Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
7 4 MAYIS 2020 SÜRECİN AKIBETİNİ İKİ MESELE BELİRLEYECEK: EKONOMİ POLİTİKASI VE İKTİDARIN SİVİLLERE TESLİM EDİLMESİ Sudan’daki ‘Aralık Devrimi’ GILBERT ACHCAR H artum’da ve Sudan’ın diğer şe hir ve bölgelerindeki protestocular Mısır’da olanlardan ders çıkardılar; tıpkı Şubat 2019’da onlardan daha önce davranan ve ordunun baskısıyla başkanın 2 Nisan’da istifa etmesini sağlayan Cezayirli göstericiler gibi. Sudan’da ayaklananlar, bu başarının da verdiği cesaretle, halka karşı çok daha baskıcı olan askerlerin Cezayirli meslektaşlarını örnek almasını talep etti. Tabii hem Cezayirliler hem de Sudanlılar askerin siyasi iktidar üzerindeki vesayetinin “halkın yıkmak istediği rejimin” mihenk taşı olduğunu da biliyorlardı. Nitekim bölgedeki halk ayaklanmalarının en bilindik sloganı da bu isteği dile getiriyor. Sudan ve Cezayir ile birlikte ordunun ana siyasi kurum olduğu üç bölge ülkesinden biri olan Mısır devletinin zirvesinde, rejimin temel unsuruna el sürmeden yapılan değişikliklerin, geçen üç seneden sonra diktatörlüğü daha da sert bir şekilde geri getirdiğine herkes şahit oldu. Artık Cezayir’deki ve Sudan’daki halk hareketleri aynı tuzağa düşmemeliydi. Tam da bu nedenle her iki ülkenin de halkı, başkanların görevden alınmasından sonra tam yetkiyle donatılmış sivil hükümetler kurulmasının takipçisi oldu. Askerlerin Hüsnü Mübarek’i iktidardan indirmesinin coşkuyla karşılandığı 2011 Mısırı’nda halk hareketinin en organize gücü Müslüman Kardeşler’di. Cezayir’den farklı olarak resmi sözcülere sahip olan Sudan’daki halk hareketi ise direnişini sürdürürken eski sistemden tamamen kurtulmayı da talep etti. Bu anlamda Mısır ve Sudan halk hareketleri arasındaki tezatlık dikkat çekiciydi. Nitekim Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin (ÖDBG) 11 Nisan 2019’da Ömer el Beşir’in azledilmesi ile ilgili yayımladıkları açıklama şöyle başlıyordu: “Rejim güçleri askeri bir darbe gerçekleştirmiştir, ancak tam da halkımızın isyan ettiği kişiler ve kurumlarla yola devam etmeyi düşünmektedir.” Orta sınıfın çıkardığı yapı Sudan’daki hareketin gücünü pekiştiren şey Mısır deneyiminden çıkarılan derslerin yanı sıra örgütlenme biçimidir. Sudan Meslek Odaları (SPA) ve ÖDBG’nin bu anlamda üstlendiği rol biliniyor (3). SPA; doktorlar, gazeteciler, avukatlar, veterinerler, mühendisler, öğretmenler ve akademisyenler gibi çeşitli meslek gruplarının yürüttüğü mücadelelerin sonucu olarak 2010’lu yıllarda aşamalı olarak kuruldu. Ekim 2016’da doktorlar, gazeteciler ve avukatların kabul ettiği bir şartname ile çerçevesi belirlense de iktidar, derneği resmi olarak tanımadı. SPA konseyi üyesi Ammar el Bagir, “Bu eğitimli orta sınıfın doğal olarak ortaya çıkardığı bir yapı” diyor. Öte yandan öğretmenlerin daha liberal meslek grupları ve orta sınıfla bir tutulamayacağını da kabul ediyor. Gazetecilerin bir kısmı için de aynı tespit geçerli. Sendikal hareketler Uzun yıllara yayılan diktatörlükten ve devlet sendikacılığından çıkan tüm ülkeler gibi Sudan da 2019’dan beri işçi hareketinin ve çiftçi derneklerinin yeniden yapılanmasına sahne oluyor. Sol, eski rejim tarafından dayatılan korporatist şirket sendikalarının yerini meslek sendikalarının alacağı bir yasa değişikliğini savunuyor. Bir başka tartışma ise çoğulcu sendikalaşma ile genel kurullar aracılığıyla demokratik olarak yönetimi belirlenen merkez sendikalaşma savunucularını karşı karşıya getiriyor. Eski rejim zamanında yeraltı kaynaklarına dayalı (altın, çeşitli metaller, mineraller ve Güney Sudan’ın 2011’de ayrılmasına kadar petrol) rant ekonomisine geçilerek ülkenin sanayisizleştirilmesi ve kamu sektörünün paramparça edilmesi sonucu kamu hizmetlerinin bir bölümünün kuralsız bir taşeron sektör oluşturması, işçi sınıfını ciddi bir şekilde zayıflattı. İnternet ve sosyal medyayı yoğun bir şekilde kullanan SPA, farklı alanlardaki mücadelelerin bilgi akışını tek bir merkeze toplama başarısı ile ön plana çıktı. Böylelikle, Aralık 2018’den itibaren birçok mücadelenin ve yeni bir sendikacılık talebinin sözcüsü SPA oldu. Protestoları şiddete başvurarak durdurmak isteyen askerler Haziran 2019’da interneti kestiler. Ancak bir ay sonra bunun bir işe yaramadığını görerek geri adım attılar. Bu ara dönemde SPA’nın iletişimini yurtdışında yaşayan Sudanlı aktivistler sürdürdü. Gençler, kadınlar ön safta SPA, Ömer el Beşir rejimine muhalif farklı görüşleri temsil eden sivil toplum kuruluşları ve politik koalisyonlarla ortak bir amaç için çalışmaya ÖDBG’nin kurulduğu 1 Ocak 2019’da başladı. Söz konusu olan; laik liberallerden ılımlı muhafazakarlara (Sudan Halk Kongresi Partisi ve Sadek elMehdi’nin liderliğindeki Milli Ümmet Partisi gibi), komünistlere, Arap milliyetçilerine ya da böl Sudan halkının ayaklanması 19 Aralık 2018’de ekmek fiyatına yapılan zam ile başladı. Hükümet kamu harcamalarının yükünü yoksulların sırtına bindiren neoliberal kuralları uygulamakta kararlıydı. Protestolar, 6 Nisan’daki aşamaya gelene kadar büyüyüp güçlendi. gecilere uzanan geniş bir yelpaze. SPA’nın temsil ettiği “eğitimli orta sınıf”ın temsilcilerinden feminist aktivist Asha Elkari, Sudan Meslek Odaları’nın ÖDBG’nin içinde diğer bileşenlerden farksız olarak yer almasına üzülüyor. Kendisi, SPA’nın farklı siyasi güçlerin koalisyonuna paralel olarak iş dünyasındaki düzenleyici rolünde kalıp, sürecin yönlendirilmesinde daha baskın bir güç olarak kalmasını tercih ederdi. Bir diğer önemli tespiti ise SPA’nın içinde belirgin olarak temsil edilmeyen farklı politik eğilimler arasındaki güç dengelerinin ÖDBG’den farklı olması. ÖDBG’de gelenekçilik, ayaklanma ile esen değişim rüzgârından daha baskın duruyor. Hem farklı jenerasyonlar, hem de erkekler ve kadınlar arasındaki ayrışma, Sudan’daki geniş siyasi ve toplumsal hareketin içinde güçlü bir şekilde hissediliyor. Halihazırda bu hareketin içindeki gençler ve özellikle de kadınlar siyasi partilerdeki ve genel olarak siyaset hayatındaki patriyarkal tahakkümden şikayetçiler. Muhalefetin geleneksel partilerin güdümünde olduğu politik süreçte, feministler ve gençler kendilerini eleştirel, demokratik ve dolayısıyla dengeleyici güç olarak görüyorlar. Zaten Sudan’da bu iki grubun siyasette önemli bir ağırlığı var. “Aralık Devrimi” adı verilen ve halen devam eden çalkantı; toplumsal ve politik tabanın gücünün yeni iletişim teknolojileri, özellikle de sosyal medya sayesinde ne denli artabildiğini gösteriyor. Heyette tek bir kadın... Beşir’in azledilmesinden sonra askerlerle yapılan müzakerelere katılan ÖDBG heyetinin yarattığı protesto dalgası bu anlamda çarpıcı bir örnek olarak gösterilebilir. Gösterilerde kadınlar ağırlıkta olsalar da heyete sadece bir kadın seçilmesi, ÖDBG’nin kamuoyundan özür dilemesi ile sonuçlandı. Kadınlar, halk hareketinin içinde öncelikle Sivil ve Politik Feminist Gruplar (Arapça kısaltması Mansam) tarafından temsil ediliyor. Ayaklanma döneminde kurulan bu koalisyon, muhalif siyasi güçlere bağlı kadın örgütleri (bunlardan en önemlisi ve eskisi Komünist Parti’ye yakınlığıyla bilinen Sudan Kadınlar Birliği) ve çeşitli dernekleri bir araya getiriyor. Yine burada da bütün, onu oluşturan parçalardan daha büyük bir etki yaratıyor. Farklı siyasi oluşumlar ve derneklerden kadınların bir araya gelmesi, ayrı ayrı partilerin içinde dile getirilen feminist taleplerden daha büyük bir baskı oluşturuyor. Mansam, 2009’da kurulan ve kendisi de ÖDBG’de temsil edilen Kadına Baskıya Hayır adlı feminist grubun da girişimi ile henüz kurulmamış olan yasama konseyinin yüzde 40’ının kadınlardan oluşmasını sağladı. Öte yandan feministler, ÖDBG tarafından belirlenen on sekiz hükümet üyesinden, ikisi savunma ve içişleri olmak üzere yalnızca dördünün kadın olmasından rahatsızlıklarını dile getirirken eşitliğin her seviyede gerçekleşmesini talep ediyorlar. “Aralık Devrimi”nin bu özellikleri birçok yabancı gözlemci tarafından dile getirilse de dinamiğin bir başka aktörü olan Direniş Komiteleri’nden (DK) ülke dışında çok az bahsedildi. Halbuki, kadınlı er kekli başkaldıran gençliğin örgütlenmiş gücü olan bu komiteler yaşanan süreçte eleştiriyi elden bırakmadan lokomotif görevi görmekteler. Elbette, tüm ayaklanmalar ve devrimlerde olduğu gibi “Aralık Devrimi” de gençliği harekete geçirdi. Bu bağlamda basının 2011’den beri kullandığı “gençlerin devrimi” lafı malumun ilamı oluyor. Esasen, “Arap Baharı”yla başlayıp, şu an dünyadaki tüm önemli hareketlerde gördüğümüz yenilik, şimdiki zamanın iletişim teknolojilerinin kendi kendine örgütlenmeye büyük olanak sağlamasıdır. Teknolojik evrim Son yıllarda, basit materyalist bir bakış açısıyla da olsa, şirket yönetimi uzmanları, bu teknolojilerin bir sonucu olarak piramit yapıda merkeziyetçi bir işleyişin yerine ağlar üzerinden yatay bir işleyişin gelmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu, devrimci örgütlenme özelinde çok yerinde bir tespit. 20. yy’da solun felaketini getiren merkeziyetçi (ve erkek egemen) parti yapısına karşı tepkili bir neslin kolektif olarak ayaklanmasını kolaylaştıran teknolojik evrim tam da zamanında geldi. Bu durum, sözü edilen merkeziyetçi yapının iyice kötüleştiği yerlerde daha da gerçeklik kazanıyor. Gerek 2011’deki “Arap baharları”nda gerek Sudan’daki gibi bölgesel “ikinci bahar”larda milyonlarca genç, siyasi partilerden bağımsız olarak, ağlar üzerinden kendi kendilerine örgütlenip harekete geçebilmişlerdir (tıpkı Fransa’daki Sarı Yelekliler gibi). Geçmişin merkeziyetçiliğine oldukça tezat olan bir başka kelime de ortaya çıktı: Suriye’deki ayaklanmanın ilk zamanlarında ve bugün de Sudan’da sıkça rastlanılan, koordinasyon komitesi anlamında kullanılan “koordinasyon” kelimesi. Yerel koordinasyon komiteleri, mahalle DK’lerini ülke çapındaki büyük bir ağda bir araya getirmektedir. Baskı aygıtının işlemez hale geldiği ayaklanmanın ilk aylarını ve Haziran 2019’da başarısızlıkla sonuçlanan bastırma operasyonundan sonra edinilen yeni özgürlükleri fırsata çeviren bu yeni olgu giderek büyüdü. Hem büyük şehirlerdeki mahallelerde hem de taşrada, başta gençler ve siyasi olarak organize olmamış insanları bir araya getiren DK’ler kuruldu. Örneğin Bahri’de (Kuzey Hartum) her birinin yüzlerce üyesi olan 80’e yakın DK bulunmakta. Bu taban komitelerinin her biri sahip olduğu özerkliği asla kaybetmeden, her türlü merkeziyetçiliği reddedip, birbirleri arasında yerel koordinasyonlar yarattılar. İşte bu nedenle bu komiteler, lokomotifi oldukları halk hareketi adına konuşma yetkisini ÖDBG’ye devrettiler. Ayrıca, askerlerle uzlaşma prensibi üzerinden ilerleyen belirsiz bir geçiş döneminde siyasi partileri denetleme görevlerinin olduğunu düşünüyorlar. Mahallelerde her türlü belediye işinin yanı sıra halkı gözetleme görevi de olan eski rejimin yolsuzluğa karışmış “Halk komiteleri”nin çökmesi DK’lerin, şu andaki politik misyonlarından başka, bu boşluğu da doldurmasını gerektirdi. “Halk komiteleri”nin yerine getirilen “hizmet komiteleri” birçok yerel hizmeti düzenlemenin yanı sıra ekmek ve yakıt gibi zor bulunan ihtiyaçların eşit bir şekilde dağıtımını sağlıyor (4). Geçen kasım ayında federal hükümetin yeni bakanı DK’leri ÖDBG’ye bağlayıp “değişim ve hizmet komiteleri” adıyla kurumsallaştırmak isteyince sert bir yanıt aldı. Kırk kadar koordinasyon komitesi ve bireysel DK’nin imzacı olduğu basın açıklaması hem bakanı hem de ÖDBG’yi eleştirirken onları, DK’lerin bağımsızlığını, eski rejim güçlerine karşı “direniş” görevlerini ve politik süreci denetleme misyonlarını sabote edecek her türlü hareketten kaçınmaya çağırıyordu. Aralık 2018’de başlayan devrimci dinamiğin itici gücü olan DK’lerin ehlileştirilmeleri ya da kaldırılmaları bu dinamiğin de sona ermesi ya da eski rejimin içinde eritilmesi anlamına gelecektir. Sudanlıların devrimin “yumuşak inişi” diye adlandırdıkları bu durumun karşısındaki alternatif kimileri için yolculuğun devam etmesi, kimileri içinse acil durum inişi. ÖDBG ve askerler arasında yapılan ve silahlı kuvvetler ile halk hareketi arasındaki iktidar ortaklığını resmileştiren 17 Temmuz anlaşmasından bu yana, “Aralık Devrimi” bu üç senaryonun kesiştiği kavşakta bulunuyor. Bu anlaşma, muhalefetteki liberal partiler ve ÖDBG’nin reformcuları ile tabanındaki gençlerin baskısı ile anlaşmadan desteğini çeken Komünist Parti arasında derin görüş ayrılıkları yarattı. 2016’da itaatsizlik gerekçesi ile Sudan Komünist Partisi’nden ihraç edilen eski üst düzey yöneticilerden Al Shafi Khodr Said, süreçle ilgili çok da iyimser değil. Khodr Said, kendisi de eski Komünist Parti üyesi olan, Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Komisyonu’nun eski genel sekreter yardımcısı ve şimdiki geçiş kabinesinin başbakanı Abdalla Hamdok’un gölge danışmanı olarak biliniyor. Sudan devrim sürecinin akıbetini iki anahtar mesele belirleyecek: Ekonomi politikası ve iktidarın sivillere teslim edilmesi. Şimdiye kadar, geçiş hükümeti, tıpkı Tunus ve Mısır’daki “Arap Baharı” çıkışlı iktidarlar gibi, Ömer el Beşir’in devrilmesine yol açan neoliberal prensiplere uygun hareket etmeye çalıştılar. Ekonomik kriz derinleşiyor Dubai ve Kahire’deki araştırma merkezlerinde yönetici olarak çalışmadan önce uzun süre Dünya Bankası’nda ekonomist olarak çalışan Ekonomi ve Finans Bakanı İbrahim Elbadawi, geçen aralık ayında, yakıt fiyatlarına verilen desteklerin bu yıl içinde aşamalı olarak kaldırılacağını duyurdu. Protestolar sayesinde, ÖDBG, Bakanı kararından vazgeçirdi. Hatta Bakan, ekmek fiyatlandırması gibi birçok alanda desteklerin devam edeceğine dair söz vermek durumunda kaldı. Ekonomik durum gözle görülür bir şekilde kötüleşiyor. Enflasyon büyük bir hızla artıyor; ulusal para karaborsada bile ancak resmi değerinin yarısı üzerinden karşılık görüyor; gençlerin yüzde 30’u işsiz; birçok kişi taşeron olarak güvencesiz işlerden ekmeğini kazanmaya çalışıyor (Uberleşme Sudan’da da var). Tüm bunlar, dünyanın geri kalanı gibi ülkeyi de durma noktasına getiren salgın ile daha da ağırlaşıyor. Her ne kadar geçiş hükümeti koronavirüsün yayılmasına karşı erken ve etkin harekete geçse de ufukta büyük bir ekonomik yavaşlama görülüyor. Tunus ve Mısır gibi Sudan hükümeti de zengin ülkelerden gelecek yardımdan ve dünya ekonomik düzeninin Washington’daki temsilcilerinden medet umuyor. Askeri Geçiş Konseyi ve Egemenlik Konseyi Başkanı AbdelFattah Al Burhan, geçen şubat ayında Uganda’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesini ABD’den gelmesi muhtemel bir yardım paketi ile gerekçelendirdi. Olay, Sudan’da yine de büyük bir tepkiyle karşılandı. Sağlık krizi dünyada kartları yeniden dağıtmadan önce dahi Sudan’daki toplumsal hareketin radikal yapısı uluslararası alanda ekonomik yardım alınmasını zorlaştırmaktaydı. Hong Kong’dan Şili’ye, Cezayir’den Fransa’ya kadar dünya çapındaki tüm protestoların durmasına sebep olan salgın karşısında bu radikal yapının daha ne kadar süre dayanabileceğini şimdiden öngörmek zor. Sudan’da sağlanan uzlaşmanın geleceğini ekonomiden daha tehlikeli bir şekilde etkileyen bir başka sorun ise askerler. Liberal ve reformist güçler, silahlı kuvvetlerin seçilmiş kurumlarca denetlenmesi de dahil olmak üzere iktidarın tamamen sivillere devredilmesini talep eden radikal taban ile özerkliklerine ve sivil kurumlar üzerindeki hakimiyetlerine sıkı sıkıya bağlı olan askerler arasında sıkıştılar. Sadık el Mehdi, geçiş dönemini uzun bir süreye yayarak bu iki zıt tarafı uzlaştırabileceğine inanıyor. Oxford Üniversitesi mezunu 85 yaşındaki bu dini ve siyasi liderin hem fiziksel hem de entelektüel formu şaşırtıcı derecede yerinde. “Yumuşak iniş”in önde gelen savunucularından olan El Mehdi, birçok konuda orta yolcu çözümlerden yana. Mesela laiklikle ilgili olarak şeriat ile isteğe bağlı bireysel medeni statünün bir arada olmasını ön görüyor. Ancak silahlı kuvvetler özelinde uzlaşmacı olmak için onların iyi niyetleri üzerine bahse girmek gerekli... General AbdelFattah Al Burhan’ın temsil ettiği düzenli kuvvetler ile Hmedeti takma adlı Askeri Geçiş Konseyi ve Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhamed Hamdan’ın temsil ettiği, şimdi silahlı kuvvetlerin parçası olsa da zamanında Darfur’daki soykırımda payı olan paramiliter güçler Acil Destek Kuvvetleri arasında olduğu düşünülen ayrışma, belki bu bahsin gerçekleşmesini sağlayabilir. 9 Mart’ta Hamdok’a karşı düzenlenmek istenen suikast veya ocak ayında eski rejim taraftarı bir kısım kolluk kuvvetinin ayaklanması devrim karşıtı güçlerin çeşitliliğini hatırlattı. Öte yandan bu güçlerin, bölgenin değişimine direnen üç ortak Suudi Krallığı, Arap Emirlikleri ve Mısır’ın desteklediği silahlı kuvvetlerin içindeki iki grupla sınırlı kalmadığını hatırlamış olduk. Genelkurmay geri adım attı Devrimciler, siyasi hareketi silahlı kuvvetlerin tabanına yaymaya yönelik bir girişimde bulunmadılar. Halbuki askerlerle halk hareketinin kardeşliği, komutanların El Beşir’den kurtulma kararı almasında ya da geçen haziran ayında halk karşısında ordunun geri adım atmasında etkili olmuştu. Bununla birlikte, ayaklanmanın en başından beri var olan silahlı kuvvetlere yönelik tepki yakın zamanda tekrar su yüzüne çıktı. Geçen şubat ayında halk hareketine karşı zor kullanmayı reddeden subayların (en ünlüsü bir halk kahramanına dönüşen Teğmen Muhammad Sidiq İbrahim) emekliliğe zorlanmaları, halk ve silahlı güçleri karşı karşıya getiren büyük protesto gösterilerine neden oldu. Genelkurmay başkanlığı geri adım atarak subayları görevlerinde tutma kararı aldı. Sudan’daki devrim cephesinin en önemli özelliği kararlılığı. Kacha Abdel Salan bunu çok iyi ifade ediyor. Oğlu ayaklanmanın ilk zamanlarında öldürülen, Şehit Aileleri Birliği yöneticisi Salan’a, askerlerin ayrıcalıklarını korumak için öldürmekten çekinmeyecekleri hatırlatılınca kendisi şöyle yanıt veriyor: “Onlar öldürmeye hazırsa, bizler de ölmeye hazırız.” (*) Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Fakültesi’nde (SOAS) profesör. “Sympômes morbides. La rechute du soulèvement arabe (Hastalık belirtileri. Arap ayaklanmasının nüksetmesi)” kitabının yazarı. Actes Sud Yayınları, “Sindbad” koleksiyonu, Paris, 2017. Çeviri Okan Urun 1 Şubatta gerçekleştirilen bu röportajın gerçekleşmesinde çok büyük payları olan Anwar Awad, Mustafa Khamis, Khadija ElDewehi, Mohammed AbdElGyom et Talal Afifi’ye ve burada ismini yazamadığım birçok kişiye teşekkürler. 2 Alain Gresh, “Diktatörlük sonrası Sudan”, Le Monde Diplomatique, Ekim 1985. 3 Sudan ve Cezayir “Arap Baharı”nın bayrağını mı devralıyor?..., Le Monde Diplomatique, Haziran 2019. 4 Aidan Lewis, “Devrimci birlikler yolsuzlukla savaşta Sudan’ın fırınlarını koruyor”, Reuters, 19 Şubat 2020.