Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
MADRİD 11 FOTOĞRAFIN DİLİ Lütfi Özgünaydın lutfi?lutfiozgunaydın.com GELİN TÜLÜ Rize’nin Çamlıhemşin ilçesini çok severim. Fırtına Deresi, benim için dünyanın en güzelidir. Fırtına Deresi yukarda ikiye ayrılır. Birisi Ayder’e çıkar, asıl Fırtına Deresi ise, Çat Vadisi’ne doğru, dağların arasındaki yeşillere sarılarak sürer gider. Ayder’de gezginler, şelalenin başına toplanır. Ayder’in eski evleri, garip kalmış beton yığınlarının arasında ama, şelale muhteşem ormanın bin bir rengine değerek gelin tülü gibi yere düşer. Onun için şelaleye “Gelin Tülü Şelalesi” de denilir. Dileyenler Ayder’den dağlara, yaylalara doğru çıkar giderler. Sis öylesine hızla geldi ki, makinenin ayağını ancak kurabildim. Akşam saatiydi, ışık azdı. Çok üzüldüm, yanımdakiler, “üzülme biraz sonra geçip gider sis” dediler. Gerçekten, beş on dakika sonra sis gitti, doğa aydınlandı. Deklanşöre bastım. Şelale fotoğraflarında zamanı uzatarak, suyu tül şeklinde görebilirsiniz. Onun için sehpa şart. Enstantaneyi 10 ve aşağısına indirdiğinizde istediğiniz sonuç çıkar. Suyun ritmini yakalamak isterseniz bu kez tersini yapacaksınız. Yani enstantaneyi yükselteceksiniz, buna koşul olarak diyaframı da açacaksınız. Bu fotoğrafı analog makine ile çektim. Nikon F 90X (sehpada) 28 mm objektif, enstantane 15, diyafram 11. botanik bahçesi Görkemli ağaçlar, çiçekler, yeşilin her tonu camekanın altında. Ayrılma zamanı gelmiş iki genç birbirlerine sarılmış öylece kalmışlar. Birazdan kalkacak trenlerin yolcuları daha çok kafeteryalarda oturuyor. Yeşilliklerin içindeki banklar sürekli dolu. Bol oksijene gereksinimi olan hastalar ve yaşlılar günün her saatinde bu bankları dolduruyor, gazetelerini okuyup, çaylarını içiyorlar. Ağaçların arasında buharların daha yoğun püskürtüldüğü yerlerde dolaşırken başımız döner gibi oluyor. Bir süre sonra alışıyoruz. Zorlukla boş bir masa bulup oturuyoruz. Kahvemizi yudumlarken haritamıza göz gezdiriyoruz. Kentin merkezindeyiz ve de etrafımız müzelerle çevrili. Birazdan kalkacak ve Endülüs’ün merkezine Sevilla’ya 250 kilometre hızla yol alacak trene binme kararımızdan arkadaşımız caydırıyor. Sevilla’yı erteleyip, önceliği müzelere veriyoruz.Velesquez, Dali, Goya, Picasso ile buluşmak için önce Prado, ardından Thysen müzelerinin yolunu tutuyoruz. Doğanın görkeminden sanatın büyüsüne geçiş yapıyoruz. Ama Atocha peşimizi bırakmıyor. Plaza Mayor’da tüm kafeteryalar tıklım tıklım. Onca güzelliklerin ardından gün batımını bir fincan kahveyle karşılamanın tadına varıyoruz.Yolunuz bir gün Atocha’ya düşerse, bizim gibi yapmayın. İlk kalkacak trene binin. Çok zamanınız yoksa iki istasyon sonra inebilirsiniz. Tabii Atocha’yı yalnızca botanik bahçesi değil bir tren istasyonu olarak da anımsamak istiyorsanız. umitotan@gmail.com