24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 Yurttaşın sorunu işsizlik ve terör Political Researcher Araştırma Şirketi’nin yaptığı ankette katılımcıların yüzde 85’i AKP’nin izlediği türban siyasetinin toplumsal gerginliğe yol açtığı görüşünde. 16 Nisan tarihleri arasında 20 ilde, yüz yüze mülakat yöntemiyle 2 bin 470 kişiyle görüşülerek yapılan ankette katılımcıların yarısı AKP’ye açılan kapatma davasının doğru olduğunu belirtti. İstanbul Haber Servisi Political Researcher Araştırma Şirketi’nin “Türkiye Geneli Gündem Genel Gündem Araştırması Nisan 2008” anketine katılanların yüzde 85’inin, AKP’nin izlediği türban siyasetinin toplumsal gerginliğe yol açtığı görüşünde oluşu, Türk halkının, “ekonomik ve siyasi istikrar”, “türban serbestisi” konularındaki görüşlerinin değişmediğini açıkça ortaya koydu. Siyasi gelişmelerin yakın gelecekte “türbanın zorunlu olmasını” getiren bir sonucu olup olmayacağına ilişkin soruya verilen yanıtlarda, yüzde 29.8 “evet” oranının yanı sıra yüzde 22.1 gibi yüksek bir oranda “fikrim yok” yanıtının da verilmesi, halkın bu konuda “kuşku ve endişe” içinde olduğu sonucunu ortaya çıkardı. Ankete göre, Türkiye’nin öncelikli sorunları arasında birinci sırada işsizlik ve terör yer alırken, Türk halkı son sırada türban yasağını görüyor. SORUNU YOK’ C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 18 NİSAN 2008 CUMA Sokrates’in Savunması toprak, güneşin bir taş olduğunu gençlere öğretmekle.” Sokrates güldü bu sözlere: “Anaxagoras’ı suçladığını mı düşünüyorsun, sevgili Meletos? Ve yargıçların Klazomenealı Anaxagoras’ın kitaplarının böyle öğretilerle dolu olduğunu bilmeyecek denli bilgisiz olduklarını mı sanıyor, onları bu denli mi küçümsüyorsun? Ve böylece gençlere onların güya Sokrates tarafından öğretildiğini söylüyorsun, üstelik orkestrada sık sık bunlar üzerine gösteriler varken (ki giriş olsa olsa bir drahmadır) ve paralarını ödeyip bu olağanüstü görüşlerin kendisinin olduğunu söyleyen Sokrates’e gülebileceklerken.” ??? Gerçeği tersyüz etmekte pek mahirdirler. Gerçekte İsa’dan önce 399 yılından taşınmış bu benzetmede Sokrates Türkiye’dir. Meletos kendileri. Ama tuhaf bir ülkedir bizim ülkemiz. Meletos, Sokrates kılığına girmek istiyor. Solcu, yeni liberallikle ikbal görüyor. AB’nin Barroso’su laiklikle dinciliği terazinin kefelerinde tartıyor. Tümünün söylediklerinin özü, kısası; Türkiye bir İslam ülkesine dönüşsün, ötekilere benzesin, AB’nin, ABD’nin askeri, deposu, pazarı olmayı sürdürsün; sosyal düzeni, siyasi geleceği içeride dinciler, dışarda onlar belirlesin. ??? Şu sıralarda tüm dünyanın başındaki dert ne? Finans dünyasının başımıza sardığı büyük kriz. Kim şikâyet ediyor? Finans dünyasının ağababaları, IMF, Dünya Bankası, borsa simsarları... “Krizin nedeni nedir, sorumlusu kimdir?” diye sormayın. Dönüp işçiyi, işsizi, emekliyi, çiftçiyi, köylüyü, yoksulu, sizi gösterip “İşte Meletos!” diyebilirler. Yerseniz! guray.oz@cumhuriyet.com.tr Political Researcher’ın anketine göre halkın yüzde 85’i AKP’nin türban politikasının gerginliğe yol açtığını düşünüyor ‘TÜRKİYE’DE TÜRBAN Political Researcher Araştırma Şirketi’nin “Türkiye Geneli Gündem Genel Gündem Araştırması Nisan 2008” çalışması 16 Nisan tarihleri arasında 20 ilde, yüz yüze mülakat yöntemiyle 2 bin 470 kişiyle görüşülerek yapıldı. Türkiye’de inançların özgürce yaşanıp yaşanamadığını araştıran anketin ilk bölümünde, katılımcılara yöneltilen “Sizce Türkiye’de inançlar özgürce yaşanmakta mıdır?” sorusuna katılımcıların yüzde % 67.9 84.2’si “evet”, 10.2’si “fikrim yok” yanıtını verirken, sadece yüzde 5.6’sı “hayır” cevabını verdi. “Türkiye’de başörtüsütürban sorunu var mıdır?” sorusuna katılımcıların yüzde 67.9’u “hayır”, 18.4’ü “evet”, 13.7’si ise “fikrim yok” cevabını verdi. Yanıtlar, Türkiye’de inançların özgürce yaşandığına inanan Türk halkının, türbanı “sorun” olarak görmediğini, siyasi müdahalelerin inançları toplumsal sorunlara dönüştürdüğünü ortaya koydu. Anket, AKP iktidarının toplumsal gerginliğe neden olan türban konusunda izlediği siyaseti, halkın doğru bulmadığını da ortaya çıkardı. “Hükümetin türbanbaşörtüsü konusunda doğru bir politika izlediğini düşünüyor musunuz?” sorusuna katılımcıların yüzde 68.8’i “hayır”, 19.1’i “evet”, 12.1’i de “fikrim yok” cevabını verdi. Ankette, “Türbanbaşörtüsü tartışmalarında Türkiye’nin gerildi ğini düşünüyor musunuz?” sorusuna katılımcıların yüzde 85.1’i “evet”, 13.8’i “fikrim yok” derken, gerginliğe neden olmadığını düşünerek “hayır” yanıtı verenlerin oranı sadece yüzde 1.1’de kaldı. “Tesettürün zorunlu olacağı bir sürece girildiğini düşünüyor musunuz?” sorusuna verilen yanıtlar ise, AKP’nin, kendi değişimi konusunda halkı ikna edemediğini gösterdi. Soruya “evet” yanıtını verenlerin yanı sıra, fikri olmayanların oranının da yüksek oluşu toplumun AKP’ye karşı “kuşku” içinde olduğunu ortaya koydu. “AKP’ye açılan kapatma davasını doğru buluyor musunuz?” sorusuna katılımcıların yüzde 37.3’ü “evet”, 49.2’si “hayır”, 13.5’i de “fikrim yok” cevabını verdi.Şirketin bir önceki anketinde verilen sonuçlar değerlendirildiğinde kapatma davasını doğru bulmayanların yüzde 55 olan oranı, nisan anketinde yüzde 49.2 olarak değişiklik gösterdi. Bu konuda fikir belirtmeyenlerin oranı da yüzde 25.2’den yüzde 13.5’e geriledi. BAŞARISIZ AKP EKONOMİDE İktidarın ekonomi politikalarına ilişkin soruların yöneltildiği üçüncü bölümde verilen yanıtlara göre toplumun yarısından fazlası AKP’nin ekonomide başarısız olduğunu düşünüyor. “Hükümeti ekonomi konusunda başarılı buluyor musunuz?” sorusuna, katılımcıların yüzde 51.5’i “hayır”, 36.7’si “evet”, 11.8’i de “fikrim yok” yanıtlarını verdi. Türkiye’nin can yakan sorunlarına verilen yanıtlar, yüzde 24.6 “işsizlik”, 17.2 “terör”, 13.9 “ekonomi”, 12.5 “yolsuzluk”, 9.8 “eğitim”, 6.8 “irtica”, 3.1 “türban yasağı”, 7.7 “diğer”, 11.2 “fikrim yok” oranlarıyla sıralandı. % 51.5 ürkiye tuhaf bir ülkedir. Bilgiler kolayca tersyüz edilebilir. Herkesi “milliyetçilikle” suçlayanlar, Kurtuluş Savaşı’nın onuncu yılı için bestelenmiş bir marşı sık sık söyledikleri için onlarla dalga geçenler, birdenbire parti toplantılarında “çıktık açık alınla on yılda her savaştan” diye bağırmaya başlayabilirler. Böyle bir ülkedir Türkiye. Haklarındaki gözle görülür kanıtların kanıt sayılmayacağını bin kere tekrar ederlerse, suçlamaların çürüyüp gideceğine inandıkları için, söylediklerini yandaşlarına göz kırparak inkâr ediverirler. Türkiye tuhaf bir ülkedir. Yıllarca ülkenin kurucu babaları hakkında demediklerini bırakmamış, eleştiri yerine küfrü tercih etmişler, “deccal” demeyi, heykel kırmayı öğütlemişlerdir ama “madem ki çoğunluktayız...” diye düşündüklerinden olsa gerek, Atatürk’e sahip çıktıklarını “kemiksiz bir dille” söyleyebilmektedirler. Böyle zamanlarda argoya başvurup “yerseniz” denilir. Yerseniz! ??? Onların şimdiki değerli ve etkin destekçileri de aynı demagoji tarlasından besleniyorlar. Gerçekte olayları tersyüz etmeyi onlara öğretenler, akıl verenler de onlardır. Kolayca renk değiştirebildikleri için, solculuktan liberalliğin en “yeni”sine, yurtseverlikten Amerikancılığa geçişte hız tanımadıkları için, onlara bakıp “bak, ne güzel oluyor bu işler” diyor herhalde iktidar sahipleri. Şimdi de tutturdular, kapatılmamak için Anayasa Mahkemesi önünde Sokrates savunması yapacaklarmış. Türkiye tuhaf bir ülkedir. Meletos Sokrates kılığına girecek. Girer. Oysa Sokrates hastanede yüreğiyle uğraşıyor. ??? Peki Meletos neyle suçluyordu aklı, mantığı yeğleyen Sokrates’i? “Tanrılara inanmamakla, ayın T Fazıl Say’ın Nâzım’la buluşması Rusya’daki ‘Türk Yılı’ Anadolu’dan gelen rüzgâr sesiyle başladı. Fazıl Say’ın ‘Nâzım Oratoryosu’ ve diğer sanatçılarımız gönülleri fethetti görüşü özetliyordu: “Bizler bugüne dek hep Nâzım Hikmet’in büyüklüğünü bilir, severdik. Bu akşam Nâzım’ın ülkesinin sanatçılarını, bestecisini, orkestrasını, korosunu, tiyatro ve müzik sanatçılarını tanıdık ve ülkenizin yaratıcılığının sonsuzluğunu, muhteşemliğini gördük, dinledik, tanıdık... Bu geceden sonra ülkenizi ve kültürünü daha çok sevdik.” Yine konserden sonra konuştuğum birçok yabancı diplomat, ne yapıp edip bu eseri kendi ülkelerinde de dinlemek istediklerini dile getireceklerdi. Heyecanımı yenmek için sondan başladım. Şimdi başa dönmeliyim: Başta heyecan doruktaydı. Provalar sırasında Say’dan solistlere herkes çok heyecanlı ve gerilimliydi. Çünkü “Nâzım Oratoryosu” ilk kez yurtdışında, Türkçe bilmeyen bir dinleyici kitlesine sunulacaktı. Moskova’nın göbeğinde, görkemli bir yapı “Müzik Evi”... 1700 kişilik salon. Dışarıdan yapı görkemliydi, içerisi bir mücevher... Çevredeki birçok yapı gibi burası da Enka’nın eseri... Konserin başlamasından bir saat önce insanlar akın akın gelmeye başladı. (Müsteşar Lale Ülker’in deyişiyle “son günlerde Moskova’da en değerli şey, bu geceye bir davetiyeydi”.) Sonunda o an geldi. Bu kez eseri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Ankara Devlet Çoksesli Korosu yorumluyor... İşte sahnede yerlerini aldılar. Şef İbrahim Yazıcı, solistler Genco Erkal, Zuhal Olcay, Güvenç Dağüstün, çocuk solistler Kansu Sezer ve Dersu... Piyanosunun başında Fazıl Say... İbrahim Yazıcı’nın bagetiyle, Anadolu’dan gelen rüzgâr sesiyle başladı eser. 70 dakika sonra yine rüzgâr sesiyle sona erdiğinde, dinleyiciler ayağa fırlamış, ayakta alkışlıyordu Nâzım’ı, Fazıl Say’ı, orkestrayı, koroyu, solist sanatçıları ve Türkiye’den gelen bu yaratıcı gücü. Hayır Türkçe bilmemek, ezici çoğunluğu yabancılardan oluşan dinleyiciler için sorun değildi. (Ayrıca tüm şiirlerin Rusça çevirisi sahnedeki iki perdeden yansıyordu...) Müziğin ve yorumun gücü, ses ve söz bütünlüğü gönülleri ve ruhları fethetmeye yetmişti. Türkiye Rusya arasında ikili ilişkileri geliştirmek amacıyla geçen yıl Türkiye’de “Rus Kültür Yılı” kutlanmıştı. Bu yıl ise Rusya’da “Türk Kültür Yılı” Moskova, St. Petersburg ve Kazan’da müzik, sinema ve edebiyat alanında çeşitli etkinliklerle kutlanacak... Nâzım Oratoryosu’yla start alan Türk Kültür Yılı’nda açılışı iki ülkenin Kültür Bakanları Alexandre Sokolov ve Ertuğrul Günay yaptılar. Açış konuşmalarının arasında dikkatimi çeken ve altını binlerce kez çizdiğim, Ertuğrul Günay’ın “Türkiye’deki talihsiz yıllardan sonra büyük şairimiz Nâzım Hikmet on yıl kadar Rusya’da yaşadı. Sizler ona çok iyi baktınız, onun için Ruslara çok teşekkür ediyorum” sözleriydi. Bu ironik cümle (Bakan ironinin farkında mıydı bilemiyorum) ve açılış gecesinin ayrıntılarına yarın gireceğim... Almanya’daki grevleri Türkler kotarıyor Alman sendikacı Michael Sommer, “Almanya’da metal, maden ve tekstil sektörlerindeki grevlerin başını Türkler çekiyor. Türkler mücadeleci yapıları sayesinde her tür eyleme kendilerini tamamıyla adıyorlar” dedi. Ekonomi Servisi Alman Sendikalar Konfederasyonu (DGB) Başkanı Michael Sommer, Almanya’daki grevlerde Türklerin başı çektiğini söyledi. Türklerin savaşçı ve mücadeleci yapıları sayesinde her türlü sendikal harekette çok aktif rol aldıklarını belirten Sommer, “Türklerin tarihten gelen savaşçı ruhları var. O yüzden çok kararlılar ve her tür eyleme kendilerini tamamıyla adıyorlar. Biz grevlerde Türklere yüzde 120 güvenebileceğimizi biliyoruz. Türkler özellikle metal, maden ve tekstil sektörünün harekete geçmesinde önayak oluyorlar” dedi. Sommer, 6.5 milyon üyesi bulunan Alman Sendikalar Konfederasyonu’nun bünyesinde 300 bin Türk bulunduğunu belirterek “Türkleri ve Türkiye’yi anlamak amacıyla Türkiye’ye geldik. Almanya’da çok sayıda Türk yaşamasına rağmen Türklerle ilgili doğru bilgiye ulaşmak pek mümkün değil, çünkü Türklere yönelik tartışmalar ideolojik olmaktan öteye geçemiyor” dedi. Türkiye’deki dört büyük işçi sendikasıyla bir araya gelen Sommer, Türkiye’deki sendikaların birbirinden pek hoşlanmadığını gözlemlediğini belirterek şaşkınlığını dile getirdi. Almanya’da sendikaların Türkiye’deki gibi parçalı olmadığını belirten Sommer, faşizm sonrası Almanya’da sendikaların birlikte hareket etmeye yönelerek tek çatı altında toplandığını ve bunun sendikacılık tarihinde önemli olduğunu ifade etti. Zeynep ORAL MOSKOVA Rusya’daki “Türk Kültür Yılı”nın açılışı Fazıl Say’ın “Nâzım Oratoryosu” ile yapıldı... 1700 kişilik salonda, duygusal anları ve coşkusu doruklarda bir gece yaşandı. Gecenin sonunda gözyaşlarını gizlemeye çalışan sayısız insan birbirine “Nâzım işte asıl bu gece Moskova’daydı” diyordu... Açılışı yanımdaki koltuktan izleyen Rus sanatçı Margarita Maleyeva’nın şu değerlendirmesi ise sonradan duyacağım birçok ürkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı enflasyon oranlarının, gerçekten enflasyonu yansıtmaktan uzak kaldığı iddiaları yeniden ve daha da yaygın bir biçimde tartışılmaya başlandı. İktidara yakın yapılaşma yüzünden, aynı kurumun işsizlik oranlarına da kuşku ile bakanlar giderek artıyor. Yıllık yüzde 4 enflasyon oranının “olsa olsa yöntemi” ile bile belirlenemeyecek düzeyde oluşu da esprilere konu ediliyor. Yılın ilk üç aylık dönemindeki fiyat artışları bile 12 aylık tahmini solladıktan sonra ortada ciddiye alınacak bir durum kalmadığı açıkça görülüyor. ??? Aradan geçen yüzyıllara ve ekonomideki görülmemiş gelişme iddiasına karşın, Türkiye’nin geleneksel ticaret yapılanmasının günümüzde de sürmekte olduğunu, yapılan açıklamalar ortaya koyuyor. Önce 410 yıl kadar geriye dönelim ve Sadrazam Sinan Paşa’nın padişah 3. Murat’a sunduğu arz tezkeresinden bir bölümü okuyalım. (Cumhuriyet/6 Şubat 1966) T GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Eski Tas Eski Hamam yin değişmediği anlaşılıyor. ??? Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın 1 Nisan günü yaptığı açıklama da bu durumun somut bir belgesini oluşturuyor. Bayraktar, “ürünün üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar geçtiği, halpazar ve market zinciri halkalarında önemli artışlara uğradığını” vurguluyor. Gazete sayfalarında kalan şu bilgileri veriyor. “Üretici ile tüketici arasındaki fiyat farkına baktığımızda yaş sebze ve meyvede yüzde 279’lara, kurutulmuş ürünlerde yüzde 170’lere, baklagillerde yüzde 246’lara ve hayvansal ürünlerde yüzde 176’lara kadar çıktığı görülmektedir. Gö “... Kadı duacılarınızdan sual olundukta; şimdiye kadar koyun ve kuzuyu kasaplar satagelmiştir. Hâlâ ekâbirden (ileri gelenlerden) bazısının koyun ve kuzu satması mutad olup madrabazlığa başlamakla koyun hadden (normalden) ziyade pahaya çıkıp kuzu dahi bu zamanda nihayet 4050 akçeye bulunurken hâlâ (şimdi) 100 akçeye, 80 akçeye bulunur.) Yine 40 yıl önceki araştırmaya göre etler üreticiden çıkıp tüketiciye ulaşıncaya kadar 5 elden geçiyor. Celep, komisyoncu, toptancı, mutavarsıt ve perakendeci kasap. Son dönemde neredeyse sokak başında rastlanılan hiper ya da süper marketleri, Sinan Paşa’nın tezkeresinde andığı “ekâbir” tanımına sokarsak hiçbir şe rüldüğü gibi, üretici ve market fiyatları arasındaki makası, daha önceki açıklamalarımızda da ifade ettiğimiz gibi çok yüksektir.” ??? İşin ilginç yönlerinden biri de düşük enflasyon oranlarının pahalılık olmadığına ilişkin bir gösterge olarak sunulmaya çalışılması. Oysa açıklanan (ve gerçeği yansattığı kuşkulu) oranlar pahalılık olmadığını değil, pahalılığın ne kadar artması gerektiği yolundaki resmi görüşü gündeme getiriyor. Menkul kıymetler borsası da açıldıktan sonra ekonomik haberler soyutlaşıverdi. Muhabirlik günlerimizde bize “ekonomi haberlerinin okurun cebinden geçtiği” öğretilmişti. Bu nedenle de ayda bir kez, belirlenmiş yerlerdeki (örneğin Mısır Çarşısı) belirlenmiş dükkânlardan fiyatları alır, karşılaştırma yapardık. Bugün yalnızca TÜİK’in verileri ile yetinmek, beni şaşırtıyor. Bu yaklaşım, “Kimsede alacak güç kalmadı ki neyi araştıralım” anlamına geliyorsa bir şey diyemem ama yeniden sorarım “Pembe tablolar kimler için hazırlanıyor”? Sommer 1875 YTL ÖDEYECEKLER Roj TV davasında 53 başkana ceza DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Roj TV’nin kapatılmaması için Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’e mektup gönderen 54’ü DTP’li, toplam 56 belediye başkanının “bilerek ve isteyerek terör örgütüne yardım” suçlamasıyla yargılandıkları davada karar çıktı. Mahkeme, DTP’li olmayan sanıklar Fahrettin Aslan, Hasan Karakaya ve Nusret Aras hakkında beraat kararı verirken DTP’li 53 belediye başkanını ise 2 ay 15 gün hapisle cezalandırdı. Mahkeme hapis cezasını 1875 YTL para cezasına çevirdi. oerinc?cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear