24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 AĞUSTOS 2008 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY C 7 Sevcan Orhan, 5 yılın ardından üçüncü albümü ‘Adı Aşk’ ile dinleyicilerinin karşısına çıktı Hatice TUNCER Sevcan Orhan, genç yaşına karşın sesinin gücü, çalışkanlığı ve türkülere sevdasıyla halk müziğinde son yıllarda adından söz ettirmeyi başardı. Türkülerin sonradan öğrenilmeyeceğini, türkülerle büyümek gerektiğini düşünen Sevcan Orhan, geçen günlerde yayımlanan “Adı Aşk” albümünde yeni besteleri okuyor, âşıklara saygısını sunarken, anonim türküleri de unutmuyor. Sevcan Orhan, gazetedeki röportajıma, Haliç Üniversitesi’nde müzik dersleri veren ve çeşitli müzik çalışmaları olan eşi Ümit Yılmaz ile geldi. Çok yoğun çalıştıkları için birbirlerine destek ve anlayışlı olabilmek açısından aynı meslekte olmalarının büyük şans olduğunu düşünüyorlar. Sevcan Orhan’la hemen geçmişe doğru uzanıyoruz. Orhan, İstanbul’da doğup büyümüş olmasına karşın Erzincanlı ailesinin taşıyıp getirdiği kültürün içinde yoğrulmuş: “İstanbulluyum diyemiyorum. Bizim evimizde hep meşk hali vardı.. bağlama çalınır, türkü söylenirdi. Biz de dilimiz dönmeye başlayınca kardeşimle birlikte türkü söylemeye başladık. Babam, asıl işi değildi ama profesyonel olarak sahne yapıyordu. Eş dost düğünlerinde babam hep sahnede, ben de paçasındaydım. Hayal kırıklığına uğramamdan korktuğu için bu işi yapmamı hiç istememesine rağmen hep destek oldu. ” Sevcan Orhan’a bağlama derslerini ilk olarak babası vermiş, daha sonra özel bir dershaneye yazdırmış. Daha sonraki yıllarda evleneceği Ümit Yılmaz, henüz lise çağlarındaymış ve bu dershanede bağlama dersleri veriyormuş. 7 yıl kadar dershaneye devam eden Sevcan Orhan’ı ailesi de desteklemiş: “Bağlama çalmayı kulağım iyi olduğu için rahat becerebildim. Aslında iyi de çaldım. Fakat solistlik daha ağır bastı, ben Ses Eğitimi Bölümü’nü denemeye karar verdim.” ‘Türkülerle doğulur’ Sevcan Orhan, “Özdemir Plak” etiketiyle yeni yayımlanan “Adı Aşk” albümü için “Hatasıyla sevabıyla benim” diyor. Prodüktörlüğünü eşi Ümit Yılmaz’ın üstlendiği albümde düzenlemelerde Ömer Avcı ve Önder Meral’in imzası var. 4 yıldır İstanbul Bakırköy’deki Ziya Türküevi’nde sahneye çıkan Sevcan Orhan, TRT Int Televizyonu’nda pazartesi akşamları 22.05’te yayımlanan “Tatlı Dile Güler Yüze” programını başarıyla sürdürüyor. Şapa Oturmak komedi döndüğünün farkında değil. Görse görmezlikten, duysa duymazlıktan geliyor. “Ne kadar köfte, o kadar ekmek” yasasına göre de, “ne kadar halk, o kadar yönetici; ne kadar yönetici, o kadar halk” demeye başlıyoruz. Saakaşvili’nin hesap hatası yaptığını düşünenler, kendi başlarındaki yöneticilere bir göz atsınlar istiyoruz. Başkasının gözündeki çöpü görmeye meraklılar, önce kendi gözlerindeki merteğin farkına varmalılar. Saakaşvili bir yarım akıllı hırs küpü de, Merkel veya Sarkozy ya da ErdoğanGül ve destekçilerinden oluşan konsorsiyum farklı mı? Bunların hepsi birbirine benzemiyor mu? Bunların hepsi birbirine yakışmıyor mu? ??? Kafkasya’daki kanlı vodvilin benzerlerini başka yerlerde de gördük ve bu kanın gölgesi önce Türkiye’nin üzerine düşüyor. Yakın bir gelecekte o gölgenin ne anlama geldiğini hep birlikte göreceğiz. Almanya Avrupası da görecek. Saakaşvili türünün dünyayı sardığı bir dönemde, kanlı sonuçlardan kaçınmak mümkün değil. Belki tek sevindirici gelişme, bunların (Bush’un Irak’ta, Saakaşvili’nin Kafkasya’da) art arda şapa oturması, ilk hesaplarının hep boş çıkması ve gündemin bir anda tersyüz edilebileceğini de emekçi halkların görebilmesidir. Eşkıya dünyaya hükümdar olamıyor. Sonsuza dek olamıyor. Aydın, bu hesabı bir noktada durdurabiliyor. Dolayısıyla, “Biz adam olmayız, bu halktan ve bu ülkeden hiçbir şey çıkmaz” demeyi iş sananlar, bir kez daha acı gerçekle yüz yüze geldiler. Yönetenler de o nedenle çok huzursuzlaştı. Her şey çok kısa bir sürede altüst olabiliyor. İnanılmaz bir sahne değişimi yaşanabiliyor. Kafkasya’daki cahil tetikçinin tek olumlu katkısı bu bilginin yaygınlaşmaya başlaması oldu: Her şey bir anda altüst olabilir. Yüzde 47’lik desteğiyle “isterse hilafeti bile getirebileceğini”, hatta “odunu aday koysa milletvekili seçtirebileceğini” düşünen bir “siyaset sınıfının”, orada veya burada, fark etmez, biraz daha düşünmesinde yarar var. İyi. Oradayız. ‘Dilim döndükçe müzik’ özleri Niğdeli şair Fikret Dikmen’e, müziği Yusuf Gül’ e ait olan “Nazlı Yar” adlı parçaya klip de çekilmiş. Deneyimli müzisyen Ömer Avcı’nın bestesi “Ayrılık Resmi” şarkısını Orhan, Türk sanat müziğine yakın bir yorumla okuyor. Kıvırcık Ali’nin çok sevilen bir eseri “Söyle Turnam”ı bir kez de Sevcan Orhan’ın yorumuyla dinliyoruz. “Dost Bildiğim Ele Döndü” Sevcan Orhan’ın avukatlığını da yapan Hüseyin Aslan’ın bir deyişi. Yavuz Bingöl, söz ve müziği kendisine ait olan “Gel Anam” şarkısında düet yaparak albüme konuk olmuş. Geçmiş yıllarda İlkay Akkaya’nın sesinden dinlediğimiz Yunus Emre’nin şiirinden Ali Asker’in bestelediği “Yarab Bu Ne Derttir” türküsünü Sevcan Orhan farklı bir düzenleme ile okuyor: “Çok güzel beste çalışmaları var. Her yörenin tarzı, ritmi vardır ama bu söylediğimiz de o kalıplardan yola çıkılarak, belli bir geleneğe bağlı kalınarak yapılmış eserler. Beste çalışması çok güzel çalışmalar var. ‘Türkü beste olamaz’ deniyor ama bu bir gelenektir ve o geleneğin devamında da üretilmeye devam edilmesi zorunludur. Bu eserler de anonimleşir mi bilmiyorum ama türküler kadar kadar yaşlı değiller, ama kendi dalında günümüzde yakılmış türküler.” Âşıkların eserleri de, “Adı Aşk”, bu albümde ağırlıklı bir yer tutuyor. Sevcan Orhan, yi ‘YAŞAM BİÇİMİM’ Ş S NENNİ BEBEK Konservatuvarda henüz birinci sınıfta iken albüm teklifi alan Sevcan Orhan, 2000 yılında “Nenni Bebek” adlı ilk albümünü çıkardı. O dönemde henüz erkek arkadaşı olan eşi Ümit Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı albüm, bir eser dışında anonim türkülerden oluşuyordu. Orhan, 18 yaşındayken çıkardığı bu albümü “Cahil cesaretiyle yapılmış bir çalışmaydı” diye anlatıyor. Deneyimli sanatçıların da destek olduğu bu albümde özellikle “Aynalı Körük” türküsü Sevcan Orhan’ın sesinden çok sevilmişti. Albüm çalışmalarına karşın okuluna birinci sırada önem veren ve sahne çalışmalarından uzak duran Orhan, konservatuvarı üçüncülükle bitirmiş: “Ben buradayım demek için bir ehliyetimin, yani bir mezuniyet belgesinin elimde olması gerekiyordu. Orada çok önemli hocalarla çalıştım. Hocalarımın desteğini asla inkâr etmem, onlara vefa borcum vardır. İyi bir eğitim aldığımı düşünüyorum ve bu nedenle hançeremin uyduğu her yöreyi söyleyebilirim. Erzincan yöresinin türküleriyle, deyişleriyle büyüdüm ama konservatuvar ufkumu açtı.” tirdiğimiz değerli ozanlardan Feyzullah Çınar’ın “Eski Libas Gibi Âşığın Gönlü” türküsünü ilk kez Muharrem Temiz’in bir albümünden dinlemiş. Halk ozanı Rıza Aslandoğan’ın yeğeni Adem Aslandoğan’ın “Yıkılsın Dağlar” eserine de albümünde yer vermiş. IRNAKLARIMLA KAZIDIM’ “El Ne Bilir” Davut Sulari’nin öğrencilerinden Sıvaslı âşık Mahmut Erdal’ın bir deyişi: Ahmet Kutsi Tecer’in “Yummayın Kirpiklerini” şiirinden Lütfü Gültekin’in bestelediği eseri daha önce Aynur Doğan ve Musa Eroğlu da okumuştu. “Yaptığım işin bilincinde olduğuma inanıyorum. Kendimi eğitmeye devam ediyorum. Yeni türküler araştırıyorum, eski âşıkları dinliyorum, yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Tırnaklarımla kazıyarak bir yere geldiğinde bunu yaşamak daha keyifli oluyor. Sesim yettiğince, dilim döndüğünce türkü söylemeye devam edeceğim.” Ümit Yılmaz, müziğini yazdığı “Dermanı Sende” parçasının sözlerini yazması için kendine bu konuda güvenemeyen eşine “baskı” uygulamasıyla, Sevcan Orhan sözleri bir çırpıda yazıvermiş: “Ben şair, söz yazarı değilim. Türkülerden yola çıkarak biraz taklit, birbirine uyuşturmayla ortaya böyle bir şey çıktı.” ‘T ıkır şıkır bir Rumeli havası olan “Sevdiğim Küçük Yaşta” türküsüne Serkan Çağrı klarnetiyle katkıda bulunuyor. Albüm halaylardan bir derleme ile sona eriyor. Halaylar’da Sevcan’ın Orhan’ın köyünü anlatan Davut Sulari’nin “Şebge’nin Kavakları” ve Erzurum, Malatya, Erzincan civarlarından halay havaları sıralanıyor: “Türkü hepimizin kulaklarına dolmuş inkâr edilemeyecek bir güç. Dilim dönmezken de türkü söylüyordum, dilim dönmeye başladıktan sonra da anlamlarını çıkarmaya başladım. Sonradan türkü söylenmiyor aslında. Yetişirken kulağınızda o motiflerin olması lazım. Bir yaşam biçimi olacaksa türkü söylemenin çocukluktan başlaması gerektiğine inanıyorum. Böyle de yaşıyorum. 26 yaşındayım, modern bir yaşam sürüp de türkülerle yol alınabileceğine göstermek naçizane benim hedefim.” erkes eteğindeki taşları döktü; görmüş olduk. Herkes kapasitesi kadar iş yaptı; anlamış olduk. Herkes kanlı bir komedinin şu veya bu oranda aktörü haline getirilmiş; kaçamaz olduk. Kafkasya’dan söz ediyoruz. Gözümüzün önünde duran kanlı sahneden... Ve Avrupa’dan tabii. ??? Son bir haftada hepimizi önüne katan gelişmeler iki şeyi gösterdi. Bir: Gündem dediğimiz şey, birkaç gün içinde kökünden değişebilir ve bizim “hiç olmayacak” dediğimiz işler, iş olmaktan bile çıkar. Tarihin aniden akıl almaz bir hızla akmaya başladığını görüyoruz. “Yahu, bu da olur mu?” dediklerimizin gerçekleşiverdiğine, donmuş toprağın sıcak bir helvaya dönüştüğüne tanık oluyoruz. İki: Yönetenlerin kapasitesi, hadi yönetilenler bir yana, tam anlamıyla yerlerde sürünüyor. Saakaşvili denilen ucuz ve cahil Amerikan tetikçisinin cüretine bir göz atmak bile yeter ne demek istediğimizi anlamak için. Bu noktada, ülkeler ve yönetici sınıflar birbirinden çok farklı değildir. Bugünün yöneten şımarıkları, çağdaş kapitalizmin mezarını kazmaya herhalde istemeden memur edilmiş, mecbur bırakılmıştır; ama bu aynı kadro doğrusu tarihte eşine sık rastlanmayacak kadar kapitalist bir hırsın elinde de esirdir. Değil midir? O halde Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırısıyla başlayan ama dünya medyasının Rusya’nın tepkisine kadar gündeme getirmediği şeye nasıl kulp takacağız? Ne diyeceğiz? Şunu: Çağdaş kapitalizmin neoliberal versiyonunda, emperyal merkezlerde veya kenardaki ülkelerde, sistemin bekasını sağlayabilecek temkinlilik veya çapta bir yönetici malzemesi bulunmuyor. Böyle bir kadro yok. İsteyen, Bush’a, Merkel’e, Sarkozy’ye ve bir tür Tayyip Erdoğan sayılabilecek Saakaşvili’ye göz atabilir. Putin’in tuhaf bir istisna oluşturduğunu söylemek durumundayız. Ama buna rağmen, Rusya da, büyük çöküşün bir parçası ve temsilcisidir. Putin falan kurtaramaz. Büyük bir çürümenin içindeyiz. Öldürülenlerin hesabı bile yapılmıyor. Kimsenin bu kirli oyunun kanlı sonuçlarını kafaya taktığı yok. Çünkü kimse ortada kirli bir H cutsay?gmx.net Mahmud Derviş yaşamını yitirdi Kültür Servisi Filistinli şair Mahmud Derviş, 67 yaşında yaşama veda etti. Hastane yetkililerince yapılan açıklamaya göre Houston Texas’taki açık kalp ameliyatının ardından ortaya çıkan ve tedaviyi güçleştiren patolojik rahatsızlıklar nedeniyle öldüğü belirtildi. Kullandığı ifadelerle Filistin’in sorunlarına dikkat çekmeye çalışan Derviş, ülkesinin dünyaca en çok tanınan ve sevilen isimlerindendi. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, şairin ölümünün ardından Filistin topraklarında üç gün süreyle yas ilan etti. Abbas, yaptığı açıklamada, Derviş’in ölümünü ‘Filistin halkı, Arap ve İslam dünyasına, barış ve özgürlük seven herkese Filistin’in yıldızının kaybolduğu haberini vermek, yüreğime ve ruhuma büyük bir acı vermektedir’ sözleriyle duyurdu. Derviş’i ‘Filistin’in yıldızı, ünyayı “küresel köy” yapmaya çalışanların uğraş alanlarından biri de insan. İnsanoğlunun, zengin kültürel birikimini oluşturan birbirine benzemez, canlı, yaratıcı ne kadar özelliği varsa bunları yok edip, “tek tip” bir insan yaratmaya çalışıyorlar. Amerika’dan Çin’e, Finlandiya’dan Afrika’ya bütün insanlar aynı şeyleri yesin, aynı giysileri giysin, aynı kültür ürünlerini okusun, izlesin istiyorlar. Elbet amaçları da, bütün bunları kendilerinin belirlemesi, kararlaştırması. Böyle olunca insanlar tek tip düşünecek, tek tip davranacak; dünyanın doğruları yanlışları bir merkezden belirlenip benimsetilecek. Dünya, egemenler için daha kolay yönetilebilen, daha sorunsuz bir “kâr alanı”na dönüşecek. Ayrıksı olanlar, farklı düşünenler, ayıplanacak, yadırganacak, toplumdışına itilecek. Bu nedenle küresel egemen güçlere karşı verilecek savaşımda insanın insan olarak korunabilmesi, başta gelen önceliklerden biri olmalı. Artık, tıpkı anıt ağaçlar, anıt yapı D DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Mücap Ofluoğlu meden dikileceği bir nöbetçi asker rolü bulup bu benzersiz serüvene kapağı atmış. Öte yandan edebiyattan resme, bütün öteki sanatçılar da bu cümbüşlü hayatın içinde yer bulabilmiş. İnsanların ve mekânların, sanat ve hayat tutkusuyla birbirine böylesine harmanlandığı bir dönem, toplumsal tarihimiz açısından da çok zengin bir deneyim. Bir insan düşünün ki, akşamları tiyatroda sahneye çıkıyor, gündüzleri Aziz Nesin’in çıkardığı binbir belanın içinde yüzen “Marko Paşa” dergisinin yazıişleri müdürlüğünü yapıyor, kalan zamanlarında da Beyoğlu sokaklarında Orhan Veli, Sait Faik, Orhan Kemal gibi edebiyat devleriyle arkadaşlık ediyor. lar gibi, anıt insanların yaşamları da bugünün ve geleceğin kuşakları için korunmalı; tanınması ve paylaşılması için çaba gösterilmeli. ??? Mücap Ofluoğlu’nun dört yüz sayfaya yayılmış, “Silinmiş Alkışlar İçinde” (İş Bankası Kültür Yayınları) adlı yaşamöyküsü söyleşisini okuyorum. Neresinden bakılsa imrenilecek bir hayat. Hayatın ölçüye, kalıba sığmayan canlılığını, doğurganlığını, sevdalı yanını gösteren bir kılavuz. Mücap Ofluoğlu’nun hayat sevdası tiyatroya odaklanmış. Defalarca konservatuvar giriş sınavlarından geri çevrilse de, hayvan borsasında memurluk yaparak yaşamını sürdürse de, sahnede tek kelime et Bunca dostluk ve sevgi çemberi içinde yaşayan biri nasıl bir şeytan tüyüne sahiptir anlaşılmaz belki ama, bu büyük çemberde alçakgönüllü, kendi halinde kalabilmek de onun bu görkemli hayatının en büyük başarılarından biridir. Bugün 88 yaşındaki Mücap Ofluoğlu’na, her zaman dolaştığı yerlerde, Çiçek Pasajı’nda, Kulis’te, İstiklal Caddesi’nde rastlayabilirsiniz. Bir merhaba derseniz, o salonları titreten gür sesiyle, size Cumhuriyetin nasıl elden gitmekte olduğunu anlatıverir. Mücap Ofluoğlu’nun hayatı, bir hayatın hikâyesi değil, insanlara insan olmayı öğretecek bir ders kitabı. RenkliGül gibi doğmalısın Rengin ne olursa olsun Siyah beyaz sarı Bir kalbin olmalı bir beynin Kalbin bıkmadan sevmeli Durmadan düşünmeli beynin İnsan doğmuşsun İnsan ölmelisin turgay?fisekci.com Filistin gençliğinin baş simgesi ve süvarilerin süvarisi’ olarak niteleyen Abbas, Filistin’in yeni kültür projesinin mimarı ve Filistin âşığı büyük şair Derviş’in yerini ancak onun şiirlerini, yazıları ve düşüncelerini benimseyen bir bütün olarak taşıyacak Filistinli öğrencilerin doldurabileceğini söyledi. Gazze’deki Hamas hükümeti de Derviş’in ölümünü büyük üzüntüyle karşıladıkların belirten bir açıklama yaptı, Filistin halkına baş sağlığı diledi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear