26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Orta Amerika ülkelerinden göçmenlerin daha iyi yaşam arayışıyla ABD hedefli “umuda yolculukları” sürüyor. 3 5 NİSAN 2021 Trump’ın repertuvarındaki büyük başarıları dinlemeye devam edeceğiz elbette... Göçmenlerin istilası, kıyı bölgelerde yaşayan elitlerin küstahlığı, Çin’den gelen “sarı tehlike”, aydınlar sınıfının ihaneti. Bu konuları “popülist” olarak sıfatlandırmak yanıltıcı olabilir zira böylesine bir sınıflandırmanın en çok sıradan kişileri cezbettiğini varsaymak anlamına gelir. “Popülizm” bu tür gerici deli saçması ile özetlenirse, “sağ popülizm” formülü de bir anlam ifade etmez. Son yıllarda bu terimler neoliberalizme düşman popüler muhafazakârlığı tanımlamak için kullanılarak daha net bir anlam kazanmaya başladı. Cumhuriyetçi Parti içerisinde uzunca bir süre sadece bir kesim tarafından benimsenen bu akım, mütevazı kökenli seçmeni fethetmek umuduyla ekonomide müdahaleciliği sosyal muhafazakârlıkla birleştiriyordu. ABD’nin bulunamayan popüler muhafazakârlığı DANIEL LUBAN* 1 2 yıl önce Barack Obama’nın başkan yardımcısı olarak koltuğa geldiği dönemde olduğu gibi Biden yine ekonomik krizin tam ortasında görevine başladı. Ama karşısındaki muhalefet değişti. Selefi Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin tüm kitabını değiştirdi. Devletin daha az yer aldığı, şirketlere ve büyük sermayelere daha fazla yer veren görüşü alıp zayıfları savunmak isteyen ve kamu gücünü kamu yararının hizmetine sunmak isteyen yeni bir popüler muhafazakârlık biçimi ile değiştiriverdi. Şaka bir yana. Aslında durum pek de değişmedi. Kuşkusuz serbest ticaret ile ilgili ses tonu değişti ve küreselleşmeye düzülen övgüler durdu. Ancak bunun haricinde Cumhuriyetçi Parti önümüzdeki dört yılı borç ve bütçe açıkları konusunda endişelenerek, kemer sıkma politikalarını savunarak geçirecek ve Biden’ı ekonomik durgunluk batağına sokmak için yıpratma savaşını sürdürecek. Bütün bu konularda Trump dönemi şu an muhalefette olan sağı değiştirmedi diyebiliriz. Trump’ın repertuvarındaki büyük başarıları dinlemeye devam edeceğiz elbette... Göçmenlerin istilası, kıyı bölgelerde yaşayan elitlerin küstahlığı, Çin’den gelen “sarı tehlike”, aydınlar sınıfının ihaneti ve hatta gizli pedofili tarikatları. “Bu konuları “popülist” olarak sıfatlandırmak yanıltıcı olabilir zira böylesine bir sınıflandırmanın en çok sıradan kişileri cezbettiğini varsaymak anlamına gelir. “Popülizm” bu tür gerici deli saçması ile özetlenirse, “sağ popülizm” formülü de bir anlam ifade etmez. Son yıllarda bu terimler neoliberalizme düşman popüler muhafazakârlığı tanımlamak için kullanılarak daha net bir anlam kazanmaya başladı. Cumhuriyetçi Parti içerisinde uzunca bir süre sadece bir kesim tarafından benimsenen bu akım, mütevazi kökenli seçmeni fethetmek umuduyla ekonomide müdahaleciliği sosyal muhafazakârlıkla birleştiriyordu. ‘50 yıl iktidarda kalırız!..’ 2016 yılından önce, bu çizgiyi savunanlar (Reformicons) “Muhafazakâr reformcular” olarak anılıyordu. New York Times köşe yazarlarından Ross Douthat ve National Review’dan Ramesh Ponnuru, bu çizginin ana savunucuları olarak örnek verilebilir. Bu Cumhuriyetçiler, Büyük Eski Parti’yi (GOP) Reagan’ın katı çizgisinden uzaklaşarak alt sınıflara odaklanmasını teşvik ediyordu. Ancak bu girişimlerinde başarılı olamadılar. Çay Partisi hareketinin yükselişe geçtiği dönemde, Barack Obama’nın İslamcıMarksist tehditlerini ihmal ettikleri yönünde şüpheler oluşmaya başlamıştı, Trump’a karşı hem adayken hem de başkanken muhalefetleri kaderlerini belirlemiş oldu. Reformican’lar kendi programlarına bağlı kaldıklarını gösterirken MAGA tarzı popülizm hareketinin (Trump’ın sloganı Make America Great AgainAmerika’yı yeniden büyük yap) dışında kalmış oldular. Zira New York’lu milyarder ve ekibi gerçek birer palavracıydılar. 2016 seçimlerinden kısa bir süre sonra o dönem danışmanı olan Steve Bannon, en zenginlere yönelik vergi artışının eşlik ettiği bir trilyon dolarlık bir altyapı yatırım planını savunuyordu. O zamanlar şu sözleri söylüyordu: “Sözümüzü tutarsak beyazların yüzde 60’ının oyunun yanı sıra siyahların ve hispaniklerin yüzde 40’ının oyunu alırız ve elli yıl iktidarda kalırız” (1). Steve Bannon, daha en baştan bütün bunların bir dümen olduğunu anlamış gibi. Bannon, Trump’ın Meksika’daki duvarını finanse etmek için para ödeyen ve aldatıldığını hisseden bağışçılar tarafından dolandırıcılıkla suçlanıyor ve yakında yargılanmaya hazırlanıyor. Ama çok sayıda kişi o dönem sağın yaklaşmakta olan popülist zaferini açık bir samimiyetle kutlamaya devam etti. Aralık 2019’da genel seçimlerde Boris Johnson’ın Muhafazakâr Partisi’nin seçimleri kazanmasının ardından, İngiliz siyaset bilimci Matthew Goodwin, Twitter’daki mesajında “Sağ için ekonomi alanında sola eğilmek, solun kültür konularında sağa eğilmesinden daha kolaydır” yorumunu yapmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nde böyle bir iddia ancak saflık olurdu. Çok sayıda seçmenin kültürel açıdan muhafazakâr ve ekonomik açıdan ilerici olduğu çok uzun yıllardır bilindiği gibi daha az plütokrat bir Cumhuriyetçi Parti’nin de oyların çoğunluğunu alabileceği bilinen bir gerçekti. Ve her ne kadar yakın dönem Amerikan muhafazakârlığı bir dizi sözdepopülist harekete sahip olsa da (“Gingrich devrimi” (2), Çay Partisi ve daha sonra “MAGA”), o çok beklenen dönüm noktası hiç gelmedi ve Cumhuriyetçi Parti, bağışçılarını da memnun edecek şekilde, vergi indirimi ve deregülasyon politikalarına sadık kalmakla yetindi. Özel sektörden yönetildi Beklendiği gibi, Trump sola dönüş gerçekleştirmedi. Kuşkusuz ki işçiler görev süresinin ilk üç yılında büyümeden faydalandılar ki Başkan’ın ekibi bunu sahip olduğu iş zekâsına bağladı; tıpkı William Clinton’ın partizanlarının 1990’larda yaşanan ekonomik patlamada çok sevgili başkanlarının dehasının işaretini gördükleri gibi. Oysa altyapıyı finanse etmek bir yana dursun, Trump bu parlak dönemi kurumsal vergileri cömertçe düşürmek için kullandı. Ve ebeveyn izni ile ilgili bir yasa çıkarmak yerine boş yere on milyonlarca kişiyi sağlık sigortasından mahrum etmeyi denedi. Federal bürokrasinin her kademesi iş kanunu ve çevrenin korunmasını yürürlükten kaldırma çabasında olan özel sektörden gelen kişiler tarafından yönetildi. Trump, Federalist Society for Law and Public Policy Studies (Federalist Toplum için Hukuk ve Kamu Politikası Çalışmaları) oluşumuna (3) her biri kendini sermayeye adamış onlarca hâkimi (ömür boyu) atadı. Bernie Sanders, başkanlık seçimlerini kazanmış ve görev süresini sosyal güvenliği çözmeye ve sanayideki kısıtlamaları kaldırmaya ayırsaydı, partizanlarının tepkisini çekerdi. Kendilerini sağcı popülist olarak tanımlayan kişiler ise aksine programlarından büyük kısımlar çıkarılmasına rağmen hiç öfkelenmedi. Bu Fox News’un Tucker Carlson gibi yıldız programcılarının desteğini de azaltmadı. Trump’ın en koyu taraftarları dört yıl boyunca Trump’ın sözünü tutmadığı her ileri sürüldüğünde incindiler. Bu ivme özellikle son aylarda, o dönem işveren lobicileri Larry Kudlow ve Stephen Moore’un danışmanlığını yaptıkları Trump’ın, Covid19’a karşı ikinci bir teşvik paketini teklif etmeye çekinmesi ile zirve yaptı. Tabanından gelecek önemli bir baskı Cumhuriyetçi senatörleri bu projeyi kabul etmeye teşvik edebilirdi ama baskı gelmedi. Trump destekçileri, Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Fauci ve Siyahların Hayatı Değerlidir hareketine karşı öfkelerini kusmakla meşgullerdi. Başkan Trump’ın yardım planını savunamaması başkanlık dönemindeki en büyük ve belirleyici hata olarak hafızalarda yer edecekse de bu durum New York Post gazetesi propagandacısı Sohrab Ahmari’nin “alt sınıfların içinde bulunduğu sıkıntıları ulusun büyüklüğüne hakaret olarak” (4) değerlendiren akıl hocasına övgüler düzmesini engellemedi. Ciddi eleştiri eksikliği Trump dosyasında en dikkat çekici olan nokta, Trump saflarından aleni olarak ayrılanların sayısındaki azlık değil. Hareketin en aykırı seslerinden biri olan American Affairs dergisinin kurucusu Julius Krein gibi birkaç istisna var elbette. Asıl dikkat çekici olan, Başkan’ın kampanyasındaki ekonomik programı uygulamayacağı giderek daha netleşse de ciddi eleştirilerin eksikliği. İdeolojik mücadelelere kendini adamışların davranışından beklenmeyen bir pasiflik. Bu çekingenlik, hatları belli bir ideolojik hareketten çok, dostlar ile düşmanlar arasında keskin bir ayırıma dayanan kişilik tapması olarak tanımlanabilecek Trumpizmin kendi doğası ile açıklanabilir. Kendisini sağcı popülist olarak tanımlayanlar, partiyi yüklü biçimde finanse eden iş dünyasının kodamanları olan Cumhuriyetçi “bağışçı sınıfı”nı tiye almayı sever. Ama gerçek plutokratlar Trump’a seçildiği günden görev süresinin son gününe kadar eşlik ettiler, Başkan da karşılığında onlara “arz ekonomisine” boyun eğerek talep ettikleri her şeyi verdi. Kongrede kendisine büyük destek veren Çay Partisi’nin saflarında da aşırı muhafazakâr parlementer bir grup olan Freedom Caucus’un en coşkulu üyeleri yer alıyor. Savunulan ekonomi felsefesi nedeniyle değil de liderine liyakat eksikliği durumunda düşman olunuyordu. Bazı sağcı popülistler, ekonomik olarak sola dönüşün, Trump, bayrağı Josh Hawley ya da Marc Rubio gibi daha güvenilir isimlere teslim ettiğinde gerçekleşeceğini umuyor. Gerçi Trump ailesi sahnelerden uzaklaşmış değil, ama uzaklaşmış olsaydı da bu perspektif şüpheye yer bırakıyor. Josh Hawley, 2018 yılında son derece geleneksel bir program ile Missouri Senatörü seçildi (vergi indirimi, Obamacare’i kınama, sendikalara saldırı). Seçildiğinden beri uzaktaki hedeflere karşı medya saldırılarına karşı yeteneğini keşfetti: Çin, Silikon Vadisi, Dünya Ticaret Örgütü... Kendi temsilcilerinin yaşamlarını maddi olarak iyileştirme konusunda ise daha az tutkulu. Ağustos 2020’de yüz binlerce Missouri seçmeni Medicaid sağlık sigortasının uzatılmasına yönelik referandumda evet oyu kullandığında Cumhuriyetçi müttefikleri bu önleme karşı, mücadele ederken Hawley şaşırtıcı bir şekilde sessiz kalmıştı. Rubio ise Çay Partisi’nin dalgası ile 2010 yılında Senato’ya geldiğinde, Obama yıllarında kemer sıkma politikası için yaptığı hararetli savunmaları ile tanınan danışmanı Michael Needham ile beraber geliştirdiği “kamu yararı için kapitalizm” projesini yaymaya başladı. Sözde sosyal katolikliğe dayanan bu belirsiz programın asıl ekseni Çin ile yüzleşme. 4 Haziran 2018 tarihinde New Yorker’daki söyleşide Rubio, 2016 yılındaki başkanlık kampanyası sırasında sanayisizleşmeden etkilenen toplulukların içinde bulundukları kötü durumu gözlemlediğinde bir aydınlanma yaşadığını itiraf ediyor. Floridalı vekil, durgunluk dönemini bu acıyı fark etmeden yaşamış demek ki. Bu körlük o dönemdeki siyasi projelerinin işine geliyordu. Bu başarıyı Biden’ın görev süresince de sürdürmesi gayet mümkün. Siyasi yaşamın demokratikleşmesi... Böylesine bölünmüş bir Senato’da, iddialı bir ekonomik diriliş planını desteklemeye istekli Cumhuriyetçi senatörlerden oluşan küçük bir blok fark yaratmak için yeterli olur. Ancak böyle bir senaryoya yönelik en ufak bir işaret yok. Hawley ve Rubio, gözlerini 2024 seçimlerine diktiler. Düşman ile işbirliği yaparak Cumhuriyetçi Parti’nin ön seçimlerinde şanslarını artıramayacaklarını bildikleri gibi Senato’da yeniden seçilme olasılıklarının önümüzdeki dört yıl boyunca Amerikan halkının çekeceği ekonomik acılar ile orantılı olarak arttığını da biliyorlar. Biden’ın elini zayıflatmak için her ikisinin de kemer sıkma politikasını savunmak üzere parti grupları ile aynı çizgide olması bekleniyor. Belki popüler muhafazakâlık projesini ciddiye alan bir avuç Cumhuriyetçi itiraz edebilir ama yine de diğerleri sessizliğini koruyacak ya da kısa vadeli bir uzlaşma olduğuna ve dönüşün yakında gerçekleşeceğine ikna etmeye çalışacaktır. Sağın daha solda bir ekonomik programı uygulayacağına ancak gözümüzle gördüğümüzde inanabiliriz. Trump yılları “sağcı popülizmin” söylemlerde yükselmesine olanak sağladıysa da pratikteki bilgiler bu çizginin savunucuları için hiç de cesaret verici değil. Nihayetinde, eski Başkan programını hayata geçirmemiş olsa bile 2020’de daha fazla oy kazandı. Sağcı popülizme yönelik en önemli engel on yıllardır aynı: Sağda önemli kabul edilen kişiler nüfusun yüzde 45’inin desteğini alarak çok zengin olmayı, nüfusun yüzde 55’inin desteğini alarak daha az zengin olmaya tercih ediyor. Amerikan siyasi kurumlarının ve seçim sisteminin mevcut yapısı dikkate alındığında son derece mantıklı bir strateji. Bu hesaplamayı değiştirmek için hatalarını kabul etmeye ikna etmek yerine bu stratejiyi savunulmaz hale getirmek daha iyi. Böyle bir proje, yönetebilmek için çoğunluğu bulmanın bir lüksten ziyade gereklilik olacağı bir siyasi yaşamın demokratikleşmesini gerektirir. (*) Oxford Üniversitesi Siyasal Bilimler araştırma görevlisi. Çeviri: Sedef Atam (1) Louis Nelson’ın, “Steve Bannon, Trump’ın ‘ekonomik milliyetçi’ gündemini selamlıyor”, çalışmasında geçiyor. Politico, 18 Kasım 2016, www.politico.com (2) Aşırı muhafazakâr Cumhuriyetçi Newton Gingrich tarafından lanse edilen bu hareket, Federal devletin rolünü sınırlandırmayı, vergi indirimini ve girişimcilere öncelik tanımayı taahhüt eden “Amerika ile sözleşme” sayesinde, Cumhuriyetçilere kırk yıllık Demokrat çoğunluğun ardından 1994 yılında Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu almalarına yardımcı oldu. (3) Federalist Society, adı ile bilinen bu örgüt, anayasanın gerçek yorumunu savunan aşırı muhafazakâr ve özgürlükçü hukukçuları bir araya getiriyor. (4) Sohrab Ahmari, “Trump’tan sonra sağ”, The Spectator, 24 Ağustos 2020, www.spectator.us
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear