Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
LE MONDE diplomatique Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. 1 ŞUBAT 2021 Sayı: 13 TRUMP SONRASI BIDEN DÖNEMINDE NORMALE DÖNÜŞ ILLÜZYONU Amerikan paranoyası... THOMAS FRANK * A BD’nin yeni başkanı Joseph Biden, parçalanmış bir ülkeyi uzlaştırma niyetini hemen gösterdi ve Selefinin mirası ile bağını kopardı. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar birbirlerinden bu kadar nefret ederken üstelik bazılarının paranoyaya varan karamsarlığı diğerlerinin cezalandırıcı kışkırtmalarını artırırken bu iki hedefi hayata geçirmek zor olacak gibi... Donald Trump dönemi egoizm, yetersizlik ve şiddetin yüceltilmesi ile son buldu. Milyarder başkan meğer en kötüyü en sona saklamış. 3 Kasım 2020 tarihinde, Trump seçimleri kaybettikten sonra yenilgiyi kabul etmeyi reddetti ve mahkemelere onlarca temyiz başvurusunda bulundu her biri kendi atamış oldukları da dahil olmak üzere bütün hakimler başvurularını reddetti. Trump, zaferin onun olduğunu, seçimlerin nasıl olduğu belirtilmeyen bir yöntemle kendisinden çalındığını ileri sürdü. Bu saçma teori, Cumhuriyetçi seçmenlerin özellikle de genç ve hırslı seçmenlerin herkesle paylaşmaktan çekinmediği bir gerçeğe dönüşüverdi. Olaylar 6 Ocak tarihinde zirve yaptı. Trump, Washington’da kongre üyeleri seçim sonuçlarını onaylarken destekçilerine Capitol’e (Kongre Binası) gitmeleri çağrısında bulundu. Tüm dünya bundan sonra olanları biliyor: Bufalo boynuzları ve karnaval giysileri giymiş bir takım soytarıdan oluşan isyancı kalabalık Amerikan demokrasisinin en kutsal mekânı olan yasama gücünün merkezine saldırdı. Kimileri binanın girişinde mermer holde selfie çekti, kimileri federasyon bayraklarını salladı, bazıları ise cinayet çağrısı yaptı. Kuşkusuz ki vekilleri korkutarak Trump’ın görevde kalmasına yardımcı olacaklarını umut ediyorlardı; bu hedefin ötesindeki niyetleri ise pek net değil... Utanç duygusu uyandı Bu tür inançlarla hareket ederek korkunç eylemlere başvuran insanları görmek her zaman için şok edici olmuştur. Capitol’e saldıranlar birçok Amerikalı için kutsal kabul edilen bir çizgiyi aştılar. Ve böylece Trump’ın dört yıllık görev süresince kimsenin yapmayı başaramadığını, yani Cumhuriyetçi Parti saflarında utanç duygusunu uyandırmayı başardılar. Bir gecede, medyanın yakından tanıdığı muhafazakâr isimler, başkanın fitilini ateşlediği kalabalıklara samimi desteklerini bir kenara atıp kendilerini temize çıkarmak adına doğruluğundan bile emin olmadan Capitol saldırısı için “antifa”yı suçlayarak sıyrılmaya çalıştılar. Twitter, en ünlü kullanıcısının hesabını kapattı. Temsilciler Meclisi ikinci kez azil sürecini başlattı, ki bu Amerikan tarihinde eşi görülmemiş bir olay. En büyük darbe ise ülkenin en büyük bankalarının Cumhuriyetçi Parti’yi finanse etmeyi bırakacaklarını açıklamasıyla alınmış oldu. Cumhuriyetçi Parti’nin ana amacı bu bankaları yasanın dışında tutmaktı. O günden sonra Amerika’da yeni bir gün doğdu denebilir. On yıldır çok sayıda seçkin uzman, muhafazakârlığın, Reagan döneminin, Cumhuriyetçi Parti’nin demografik gelişme, çokkültürlü ilericiliğin zaferi ve yeni nesil Amerikalıların yükselişi karşısında yakın zamanda çökeceğini öngörüyordu. Peki Trumpçılığın bir delilik ve şiddet bataklığında yok olması bu kehanetin gerçek olduğu anlamına gelir mi? Böyle bir soruya cevap verebilmek için Trump dönemini bir bütün olarak ele almak ve son yirmi, otuz yılda Cumhuriyetçiler’den koparak Demokrat seçmenlere katılan seçmenler kategorisine özellikle eğilmek gerekir. Bu insanları iyi tanırım: Zevk sahibi, iyi eğitimli, hayatın bir dizi ihtişam ve eğlenceden ibaret olduğunu düşünürler. Burada bahsini ettiğim kişiler banliyölerde yaşayan en zengin beyazlar. Ülkenin en iyi okullarının bulunduğu yüz ilçede, Biden oyların yüzde 84’ünü aldı. En yüksek orta gelirli kişilerin yaşadıkları yüz ilçede ise yüzde 57 destek buldu. (1). Oysa bundan otuz yıl önce Cumhuriyetçiler bu yerlerde çok rahat kazanıyorlardı. Devamı 4. sayfada ‘Kapatın çenenizi!’ Mısır’ın başkenti Kahire’deki Tahrir Meydanı, ülke tarihinde önemli siyasi dönemeçlere, halk isyanlarına sahne oldu. DEVRIMDEN SILIKLEŞMEYE... ‘ÖFKE, ÖZGÜRLÜK VE DEĞIŞIMIN MEYDANI’ Kuşatılmış simge Tahrir MARTIN ROUX * Nadir Fehmi (1) Kahire’nin merkezinde bulunan Tahrir Meydanı’ndan ne zaman geçse, kalbinin atışları hızlanıyor. Bu tepkiye neden olan şey ne 2011 devriminin heyecanı ve özlemi ne de onun coşkusu... Korku. “Eğer polisler beni sorguya çeker ve cep telefonumu açmamı isterlerse, o zaman tutuklanma tehlikesi ile karşı karşıya kalırım” diye fısıldıyor insan hakları savunucusu Fehmi. Otuz yaşlarında olduğu 2011 yılında, 25 Ocak’ta başlayan ve 11 Şubat’ta Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in istifası ile sonuçlanan halk hareketlerine katılmış. Birbirleriyle dayanışma içinde, sıkışık sıralar halindeki göstericileri, “Halk rejimin yıkılmasını istiyor” ya da “İrhal” (Defol) gibi biteviye haykırılan sloganları ve meydandaki rengârenk çadırlarda doğaçlama olarak yapılan siyasi tartışmaları anımsıyor. Bugün, en ufak bir kuşkuda, 60 bin ila 100 bin düşünce mahkumunun yanına gidebileceğini biliyor, söz konusu sayı insan hakları konusunda araştırma yapan Kahire Enstitüsü’nün çalışmasından (2). ‘Sürekli gözdağı’ İslamcı Devlet Başkanı Muhammed Mursi’ye karşı askeri bir darbe düzenledikten sonra 2014’ten beri iktidarda bulunan Başkan Abdülfettah el Sisi’ye karşı yapılan gösteriler Mısır’ın kalbi Kahire olmak üzere pek çok bölgeyi karıştırdı. Eylül 2019’da Tahrir’in çevresinde keyfi denetimler yaygınlaştı. Rejim hiçbir itirazı hoş görmediği için, bu öfke patlamasını izleyen on beş gün içinde 4 bin 400’den fazla kişi hapse atılmıştı, bunların yaklaşık 900’ü Kahire’deydi. Meydan ise “sivil polislerin elinde bulunan askeri bir garnizon havasına” büründü diyor Fehmi. “Sivil polislerin sayısı, oradan geçen insanlardan daha fazla. Bıyıklarıyla ve cilalı ayakkabılarıyla, hal ve tavırlarından tanınıyorlar. Sürekli gözdağı...” Devamı 2. sayfada SERGE HALIMI 9 Ocak 2021 günü, Donald Trump’ın görev süresinin sona ermesine on bir gün kala ve hatta bazı Cumhuriyetçi taraftarları bile onu terk etmişken, Twitter Trump’ın hesabını kapatma, Facebook ise askıya alma kararı verdi. Oysa, eski başkanın vukuatları, Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) veya hesapları hiç tehdit edilmeyen diğer devlet başkanlarınınkilerden daha ölümcül değildi; seçim yenilgisinin usulsüzlükle sağlandığını (haksız bir şekilde) iddia etmek (Twitter’da) Kuzey Kore’yi nükleer saldırıyla tehdit etmekten daha ağır bir suç teşkil etmiyordu. Ve dijital platformların, kendisinden muazzam bir kazanç sağladıktan sonra, bugün Trump’a yönelttikleri “nefret söylemi” eleştirileri, aynı “sosyal” ağların Myanmar veya Hindistan’da Müslüman azınlıklara karşı bizzat yayımladıkları aşırı şiddete eşit değil. Twitter ve Facebook’un bu tutumu ne tutarlılık ne de cesaretle açıklanabilir. Hem hükümetler hem de bireyler tarafından davranış ve gelişimleri inanılmaz bir hoşgörüyle desteklenen bu sosyal medya ağları, kendilerinin her şeye hakları olduğu sonucuna vardılar. ABD Başkanı’nın çenesini kapatabilmeleri, elde ettikleri gücün baş döndürücü bir ölçüsüdür. İfade özgürlüğü... Ama Amerikan sağı öfkelendiğinde, ona neredeyse gayri ihtiyari karşılık vermeye eğilimine giriyoruz; size göre tüketicilerin özgür seçimiyle meşrulaştırılan (1), kamu gücünün şirketlerin yetkisini ya da sahiplerinin servetini kısıtlamaması gerektiği fikrini benimseyen Chicago düşünürlerinizle sizler beraber değil miydiniz? İşte bugün, aynı “piyasa popülizmi”nin kurbanı oluyorsunuz. ABD Anayasası’nın ilk maddesi, ifade özgürlüğünü federal eyalet ve yerel hükümetlerin sansürüne karşı korur, ancak tekel durumundaki özel şirketlere karşı korumaz. Onların “ifadesi” sizin sessizliğinizdir. Kısacası mağlup olan galibin insafına kalır ve sizi susturduklarında tüm güç GAFA’ya (2)! Yine de bu, tehlikeli insanların ve onların taşıdığı fikirlerin bir diğer tehdididir. Sıradan özgürlüklerin süresiz olarak askıya alınması dahil, kendimizi bu tehditten korumak için her şeyi kabul ediyoruz. Ancak terörist, ırkçı, antisemit, “ayrılıkçı” fikirlerle mücadele söz konusu olduğunda, savaş asla kazanılmaz ve dahası mağlup edilenlerin resmi bir teslimiyetiyle sonuçlanmaz. Bu savaş yalnızca kalıcı ve sertleşmiş bir istisna durumu oluşturur. Aslında, hiç kimsenin ilişkilendirmek istemeyeceği nefret edilen bir hedefi belirlemekten ve ardından sürekli olarak ceza ve yasakların kapsamını genişletmekten daha kolay bir şey olamaz. Bu açıdan, Afganistan ve Irak savaşlarının muhalifleri, El Kaide’nin markalı savunucularıydı; İsrail’in politikalarını eleştirenler Yahudi karşıtıydı, ABD’den ithal edilen bunalımlı üniversite vaazları da Trumpistler veya ırkçılardı. Bu gibi durumlarda da kişi artık düşmanlarıyla çelişmek yerine onları susturmaya çalışır. Ve (öğretmen) Samuel Paty’nin öldürülmesi, böylesi rahatsız edici bir sessizlik ortamında, Fransa’da İslamofobiye karşı birliğin dağılması için bahane oldu. Sanki iletişim patlaması her geçen gün özgürlüklerin sınırlarını genişletmekten ziyade, bizi hapishanelerimiz arasında gidip gelmeye mahkum eden disiplin kurullarına dönüştü. Çeviri: Diane Dilek Cat (1) Referans makalesi: Reagancı düşünür William Buckley Jr. tarafından formüle edilen bir argüman “Amerikan sağının taktiği, insanları entelektüellere karşı harekete geçirme”, Le Monde diplomatique, Mayıs 2006. (2) Google, Apple, Facebook, Amazon.