Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
FRANSA 7 el değiştirdikten sonra 1914 yılında Fransız hükümeti tarafından satın alınıyor. 440 odalı Chambord Şatosu, Loire şatolarının en büyüğüdür. Şatonun parkını çeviren surların uzunluğu bir dönemde otuz iki kilometreye ulaşmış. Şatonun, 365 odasında şömine vardır. İnşaatta kullanılan silisli kalker taşlar Cher Vadisi’nden getirilmiş. Kare planlı şatoda, her katta haç kolları gibi dört yöne giden salonlar vardır. Ortaçağ sanatının en belirgin etkilerinden biri de kulelerin mimarinin direk içine giren uyumudur. Giriş katındaki salonlarda çok zengin Brüksel halıları ve tablolar duvarları süslüyor. Sarayın iç dekorasyonunun klasik İtalyan sanatından çok etkilendiği görülür. I. François salonundaki Sevres porselenleri, zakkumlu salon ve Mareşal Saxe’ın yemek salonunun dekorasyonları da çok farklıdır. Akşam yemekleri balo ile bitermiş 19 Eylül 1969’da Moliere, şatoda Burjuva adlı oyununu sahneye koymuş. Bugünlerde de, Nisan ile Ekim ayları arasında ses ve ışık gösterileri ile Fransız krallarının görkemli günleri anlatılmaya çalışılıyor. www.bdemirdurak.com GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr siyasal irade, I.François’nın ölümünden sonra Paris bölgesine taşınıyor. II.Henry döneminde Chambord sarayının inşaatı devam ettirilmiş II.Henry’nin ölümünden sonra, şatoya gelmeye devam eden Catherine de Medicis, köprüyü galeriye çevirtmiş ve güzelliği dillere destan bahçeye bir bölüm daha ekletmiş. II. Henry’den sonra tahta çıkan IX.Charles’ın da ava meraklı olduğu biliniyor. Chambord Şatosu’nun arazisinde bir keresinde kralın dokuz saat boyunca beş at çatlatarak, köpeklerin yardımı olmaksızın ceylan avladığı anlatılıyor. IX.Charles’ın ölümüyle elli yıl sahipsiz kalan şato, sonrasında 13. Louis tarafından kardeşi Gaston de Orleans’a veriliyor. 14. Louis döneminde de şatoya yeni bölümler ekleniyor. On sekizinci yüzyıl şatonun parlak dönemlerinden biridir. Polonya kralının kızı ile evlenen XV.Louis, şatoyu sürgünde olan kayınpederine tahsis ediyor. 1748 de Mareşal Saxe Chambord’a yerleşip iki yıl geçiriyor. Şato, 1809 yılındaki Wagram Zaferi’nden sonra da, Napoleon Bonaparte tarafından General Berthier’e veriliyor. Ancak talihsiz general burada ancak iki gün geçirebildikten sonra ölüyor. Sonrasında birkaç defa daha TAYLAND’IN IRMAK CADDELERİ Tayland’ın başkenti Bangkok’un iki adı var. Doğunun Venedik’i... Melekler Şehri... İkinci adı Bangkok’ta adım başı Buda heykeli bulunmasından geliyor. Çıkıyorsunuz Bangkok sokaklarına, bir bakıyorsunuz karşınızda Buda heykeli. Bir başka caddeye geçiyorsunuz, sizi ilk karşılayan yine Buda... Buda Buda derken budalamadır gidiyor... Doğunun Venedik’i unvanını veren ise Chao Pharaya Irmağı. Irmak dedikse öyle kentin ortasından akıp denize ulaşan bir ırmak değil. Etrafında onlarca kanal, her kanal bir ırmakçık, kanalların kıyısında sıra sıra evler, dizi dizi bahçeler... Deyim yerindeyse biraz bağ, biraz ırmak, olmuş size bağırmak! Bangkok’da bir günümü kentin hemen dışındaki ırmak bağlantılı kanalların ırmakçıklarının arasında geçirdim. Yolculuk bazen karayla, bazen suyla oldu. Asya’nın alt eteklerindeki dağlardan kopup gelen ırmaklar Tayland’ı, Bangladeş’i, Vietnam’ı sulak ülkeler haline getiriyor. İnsanoğlu doğanın dengesiyle oynayınca sulak alanlar bazen çöle dönüşüyor, bazen sele. Bu bölgeden arada bir sel felaketi haberlerinin gelmesi insanoğlunun dağ etekleri ve ırmak güzergahlarındaki ağaçları, yeşil alanları katletmesinden. Bangkok’da ise büyük ölçüde insanlar doğaya uymuş. Güzel de olmuş. Su yollarının doğal akışını bozmamışlar, kıyısında kendilerine yaşam mekanları kurmuşlar. Irmak kıyılarındaki oturma yerlerinde çay, kahve, yerel içeceklerle beslenebilirsiniz. Arada canınız tropikal meyvelerden de ister. Öyle değil mi ama, bir ağacın altında oturuyorsunuz, ağacın alt dallarındaki meyveler gitmiş, ama üst dallarındakiler rüzgarla sallanıp sizi selamlıyorlar. Ağzınız biraz sulandıysa başınızı yukardan indirin, hemen ırmak kıyısına bakın, orada yerel ulaşım aracı kanolarda çoğunlukla kadınların başlarında geniş hasır şapkalarla bir şeyler sattığını göreceksiniz. Bunlar çoğunlukla hediyelik eşya ya da tropikal meyveler... Misafir umduğunu değil bulduğunu yer. Artık çok da temizliğe bakmayacaksınız! Kentin çevresinde kanoyla dolaşmak isterseniz taksi çevirir gibi ırmağın üzerindeki kanolardan birini çağırabilirsiniz. Ama fazla kıyıya da yanaşmayın, zira dış kapısı ırmakla bitişik bir evin önünde bulabilirsiniz kendinizi. Zaten başta ne dedik! Bangkok biraz Venedik. Gezekalın...