28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 MART 2008 CUMA spor NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN Ünlü ekipler nabız yokladı ama o ‘Aklımız ulusal takımın başarısında’ dedi Avrupa Terim’i izliyor Arif KIZILYALIN İngiltere, İskoçya, İrlanda, Belçika, Danimarka, Norveç, Sırbistan (eski Yugoslavya) gibi köklü takımların final hakkını kaybettiği 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılma hakkını yakalayan Ulusal Futbol Takımımızın Teknik Oirektörü Fatih Terim, yeniden Avrupa’daki ünlü takımların gündemine geldi. 2000 yılında Galatasaray’ı UEFA Kupası şampiyonu yaptıktan sonra bir süre Fiorentina ve dünyaca ünlü AC Milan’da teknik direktörlük yapan Terim’e, ulusal takımla gösterdiği başarı nedeniyle menajerler aracılığıyla teklifler geldi. “Kendi ulusal takımını çalıştıran bir teknik adam olarak görev başındayken, yabancı kulüplerle direkt görüşme yapmam doğru değil” diyerek bu önerileri menajerlerine yönlendiren Fatih Terim’e özellikle İngiltere Premiere Ligi’nde atılım yapmak isteyen Fulham’ın cazip öneriler götürdüğü, yine Emre Belözoğlu’nun forma giydiği Newcastle’ın da uzun süreli C 19 F.Bahçe’nin Başarısı Üzerine Düşünceler ‘HER ŞEY AYYILDIZLILAR İÇİN’ Türkiye’yi iki dev organizasyon sonrası yeniden Avrupa Şampiyonası finallerine taşıyan Fatih Terim, geçmişte ulusal takım muhabirliği yapan gazetecilerle ile bir öğle yemeği yedi. Yemekte, “Ben ve ekibim tüm planlarımızı 2008 Avrupa Şampiyonası finalleri için yapıyoruz” mesajı veren Terim’in uzun vadeli programdan söz etmesi, Avrupa’dan gelen bu tekliflere sıcak bakmadığı biçiminde yorumlandı. Terim, yemekte Cumhuriyet’in “Avrupa Şampiyonası ve sonrasındaki dünya kupası programlaması hazır mı” şeklindeki sorusuna, “Biz final hakkını kazandığımız haftadan bu yana programlama ile ilgili çalışıyoruz. Son rötuşlar yapılıyor. Ama bu sadece bir 2008 finalinin programı değil, daha sonra hemen başlayacak Dünya Kupası elemelerinin de bir programıdır. Artık Türk futbolu şunu bilmeli ki uzun tatil, sürekli dinlenme yok. Çarşamba, pazar maç trafiğine alışalım ki Türkiye önceki yıllarda olduğu gibi büyük organizasyonların dışında kalmasın. Tek düşüncemiz, Avrupa Şampiyonası’nda iyi bir sonuç almak” dedi. Terim’in yurtdışından gelen tekliflerle ilgili konuşmak istemediği de dikkatlerden kaçmadı. Fatih Terim. sözleşme önerdiği sızan bilgiler arasında. Terim’i yakından izleyen bir diğer kulüp ise İtalya’nın köklü ekibi Inter. Fatih Terim’i Milan’daki çalışma döneminden beri izleyen ve Milan’ın ezeli rakibi olan Inter’in perde arkasındaki patronları Moratti’ler, Türk çalıştırıcıyı da gelecekteki ‘aday teknik direktörler’ arasına aldılar. Inter’in Terim ısrarının bir nedeni ise Türk çalıştırıcının Milan’ı çalıştırırken ezeli rekabetteki 42’lik müthiş bir galibiyete imza atması. Roma da Terim’i düşünen ekiplerden biri. Atlet çok, rekor yok ğustos ayındaki Beijing Olimpiyatları öncesi atletlerin kendilerini göstermeleri için son duraktı Valencia’daki Dünya Salon Atletizm Şampiyonası... 3 gün süren organizasyonda Çin’de hünerlerini sergileyecek atletlerin son durumu hakkında fikir sahibi oldu sporseverler. Üst düzeyde olmasa da yine mücadele, hırs ve kazanma azmini gördük. Ve de 2012 yılında ülkemizde düzenlenecek bu organizasyon için yetkililerimiz de ne gibi çalışmalar yapmaları gerektiğini yerinde gözlemleme şansı buldu. Türkiye’yi Valencia’da temsil eden 4 sporcumuz vardı... 60 metre engellide Nevin Yanıt’la Esen Kızıldağ, 3 bin metre bayanlarda Altimu Bekele Degfa ve 1500 metre erkeklerde Kemal Koyuncu... Hepsi de finale çıkamadan elendi. Bir tek Nevin Yanıt yarıfinal gördü ancak orda kötü koşarak şampiyonaya veda etmek zorunda kaldı. Yani yine atletizmde sınıfta kaldık. Bu 4 atletimizden sadece Nevin’in performansı Beijing 2008 için Türk atletizminin yüzünü güldürebilir. Geçen yıl 23 yaşaltı 100 metre engellide Avrupa şampiyonu olan Yanıt, biraz şanslı olsaydı belki de madalyayla dönecekti Valencia’dan. Seçmede oldukça iyi koşan genç atletimiz yarıfinal serisinde ise konsantrasyon kaybı nedeniyle dördüncü Yevgeniya Snihur’un 0.13 saniye gerisinde kaldı ve elendi. Ancak Nevin’in bu sonuca üzülmemesi gerekiyor. Olimpiyatlar öncesi hazırlanması için daha zamanı var. Ancak bu süreyi çok iyi değerlendirmeli. Yoksa Çin’de de madayla alamaz. A Meserat Defar ve Rus sırıkla atlamacı Yelena Isinbayeva bu organizasyondaki üst üste üçüncü altın madalyalarını elde etti. Bayanlar 3 bin metreyi rahat kazanan Defar ve sırıkla atlamada 4 metre 75 santimetrelik derecesiyle Isinbayeva bu turnuvadaki en ilgi çeken sporcularda. Defar madalya töreninden sonra yaptığı açıklamada kendisi için çok kolay bir yarış olduğunu belirterek “Kendimi çok fazla yormadım. Beijing öncesi benim için iyi bir hazırlık oldu” ifadelerini kullanarak Çin’deki turnuvada da iddialı olduğunu bir kez daha yineledi. Erkeklerde ise İsveçli Stephan Holm, yüksek atlamada üst üste dördüncü kez mutlu sona ulaştı. 31 yaşındaki sporcu yaşlandıkça madalya almanın zorlaştığını vurgulayarak “Ancak formumdan ve motivasyonumdan memnunum” diye konuştu. Favoriler Çin’deki olimpiyatlar öncesi en önemli hazırlıklarını Valencia’da gerçekleştirmiş oldu. Ancak olimpiyatların havası her zaman farklıdır. Umarız Çin’de Türk atletizmi de uzun zamandır beklediği başarıya ulaşır. arka, son çeyrek yüzyılda ortaya çıkan harfli ama dünyayı içine alan bir sözcük. 7’den 70’e biz de bu sözcüğün içindeyiz. Daha ana okuluna giden çocuklar bile birbirlerine bakıp marka hastalığına tutuluyorlar. Her gün yenilenen TV’ler, cep telefonları ve daha nice teknoloji ürünleri tüketimi körüklüyor. Marka olmak günümüz ekonomisinde de bir büyük yarışı sergiliyor. Bu yarışta yok yok, son 15 yılda futbol da potaya girdi. 1952’de profesyonel olan futbolumuz 80’li yılların ortasına dek kendi halini korudu. Birkaç futbolcumuzun yurtdışındaki kulüplere gitmeleri kişisel becerileriyle olmuştu ama sonraki yıllarda amatör menajerler ortaya çıktı. Bunların arasında medyamızdan kimileri yer almakta gecikmedi, yine de fazla bir şey değişmedi. Özellikle Özal’la başlayan tüketim pompalaması daha fazla kazanmaya daha fazla tüketmeye dönüştü. Rüşvetle bahşişin tartışıldığı günümüzde Turgut Özal, “Benim memurum işini bilir’’ diyerek ekonominin rotasını zaten 20 yıl önceden çizmişti. Bugün büyük kentlerimizde hemen hemen her gün alışveriş merkezleri açılıyor ve hepsi de maşallah büyük ilgi görüyor. Kapılarında dünya markaları bizi karşılıyor, bir başka kapıdan yine dünya markaları uğurluyor. Kısacası nereye baksanız markaya çarpıyoruz, markalarla yatıyoruz, markalarla kalkıyoruz. Peki ama marka olmak bu kadar ucuz mu? Parayı veren marka sahibi oluyor mu? Paranın nereden geldiği sorulmadığına göre markanın içini de kimseler bilmiyor demektir. Futbolun içi dışı belli olduğuna göre markayı soyuttan somuta taşımak daha kolay olacak. Örneğin Galatasaray’ın UEFA Kupası’ndaki başarısıyla markalaşma dönemine giren futbolumuz şimdi de Fenerbahçe’nin marka yolundaki mücadelesine tanık oluyor. Marka olmanın koşulları vardır ve aslında olmalıdır da... Her önüne gelen marka olursa ya Mahmutpaşa yokuşuna düşer ya da Tahtakale’ye. AKP döneminde sokak arasında türeyen zenginler Cherokee ve 4x4’lerden inmiyor. 23 milyon dolarlık villalardan çıkmıyor, paraya para demiyor. Yabancı ortakların markalarına yapışıyorlarsa şimdi bu sonradan görme takkeli zenginlerimizle markalaşmış oluyor muyuz? Emek, alınteri ve üretimden yoksun bu zenginlikle iç ve dış ticaret açığımız M 250 milyar dolar olmuş. Nasılsa Kemal ağabeyimiz yeni vergi paketleriyle yeni markalara ışık yakar. Fenerbahçe de Şampiyonlar Ligi’nde Avrupa’nın en iyi 8 takımı arasına girmişse marka olmaya en büyük adaydır. Aslında Fenerbahçe de Galatasaray da Beşiktaş da 100 yıllık tarihi içinde başlı başına birer markadır. Ve geçmişte Galatasaray’ın yakaladığı başarıyı bu kez Fenerbahçe’nin yakalaması ülke çapında büyük sevinç yaratmıştır. Askerimizin başarılı bir operasyonu bile nerdeyse “vah vah’’larla küçümsenecek bir durum yaratırken Fenerbahçe’nin Avrupa’da sesini yükseltmesi bir başka heyecan bir başka gurur olmuştur. Çünkü 4 milyona yakın işsizi olan bir toplum eğer kapütilasyonun bir başka şekilde sunulmasına ses çıkarmıyorsa akıl ve mantık erozyonuna uğramış, analiz ve sentez yapma yeteneği zedelenmiş, Osmanlı’nın ‘’hasta adam’’ından daha beter olmuştur. Fenerbahçe’nin 120 dakikalık mücadelesine elbette ki sevindik, dünyalar bizim oldu. Sokaklara dökülmek için zaten fırsat bekliyorduk. Kapkara haberleri, yeni vergileri, uçan kuşa olan borçlarımızı bir an olsun unutup sabahlara dek coştuk da coştuk. Fenerbahçe’ye yürekten teşekkür borçluyuz. Daha maçın başında olmayacak 2 şutu kalemizde görünce ne hale geldiğimizi düşünmek bile istemiyorum. Ama sonraki dakikalarda yaşadığımız heyecanı da unutmak istemiyorum. Fenerbahçe marka olma yolundadır. Sadece sahada aldığı başarıları ve Avrupa’nın en iyi 8 takımı arasına girmesiyle değil, güçlü ekonomisi ve geleceğe dönük projeleriyle de Avrupa’nın dikkatini çekmektedir. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın 1 milyonluk üye projesi doğrusu beni de heyecanlandırıyor. Bir Fenerbahçe Üniversitesi’nin geleceğin Türkiye’sindeki payını düşünmek bile sonsuz gurur veriyor. Avrupa’nın en büyüğü olmak da şart değil. Bir kez Avrupa şampiyonu olmak ve sonra silinip düşmek yerine bir Real Madrid, bir Manchester United gibi başarıyı sürdürmek ve gündemde kalabilmek, marka olmanın önemli koşullarından biridir. Fenerbahçe bugünkü başarısıyla Avrupa Futbol Federasyonu’nu (UEFA) oluşturan G14’lerin arasına girmeyi hak etmiştir. Bu katılım Fenerbahçe’ye yeni ufuklar açacaktır. Yeter ki nerede olduğunu ve ne olduğunu bilsin ve havalara girmesin... ayucelman?cumhuriyet.com.tr HA FTA NI N FO TO GR AF I ‘DOPİNG’İ DURDURUN’ Valencia’da ilgi çeken en önemli olaylardan biri de dopingti. Atletizmde son dönemde yaşanan doping olaylarından sonra Alman sırıkla atlamacı Anna Battke buna tepkisini ilginç bir biçimde gösterdi. Alman atlet yarışmanın ilk gününde beline yazdığı “Stop doping (Dopingi durdurun)” yazısıyla bir anda bütün ilgiyi üstüne çekti. Battke sırıkla atlamada dokuzuncu sırada kalıp madalya alamasa da gösterdiği tepkiyle atletiz dünyasında dikkat çekmeyi bildi. Bu tepkinin doping yaptığı için 6 ay hapis cezasına çaprtırılan Marion Jones’un hapishaneye girmesiyle aynı gün olması da ilginç bir tesüdüf olsa gerek. FAVORİLER ŞAŞIRTMADI Valencia’daki Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda sürprize çok fazla yer yoktu. Favoriler rahat yarışlar çıkartırken Etiyopyalı atlet e hokkabaz insanlarız. İnsan insan olduğundan utanıyor adeta. Bir şairin “N’olaydı şu dünyaya gelmeyeydim. Geldim bari insan olmayaydım” dizesi ne kadar anlamlı. Tabii anlayana... 1998’deki Fenerbahçe kongresinde Aziz Yıldırım ve Vefa Küçük başkan adayı... Aralarında kıran kırana, korkunç bir seçim mücadelesi geçti. Sonuçta Fenerbahçe’nin tarihsel gelişiminde bir ilk gerçekleşti. Kongreyi bir oy farkla Aziz Yıldırım kazandı. Uzatmalarda atılan gol gibi... Ne var ki bu kongre zaferini kendilerine bağlayan densizler de var. Eğer hanımı gelmeseymiş veya Ankara’dan ayağının tozuyla katılmasaymış Aziz Yıldırım da kongreyi kazanamayacakmış. Yapılan dünya çapındaki bu tesisler de onların oyuyla gerçekleşmiş. Gelin de gülmeyin. Herkes her türlü düşünebilir. Düşünce ne de olsa düşüncedir. İnsan olmanın gereğidir. Ama düşünceler mantıkla güçlenir. Bu N GÖRÜŞ HALİT DERİNGÖR Yeni Aziz Yıldırım’lar Gelmeli yaşadılar. Ben gitmedim. Çünkü kim olursa olsun, Aziz Yıldırım veya bir başkasından altından kalkamayacağı derecede çıkar sağlarsa özgürlüğü ortadan kalkar. Belki boş şeyler bunları düşünmek ama ne yapayım; ben özgür kalmak, kendi kanatlarımla uçmak isterim. Bu düşüncem hiç değişmez. Bu nedenle de Aziz Yıldırım’ı zaman zaman övdüğüm gibi zaman zaman da eleştiririm. Böyle yapmazsam insanlığımdan şüphe ederdim. Bazı insanlar gibi sürüngenliği tercih ederdim. Aziz Yıldırım’la 1999’da bir röportaj olmayınca düşüncelerin kıymeti harbiyesi olmaz. Hatta insanı gülünç hale bile sokar. İnsanı insanlığından uzaklaştırır. Kaş yapayım derken göz çıkarır. 1998 kongresinde ben de Aziz Yıldırım’a oy verdim. O zamanlar kendisine yakınlığım da vardı. Ama bunu kendisine söylemeye gerek duymadım. Bu benim demokratik ve Fenerbahçelilik görevimdi. Başkan olduktan sonra Yıldırım’dan ne maddi ne de manevi bir yarar gördüm. Futbolcu eski arkadaşlarım Aziz Yıldırım’la beraber devamlı Avrupa Kupası maçlarına gittiler. ‘Lale devri’ yaptım. O günkü şartlarda çok iddialı bir yaklaşım içerisine girmişti. Fenerbahçe’yi dünya kulübü yapacağını açıklıyordu. Bunun yanında diğer ideallerini de sırasıyla anlatmıştı. Doğrusunu isterseniz inanmamıştım. Ama şimdi görüyorum ki söylediklerinden, vaat ettiklerinden daha fazlasını gerçekleştirdi. Tesisleşme alanında Fenerbahçe’de adeta bir devrim yaptı. Bu yadsınamaz. Bu hususta kendisini ne kadar övsek yeridir. Dünyadaki bütün liderlerin artıları olduğu gibi eksileri de vardır. Açın tarihi okuyun. Ama Aziz Yıldırım’ın artıları eksilerinden çok daha fazladır. Ancak bu durum Aziz Yıldırım’la sınırlı kalmamalı. İleriki yıllar da çok önemlidir. Belki biz göremeyiz ama Fenerbahçe’ye o zamanki çağa ayak uyduracak yeni Aziz Yıldırım’lar gelmesini istiyoruz. hderingor?hotmail.com 8 MART KUTLU OLSUN 8 Mart Dünya Kadınlar Günü çeşitli etkinliklerle kutlanırken Peru’da ilginç görüntüler vardı. Bu özel günde kadınlar daha çok erkeklerin sporu olarak bilenin futbola merak saldı. Perulu kadınların aralarında yaptığı maçı halk büyük ilgiyle izledi. Bir takım Peru’nun yerel kıyafetlerini giyerken oldukça ilginç görüntüler de oluşturdular. Biraz geç kalmış olsak da biz de Cumhuriyet Spor Dergi ailesi olarak tüm kadınlarımızın 8 Mart’ını kutlarız.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear