24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

LE MONDE diplomatique Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. 5 NİSAN 2021 Sayı: 15 BIDEN YÖNETIMI, TRUMP’IN SIYASI MIRASIYLA YÜZLEŞIYOR... ABD ve İran’ın zorlu diyaloğu İBRAHİM WARDE * Joseph Biden, seçilir seçilmez Amerika’nın “geri döndüğünü” ve ülkesinin “dünyadan uzaklaşmaya değil dünyayı yönetmeye, müttefiklerine sırtını dönmeye değil, düşmanlarıyla yüzleşmeye ve ülke değerlerini savunmaya hazır olduğunu” dile getirdi. Kendisinden önce Beyaz Saray’ı yöneten reality show yıldızı Trump da göreve başlarken özel sektörde edindiği rakipsiz müzakere becerileri sayesinde dünyanın tüm sorunlarını kendi yöntemiyle çözeceğine dair söz vermişti. Ancak diplomatik müzakere bilançosu hayal kırıklığına uğrattı. Dört yıllık kaostan sonra 2020 seçimi daha geleneksel bir yönetime dönüşü işaret ediyor. Yeni kabine büyük ölçüde Barack Obama yönetiminde görev alanlardan oluşuyor. Yeni Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Obama döneminde dışişleri bakanlığında en önemli ikinci kişiydi. Ulusal İstihbarat Müdürü Avril Haines ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan gibi göreve başlayan üst düzey yetkililer, Obama döneminde Blinken ile çalışıyorlardı. Yeni kabinenin Ortadoğu politikasının ana hatları biliniyor. Öncelik 14 Temmuz 2015’te Viyana’da imzalanan İran Nükleer Anlaşması’na geri dönmek (1). 2018’de Trump’ın kararıyla ABD bu sözleşmeden geri çekilmişti. “Ortak Kapsamlı Eylem Planı” (Joint Comprehensive Plan of Action JCPOA) olarak bilinen anlaşmanın mimarlarından biri olan Robert Malley, İran Özel Temsilcisi olarak atandı. Bu plan, uluslararası yaptırımların kademeli olarak hafifletilmesi karşılığında İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer programını düzenlemeyi amaçlıyor. Prens Selman’a mesafe... Yürütülmesi kesin bir başka politika ise Suudi Arabistan ile ilişkilerin yeniden düzenlenmesi. ABD, Suudi Arabistan’ın eylemlerine karşı artık kayıtsız kalmayacak (2). Bununla birlikte, seçim kampanyası boyunca Suudi Arabistan Krallığı’nın bir “parya” olarak uluslararası toplumdan dışlanacağı yönünde açıklamalarda bulunan Biden’a stratejik çıkarlar adı altında kısıtlamalar geldi. Ancak ABD’nin Yemen’deki savaşa koşulsuz desteğini sona erdirmesi gibi bazı somut adımlar atıldı. Ayrıca, yeni Başkan Biden, Kral Selman ile doğrudan iletişim kuracağını duyurdu. Böylece Amerikan liderleriyle ve özellikle Trump’ın damadı Jared Kushner ile uzun süredir ayrıcalıklı bağlar kuran Veliaht Prens Bin Selman ile yapılan görüşmelere son vereceğini dile getirdi. Devamı 4. sayfada Zorlu çalışma koşullarına dayanamayıp kamudan ayrılan, özel sektöre geçen gençlerin sayısının her geçen gün arttığına dikkat çekiliyor. PERSONEL YETERSIZLIĞI, ONLARCA SAAT FAZLA MESAI Japonya’da ölesiye çalışan memurlar... YUTA YAGISHITA* H ayatın sarsıntılarından uzak yaşayan devlet memuru klişesi bir yana Japonya’nın üst düzey memurları ayda üç yüz saate ulaşan fazla mesailerle yıpratıcı koşullarda çalışıyorlar. Halihazırda çok az koruyuculuğu olan sosyal yasalar onlar için geçerli değil. Söz konusu memurların büyük bir kısmının bakanlıklardan istifa etmesi ile kamu hizmetinde bugüne kadar eşi görülmemiş bir kriz yaşanıyor. Saat sabaha karşı bir buçuk. Ülkedeki pek çok kamu binasının yer aldığı Tokyo’nun Kasumigaseki semtindeki upuzun taksi kuyrukları dev bakanlık binalarını çevreliyor. Son metroyu kaçırmış, ağır adımlarla yürüyen memurlar gecenin karanlığında kaybolan arabalara doluşuyorlar. Grev hakkı yok Bu sahne Japon devlet memurlarının bir gününü özetliyor. İşsizlik riski olmayan ve imrenilen bir konuma sahip olsalar da hayatları cehennem azabı gibi. Çalışanlar için fazla mesaiyi ayda kırk beş saat ile sınırlayan iş hukuku, kamu yararına çalıştıkları ve acil durumlarda hazır ve nazır bulunmaları gerektiği öne sürülerek onlara uygulanmıyor. Kendi sendikaları bile grev hakkına sahip değil. “Kanyros” adı verilen ve Japon elit sınıfının en üst tabakasındaki bakanlık memurlarının Kasumigaseki’deki çalışma sürelerine hiçbir sınırlama getirilmiyor. Keio Üniversitesi (Tokyo) profesörlerinden Iwamoto Takashi’nin 2018’de yaptığı bir araştırmaya (1) göre, aylık fazla mesailerinin ortalaması yüz saati bulmakta. Bu sayı özel sektördeki fazla mesai süresinin yedi katı. Üstelik Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği ve ötesine geçildiğinde hastalanma riskinin arttığı belirtilen “karoshi line” yani “aşırı çalışma nedeniyle ölüm” eşiğinin de çok üstünde. Ayrıca, yasaların idari bütçenin çerçevesini kalın çizgilerle belirlemesi nedeniyle çoğunlukla bu fazla mesailer için ödeme yapılmıyor. Devamı 2. sayfada Yaşasın ‘sistemsel risk’! SERGE HALIMI D onald Trump’ın Beyaz Saray’a girmesinden üç gün önce, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Davos’u ziyaret etti. ABD’yi korumacılığa karşı uyardı. Bugün ise Joseph Biden’ın desteklediği teşvik politikası Çinli liderleri endişelendiriyor. Bu politikayı mevcut ekonomik düzen açısından “sistemsel bir risk” olarak görüyorlar... ABD, tarihinin en sosyal yasalarından birini henüz onayladı. Bu son yıllarda uygulanan ve sermaye gelirinin artışını destekleyerek “yaratıcılar” ve rantiyeciler bir arada halk sınıflarının fakirleşmesine yol açan iktisadi stratejilerden uzaklaşmadır. Enflasyonun yeniden nüksetmesi ve borçlanmada alevlenme korkusunun etkisindeki kamu politikalarından kopmadır. Uygulama, neoliberalleri ve gelirleri genellikle borsaya aktarılarak finansal balonu şişiren fon yatırımcılarını artık vergi indirimleriyle ikna etmeye çalışmıyor. Ders çıkarmış gibi... 1.9 trilyon dolarlık acil durum planı (ABD’nin yıllık servet üretiminin neredeyse yüzde 10’u) ve onu takip edecek altyapı, temiz enerji ve eğitim yatırımları programı ile (on yılda 3 trilyon dolar) Barack Obama’nın eski başkan yardımcısı sonunda bu hikâyeden birtakım dersler çıkarmışa benziyor. Çok temkinli ve fazla merkezci olan eski “patronunun” 20072008 mali krizinden yararlanarak bir Yeni Düzen (New Deal) başlatmak istememesiyle uğradığı başarısızlığından da ders çıkarmış görünüyor. Obama açıklamasında “serbest düşüş halindeki bir dünya ekonomisi ile”, “öncelikli görevim ekonomik düzeni yeniden inşa etmek değil, fazladan bir felaketi önlemekti (1)” diyordu. Borç takıntılı Avrupa aynı dönemde on yıllık bir bütçe tasfiyesi uyguluyor, hastane yataklarını kapatıyordu... Biden planının en umut verici unsurlarından biri evrenselliğidir. Yıllık geliri 75 bin dolardan az olan tüm Amerikalılar, kişi başına 4 bin dolarlık yeni bir hazine çeki alma hakkına sahip oluyor. Oysa, Batılı devletlerin çoğu çeyrek asırdan beri sosyal politikalarını giderek daha düşük gelir baremlerine, sürekli gözetim sistemlerine, istihdam için cezalandırıcı ve aşağılayıcı “aktivasyon politikalarına (2)” şartlandırdı. Sonuç: İhtiyaç sahibi olmalarına rağmen artık hiçbir kamu desteği almayanlar kendilerine maliyeti olan ama başkalarına fayda sağlayan kamu politikalarından nefret etmeye teşvik ediliyorlar. Ve sonunda, medyanın da kışkırtmasıyla paralarının hilekâr ve asalaklara ödenmesinden şüphe ediyorlar. Covid19 krizi bu tür dedikoduların önünü kesti. Gerçektende faaliyetleri aniden durdurulan ücretli çalışanlara veya serbest meslek sahiplerine hiçbir hata veya beceriksizlik atfedilemiyor. Bazı ülkelerde, acil pandemi yardımı alanların yüzde 60’ı daha önce hiç yardım almamıştı (3). Devlet onların imdadına “her ne pahasına olursa olsun” ayrım yapmadan ve ivedilikle yetişti. Finans basını ve Çin Halk Cumhuriyeti dışında şimdilik buna çok az sayıda muhalif var... Çeviri: Diane Dilek Cat (1) Barack Obama, A Promised Land, (Vaat edilmiş bir toprak) Crown, New York, 2020. (2) Anne Daguerre, “Sosyal yardım alanlar için zorla çalıştırma”, Le Monde diplomatique, Haziran 2005. (3) Danışmanlık firması BCG’ye göre, The Economist, Londra, 6 Mart 2021.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear