26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 RODOS RODOS 9 GEZEKALIN Mustafa Balbay [email protected] Minare siluetinde şövalye adası Yazı ve fotoğraflar: LATİN AMERİKA’DA KADIN! Latin Amerika’nın yaşadığı toplumsal çalkantılardan en çok payını alanların başında kadınlar gelir, desek abartmış olmayız. Latin Amerika’ya iki kez gittim. Birincisi Brezilya, Arjantin, Şili turuydu. İkincisinde de Meksika, Guatemala, Nikaragua’yı dolaştım. Bu gezilerden pek çok ortak yön çıkardım. Geziye çıkmadan önce okuduklarımda Latin Amerika’daki darbe dönemlerinin, kuzeydeki büyük ağabey ABD’nin müdahalelerinin büyük toplumsal karışıklıklar, dönüşümler yarattığı yazıyordu. Kadınların da en aktif biçimde bu ortama katıldıkları Eva Peron’dan Frida Kahlo’ya kadar tonlarca örnekle anlatılabilir... Bunlar kişi olarak öne çıkanlar. Bir de isimsiz kahramanlar var. Şili’de yakınlarına ulaşmak için kendilerini mezarlık demirlerine bağlayan kadınlar, Arjantin’de kaybolan torunlarını bulmak için gen mühendisliğinden bile yararlanmaya girişen büyükanneler... Bir coğrafyayı dolaşırken kitap bilgileri elbette çok işe yarıyor ama, yerinde gözlemler başka... Şili’de Pablo Neruda’nın hala canlı tutulan evinde en aktif görevi kadınların aldığını görmek kitapla hayatın birleşmesi gibi bir şeydi... Verebileceğim pek çok örnek var ama, bu yazıda sadece Guatemala’nın başkenti Guatemala City’den söz etmek istiyorum. Daha havaalanına ilk inişimde yerel giysileriyle karşılaştım onlarla. Bir yolcu grubunu karşılamak için 1015 kadar kadın ve çocuk alanına girişini doldurmuş. Şehrin merkezine doğru giderken ilk dikkatimi çeken şu olmuştu: Başında kocaman bir torba, adeta çuval taşıyan kadınlar. Bu halde öylesine rahat yürüyorlar ki, başlarındaki yük sanki boyunlarındaki kolye gibi doğal bir aksesuar! Kentin merkezindeki bu gözlemlerim antik Guatemala’da daha da katlandı. Bir kadın... Omzunda, içinde bir bebeğin olduğu bez, başında kocaman bir topu andıran bohça, gülümseyerek ilerliyor. Fotoğrafını çekmek isteyince de duruşunu, yürüyüşünü değiştirmedi. Fotoğrafı çektikten sonra anlaşabildiğimiz kadarıyla, el kol dilini de kullanarak takıldım: Öteki omzunda niye bohça yok? Gülümsedi... Tıpkı Anadolu gibi burada da yaşamın en ağır yükünü kadınlar çekiyordu. İki uzak coğrafya, iki ortak kader... Kimi görüntüler vardı ki, sanki bir Orta Anadolu kentinden çıkıp buraya gelmişler. Gezekalın... Şeref Pınarcı n iki adaların en büyüğü olan O Rodos’un tarihi milattan önce 2400 yıllarına kadar gidiyor. Milattan önce1200 yıllarında şimdiki Makedonya bölgesinden güneye akınlar yaparak Rodos’a yerleşen denizci Dorlar, milattan sonra 653 yılında Arapların eline geçene kadar adaya hakim olmuşlar. Ada kısa süre sonra Bizanslıların eline geçmiş. Bugünkü Rodos Kalesi ve içerideki yerleşim binaları Hıristiyan Şövalyeler tarafından inşa edilmiş. Osmanlıların birkaç fetih girişimine karşı koymuşlar ama 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u almış. Ada 400 yıllık Osmanlı hakimiyetinden sonra, 19121947 yıllarında İtalyanların ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da Yunanistan’ın eline geçmiş. Gemi seyahatlerinin diğerlerinden en önemli farkı Rodos Adası’nın uzaktan görünmesiyle başlayıp şehrin yavaş yavaş netleşen görüntüleri ve şehir hakkında toptan bir fikir sahibi olmanızı sağlıyor olması. Rodos Adası’na yaklaşırken gördüğüm görüntü beni şaşkınlığa uğrattı. Bu zamana kadar okuduğum kitaplarda böyle bir bilgi ve fotoğrafa rastlamamıştım. Evet Osmanlı’dan kalan iki caminin minareleri denizden Rodos’a yaklaşan herkese saat kulesi ve yel değirmenleri ile birlikte nefis bir görüntü sunuyordu. Şehir merkezini gezerken müzeleri, tarihi kütüphaneyi mutlaka görmelisiniz. Rodos’ta şehir merkezindeki Arkeoloji Müzesi, bir zamanlar katedralmiş, sonra kilise daha sonra da İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgali ile yağmalanan eşyaları getirilerek müzeye dönüştürülmüş. Kalesi ve surlarıyla sevimli çarşı merkezi, 1793 yılından kalma Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi Rodos’ta mutlaka görmeniz gereken yerlerden. Rodos’ta da Türk kökenlilere rastlamak mümkün. Sokakta, dükkanlarda, hepsinin Türkiye ile bir bağı var ve bu bağı hala devam ettiriyorlar. Sokaklardan birinde rastladığımız Ahmet’te Rodos’ta yaşayan Türklerden biri. Saat kulesinin arkasındaki restoranlarda çalışıyor. Bize kahve ikram etti ve biraz sohbet ettik. Buradaki kafeteryalarda tıpkı bizdeki sahil kasabalarında olduğu gibi bir bira içene ikincisi bedava ya da çerezi ücretsiz. Rodos’un merkezinde çevresinde hediyelik eşya satan pek çok sevimli dükkan. Bu dükkanlar ilginizi bekliyor. Bunlardan Selanikli ustaların seramikleri o güne kadar gördüklerimden çok farklı bir teknik ve tarzdaydı. Bir antika galerisi havasındaki dükkanını yine o anlayış ile işleten Yunan satıcı ile kısa sohbetimde Selanikli sanatçıların çalışmalarının yaratıları, iki ayrı renkli camın önce ayrı ayrı pişirildiği, daha sonra iki cam arasına çeşitli metaller konularak farklı bir hava yaratılarak tekrar 1600 santigrat derecede pişirildiğini öğrendim. Rodos şehir merkezine 30 kilometre mesafedeki Lindos Kalesi, çarşıları ve plajları ile ilgiyi hak eden diğer bir kasaba. Rodos limanından kalkan otobüslerle yarım saatte ulaşılan Lindos yolunda pek çok küçük sahil kasaba yolu bulunuyor. Vardığımız tepe karşımızda Lindos Kalesi’nin bulunduğu tepe ile aynı seviyede. Bu aradaki yolda evler, tavernalar, lokantalar, dükkanlar kalenin yamaçlarına kadar yan yana. Çarşı merkezinde yükseltisi olan diğer adalardaki gibi ada eşekleri üzerinde kaleye tırmanabilirsiniz.Yürümeyi tercih edenlere tırmanılan bu geniş merdivenlerde köylü kadınların el dokumaları sergileri eşlik edecek, soluklanmak için bahaneniz olacak. [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear