Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 Babıâli’de ‘Babıâli Sohbetleri’ C kitap KULE CANBAZI SUNAY AKIN 2 MAYIS 2008 CUMA Ustalar ustalarını anlatıyor Bir zamanların Babıâli’sini yaşamış olan usta gazetecilerin anıları, “Babıâli Sohbetleri, Ustalar Ustalarını ve Anılarını Anlatıyor” kitabında toplandı.. Son sayfalarındaki gazetecilerin fotoğraflarıyla birlikte 474 sayfadan oluşan kitap, okurlarına, Türk basınının geçmişten günümüze bir fotoğrafını sunuyor. Deniz BANOĞLU “Savaş sonrası Avrupa’da insan içine çıkacak, insan yüzüne bakacak yalnız İngiltere’de bir basın vardı. Bir tanesi de Türkiye’dedir. ”Bedii Faik “Aziz Nesin aynı zamanda hem gazeteci hem de yazardı. Rıfat Ilgaz da öyleydi. Rıfat Ilgaz musahhihti. Yani tashih yapardı, ama hem şair hem mizahçıydı!” İlhan Selçuk “Babıâli bir dünya, çok önemli kişiler var. Cumhuriyet gazetesi var, Vatan var, Tanin var, Akşam var, Ethem İzzet Benice var, Son Telgraf var, Gece Postası var…” Recep Bilginer “Burhan Felek Hindistan’da fil üstünde, aslan avında. Abidin Daver İngiltere’de tetkikler yapıyor. Ben düşündüm taşındım, bundan güzel meslek olmaz. Bir zaman Hindistan’dasın, bir zaman İngiltere’de... Ben karar verdim gazeteci olacağım.” İlhan Turalı “Ustam olan Adnan Veli dedi ki, yarından itibaren gazeteye başlayacaksın. Yarın da Orhan ağabeyimin ölüm yıldönümü. Orhan Veli’ye, beraber gideceğiz, onu sen yazacaksın dedi. Beni Orhan Veli’nin anma törenine götürdü, ilk yazımı o zaman yazdım. Ondan beri de devam ediyorum...” Ergin Konuksever ir zamanların Babıâli’sini yaşamış olan usta gazetecilerin bu anıları, “Babıâli Sohbetleri, Ustalar Ustalarını ve Anılarını Anlatıyor” kitabında yer alıyor.. Son sayfalarındaki gazetecilerin fotoğraflarıyla birlikte 474 sayfadan oluşan bu hacimli kitap, okurlarına, yukarıdaki alıntılardan da göreceğimiz gibi, Türk basınının geçmişten günümüze bir fotoğrafını sunuyor. Hangi okurlara derseniz, elbette önce geçmişte ve bugün halen bu mesleğin içinde olan eski kuşak gazetecilere ama bana sorarsanız daha da anlamlısı yeni yetişme gazetecilerle bu mesleğe adımını atacak olan geleceğin genç basın emekçilerine.. Kitapta yer alan 58 gazeteciyazar, çizer bu fotoğrafta, patronu, emekçisi, muhabiri, yazarı, patronçalışan ilişkisi, gazetecilik etiği, haberi, makalesi, karikatürü, çizgisi ile Türk basınının bir dönem portresini çiziyor; koca bir basın geçmişini anılarının satır aralarında, kimi zaman ciddiyet, kimi zaman ölçülü bir mizah ve espri çerçevesinde gözler önüne seriyor. Kitap, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sosyal Dayanışma Vakfı eski Başkanı, emektar gazeteci Vasfiye Özkoçak’ın girişimiyle, Cemiyetin Cağaloğlu’ndaki binasında başlatılan “sözel sohbetlerin” haberi siz yazmazsanız belki başka bir gaTasvir. Bulunduğu biderlenmesiyle ortaya çıkmış. Fizete yazacak, ama bu haber yazılırsa, Türkir babası ise, yine Özkocak’tan na şimdi halıcı olmuş. kiye’nin milli çıkarları zarar görecek. Buöğrendiğimize göre, merhum Zaten bütün eski binu basar mısın? Diye sordum. “Ben gaNezih Demirkent. Demirnalar halıcı olmuş. zeteciyim, beni milli çıkarlar ilgilendirkent’in, “Toplum için bir şeyler Mesleğimizi yerlere mez, ben basarım dedi” diye bir anısını yapmamız gerekmiyor mu?” sösereceğimizin işaretiyda anlatıyor ve ekliyor, “Ama biz yazmazzüne Özkoçak, “Değerli ustalamiş gibi hepsini halıcı dık, çünkü bir defa milli çıkarlarımızın rımızı tanıtalım” yanıtını verinyapmışlar..” nasıl zedeleneceğini bilemezdik.” ce Demirkent, “Öyleyse bu göBir de, gazetecinin revi sen üstlen” demiş.. Demiş ne denli alçakgönüllü SPRİ VE MİZAH VAR... ama Sohbet Toplantıları, Özkoolduğuna ya da olmaçak’ın vakıf yönetim kurulu başsı gerektiğine bir örkanlığına seçilmesiyle, epey sonnek: Cihat Baban’ın Anılarda çokça espri, mizah ve özel yara ancak gündeme gelmiş. Ve bir gün bir meslektaşışamdan aktarımlar da var.. Mesleğimin merhum Recep Bilginer’in de, na bağırdığını duyilk basamaklarında birlikte çalıştığım, işi“Acele et, bizi konuştur” teşvimuş, kulak misafiri olni ciddiye aldığı kadar bir o kadar da espkiyle sonunda yaşama geçmiş. muş, “ben” demenin rilerine tanık olduğum İlhan Turalı, BurSohbette ilk konuşanlardan olan gazetecilikte ne büyük han Felek’in fil üstünde Hindistan’da seRecep Bilginer ne yazık ki, kitaayıp olduğunu söylüyahat etmesine, Hikmet Feridun Es’in bı görememiş. yormuş Baban.. “Peki Los Angeles’ta artistlerle röportaj yapma20 Ocak 2003 tarihinden 26 ne diyeceğiz” diye sosına özenerek, gazeteci olmaya karar verNisan 2006’ya kadar geçen yakrunca muhabir, “Biz miş. Ne var ki, gazetecilikte ilk olayı onu laşık üç buçuk yılda gerçekleşti Bir Babıâli Sohbetleri’nin diyeceksin” yanıtını büyük hayal kırıklığına uğratmış. 1949 yırilen 23 anlatıda, Yaşar Kemal, ardından her kuşaktan alıyor… O günden lında Karadeniz’de bir şilepin batmasıyBedii Faik, Semih Balcıoğlu, gazeteci bir arada (üst sonra Bedii Faik de la hayvanlarla birlikte ambarda yolculuk Naim Tirali, Ziya Nebioğlu, Hıf te). Sohbetlerin mimarı bir tek gün bile “ben” yapan insanların da ölmesi üzerine, patzı Topuz, İlhan Selçuk, Altemur Vasfiye Özkoçak (ortada) demiyor, “Övünmeye ronu kaç ölünün olduğunu tespit etmek Kılıç, Sami Kohen, Ergin Ko ve katılımcılardan Orhan çok müsait olan bir üzere onu morgda görevlendirmiş. Bu nuksever, Halit Kıvanç, Oktay Erinç. meslekte, ben diyen anısı için Turalı, “Biz Hindistan’da fil üzeAkbal, Faruk Fenik, Recep Bilgazeteci okuyucusunrinde seyahati hayal ederken kendimizi giner, Orhan Erinç, Eşfak Aykaç, Abdüldan kopuyor çünkü” diyor. morgda bulduk” diyor. Ortadoğu savaşkadir Yücelman, Necati Zincirkıran, OrAltemur Kılıç ise, “Ekmekler nerede larının yakın takipçiliği ve Kıbrıs harekâhan Birgit, Nuyan Yiğit gibi gazetecileri, bozuldu?” diye sorarak bir özeleştiri yatındaki başarılı gazeteciliğiyle (harekâtta yazarları görüyoruz. Vasfiye Özkoçak’ın pıyor ve “Maalesef biz, bizim ustalarıyaralanmıştı da) daha da ünlenen Ergin kitabın önsözünde değindiğine göre, dömızdan aldıklarımızı, tecrübelerimizi yeKonuksever, Babıâli’de en çok kapı dolanemin beş kadın ile 12 erkek gazetecisi, ni nesillere veremedik” diye yakınıyor ve şan gazetecinin kendisi olduğunu, en az çeşitli mazeretleri nedeniyle konuşmacı benim de böyle değerli bir çalışmada ek2025 işyerinde çalıştığını söylerken, biolarak bu sohbete katılamamışlar. siklik olarak gördüğüm bir noktaya değiraz kavgacı mizacını birkaç örnekle süsKitaba yöneltebileceğimiz eleştirilernerek, “Keşke burada genç gazeteciler ollüyor anılarında. Hürriyet’te çalışırken den biri olarak, “58 gazeteci arasında nesaydı, bu toplantılara onlar da katılsalarFransız muhalefet partisinin lideriyle Peden bir kadın gazeteci yoktu?” sorusu da dı” diye ekliyor… Çünkü cemiyet binara Palas’taki buluşmasında, fotoğrafını böylece Vasfiye Özkocak tarafından yasında yapılan bu sohbet toplantılarını belçekmek isterken lider üzerine saldırınca, nıtlanmış oluyor. ki bir ikisi dışında gençler ama çoğunluk“Biz de Allah ne verdiyse makineyi bir tala kıdemli gazeteciler, eski kuşak meslek rafa bırakıp adama hücuma geçtik” diyor ELER VAR NELER YOK? emekçileri izliyor.. İletişim fakültelerine anılarının bir yerinde… Seçimlerden sonduyurulduğu halde katılım olmuyor ya ra Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı Mitda çok az ilgi görüyor.. Belki bu tür topİkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle gaterrand: “Meğer orada üzerine yürüdülantıları yerinde, yani gençlerin okuduğu zeteciliğinin başladığını söyleyen Bedii ğüm adam Mitterrand’mış.” iletişim fakültelerinde yapmak daha yaFaik bakın ne diyor anılarının bir yerin58 gazeteci yazarın anılarının her biri rarlı olurdu… Gazeteciliğin temel ilkesi de: “Savaş sonrası Avrupa’da insan içine çoğaltılıp genişletilince, her biri bir kitap olan “doğru haber”e gelince, “Haber atçıkacak, insan yüzüne bakacak yalnız İnolacak nitelikte. Keşke böyle bir şey gerlatmaya çalışırdık ama asparagas haber giltere’de bir basın vardı, bir tanesi de çekleşse ve “Anılarda Türk Basın Tarihi güç yapardık. O da asparagas, yani uydurTürkiye’dedir. ...Biz fukaraydık, son deKitaplığı” oluşsa; mesleğe atılacak gençma haberin masumu, zararsızı olurdu” rece de yoksulduk, ama dimdiktik.. Bize ler de bunlardan yararlansa! “Mesleğin diyor Altemur Kılıç. “Bir televizyon progsavaş esnasında, savaştan önce o güzel geçmiş tarihini” bilmek, öğrenmek; topramında genç bir arkadaşa, mesela bübasını hediye eden büyükler önünde saylumla, insanla, halkla, ülkeyle, en çok iç yük bir haber ele geçirdiniz. Bu atlatma gıyla eğilmek mecburiyetinde hissediiçe olan gazetecilik için bence bütün yorum kendimi…” Sonra Türkiye’nin mesleklerden de daha önde gelen bir casuslarla kaynadığı o dönemde bir tek gereklilik.. Okumayı, araştırmayı sevgazetecinin bile maddiyata tenezzül etmeyen bizler için biraz fazla hayalcilik mediğine değiniyor: “Bir tanesi bir kumi bilmiyorum.. ruşa tenezzül etmemiştir. Hepsi fukaYine de yeni yetişen basın emekçilera insanlardı. Bugünün servetiyle, burine öneririm Babıâli Sohbetleri’ni… günün patronlarıyla mukayese ettiğiBu meslekten kimler geldi kimler geçniz zaman, yazı işleri müdürleri kadar ti, Türk basını hangi koşullardan budeğillerdi. Patronlardan bahsediyogünlere geldi, bilgilenmeleri için… rum. Hiçbiri bir kuruşa tenezzül etmemişti..” Daha sonra da acı bir espri yaBabıâli Sohbetleri/ Gazetecilik Sosyal pıyor.. Çalıştığı Tasvir gazetesinden söz Dayanışma Vakfı Yayınları, Doğan Kiederek: “Şeref Efendi sokağındaydı Babıâli Sohbetleri’nin 11.’sinde İlhan Selçuk tapçılık/ 474 s. Peki onca mektup!?. na su ve bisküvi bırakır. Gene bir başka Türk, yaralı bir askerimizin yarasını sarar ve hemen gitmesini, aksi takdirde bir Alman subayı gelirse her ikisini de vuracağını söyler...’’ Lord Kitchener’in İngiliz parlamentosunda yaptığı konuşmadan: “Türk, Prusya daha henüz ilkel dönemini yaşarken, asker düşmanına centilmence davranmak gibi takdir edilecek bir savaşçı olma meziyetine sahip olagelmiştir.’’ Bir Avusturyalı albayın ‘The Age’ gazetesindeki sözleri: “Türkler çok dürüst savaşçılar. Kahramanlık ve cesaretleri tartışılamaz. İşkence, zulüm ve domdom kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır. Geçen gün, yanlışlıkla atılan şarapnel ile iki Kızılhaç katırından birisini öldürdüler. Anında özür dilediler. Daha önce de, yaralılarımızla ilgilendiler. Onları kıyıya bırakıp bize haber verdiler. Burada hiçbirimizin Türklere karşı büyük bir düşmanlık beslediğini sanmıyorum.’’ ATIR İÇİN ÖZÜR DİLEMEK Çanakkale’de işgal güçlerinin hayranlığını kazanan bir millet, aynı günlerde bir ‘soykırım’ yapıyor olabilir mi? Evet, yukarıda yaptığımız alıntıların yazıldığı yıl ve Ermeni soykırımı iddialarının yılı aynı: 1915!.. Bir katır öldürdü diye özür dileyen bir halkın, aynı günlerde çoluk çocuk demeden yüz binlerce masum insanı öldürdüğüne kim inanır? Sahi, kim doğru söylüyor; Çanakkale’ye işgale gelen askerler mi, yoksa bir İngiliz ajanının yazdığı ve sonradan yazarı tarafından yalanlanan ‘Mavi Kitap’ mı? Ne dersiniz, belki de Çanakkale’ye savaşmaya gelenlerin babaları, dedeleri yalancıdır!? Tehcir kanunu sonrasında Anadolu’da acıların yaşanmadığını söylemek istemiyorum. Soruyorum yalnızca; topuyla tüfeğiyle ülkesine gelenlere dahi insanca davranan bir millet, aynı dönemde ‘soykırım’ yapacak kadar cani olabilir mi? Çanakkale Savaşı sırasında dürüstlüğümüzün, mertliğimizin, esirlere ne denli insanca davrandığımızın yazıldığı, bu değerleri nasıl taşıdığımıza tanık olmuş onca belge... Soruyorum, sadece öğrenmek arzusuyla soruyorum; bu tür yüzlerce belge Ermeni soykırımı iddialarının hangi kefesine konmalı!?. ngiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda edebiyatlarında Çanakkale Savaşı’nın anlatıldığı sayısız kitap bulabilirsiniz... Ama Türkçe, Çanakkale direnişinin dilinden aktığı insanlar tarafından doğru dürüst yazılması için Erol Mütercimler’i bekliyormuş. Mütercimler, uzun yıllar süren bir birikimin doğurduğu bu kitabında, hep dinlediğimiz, yarım yamalak öykülerini okuduğumuz Çanakkale’yi pek çok tarihi belgeye dayanarak anlatıyor bizlere. Mütercimler, titiz çalışmasını dışarıya pazarlamak ya da yurtdışında takdir edilsin düşüncesiyle kaleme almamış. Yazarın tek amacı var: Çanakkale’de ülkelerinin işgaline karşı direnen insanların torunlarına en küçük ayrıntısına kadar gerçeği anlatmak! İ E AŞUCU KİTABI NİTELİĞİNDE Her öğretmenin ve öğrencinin mutlaka okuması, ülkesine duyarlı insanların da başucu kitabı yapması gereken bu önemli eserden birkaç alıntı yaparak, güncel bir iddiaya değinmek istiyorum. Önce alıntılar: Avusturyalı asker A. R. Ditterich’in mektubu: “Türklerin yaralı ve ölülerimize işkence ederek onların el ve kollarını kırıp kestiğine ilişkin dedikoduları duymuşsunuzdur. Hastanemizin doktoru Springhthorpe, tüm Mısır’da bunun tek bir örneğine rastlanmadığını ve tek bir kişinin bile böyle bir olaya tanık olmadığını söylüyor. En yetkili kişiler de bize Türklerin bu oyunu dürüst oynadığını söyledi. Çıkarmadan önce bizlere resmen, Türklerin yaralı ve esirleri sakat bırakıp işkence ederek öldürdüğü söylenmişti. O zamandan bugüne, bu tür rapor ve haberlerin doğru olmadığı artık anlaşılmış bulunmaktadır.’’ Avusturyalı çavuş H. D. Collyer’in yazdıkları: ‘’Türklerin aslında iyi kalpli olduğunu biliyorum. İşte bunu kanıtlayan hatırladığım üç olay: Bir keresinde on iki yaralı askerimiz, cephede Kızılay ekibi tarafından bulunur. Esir alınmazlar. Yaraları sarılır ve kendilerine ‘Sizinkiler gelip sizi alırlar’ denilip bırakılırlar. Bir başka sefer bir Türk askeri, yaralı ve yürüyemeyecek bir askerimizi bulur. Yaralarını temizleyip sarar. Onu kuytu bir yere yerleştirir. Arkadaşları tarafından bulunması gecikebilir endişesiyle de yanı B K B N Tarık Akan ve Hale Soygazi’ye ödül Can HACIOĞLU ESKİŞEHİR Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi tarafından bu yıl 2 12 Mayıs tarihleri arasında 10’uncusu düzenlenecek olan Uluslararası Eskişehir Film Festivali kapsamında sinema sanatçıları Tarık Akan ile Hale Soygazi’ye onur ödülü verilecek. Ödüllü yapıtların gösterime sunulacağı festivalde, aralarında unutulmaz klasik filmler ve sinema tarihinin usta yönetmenlerinin başyapıtlarından seçmelerin de yer alacağı 71’i uzunmetrajlı, toplam 156 film Eskişehirli sanatseverlerle buluşacak. Festivalin açılış töreni 3 Mayıs Cumartesi günü Anadolu Üniversitesi Sinema Salonu’nda yapılacak. Törende sinema onur ödülleri Tarık Akan ile Hale Soygazi’ye, sinemaya emek ödülü ise Sevin Okyay’a verilecek. Ayrıca, en iyi sinema kitabı, en iyi sinema makalesi ve televizyonda yayımlanan en iyi sinema programı ödülleri de açılış töreninde sahiplerini bulacak. Açılış Rus yönetmen Aleksandr Sokurov’un ‘Aleksandra’ adlı filmiyle yapılacak. Festivalin Türk sineması 20072008 bölümünde, katıldıkları her festivalde ödüller kazanmış pek çok Türk filmi gösterilecek. Dünya sinemasının genç yönetmenlerinin filmlerinden örneklerin gösterileceği bölümdeyse Jacob Berger’in ‘O Gün’ ile Ernesto Contreras’ın yönetmenliğini yaptığı ‘Blue Eyelids’ filmlerinin Türkiye ilk gösterimleri yapılacak. 2008 Akademi Ödülleri’nde en iyi film, en iyi yönetmen Oscar’ını alan ‘Ethel ve Joel Cohen’ kardeşlerin yönetmenliğini yaptığı ‘İhtiyarlara Yer Yok’ filmiyle en iyi yabancı film Oscar’ını alan Stefan Ruzowitsky’nin yönetmenliğini yaptığı ‘Kalpazanlar’ da festivalde gösterimi yapılacak filmler arasında yer alıyor. Festivalde, ‘Anısına’ başlığı altında geçen yıl hayatını kaybeden yönetmenler Michelangello Antonioni, Ingmar Bergman ve Cristian Nemescu birer film gösterimiyle anılacak. Festivalde ‘Hayatımız Müzik’, ‘Hayatımız Belgesel’, ‘Geceyarısı Sineması’, ‘Hülya Uçansu’nun Seçtikleri’, ‘Canlandırma Filmleri’ ve ‘Kısa Filmler’ başlıkları altında pek çok film izleyiciyle buluşacak. Bu yılki festivalin sürprizlerinden biri de “Askıda Bilet’’ uygulaması olacak. Dileyen seyirci kendisine bilet alırken festivali maddi imkânı yetmediği için izleyemeyen başka bir sinemasever için askıya bilet alabilecek. “Askıdaki Biletler’’ her gün gişelerde ilan edilecek. Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı?/ Deniz Kavukçuoğlu/ Can Yayınları/ 360 s. “Konser gecelerinde Deniz Kulübü’nün önü sandallarla dolardı. Kimileri yanlarında içkilerini, mezelerini de getirirler, bir yandan demlenip, bir yandan da kulüpteki eğlenceye, biraz uzaktan da olsa, ortak olurlardı. Yemek sırasında genellikle İtalya’dan gelen orkestralar hafif müzik ve dans müziği çalarlardı. Birkaç sezon arka arkaya gelen Enzo adındaki yakışıklı bir İtalyan şarkıcı, sesi kadar çapkınlığıyla da ün yapmış, birçok Modalı kızın gönlünde uzun yıllar çıkmamacasına yer etmişti.” Deniz Kavukçuoğlu, 60’lı yıllardan başlayarak kelimenin tam anlamıyla içinde yer aldığı Türkiye’nin bir manzarasını çiziyor. Gerilerde kalmış İstanbul cennetini, 70’lere doğru politize olan gençliği, İstanbul’un ve sonra sürgüne gittiği Avrupa’nın bohem yaşantısını anlatıyor. Kavukçuoğlu, yine Can Yayınları’nca basılan ikinci anı kitabı “Sen Vatan Haini Misin, Baba?”da ise, Türkiye yurttaşlığından atılmış, vatansız kalıp anayurduna bir türlü dönemeyen yetişkin bir yazarın, Avrupa’nın çeşitli kentlerinde geçen sürgünlük anılarını dile getiriyor. Sıkmabaşın Başağrısı/ Orhan Erinç/ Cumhuriyet Kitapları/ 160 s. 1998’de, “Siyasal görüşleri dinsel simgelerle yansıtmanın en etkili yolu olarak seçilen türban (ki bilerek yanlış kullanılan adlardan biri oldu, doğrusu sıkmabaş demek gerekiyordu) aylardan beri şeriatçıların gündeminden düşmüyor” diyen Orhan Erinç, devam eden aynı sorun için bugün de, “Gündem maddesi olarak aradan aylar değil yıllar geçti. Gelinen noktada dinsel bir kural olduğu bile tartışılan ‘sıkmabaş’ı parmak çoğunluğuna dayanarak anayasanın çok sayıda maddesine karşın yasalaştırmaya çalışır oldular. Ne var ki ‘türbana özgürlük’ söylemiyle ve dinsel yaklaşımla başlayan ama kaosla sonuçlanan girişim, bölücülüğün tipik bir örneğini oluşturdu. Tehlikenin farkında olmayanlar yüzünden laik Türkiye Cumhuriyeti, sonu karanlık bir dönemece sürüklendi” diyor. Bir Türk Zabitinin Anıları/ Ahmet Şerif İzgören/ İzgören Yayınları/ 118 s. Ahmet Şerif İzgören, yakından tanıdığı ve 67 Eylül Olayları, II. Dünya Savaşı, Menemen Vakası, darbeler gibi Türkiye yakın tarihinin önemli olaylarına şahitlik eden Muhittin Ergüneş’in hayatından yola çıkarak, 1920’lerden bugüne Türkiye’de neler olup bittiğini, insanların nasıl yaşadığını ve dönemin gündelik hayatını anlatıyor. Gerilla Savaşı/ Ernesto Che Guevara/ Çeviren: Süleyman Doğru, Romina Kavak Büyükişman/ Everest Yayınları/ 164 s. “Bu, halk mücadelesinin herhangi bir anında, gerilla topraklarının içinde ve dışındaki sivil örgütlenmenin şemasıdır. Tüm bu anlatılanları en üst derecede mükemmelleştirmenin olanakları mevcuttur; bir kez daha tekrarlıyorum, benim ağzımdan konuşan Küba Devrimi deneyimimizdir, yeni deneyimler bu kavramları değiştirebilir ve iyileştirebilir. Burada verdiğimiz bir şemadır, bir kutsal kitap değil.” Che Guevara tarafından 19601961 yılları arasında yazılan bu kitap, yazarın bir çeşit yaşayan hatıralarını okurla buluşturmayı amaçlıyor. Yeni Başlayanlar İçin Osmanlı Tarihi/ Ayhan Buz/ İyi İnsanlar Yay./ 464 s. Sadrazamları, olayları, antlaşmaları, savaşları ana hatlarıyla özetleyen; haritalarla, gravürlerle anlatıyı destekleyen ve kaynakçasıyla ileri okumalara yardımcı olan bu kitap, saltanat ile hilafetin birleşmesi, Lâle Devri, Tanzimat Fermanı, ilk mason locası, ıslahat çabaları, Ermeni Meselesi, Sarıkamış faciası, Çanakkale Zaferi, 31 Mart Vakası, Rumi takvim süreci gibi, imparatorluğu derinden etkilemiş pek çok konu, sebepleri ve sonuçlarıyla açımlanıyor. Yer yer padişah eşlerine, analarına; sadrazamlara, vezirlere; Osmanlı maliyesi ve sosyal kurumlarına da değiniliyor.