzlerine ve elbiselerine guya alevler yapışbnyor...» Karşısında da bazı vezirler, «Uzerlerine beyaz çarşaf alıp korkulanndan ezanı Muhammediye başhyorlar!» Tunç, yokuş aşağı akıyor. Çukurda ağızlan yukan duran kalıplara dolu yor. Sonra toplann resim gîbi adı: Burma top, kırk kanş küpeli top, Çul tırtmaz, Kundak tutmaz, Palamar kıran, Deli top... Bunlann eskileri cmarlann, ıhlamurlann, servilerin, söğütlerin gölgeleri altında sıra sıra yahyorlar. Aralannda öyle büyükleri var ki «içlerinde eskiciIer işleyip haneberduslar mesken tutar!» ı den «yürekli asker» görmemiş. Bunlar, barbin bütün güçlüklerine dayanır «kavi babayiğitlerdir» diyor. En g&zel bir tablo bile, asri bir top fabrikasuun üç asır önceki selefini, Çelebi'nin anlahşı kadar canlandmr bir vesika var mıdır? Onun gösterdiği top dökülüsü usulü, fetih ordusunda Yedikule duvarlan önünde dökulen ük toplan bOe ne kadar hatırlatryor. Fakat bırakmazdı ki, gezdirdiği adam, onun san'ahnda o imrenilecek incelikleri doya doya tatsın. Dinleyen de merak uyandırdığmı şezer, Topane «mahalleleri seraser bağ ve bahçeli saraylar ve yalılardır» der, camflere geçerdi. Mimar Sman'ın iki eserini gosterirdi: Biri, deniz kıyısmda, Kılıçalipasa camii... Lepant muharebesinde Andrea Dorya'nm sol cenahmı vuran, Tunus fatihi Kılıçalipasa... Biri de tepede, Cihangir camii, Süleyman'm oğhı Cihangir... Bunlardan baska daha epey mesçit, hamam, çesme, mesire saya saya yürürdü. Fmdıkh'yı kasaba olarak sayardı, fakat Topane'nin bir kasabası olarak... «Bender şehirdir» derdi. Büyük ağaçlarmm gölgesindeki yemisçi dükkânlarmı beğenirdi. Kebabını, hoşafmı, «leventler için dan bozasını» metederdi. Hele «has, beyaz, pembe misal sünger gibi gözgöz pişmiş» ekmeğmi «Sabanca somunundan da, Amasya'nm Lâdik ekmeğinden de leziz» ve üstün tutardı. ö y l e ki «Acem Şahlanna bu Topane somunundan götürülmüf ve üç ayda Rum'dan tsfahan'a ancak varabildiği halde bozulmazmıs...» Bunlann hepsini Çelebi'den işittnn; fakat Fmdıklı'ya fetihten önce Argirapolis (Gümüs memleketi) dendiğmi Celâl Esat Beyin Eski ve yeni tatanbuPundan duydum. Hepimiz biliriz ki Osmanh Imparatorluğunun son meb'uslar meclisi Fındıklı'da idi, simdi Güzel San'atlar Akademisinin bulunduğu saray • da... Fındıkh'nın ArgirapoUs iken söbreti ise şundanmış ki: Aya Andria Bi • zanslı'lara Okm hıristiyanlığı oradan asılamağa baslamış. SebOlerden hamamlara, hamamlardan konaklara, mesirelerden anıhr ölüIerin yattığı mezarhklara baka uğnya, Dobnabahce'ye vanrdık. Çelebi derdi ki: «Burası önce liman gibi bir boğaz iken tstanbul'un bütün donanma gemileri, sandallar, füika, firkateleri; tstanbul'un 20,000 kadar kırma, kayık, mavnalan cemolup taslar doldurup önündeki deryaya» döküle döküle topraklaşhnlmış... Lodos rüzgârlanndan gelecek dalgalar, bu dolma yerin kenarlannı bozmasm diye önüne koduklan meşe ağaçlanndan «istih • kâm ve muhafazalan» seyrederdik... Haydarpaşa ve Kadıköy'ü önlerini bir buharlı kum tarağı ile küçücük bir istimbotun çektiği bes on da kum dubası çalısa çahşa doldurduğumı görmüş olanlar için bu yelkenli ve kürekli kalabalık ayni isin geçmişteki biçimini ne kadar güzel canlandınyor değil mi? Ya Celâl Esat Beyden olacak, ya da Mehmet tzzet Beyin Boğaziçi veya Şirketihayriye'sinden olacak öğrenmistim ki Argonat'Iann gemisi Boğazda flkin Dolmabahçe limanında konaklannş. Fetih muhasarasında Türk donanması karada yürütülmeğe buradan baslamış diyenler var. ö y l e ise Diplokionyon burası idi, Besiktaş değil. Küçük itilâf misakı dün 12 de imzalandı Misakın muhteviyatı ve niçin hazırlandığı hakkında verilen izahat Cenevre 16 (A. A.) Küçük itilâf da Prague'de aktedilecektir. devletlerinin aktetmiş olduklan iblâfFransız gazetelerinin neşriyah naroe bugün saat 12,10 da imza edilParis 16 (A. A.) Temps gazetesi miştir. başmakalesinde Fransa'nm iltizam etCenevre 16 (A.A.) Küçük itilâf mekte olduğu mütekabil yardun misanazırları, bugün kat'î olarak imza ede : kının kıymeti hususunda ısrar etmektecekleri misaka dün sah çekmişJerdir. dir. Bu misakın mukaddemesi, mevcut Bu gazete, böyle bir misakın her türmuahedelere riayet edilmesi lüzumunu \ lü sulh teşkilâbmn esası olması lâzun kabul ve teslim etmekte ve bu maksatgelen umumi emniyetin hakikî zunanı olacağını yazmaktadır. Temps «Fakat la 3 memleket Romanya, Çekoslovakböyle bir misak bütün kıymetini haiz ya, Yuğoslavya arasındaki taahhütlerm daha sıkı bir hale sokulması lüzumunu ' olmak için berri Avrupa devletlerini nabk bulunmalrtadır. { filen birbirine bağlaması lâzun gelir. Âkıtler diğer devletlerle siyasî ; Alman'lann bir Şark Lokarnosu ihdas edecek her türlü ststetne karst göstermahiyette ve yahut siyasî akisler hasıl rnekte olduklan husumet, ttalyan'larm edecek mahiyette hiç bir itilâfı Küçük silâhlan bırakmanın enmiyet için kâfi itilâfın diğer devletlerinin muvafakati ' olmaksızın imza edemiyeceklerdir. i zHnan olduğu suretindeki iddialan, İngitlere'nin Lokarno taahhütlerini tevsi Misakın müddeti gayrimahduttur. etmekten irntina muvaoehesinde tecaKüçük itilâf devletleri arasmdaki ha ! vüzlere en ziyade maruz bulunan mOkem ve dostluk muahedeleri bilâ müd ! letlerin sirf kendi kuvvetlerile kendiledet temdit edilmiştir. Yeni misak miiş • ; rine lâzun olan zımanlan temin etmeterek bir siyasî meclis nSdas etmekte ; ğe hakları vardır. tşte bu keyftyet Küdir. Bu meclis, kararlarını ittifakla ve , çük itilâf devletlerinin aralarm<^Jd rarecektir. Misaka diğer devletler de iş bıtalan kuvvetlendirmek ve tam bir tirak edebileceklerdir. | cephe vahdeti husule getirmek için sarfefanis olduklan roesaiyi izah eder. KüTebliğ çük itilâfm yeni teşküâh bu siyasî groCenevre 16 (A. A . ) Küçük itipun bütün ahvalde müttehH beynelmilâf devletleri bariciye nazırlan neşretlel teşekkül gîbi hareket etmesine mumiş oldukları bir tebliğde 3 haridye nasade bahşolacak ve Prag, Belgrat ve znmdan mürekep daimî meclisin seneBükreş kabmelermm siyasî tesriki mede 3 defa içtima etmesinin zarurî oldusaisine mukavele esasına müstenit huğunu tasrih etmektedirler. kukî bir sekil verecektir. ttilâfname, lktisadî btr meclis, bu meclisi tahiç bir devlet aleyhîne müteveccih demamlıyacaktır. Iktisadî meclis, 3 devleğildir. İtüâfname Küçük itilâfı Mfllettin ikhsadî menfaatlerini tedricî surette ler cemiyethrin faaliyetinde möstakil tanzim edecektn. Diğer taraftan bu 3 bir kuvvet haline getirecektir. Bilâkis, devletm ihraç bankalart tesriki mesai cemiyet ile kabili teliftir. Bu itilâfta isedeceklerdir. tikbalin fikri olan genis Avrupa birliği fikri vardır» demektedir. önümüzdeki içtimaa 1933 mayısın'i<ı..ıı<ıı>ııııınılNlltniill!l[i!i!li!ll!|i||l|||tllfl!IDHIIinmiHli)mnwmMi«.. Dünya mes'eleleri Bükreş'te Ve Iııgiltere Sokak muharebesi Hariciye Naznrînîn 4000 amele polise ve as kerî kuvvete ateş açtı mühim beyanatı Londra 16 (A.A.) Hariciye Nazırı , Sir John Simon, bir nutuk söyliyerek ! ezcümle demiştir ki: ' « Tamirat mes'elesinde ben Lozan hilâfının tasdik edilmesi lâzım geldiği fikrindeyim. Bu itilâfın tasdikini gayrimümkün kılacak hiç bir şey yap mamız doğru değildir. Eğer tamirat mes'elesi tekrar ortaya atıiacak olursa bütün dünyada itimat daha ziyade sarsılacak, fiatlardaki düşkünlük ve iktısadî muzayaka artacakhr. Bükre? 16 ( A . A . ) Erve'.ki gece 4000 amele Bökreş istasyonunda baraiolar yaparak tahassün etmişlcr ve po'ise ateş etmişlerdir. Bir polis ölmüs, bir kaç tanesi yaralanmıshr. Polis mukabele etmemiş, yalnız nümayişçileri dağıtmak için havaya silâh abnıstır. Saat 6 da nümayisçilere tesHn? olmalan ibtar edflmişb'r. Amele silâh atmakta devam etmişb'r. Asker mukabeleye başladığmdan amele hemen itaat etmistir. Bir zamanlar, haysiyet ve haya sahibi insanlar, bazı gazetelerin sahifelerme bakamazlardı. Hatta bir çok aileler, çıplak resimlerle, fuhuş ve zina hikâ • yelerile, şıllık, yosma, kokmuş aHifte karikatürlerile, nüktelerile doldurulan bu gazeteleri kapılannın eşiğinden içeri sokmaz oldular. Nihayet mes'eleyi jandarma halletti: tki elini de bu hayasız neşriyat muharrirlerinin omuzlarma koydu, onları tevkifaneye süriikledi ve ancak bir çift kelepçe tehdidi, bu yuzsüz ve terbiyesiz kalem sahiplerinin ellerine, mület karşısında elpençe divan durmayı öğretti. Bir zamanlar, en temiz ve namushı adamlar, gazetecilerin diline düşmekten ürkerlerdi. Akrebin kıskacmdaki ve yılanm dilindeki zehirden daha öldürücü bir madde haline gelen matbaa mürekkebi, en alnı ak adamlann yüzfine kara sürmek için kullanüırdı. Gene mes'eleyi jandarmanın dipçiği ve kelepçe tehditleri halletti: Matbuat kanunu, parmağını doğrudan doğruya zindanlara uzatarak, bu şeref ve namus düşmanlığmın da önüne geçti. Fakat, güzellik müsabakalannın marazî humma nöbetleri arasmda bu gazeteler yakm bir geçmisi pek çabuk unuttular ve tevkifane habralannı kendi kendilerine anmaz oldular. Gene o hayastz nesriyat ve namusa tecavüz günlerini gölgede bırakacak bir kalem yanşile, sağa sola çirkef atıyorlar: Kız, kızan, kız kardeş, ana, baba, oğul, seref, haysiyet dmlemiyorlar; kastan, gözden, dişten hrnağa kadar bir çok insanlann vücutlerini de, vicdanlannı da lekelemeğe savasıyorlar. Uydurma haberlerle, hileli resimlerle kimine çü> kinlik, kimine para entrikacılığı, kimine intflıap dalaveresi isnat ediyorlar. Aksi sabit olan bu iftiralann yalnız bir tanesi bu gazetelerin mes'ul muharrirlerini, yıllarca, demir parmaklık arasmda gök yuzünü görmekten mahrum edebüir. Fakat biz, her ne de olsa, kanunun müdahalesiie hasıl olacak muvakkat bir insanhk terbiyesinden fayda ummayız. Yalnız, eŞer ileri giderlerse, bugüne kadar yazılan seylerin ceza kanununda nasıl yasak edilmiş olduğunu, hâdise, gazete, sahıs, madde zikrederek onlara göstermeğe hazınz. Bu kadarcık bir isaret onlan kendilerine getirecek ve unuttuklan şeyleri hatırlamalan içm kâfi gelecektir. Doktorluk mes'elesine daîr bîr izah Bir kaç gün evvel, Son Posta'dA Dr. tbrahim Zati Beyin bana karşı meslektaşlannı müdafaa eden bir mektubu çıkb. Okuduro. Galiba doktor beyefendi yazılanmı bir yorgunluk gününde gözden geçirmişler. Çünkü, bana isnat ohman fikirler, kalemimden çıkmasma değil, aklımdan geçmesine bile imkân olnuyan seylerdir. İzah edeyim: Ben, tbrahim Zati Beyin buyurduğu gibi, doktorlara: thtikâr yapıyorsunuz demedim. Aparbmanlannız gözümüze batıyor demedim. Servetiniz herkesi stnirlendiriyor demedim. Hastalarm parasını gaspediyorsunuz demedim... Benim beş yazımda da her doktor kelimesinden evvel şu sıfatlar vardnr: Muhterem, üstat, kıymetli, yüksek... Ben, pek sevdiğim büyük bir hekimimizin mektubuna cevap verirken şunlan söyledrm, yahut söylemek btedim: Bu memleketin yüz elli milyon lirahk bütçesi var. Bu halk fakirdir. tüm, sanat adamlarmı yan aç, yan tok yaşahyor. Doktorlar hallerine şükretsialer. Bu memlekette geçer işe sahip olmuşlar. Halk onlara muhtaç. Derdine derman aramağa mecbur. Recete, felsefe mecmuası, şiir kitabı gibi değiL Onun müşterisi var. Siz, şair Ahraet Haşim'in, Ressem Çallı tbrahim'in, âlin Ziya Gök Alp'in apartunan sahibi olduklannı gördünüz mü?. Halbuki, onlar da kendi mesleklerinde sizin en meshurlanmz derecesindedir... Bana, doktorlan avukatlarla muka« yese et, diyorlar. Yanhş... Avukat, paradan para knzanır. Zengin eder, zengin olur. Doktor öyle m» ya?... Bana hayabmı, süıhatimi ka zandınp kazanıyorsunuz... Eğer bana kazandırdığuuz şeyin hakikî değermi isteneniz, ona Karun'un hazineleri büe yetmez. Müşterilerinizin size verdiği bir veya beş Ura, hizmetinizm bedeli değil, hediyesidir! Kitabm da, tablonun da böyle değil mi?... Köprülüzade'nin, nzun emeklere malolmuş bir eserini ahyorsunuz, otuz kuruşa... Cemal Nadir'in ince bir zekâ mahsulü olan albümünü alıyorsunuz, elü kuruşa... Bo otuz kurus, bu elli kuruş, aldığmız şeylerin bedelleri midir?... Hayır... Hedryeleri!... Fakat, avukat öyle değildir. O, iki yüz bin lirahk bir dava kazanır ve içinden yirmi bin lira vekâlet hakkı ahr. Işte ba para, o hizmeKn hediyesî de&fl, bedelidirUBana: Doktorluk uhraph bir meslektir, dediler. Şa cevabı verdira: Her mesleğin kendme göre nhrabı bukmur. Sizin hic olmazsa elemlerinizi avutacak bir teselliniz var: Hayatım kurtaramadığınız hastalara mukabfl hayahnı kurtardığmız hastalar! Bana: Bu memlekette sermayesiz ve emeksiz para kazananlar var, dediler.. Aynen su cevabı verdim: öyle adamIara, bu milletin ne gözle baktığmı, ne isim verdiğini hepimiz biliyoruz. Ben, tababet gibi yüksek bir flitn şubesine mensup olan sizlere kimsenin böyle bir gözle bakmasmı dilemem! Ve nihayet bunlan da, hayahnı bin güçlükle kazanan memleketin binlerce doktonma karşı değfl, krymetinin ve şöhretmra mükâfahm gören bir kaç doktoruna karşı söyledim. Merak edivorum: Bir mesleğe hakaret böyle edüirse aeaba hürmet nasıl edîlir?... YUSUF ZİYA Not: Felek Bey, evvelki gün bana sütunIar dolusu cevap verdi. Yazısına istihza ile koyduğu (Büyük Türk edibi) başlığı, gene Milliyet gazetesinde çıkmış. üstadım Ahmet Hâşim'in benim için bir iltifahndan alınmıştır. Ben, Ahmet Hâşim'in bu iltifatındaki mübalâğada Felek Beyle beraberim. Acaba Felek Bey de gene Ahmet Hâşim'in vaktile kendisi içîn yazdi£»ı sahrlarda benimle beraber mi? Y. Z. PEYAMt SAFA Meclis Reisi şehrimizde' (Birinci sahifeden mabait) Meclis martın birinci günü açılacaktır. Bu içtima devresinin en mühim mes'elesi, yeni sene bütçesi olacaktır. Bu bütçe mart için Meclise tevdi edildikten sonra encümenierde müzakeresine baslanacak ve sonra heyeti umumiyeye tevdi olunacaktır. Meclisin bu içtima devresinde başta kazanç kanunu olduğu halde bazı mühim kanun lâyıhalan da müzakere edilecektir. Münhal meb'usiuklar Mecliste şimdiki halde dört meb'usluk münhaldir. Bunlar vefat eden Trabzon meb'usu Hakkı, Tokat meb'usu Bekir Lutf, Ziraat bankası müdiri olan Konya meb'usu Kemal Zaim ve sefarete tayin edilen Elâziz meb'usu Memduh Şevket P*vlerden inhilâl etmistir. Büyük Millet Meclisi bu münhallere ıttıîa hasıl ettikten sonra yerlerine baska zevatui intihabı için icap eden muameleye tevessül edilecektir. Meclis toplanmadan evvel münhal meb'usluklar için infihabat icrası mevzuu bahis değildir.)» Meclis reishniz sehnr'se dişlerini tedavi eftirmek için geimi^ *. Burada üç gün kadar kalacak, ağlebi ihthnal pazartesi günü Ankara'ya dönecektir. Tüfek ateşi esnasmda bir nefer öl Lozan miâfnamesme bihakkın «miimüş ve 12 nefer yaralanmıstır. Ameletareke» unvam verilmiştir. den üç kişi ölmüs ve 16 kişmin yarası Şhndi mütekabil ve akli selhne müsajnr olmak üzere bir çoğu yaralanmıştenit uzlasmalarla bunu cihanm kalkınhr. Amele arasmda bir çok ecnebiler masma medar olacak daimî bir esas hade vardı. line getirmek kalıyor.» Selânik'te başka bir hâdite Silâhlan bırakma mes'elesine temas eden hatip, lngiliz siyasetinin yalnız si { Atina 16 ( A . A . ) Selânik'teki bilâhlan bırakmağa art amelî usullerin bü ] nalardan birinde bir toplantı yapan 300 tun dünyaca kabuHi maksadile yol gös I komunist içtima salonundan çdap gittermeği istihdaf etmeyip beHri ayni za ! meleri hakkmda zabıta tarafından verimanda milletler arasında itimat hosu I len emri dinlememişlerdir. Kinü ve miUetlerhı mütekabilen anlaş | Bunun üzcrine polisler ile komünistnıalannı temin etmek gayesini takip ler arasında bir kavga çıkmışbr. Komünistlerden 7 kişi merdfvende sıkıştp eyediğini söylemiştir. kalma neticesinde nefes almamak yüNihayet sözii uzak şark mes'elesine zünden ölmüs, 20 komunist te yara • nakleden Sir John Simon şu sözleri söylanmıştır. lemiştir: « Uzak şarkta Milletler Cemiyeti taraftarlanm büyük endişelere kaptı racak bir vaziyet mevcuttur, zira Çin Japon ihtflâfmm mnhtemel inkişaflan yüzünden cemiyetin istikbalnun mute essir olması imkânı vardır. îngiltere, her iki tarafm hakikî dostu olarak hareket etmeğe çalısaeakhr.» sonra da âceze tertibinden bedava ilâç yaphrmak îstesinler! Kün büir, bu îşte ne dalavere vardır... Küçük bey, mefsedetine bizi alet edecek... Nice hkarayı sabhrm var da, muavenet edemiyoruz! Bundan evvelki mahalleye gitmeğe korkuyorum. Orada kaç ay obırduk ki.. Sonra, komı komşu, üç dört araba eşya çıktığı*^ gördüler. Orada da mı rezil olayım ? Eski mahallemize müracaat etsem? Fakat bizi, orada; fakir, yoksul, muhtaç tanımazlar ki. • • Hali, vakti yerinde bir afle bflirler! GSbnek istiyorumî... Gülmek isti • yorura!... Gözlerimden yaş akmaması gibi, gülmemek te bir azap!... Müzehher, reçeteyi, gene ayni eczaneye verdim. Eczacı; biraz ara verinîz... Bu damlanm bu kadar sık aImmasi, doğru değil... Smirleri zayıf düşürür, dedi. Müzehher, durgun durgun gözleri nrrin içine bakıyor: RUŞEN EŞREF Vuhtarların kalkacağı yerler Ankara 15 Belediye teşkilâtı bulunan şehir ve kasabalarda muh" tar teskilâtınm kaldınlması Dahiliye Vekâletince tasavvur edilmekte~ dir. Yalnız köylerde eskisi gibi muhtarlar kalacaktır. Eczacı, doktordan iyi mi biliyormuş? Güler gibi yutkunuyorum: Vallahi, bunu ben, açıkça, eczacuun yüzüne karşı söyledim. Eczanede bir doktor vardı, reçeteyi aldı, okudu. Eczacıya hak verdi; doktor, belki söylemeği unutmuşhır! dedi. Müzehher'in sesi burkuluverdi: Şimdi benim ilâcım yok mu? Omuzlanmı kaldırarak gülüyorum: ö y l e şey mi olur? Eczanedeki doktora sordum: Peki, şimdi ne yapaIım? dedim. Bir kuvvet ilâcı yazdı; ben de onu yaptırttım! Müzehher, kesik kesik gulüyor: Bu, pek ısmarlama ilâç olmuş ağabey! Kuvvet ilâcı, Müzehher... Hazın, ısmarlaması olur mu? Maşallah, eskisi kadar öksürmüyorsun! Bir kaç gün de böyle geçsin... Zaten o, doktor, tekrar gelip, seni görecek! Peki, ağabey! Elimdeki büyük ilâç şişesmi açıyo nan, bardağm yansına kadar doldu Ankara 16 (Telefonla) Bütçe encümeninin, Ankara'da bulunan Yenileri ise o zaman devletin elinde , azaları bugün reis Kastamonu meb'bulunan «yedi bin altmış kaleye» pa j usu Hasan Fehmi Beyin riyasetinde toplanarak ecnebi memleket yedihnis. Bunlar ahlmca gümbürtiileri lerden şimdiye kadar yapılan istikyeri gökü titretir, düşmanlan korkuya razlan ve bunlann tarihçesini tetduşürür... kik etmistir. Encümenin bu tetkikaYirmi iki gazada bulunduğunu söy • ta devam edeceği anlasılıyor. liyen Çelebi, bu toplan atan askerlerruyoruuı: Sabah akşam, günde iki defa içeceksin! Müzehher, bardağı elimden alıyor, mütevekkil bir tavırla içiyor: Nane kokuyor, ağabey! Evet, Müzehher, nane kokuyor... Bu, nane kokulu ilâcın reçetesini yazan doktor benim; bu, nane kokulu ilâcı yapan eczacı da gene benim! Nane şekerini ıhlamurla kaynatbm; eski ilâç şişeierinden bhrini yıkadım, doldurdum. Reçetevi yaphrmak imkânı bas gösterinceve kadar, sen, bu kuvvet ilâcını îçeceksin!... tlâçsız, elim boş gelseydhn, ba yalanımdan, bu hilemden, daha mı çok memnun ola cakttn? * Niyazi, mekteoten izinli geldiği pünden sonra Cengiz kayboldu. NiyazTnin sevgili kedismi aramadığun yer kal madı. Müzehher, çok merak ediyor, üzülüyor: Niyan, kedhni kaybettmîr! diye bize gücenecektir, ağabey! Seshni çıkarmıyorum. Kedi, evde yiyecek bulamıyor ki... Açlıktan kaçmışhr... Açlık, taundan beter... Hayvan, kaçmaz da ne yapar? Cengiz, bulundu, Müzehher? Müzehher'in, sohık gözleri birden parlıyor: Hani, nerede? Etrafma bakmıyor: Eve girmedi mi? Komşulann bahçesinde, sokakta, yangm yerinde mi gördün ? Demin kapı ealmdı ya? Müzehher'in gözleri hayretle açılı yor: Cengiz mi kapıyı çaldı? Gülüyorum: Postacı geldi... Niyazi'den mekhıp var. Zarfı uzahyorum: Al... Oku... Müzehher, zarfı alıyor, kâğıdı çıkanyor: Lâmbayı yakar mısm, ağabey? BOtçe Encümeni istikrazları tetkik ediyor Giresun'da fındık piyasası Giresun 16 (A.A.) Fmdık nat • lan ve satışlan azalmışbr. Fmdık içi 4 3 , kabuklu fmdık 20 kuruştur. Oda, pek karanlık... Gözlerim seçnuyor! Dışanda da hava karanyor... Kirli bir kış akşamı karanhğı... Ben, lâmbayı yakarken Müzehher, soruyor: Neler yazıyor, ağabey? Hasta, filân değü ya! Hayır... Okuyunca anhyacak sın... Lâmbayı, Müzehher'in yatavmm yanına getiriyorum. Müzehher, olmyor: «cAğebeydğnn, ablacığım; «Cengiz, geldi, beni buldu... Dön, taş avluda idim. Birdenbire üzenm* bir kedi atlamaz mı? Korkhım!... Meğer, Cengiz değü mi imiş?... Nere den, nasıl da buldu, şaşhra... Eve gefdiğim gün, benimle beraber çıkmışb. Yan yoldan geri çevirinciye kadar basıma halier geldiydi... Demek, peşimî bırakmamış! Ne sevmdim, bilseniz! öptüm, kokladım... Censriz'de, sizin, ikin'zin de kokunuzu duvdum...» Ağir ağır ayağa kalkıyorum: CVMHVRİYET'in tefrikan: 7 8 Tipi Dindi! Yazan: MAHMUT YESARİ Biz, sizin hakikaten muhtaç olduğımazu nereden büelim? Bu mahalleye, daha yeni taştndnuz? Ahvaliniz bizee malum değil... Eğer her Utiyene bir Smühaber çıkaracak olursak, belediyenin de, eczanelerin de vay başma gelenlere! Bundan evvel, hangi mahallede oturduysanız, oranın heyeti ihtiyariyesinden bize, mosaddak bir kâğıt gelirin... O zaman istediğmiz ümühaberi Terebüiriz. Aksi takdirde mes'ul oluruz. Heyeti ihtiyariyenm odasından çıkhm. Nefes almak için dar sofada, bir an durdum. Içeriden dışanya sesler aksedîyor: Nasıl, buna şaşbnîz mı? Şaşıkmyacak gîbi de değil... Muzlarla, çikolatalarla, kış ortasında taze nzSmler, armutlarla can beslesinler, (Mabadi Ctrr)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle