28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 Örtünme, İslam öncesinde kadınlar için hürlük ya da cariyelik konumlarını belirleyen bir simgeydi C dizi 15 ŞUBAT 2008 CUMA Cariyeden kadına, kadından insana Dini, dayanak yaptılar ür kadın ile cariye kadın kategorisi İslam kaynaklarında ve özellikle İslam fıkhında, örtü, örtünme ve başörtüsü sorunu çevresinde belirginleşmektedir. İki farklı kadın, iki farklı avreti ve dolayısıyla iki farklı muameleyi doğurmaktadır. Hür kadın örtülü ve başörtülü olmakla yükümlü iken, cariye sınıfına giren kadın bu yükümlülükten muaftır. İlk bakışta, yükümlülükten muafiyet, bir ayrıcalık ve şans gibi görülebilir. Ancak durum bunun tam tersidir. Örtünmemek, örtünmeye layık görülmemek demektir. Başörtüsü cariyeye yasaktır. Çünkü cariye hür kadın statüsünde değildir. Örtünme ve başörtüsü takma, bir ayrıcalıktır. Aynı ayrım bugün de teorik anlamda geçerliliğini korumaktadır. ElMer’e fi’şŞi’ri’l Cahili (Cahiliye Şiirinde Kadın) adlı eserinde Dr. Ahmed Muhammed el Hufi (Kahire 1997, s. 369376) Arap şiirinden hareketle, cahiliye dönemi kadınlarının açıklık ve örtünme konusundaki tutumlarını tasvir etmektedir. El Hufi’ye göre, cahiliye döneminde Arap kadını ne tamamen kapalı ne de bütünüyle açıktır. Açık kadınlar olduğu gibi, örtülü kadınlar da vardır. Bazı şiirlerden, baş ve yüz örtüsünün hürleri cariyelerden ayırt eden bir özellik olduğu; acı, hüzün ve ağıt yakma gibi durumlarda yüzlerin ve başların açıldığı nakledilmektedir. Bu yüzden, savaşta yenileceklerini ve esir düşeceklerini anlayan hür kadınlar, kendilerine tenezzül edilmez düşüncesiyle cariyelere benzemek için yüzlerini ve başlarını açarlar ve bu şekilde kaçmaya hazırlanırlardı. H Cariye ‘mal’ diye nitelendi F ahreddin er Razi (ö. 606/1209) 24 Nur 31. ayette geçen “ziynetlerini göstermesinler” kısmını tefsir ederken şu görüşü savunur: “İslam bilginleri, ayetteki ‘kendiliğinden görünen yerler dışında ziynetlerini göstermesinler’ ifadesinin sadece hür kadınlarla sınırlı olduğu konusunda uzlaşmışlardır. Zaten ifadeden bu anlamın kastedildiği açıktır. Çünkü cariye, bir maldır. Dolayısıyla alınıp satılırken ihtiyatlı olunması gerekir. Bu da ancak ona iyiden iyiye bakılmasıyla olur. Oysa hür kadınlar için böyle bir durum söz konusu değildir.” KLASİK TEFSİRLERİN GÜCÜ Valide Sultan ve harem kadınları, Osmanlı sarayında karşılarında dans eden cariyeleri izlerken betimleniyorlar. (Venedik Museo Civico Correr 17. yüzyıl) XIII. yüzyılda yaşayan çok önemli bir Kuran yorumcusu, ayetin yorumundan cariyelerin “mal” olduğu sonucunu rahatlıkla çıkarabilmektedir. İslamın gelişinden itibaren yüzyıllar geçtiği halde, kaldırılmak istenen bu meş’um gelenek, klasik tefsirlerle yaşatılmıştır. Ancak cariye olmamak ve cariyelikten kurtulmak için, kadın olmak, hatta Müslüman kadın olmak bile yetmemiştir. Çünkü cariyelerin Müslüman olup olmamaları fark etmemektedir. Günümüzde bile bu ilkel sosyal sınıfın varlığını, teorik düzlemde hem de İslama dayanarak savunanlar hayli fazladır. Örneğin çağdaş İslam fıkıhçılarından Vehbe ez Zühayli, cariyelerin hür kadınların statüsünde olmadıklarını ve avret mahallerinin diğer kadınlardan farklı olarak, aynen erkeklerinki gibi, diz kapağı ve göbek arası yer olduğunu söylemiştir. Cariyenin avretinin göbek ile diz kapağı arasında olduğu şu rivayete dayandırılır: “Peygamber buyurmuştur: Biriniz kölesini veya cariyesini ya da işçisini evlendirdiği zaman, artık onun göbeğinin altına ve dizinin üstüne bakmasın.” Demek ki, efendi, evlendirinceye kadar cariyesinin istediği her yerine bakabilmekteydi. Böylece, örtünme konusunda cariyelerin hür kadınlardan farklılığı İslam öncesinden gelen bir geleneğin devamı olarak sürmüştür. Tarihte kalan bir kültürü tartışmak Dini literatürde yer alan rivayetler, başörtüsü söylemiyle cariye ile hür kadın arasındaki ayrımı kökleştirmiş, bu sosyal ve sınıfsal ayrım günümüzde başörtüsünün dini gerekçesine temel oluşturmuştur ariyelik geleneğine bağlı olarak Kuran’ın o zamanki örfe dayanarak yaptığı kılıkkıyafet düzenlemesinin geçerliliğini koruması, bu geleneğin yaşatılması ya da yaşatılmaması ile doğrudan ilgili bulunmaktadır. Dini literatürde yer alan rivayetler, başörtüsü söylemiyle cariye ile hür kadın arasındaki ayrımı kökleştirmiş; bu sosyal ve sınıfsal ayrım günümüzde başörtüsünün dini gerekçesine temel oluşturmuştur. İbn Ömer’e göre, satışa çıkarılan cariyenin hürmeti (dokunulmazlığı) olamaz. Çünkü o bir maldır; dolayısıyla göğsüne, karnına, arkasına, bacaklarına bakmak ve dokunmak caizdir. Alınıp satılan mal olan cariyelerin, kadın olmaları, hele “örtünmeyi hak edecek hür kadın” statüsüne yükselmeleri mümkün değildir. Ömer’in, huzuruna gelen dış giysili (cilbablı) cariyeyi, hür kadınlara benzeme hakkı olmadığı gerekçesiyle, başına vurarak dövdüğü ve başını açtırdığı rivayet edilmiştir. Halifeliği döneminde cariyelerin başlarını örtmelerini yasakladığı da söylene gelen bilgiler arasındadır. Ebu Musa el Eş’ari’nin de cariyesini cilbab (dış elbise) giydiği için dövdüğünü yine başka bir rivayetten öğreniyoruz. Neredeyse tüm rivayetler bu yöndedir. C TEMEL İSLAM ÖNCESİNDE Örtünme ve başörtüsü, bu tarihsel malumata göre, kadınların toplumsal statüleriyle doğrudan ilgilidir. Kadının örtünmesini ve başörtüsü takmasını amir hüküm, dini bir esastan çok, İslam öncesi sosyoekonomik ve sosyokültürel koşullardan kaynaklanmaktadır. Yani, tam anlamıyla bir geleneksel pratiktir. “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve (öteki) bütün mümin kadınlara (toplum içine çıktıklarında) dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını söyle: Bu, onların (temiz kadınlar olarak) tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini temin eder. Ama unutma ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” Örtünme, İslam öncesinde kadınlar için hürlük ya da cariyelik konumlarını belirleyen bir simgedir. Bu ayette, Peygamber eşlerinin, kızlarının ve İslamı kabul etmiş tüm mümin kadınların, dışarıya çıktıklarında dış giysilerini üzerlerine almaları emredilmektedir. Çünkü kadın dışarıya dış elbisesini almadan çıktığında, cariye sanıp rahatsız ediliyordu. Toplumsal bir kategori olarak yerleşik uygulamanın kurbanı cariyenin dezavantajlarıyla sokakta karşılaşılmaması için bu ayetin uyardığı bildirilmektedir. Kuran, bu ayette aslında yerleşik toplumsal bir yara olan cariyelik geleneğini yıkmak için, kadınların kıyafetlerine çekidüzen vermelerini istemiştir. Eğer böyle bir ayrımın bulunmadığı bir topluma seslenmiş olsaydı, güçlü olasılıkla özellikle dış elbise giyerek dışarı çıkılması emredilmezdi. Çünkü ayetin illeti (inişine dayanak teşkil eden neden) ortadan kalkmış olurdu. Bazı Kuran yorumcuları (müfessirler), bu ayete dayanarak kadının kimliğini gizlemesi ve ayaktakımının tacizleri sırasında tanınmamaları için çarşaf giymeleri gerektiği hükmüne varmışlardır. Oysa dış elbiseyi çarşafla tefsir etmek son derece yersizdir. Çünkü ayette dış elbise, zaman ve koşulların belirlediği, örf ve geleneğin hoş gördüğü elbise tarzı olmak bakımından kişinin kendi seçimine bırakılmıştır. Örtünmenin tarzı ve başörtüsünün dini bir temele dayanıp dayanmadığına ilişkin ayrıntıları daha sonraya bırakalım. hul bulunan kadınların taciz edilmemesi için cariyelik bir araç olarak meşrulaştırılmıştır. Bu yaklaşıma göre, hür kabul edilen kadınlar dışında herkes birbirinin, cariye olarak tuttuğu kadınına rahatlıkla sarkıntılık edebilir sonucu çıkarmak için kafa yormaya gerek kalmamaktadır. Bu ise, İslamla ve Peygamber’in yaşam felsefesiyle esastan çatışır. ÖLÇÜ TANIMAYAN RİVAYETLER Bu arada köleler de ihmal edilmemiştir. Tıpkı cariyeler konusunda olduğu gibi, köleler konusunda da akıl almaz rivayetler, Hz. Peygamber’in ağzından aktarılırken hiçbir kayıt ve ölçü tanınmamıştır. Köleler de cariyelerin erkek versiyonu olarak karşımıza çıkmaktadır: “Hz. Peygamber, kızı Fatıma’ya bir köle getirdi. Bu köleyi ona hibe etmişti. O sırada Fatıma’nın üzerindeki elbise, kendisini tam olarak örtebilecek nitelikte değildi. Peygamber: Bunda senin için bir beis yok (sıkılma), içeri gelen sadece baban ve kölendir” demiştir. Aişe’nin saçını tararken kölesinin ona baktığı bildirilmiştir. Kimisine göre, kölenin, sahibesinin saçlarına bakamayacağı iddia edilmiş, bazı rivayetlere göre köleye mahrem olmadığı belirtilmiştir. Maverdi’ye göre de, erkek köle sahibesine haram, cariye ise efendisine helaldir. Çünkü bir kadının cinselliğinden yararlanmak, ancak onun sahibi için söz konusudur. Oysa erkek kölenin sahibesinin cinselliğinden yararlanma hakkı yoktur. Cariyenin ferci (dişilik organı) ise efendisinin malıdır. İnsan aklını, insaf ve izanını darmadağın eden bu yargılar, kadın cinselliğinin hangi boyutlarda din adına sömürüldüğünü; bu sömürge zihniyetinin günümüzde başörtüsü şeklinde nasıl tecelli ettiğinin yapay geleneksel art alanını oluşturmaktadır. Deyim yerindeyse, kadın ve örtünme konusunda birbiriyle bu kadar çelişen, insan akıl ve havsalasını bu denli dumura uğratan; kadını insandan aşağı, cariyeyi de kadından aşağı gören bu bir yığın rivayet keşmekeşi, İslamın kadına bakışını gölgelemiştir. Bu çelişkili ve onur kırıcı rivayetler, zaman zaman fark edilip yumuşatılmaya çalışıldıkça iş daha da karmaşık bir hal almış, çığrından çıkmıştır. Cariyelerin neden örtünmeleri gerekmediği sorusu, efendilerine hizmet için sık sık dışarı çıkmak zorunda kaldıklarından onları örtünme zahmetinden kurtarmak içindir, gibi özrü kabahatinden büyük, mantıksız, insafsız ve cahilce yorumlar yapılmıştır. DİN CARİYEYİ AYRI DEĞERLENDİRİR Mİ? Eğer kadınların saçından tırnağına kadar avret sayıldıkları için örtünmeleri farz kılınmış olsaydı, bu da sırf kadın veya Müslüman kadın olmalarına bağlı bulunsaydı, hür kadınlar için ayrı, cariyeler için ayrı avretmahremiyet ölçüsü konulabilir miydi? Acaba cariyelerin varlığı ve cariyelik kurumunun devamı, hür kabul edilen kadınlar ya da bu sınıfa girmeyi hak kazanan kadınlar karşılığında topluma sunulan kurbanlar mıdır? MEŞRULAŞTIRILAN BİR ARAÇ Cariyelere reva görülen sözde dini gerekçelere dayalı bu muamele, İslam rasyonalizmi ve sağduyulu akademik bir ciddiyetle eleştirilecek yerde, savunulmuş; hürlükleri hangi gerekçeye bağlı olarak belirlendiği meç Kuran’da belirtilen örtünme duygusu istismar edilerek sıkıyönetime çevrildi Örtü ve ‘karga başlı’ kadınlar aşörtüsüyle ilgili olduğu iddia edilen 24 Nur 31. ayet inmeden önce, Ebu Zekeriya el Ferra’ya (ö.207/822) göre kadınlar, İslam öncesi dönemde başörtülerini arkalarına salıverirler ve ön taraflarını (boyun ve yakalarını) açarlardı. Bunun üzerine Müslüman kadınlar tesettürle emir olundular. Başka bir rivayette, “Kadınlar başörtülerini (aslında örtüleriniŞF) yakalarının üzerine kadar örtsünler” (24 Nur 31) ayeti indiğinde, “Ensar kadınlarının başları üzerinde adeta kargaları andıran (siyah) örtüler olduğu halde evden dışarı çıktıkları” öne sürülmektedir. ‘Karga başlı’ kadınlar arasında cariyelere yer verilmemiştir. Ayrıca, kelimenin tam anlamıyla kaba avret yerlerini örtecek, hatta cenazeleri defnedecek zorunlu örtü veya giysinin bile güç bela tedarik edildiği Hz. Peygamber döneminde, kara çarşafın farz olduğu yanılgısına iten bu rivayetler, rastlantısal değildir. Kadını neredeyse salt kadın olduğu için insanlık onurunu hazmedemeyen, canı sıkılınca onu cariye sınıfına dahil ediveren sığ dünya görüşü, insanın Kuran’da belirtilen fıtri örtünme duygusunu istismar ederek, kadını ardı arkası gelmez, örtün B me emri adı altında dini bir sıkıyönetime tabi tutmuştur. Örtünme, gittikçe çarşaf koşuluna, çarşaf da tek göz dışında peçe ile birlikte tüm vücudun tepeden tırnağa örtülmesi talimatına bağlanmıştır. Asırlar geçtikçe bu keyfi yorumlar, artık dinin, Kelimei şehadet’i bile gölgede bırakan bir emri olarak insanların zihinlerine kazınmıştır. İRAN’IN ETKİSİ “Hürcariye” ayrımını savunmak, örtüden çarşafı, örtünmeden de tek göz dışında tüm bedenin kapatılmasını anlamak ve bunu imanküfür çizgisi olarak belirlemek “örtülü ya da örtüsüz, başörtülü ya da başörtüsüz herkese özgürlük” iddia ve istemini inandırıcılıktan uzaklaştırmaktadır. Örtünmemekten kasıt, başörtüsüzlük olarak bilinmekte ve çıplaklık baş örtüsüzlükle özdeşleştirilmektedir. Hatta öyle ki, başörtüsü, karma eğitimi onaylamamanın bir simgesidir. Başı örtmemek, her türlü ahlaksızlık ve fuhşa davetiye çıkarmaya aday olmak anlamına gelecek şekilde yorumlanmıştır: 1980’li yıllardan sonra “İran devri mi”nin de etkisiyle, siyasal dinci akımlar, başörtülü olmayan kadınları ve kızları, bazen doğrudan, çoğunluk da dolaylı şekilde cariye olarak adlandırırlardı. Bu tasnifin klasik tarihsel arka planını ayrıntısıyla görmüş olduk. “Başörtüye özgürlük” söylemi, başörtüsüzlüğü içten içe cariyelik olarak telakki etmektedir. Zamanla sırf başörtüsüyle tevil ve temsil edilen örtünme acaba, İslamda hangi dini gerekçelere dayanmaktadır? Bu gerekçeler varsa, bağlayıcılığı nedir? İddia edildiği kadar bu gerekçeler güçlü müdür? Farz mıdır? Sünnet midir? Yapılmadığı takdirde cezası var mıdır? Yoksa sosyoekonomik ve sosyokültürel kodlar üzerinde mi temellenmektedir? Veya geleneksel bir uygulamadan mı ibarettir? Örtünme, kadın bedeninin avret olmasıyla mı, yoksa kadının sosyal statüsüyle mi ilgilidir? Eğer ikincisiyse, sosyal statülerin değişmesi ya da bir sınıftan öbürüne geçme, örtünmeyi etkiler mi? Eğer birincisiyse, cariyeler kadın değil midir? 1600’lü yıllarda tütün kullanan Osmanlı hanımları ve hizmetçileri. (C. Rogier.) SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear