Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Cumhuriyet gazetesi 84 yıldır tüm baskılara, saldırılara, sansüre karşın laik ve demokratik çizgiden ayrılmadı C haberler İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 9 MAYIS 2008 CUMA Devrimlerin izinde 84 yıl İstanbul Haber Servisi Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’yle yaşıt Cumhuriyet gazetesi bugün yayın hayatına başlayışının 84. yılını geride bırakıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün adını verdiği gazetemiz, ilk sayısını çıkardığı 7 Mayıs 1924’ten günümüze değin geçen 84 yılda Türkiye’de ve dünyada yaşanan gelişmelere tanıklık etti, ülkenin toplumsal ve siyasal tarihini yansıttı. Ulusal Kurtuluş mücadelesinde “Yeni Gün’’ gazetesiyle Anadolu’ya destek veren gazetemiz kurucusu Yunus Nadi, daha sonra “Cumhuriyet’’ ile “aydınlanma’’ savaşımı verdi. Cumhuriyet’in mücadelesi, bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da aynı ilkelerle devam edecek. Laik ve demokratik çizgisinden ödün vermeden yayın hayatını sürdüren Cumhuriyet gazetesinin “gericiliğe” savaş açan, fikirlerinden ödün vermeyen yazarları, köktendinci örgütlerin hedefi oldu. Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Cavit Orhan Tütengil, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok şeriatçı örgütlerin saldırıları sonucu katledildi, gazete birçok kez bombalı saldırılara hedef oldu. Ancak Cumhuriyet gazetesi ilk günden bugüne değin hiç değişmeyen “Gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de parti gazetesidir. Cumhuriyet yalnızca Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir’’ yayın ilkesi ve okurlarının desteğiyle yoluna devam ediyor... İLLİ MÜCADELEYE DESTEK Gazeteciliğe 1900’de ‘Malumat’ gazetesinde başlayan Yunus Nadi, 1901 yılında 2. Abdülhamit’e karşı “gizli bir derneğe girmekle’’ suçlanarak Midilli Kalesi’nde üç yıl hapse ve sürgün cezasına mahkum edildi. 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a gelen Yunus Nadi, İkdam ve Tasviri Efkâr gazetelerinde yeniden yazmaya başladı. Daha sonra İttihat ve Terakki Fırkası‘nın yayımladığı “Rumeli’’ gazetesinde başyazar olan Nadi, İstanbul’da 1918 yılında Yeni Gün gazetesini çıkarmaya başladı. Ulusal direniş hareketini destekleyen Yeni Gün gazetesi, baskı ve zor koşullar altında çıkarılıyordu. Yunus Nadi, 2 Nisan 1920’de gizlice İstanbul’dan ayrılarak Ankara’ya geçti. Matbaa da gizlice Ankara’ya taşındı. Kurtuluş Savaşı’nı desteklemek, Mustafa Kemal’in yanında yer almak için Anadolu’ya geçen Nadi, 23 Nisan 1920’de Meclis’e milletvekili olarak girdi. İzmir milletvekili olarak Ankara’da bulunan Nadi, Sakarya Savaşı öncesinde önlem olarak gazeteyi Yazı İşleri Müdürü Kemal Salih’e (Sel) verdiği bir talimatname ile Kayseri’ye taşıdı. Nadi, Salih’e verdiği talimatnamede Ulusal Bağımsızlık Savaşı‘nın desteklenmesini, ama eleştiriden de kaçınmamasını istedi. DINI MUSTAFA KEMAL VERDİ Yunus Nadi, Cumhuriyetin ilanı ve hilafetin kaldırılması devrimlerinde etkin rol alırken işgalcilerin çekildiği İstanbul’da yeni bir gazete çıkarmayı planlıyordu. Çalışmaların ardından Pembe Konak, Mustafa Kemal tarafından Cumhuriyet’e tahsis edildi. Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyetin ilanından yedi ay sonra yayın hayatına başladı. “Anadolu’da Yeni Gün’’ adıyla Ankara’da yayınını sürdüren gazete, Cumhuriyetin kurulması ve 7 Mayıs 1924’teki ilk baskısının ardından yayınına son verdi. Yunus Nadi’nin çıkaracağı gazetenin adını Mustafa Kemal Paşa saptamış, “Cumhuriyet olsun’’ demişti. Cumhuriyet’in ilk sayısında gazetenin amaçlarını ve yolunu anlatan sunuş yazısında şu ifadeler yer alıyordu: “Cumhuriyet’in siyasi programı isminden belli olduğu gibi, onu yayımlayanların siyasi hayatları da bellidir. Cumhuriyet, Türkiye’de büyük kavgalarla elde edilmiş tarihi bir sonuçtur. Biz elde edilen bu amaç uğrunda fiilen çalışmış insanlarız. Memlekette bu muzaffer ve galip fikrin çok kuvvetli tarafları vardır. Cumhuriyet memlekete mal olmuş bir fikirdir. Biz onun temsilcisi ve koruyucusuyuz. Bu temel düşünce göz önünde tutulduktan sonra kesin olarak söyleriz ki gazetemiz ne hükümet gazetesi ne de parti gazetesidir. Cumhuriyet sadece Cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin savunucusudur. Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir. Memlekette her anlamı ile gerçek bir Amerikan İslamı zanıp, kazandıklarından bu okullar için pay vermeleri.. türünden öyküler... Yetmez ya, Pakistan’daki yatırımlar için bu türden bir ilişki ağı da kurulabilecek gibi değil? Parayı kimler veriyor, hangi kaynaklar besliyor? Yıllardır Türkiye dahil, dünyanın her yerinde Fethullah projeleri ile Soros fonlu projelerin kardeş kardeş, birlikte çalışmaları yeterince anlamlı, dikkat çekici; Soros dünyanın en büyük bankeri, tamam. Şan olsun diye sosyal projeler geliştirmesi, hastaneler, kültür etkinliklerine destek vermesinin marka yaratma anlamında açıklaması da olabilirdi. Ancak dünyanın bu en büyük bankerinin, sadece ve sadece kırmızı, turuncu karanfil darbeleri eksenli ülkelerde, gazeteciler sendikaları aracılığı ile, sözde gazeteci sendikacı militan yetiştirilmesi eksenli bir büyük organizasyonun içinde olmasının akılcı, mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Merkezi Budapeşte’deki bu organizasyonun uluslararası gazetecisendikal örgütleri kullanarak darbe yapılan ülkeler gazetecilerine para akıtmasını, Soros için “Bizim patron solu, muhalefeti sever” açıklaması yeterli olmanın ötesinde, alay eder gibi bir içerik taşıyor. Elbette Fethullah Gülen için, en son İngiltere eksenli, üniversitelere uzanan etkinlikler, “İslamda reform hareketinin lideri, ılımlı İslamın yaratıcısı..” vurgulamaları dikkat çekici olduğu kadar düşündürücü olmalı. Daha önceleri şeriata göre örtünme modelleri, yorumları arasında yeri olmayan türbanın yaratılışı, ılımlı İslam projesine bayrak yapılışı da rastlantı olamaz. Modernite, İslamda reform hareketi, İslamı dünyaya yayarken güçlenmek için “asıl yeri evi olan kadını, çalışma yaşamına, İslam savaşımına katmak üzere keşfedilen türban”, ılımlı İslam projeleri günümüzde ABD başta, zengin kuzey dünyasının pek bir sarıldıkları kavramlar oldu. Zengin kuzeyin dünyasında, Batı medyasında sürekli savunulan tez, emperyal çıkarların artık sorunu, baş belası olan radikal İslama ılımlı İslamla karşı çıkmak değil mi? Sahi Pakistan, ABD ve İngiltere’nin ömür boyu stratejik ortağı değil mi? Eski Sovyetler Birliği’ne karşı radikal İslamın üretiminde, Pakistan medreseleri başrol oynamamışlar mıydı? Şimdilerde El Kaide, Taliban öncelikle petrol bölgeleri yönetiminde, zengin kuzey dünyasının ülkelerinin iç güvenliğinde de sorun olmaktalar. Yeni Amerikan İslamı, bunlara karşı durabilmeli değil mi? Kendi elleri ile kurdukları, şimdilerde başa bela radikal İslamın medreselerinin karşısında Fethullah okullarına destek vermek gerekiyor.. ‘Size Cumhuriyet’i sunuyorum’ Yunus Nadi , Cumhuriyet gazetesinin 7 Mayıs 1924 tarihli ilk sayısındaki yazısında, gazetenin “Atatürk devrimlerinin savunucusu’’ bir yayın organı olacağının haberini veriyordu. Nadi, okurların karşısına Yeni Gün yerine Cumhuriyet’le çıkışını şöyle anlatmıştı: “İstanbul’dan okurlarıma Yeni Gün’ü değil, Cumhuriyet’i sunuyorum. Demek ki arada büyük devrimler meydana gelmiştir. İtiraf etmeye mecburum ki bu devrimlerin büyüklüğü ve yüceliğini kendim bile şimdi daha iyi anlamış ve daha çok hayrete düşmüş durumdayım. O kadar ki zaman zaman kendimi gerçeğin ve hayalin büyük savaşına bırakmaktan alamıyorum. Özellikle içinde yüzmüş olmanın verdiği şaşkınlıkla şu yakın geçmişin müthiş ve büyük safhalarına karşı adeta sudan çıkmış balık durumunda bulunuyorum. Bu kadar az zamana, bu kadar büyük devrimler sığabilir mi? Acaba dört beş yıl süren baştan başa rüyalarla dolu bir uykudan mı uyandım? Yoksa gerçekleşmiş rüyalar karşısında mı bulunuyorum? Canım daha dün şu İstanbul’un limanını yabancı ve düşman gemileri; sokaklarını, kışlalarını, evlerini yabancı ve düşman askeri doldurmuyor muydu? Canım daha dün bu İstanbul değil miydi ki sokaklarında İngiliz kırbaçlarından ve palikarya kabadayılarından geçilmiyordu? Canım şu Cumhuriyet’e yönetim merkezi yaptığım bina bile daha dün İngiliz ve Fransız zabıtasının İstanbul’a zulüm yağdırdığı ve dayak altında Türk öldürdüğü yer değil miydi?’’ M demokrasi kurulması için gazetemiz bütün varlığı ile çalışacaktır. Memlekette halkın halk tarafından halk için idaresi bizim idealimizdir. Ve biz yalnız bu idealin esiriyiz. Başka bir kuvvetin değil.’’ Yunus Nadi’nin 28 Haziran 1945’te Cenevre’de yaşamını yitirmesinin ardından Cumhuriyet’i bir süreden beri yöneten Nadir Nadi, gazetenin sorumluluğunu da üstlendi. Demokrat Parti 14 Mayıs 1950’de seçimleri kazandı. Demokrat Parti listesinden Meclis’e girmiş bağımsız bir milletvekili olmasına karşın Nadir Nadi’nin 7 Haziran’daki “Ezan’’ başlıklı yazısı bir uyarı niteliğindedir: “Din işlerini dünya işlerinden fiilen ayırmadıkça cemiyetimizi zaman zaman rahatsız eden birtakım sürçmeleri önlemekte güçlük çekeceğiz. Yok eğer sahiden laik bir cemiyet seviyesine ulaştığımızdan şüphemiz varsa, Atatürk yasaklarından bir tekine olsun dokunmaya kendimizde hak görmemeliyiz. Çünkü ancak o yasaklar sayesindedir ki gerçek vicdan hürriyeti bu memlekette kök salabilecektir.’’ Köy Enstitüleri’nin ürünlerine, köy kökenli yazarların yazılarına 1950’lerde sayfalarını açan Cumhuriyet gazetesi, 1960’larda emekçi halkın uyanışını, çağdaş uygarlığa doğru bir adım sayarak gerekli önemi verdi. 1960’ların ortalarına kadar toplumsal bilinçlenme yolundaki yayınlarla büyük çaba harcayan gazetemiz hakkında açılan davaların tümü beraatla sonuç A landı. 1968’in dünyadaki rüzgârı Türkiye’ye de ulaştı ve öğrenci istemleriyle başlayan hareket, siyasal kavgaya dönüştü. Antiemperyalizmin damgasını vurduğu siyasal hareketler, 1516 Haziran büyük işçi direnişleri, sermayenin çıkmazı, komünizmle mücadele adı altında gençliğin karşısına çıkarılan gericişeriatçı örgütlenmeler, 1970’lerin Türkiyesi’nin manzarasıydı. 12 Mart 1971’de Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve üç kuvvet komutanının muhtırasının ardından sıkıyönetim ilan edildi. Sıkıyönetim ilanıyla birlikte Cumhuriyet gazetesi 10 gün kapatıldı. İlhan Selçuk ve Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke tutuklandı. Kurtböke ve Selçuk beraat etti, ancak ortaklar arasındaki huzursuzluk yeniden ortaya çıktı. Cumhuriyet Matbaacılık Gazetecilik TAŞ, 1971 Temmuzu’ndaki toplantıda yönetim kurulunu değiştirdi. Nadir Nadi gazete yönetiminden ve başyazarlığından ayrılmak zorunda kaldı. Yeni yönetimin yayın politikasını değiştirme girişimlerine okurların yanıtı, dünya basın tarihinde eşi görülmemiş bir olaya neden oldu. Cumhuriyet okurları yayın çizgisini değiştiren gazeteyi almadı. 1971 Martı‘ndaki 130 binlik satış 45 bine düştü. Bunun üzerine yeniden yönetime çağrılan Nadir Nadi, 1972’de gazetenin başına geçti. ew York Times’ın manşetine çıkınca, çarpıcı ve düşündürücü oluyor; gazetenin Türkiye Temsilcisi Sabrina Tavernise’nin yere göğe koyamadığı Pakistan’daki Fethullah Gülen okulları dünyanın her yerinde, örneği olmayan bir biçimde çoğalıyor. Aslında kimi eski Doğu Bloku ülkelerinde, Rusya’da rejim üzerine, toplumsal yapıdaki etkileri görülerek, “ABD emperyalizmi adına İslamı kullanarak rejimi tehdit etikleri, iç siyasette tehlikeli bir kargaşaya yol açtıkları” gerekçeleriyle yasaklanıyor, kapatılıyorlar. NewYork Times Türkiye’deki Fethullahçıların sayılarının 35 milyona ulaşmış olduğunu savlıyor. Gülen’in Türkiye sözcüleri ülkemizde birkaç yüz, dünyada 1000 okullarının olduğunu açıklıyorlar. Sahi bu değirmenin suyu nereden geliyor? Her ülkenin özgün koşullarını ayrıntıları ile bilme şansımız yok. Ancak Türkiye’de özel okullar özel desteksiz, öğrencilerden alınan paralarla ayakta duramıyorlar. Vakıfları güçlü olanları bile ancak birkaç okulu yaşatabiliyor. New York Times’ın övgülerine bakılırsa, bilim ile dini kaynaştırmada, ılımlı İslam tarzındaki bu eğitim sistemi çok yararlı oluyor(!). Türkiye temsilcisi gazeteci Sabrina’yla yine aynı gazetede yayımlanmış, özgürlük, hak olarak şiddetle savunduğu türban üzerine yazısını hazırlarken karşılıklı görüşmüştük. AKP iktidarı, türbanın siyasal simge yapılıp kullanılması olgusu karşısında yüz binlerce, milyonlarca kadının, her yaştan kız çocuğunun dini günah, aile baskısı ile türbana sokulduğu, hatta yoksullaşma bağlantılı asıl patlamanın çarşafa kapanmada yaşandığını vurgulamama karşı, “Öyle bile olsa, özgür iradesi ile türban takmış kadın sayısı binlerde de kalsa, üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasını savunmak zorunda değil misiniz” sorusunu yöneltmişti. Sürekli ılımlı İslam Türkiye vurgulamasını yaptığı için de, ABD desteğinde AKP, onların istediği gibi ılımlı İslam projesi ile iktidar olmuş olsa da, ülkemizdeki rejimin henüz değişmediğini, anayasal hukuk düzeninin hâlâ laik Cumhuriyet olduğu anımsatmasını yapmak zorunda kalmıştım.. ??? Şimdilerde Fethullah Gülen Hoca okulları, ılımlı İslam projesinin Pakistan’da pıtrak gibi çoğalması, ABD projesi olarak gündeme gelmesi ne kadar ilginç değil mi? Haydi eski Sovyetler Birliği eksenindeki ülkelerde hızla yayılırken parasal kaynağı konusunda kimi inandırıcı projeler vardı. Yani Türkiye kökenli Fethullahçıların bu ülkelerle ırk ve din bağları bağlantılı parlak ticari ilişkiler içine girmiş olmaları, çok para ka N soner?cumhuriyet.com.tr Enerji haritası yeniden çizilecek Marmara Grubu Vakfı tarafından gerçekleştirilen 11. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyanın dünyanın enerji geleceğinde önemli rol oynayacağı vurgulandı Leyla TAVŞANOĞLU Marmara Grubu Vakfı tarafından 11’incisi 123 Mayıs’ta gerçekleştirilen Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, Avrasya zirvesi ve Türkiye’nin önemine dikkat çekildi. İstanbul Ticaret Odası’nda gerçekleştirilen zirvede Avrasya’nın sahip olduğu ekonomik büyüme stratejileri, enerji, teknoloji, sermaye çekim gücü ve küresel ekonomideki önemi tartışıldı. Türkiye’den 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TBMM Başkanı Köksal Toptan, Devlet Bakanları Kürşad Tüzmen, Nimet Çubukçu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dr. Hilmi Güler, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun katıldığı zirveye Bulgaristan’dan eski Cumhurbaşkanı Zhelyu Zhelev, Romanya’dan eski cumhurbaşkanları Ion Iliescu, Emil Coustantinescu ve eski Bulgaristan Başbakanı Simoen Saxe CoburgGotha ile 1 başbakan, 2 meclis başkanı, 2 başbakan yardımcısı, 21 bakan, 19 milletvekili, 187 üst düzey konuk katıldı. Litvanya’nın Başbakan seviyesinde katıldığı 11. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde Bulgaristan, Balkanlar’da Türkiye’nin önemini vurguladı. Montenegro (Karadağ) gelişen Avrupa şartlarında Balkanlar’ın varlığını ve Türkiye ile entegrasyonunun önemine değindi. AB parlamento adına katılan milletvekilinin İslamiyetin Türkiye modeli ile yaşamasının Avrupa için önemine dikkat çekti. Zirvenin Enerji Oturumu bölümünde, dünyadaki enerji akışının yüzde 60’ından fazlasının gemiler aracılığıyla yapılması ve bu gemilerin yarısına yakınının Türk boğazlarından geçerek hedeflerine varması gündeme geldi. Zirvede Nabuco Projesi’nin Avrupa’ya rekabet, denge ve güvenilirliği getireceği belirtildi. Önümüzdeki beş yıl içinde yarım yüzyılın enerji haritasının yeniden çizileceğinin de açıklandığı zirvede, Türkiye’nin de içinde bulunduğu enerji coğrafyasının dünyanın enerji geleceğinde önemli bir rol oynayacağı vurgulandı. 12 EYLÜL GÜNLERİ 12 Eylül askeri darbesi binlerce genci cezaevlerine tıkarken basın üzerinde de büyük baskı ve sansür uyguladı. İlhan Selçuk’un 11 Kasım 1980 tarihli “Kemalizm İdeolojisi Muz mudur?’’ başlıklı yazısı nedeniyle gazete 10 gün kapatıldı. 12 Kasım 1981’de gazetenin Doğu ve Güneydoğu yöresine girmesi 5 gün süreyle yasaklandı. 34 Nisan tarihleri arasında ise Ankara, Kastamonu ve Çankırı’da yasaklandı. 15 Ocak 1983’te Nadir Nadi’nin “Tuhaf Bir Tasarı” başlıklı ve Atatürkçülük adına onun kurduğu kurumları yıkanları eleştiren yazısı nedeniyle gazete 25 gün kapatıldı. 12 Eylül anayasasına, Özal’lı yıllara karşın 80’lerin ikinci yarısında yeniden filizlenen muhalefet, Cumhuriyet’in sayfalarında kendine yer buldu. İşçi eylemleri, 1990’daki büyük madenci direnişleri okura aktarıldı. Nadir Nadi’nin 1991 yılında ölümünün ardından Berin Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Hikmet Çetinkaya ve yazarlar değişiklikten rahatsız olunca Cumhuriyet’ten ayrıldı. Okurların bir kez daha boykotu sonucu gazete iflas aşamasına geldi. Berin Nadi, Selçuk ve yazarlar gazeteye döndü. Cumhuriyet’i yaşatmak üzere “Cumhuriyet Vakfı” kuruldu. Varlığı Cumhuriyet Vakfı’na Nadir Nadi’nin 1991’de yaşamını yitirmesinin ardından eşinden kalan bütün varlığını Cumhuriyet Vakfı’na bağışlayan Berin Nadi, Cumhuriyet devrimlerini, Atatürk ilkelerini, Cumhuriyet gazetesini yaşatmayı ilke edindi. Berin Nadi’nin “Atatürk devrimlerinin bekçiliğine adanmış Cumhuriyet gazetesini, özel yaşamından özveride bulunarak büyük bir sorumlulukla ayakta tutan Nadir Nadi’den sonra kapattırmamak, ayakta tutmak benim sorumluluğumdur. Başaramazsam kendimi hiç affetmem’’ sözleri, yaşama gözlerini yumduğu 4 Kasım 2001’e kadar süren yaşamının temel amacını anlatıyor.