26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

KÜLTÜR 11 ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr CİBALİ KARAKOLU Türk tiyatrosunun gelmiş geçmiş ünlü tuluat ustalarından, rahmetli Muammer Karaca’nın, 1955 yılında kendi adıyla kurduğu Karaca Tiyatrosu’nda sahnelenen ilk oyun “Cibali Karakolu” idi. Uzun yıllar sahnedeki dekoruyla “yaşayan” Cibali Karakolu’nun aslı, bugün köhnemiş, terkedilmiş bir konumda da olsa hala sapasağlam yerinde duruyor. Evet, bu hafta, adımlarımızı, Unkapanı’ndan Cibali’ye doğru yönlendiriyoruz. Bizans’tan kalan yarı yıkık Haliç surları arasında, altından arabaların geçebileceği büyüklükte bir kapının önüne geliyoruz. Burası, ünlü Cibali Kapısı. Adını, Fatih’in komutanlarından Cebe Ali adında Bursalı bir Subaşı’ndan almış. Fetih sırasında, kente girmek için askerleriyle burada açtığı gedik, sonradan büyük bir kapıya dönüştürülmüş ve bu kapıya kahramanımızın adı verilmiş. Gel zaman git zaman, halk arasında kapının ve semtin adı Cibali olmuş. Evliya Çelebi pirimiz, Cebe adının cübbeden geldiğini, Subaşı Ali’nin at çulundan bir cübbe giydiğini, bu nedenle de kendisine cebe adı verildiğini yazmıştır. Öldüğünde, Cebe Ali’yi, anısını taşıyan bu kapının yanı başına gömmüşler. Zaman içinde, mezar bir Hemen ardından gümüş kapılı türbenin salonu “Huzurı Pir”e geçilir. Burada küçük kubbeler altında pek çok sanduka sergilenir. Mevlana Dergah ailesine ait olan sandukalardan ziyaretçilerin en çok merak ettiği Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled’in mezarı üzerinde bulunan ve bazı kişilerin “oğlu gelince babası ayağa kalkmış” dedikleri ahşap sandukadır. Bu ahşap sanduka aslında bir Selçuklu şaheseridir. 1274 yılında Mevlana için yaptırılmış ancak, Kanuni, Mevlana ve oğlu Sultan Veled’in mezarları üzerine yeni bir mermer sanduka yaptırınca, ahşap sanduka buradan kaldırılmış ve sandukası olmayan Mevlana’nın babasının mezarının üzerine konulmuş. Sandukanın baş kısmının 2.65 metrelik yükseklikte olması ve bu kısmın görüntüsünün ayakta duran birisini anımsatması bu efsanenin ortaya çıkmasındaki en büyük neden olsa gerek. Dergah eğitiminin esas noktalarından biri olan semanın yapıldığı, semahane bölümü, mescit bölümü ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapılmış. Şimdilerde şebiaruz törenleri sırasında spor salonlarına taşınan sema gösterileri 1926 yılında dergah müze oluncaya kadar devam etmiş. Semahane naat kürsüsü ve müzisyenlerin oturdukları “Mutrib Hücresi” ile erkekler ve hanımlara ait mahfiller ve Mevlevi musiki aletleri sergileniyor. Mevlana Müzesi’nin diğer görülmesi gereken köşeleri ise mescit halıkumaş bölümü ve matbah kısmı. Mescit içerisindeki vitrinlerde çok değerli cilt, hat ve tezhip numuneler, halıkumaş bölümünde ise Kula, Gördes, Uşak, Kırşehir ve Konya, Ladik, Karaman, Karapınar, Sille gibi yörelerde dokunmuş tarihi halıları görebilirsiniz. Derviş hücrelerinde, postnişin ve mesnevihan orijinal eşyaları ile teşhir edilmekte. Matbah, yemek pişirme ve somat denilen sofrada yemek yeme adabının öğretildiği kısım. Burada günün bir anı mankenlerle anlatılmaya çalışılmış. Matbahda, “nevniyaz” denilen Mevlevi aday adayı saka postu üzerinde otururken, sema talim çivisi yanında ise sema dedesinin can tabir edilen Mevlevi derviş adayına sema talim ettirişi de canlandırılmış. [email protected] türbeye dönüşmüş. Ancak, yüzyılın başlarında, kapının hemen yanı başına bir karakol inşa edilmesi ön görülmüş. Üç katlı, minik, şirin; karakol havasını hiç de yansıtmayan, karakol demeye şahit ister bir yapı. Haliç kıyısında, Cibali semtinin girişinde gelip geçen iti, kopuğu, hırsızı, uğursuzu gözlemlemek için yapılmış olsa gerek. Cebe Ali’nin türbesi de karakol binasının içinde kalıvermiş. Modacı Faruk Saraç, geçen yıl bu eski minik karakol binasının küçük bir polis müzesine dönüştürülmesi için ilgili makamlarla görüşmeler yaptı. Müze olup olmayacağı konusunda ne olup bitti bilmiyoruz ama, Saraç’ın yaptığı araştırmalarda, Karaca’nın sergilediği oyunda da önemli bir yeri olan, eski karakolun ünlü daktilosuyla sararmış eski fotoğrafları Şişli Emniyet Amirliği’nin bodrum katındaki deposundan çıktı. Cibali Karakolu’nun önünden yolun karşı tarafına geçip, Haliç kıyısına geliyor ve binlerce yıldan bu yana devam eden, dünyanın hiçbir yerinde bir başka benzeri olmayan Haliç esintisini soluklayıp, buram buram İstanbul kokluyor, usul usul İstanbul’u dinliyoruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear