24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 4 OCAK 2008 CUMA ‘Kaşıkçı Elması’ bizde Yıldız Holding’in Üst Yöneticisi Kurama, 850 milyon dolara satın alınan Godiva’da pazarlığı kendilerinden yana çeviren faktörleri ve izleyecekleri stratejiyi anlattı Ekonomi Servisi Dünyaca ünlü Belçikalı çikolata şirketi Godiva’yı 850 milyon dolara satın alan Ülker Grubu’nun ana şirketi Yıldız Holding’in CEO’su Atilla Kurama, operasyonun başarısında ABD’deki kredi krizinin ve doların YTL karşısında değer kaybetmesinin önemli rol oynadığını söyledi. Kurama, bir Türk şirketinin şimdiye kadar gerçekleştirdiği en büyük girişimin ayrıntılarını anlatmak için düzenlediği basın toplantısında özetle şu noktaları vurguladı: Pazarlık sürecinde şirket yetkilileri bizim için önce “Nereden çıktı bunlar” diye düşündü. Hakkımızda inceleme yapınca iş kolaylaştı. Son pazarlıkta bize, “Godiva’yı neden almak istiyorsunuz” diye sordular. Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, “8.5 milyar dolarlık şirketim var. Bu işi biliyorum. Ama bizim için Godiva, Kaşıkçı Elması gibi bir mücevher” dedi. “Godiva’yı daha iyi anlatan çıkmadı” dediler, ikna oldular. Ama esas nedenler şöyle: Dünyayı çok iyi izliyoruz. Satış eğiliminden haberdar olduk. Nestle, Mars, Hershey’s, hatta Starbucks yakın ilgi gösteriyordu. O günkü şartlarda satış fiyatının 1.21.5 milyar dolar arasında olması bekleniyordu. Burada anlaşmanın kaderini değiştiren iki şey oldu. Birincisi, ABD’de patlayan kredi krizi nedeniyle finansal yatırımcılar sahneden çekildi. Ayrıca doların YTL’ye karşı değer kaybı avantaj sağladı. Citibank ve Deloitte gibi çok iyi danışmanlarla çalıştık. Çok başarılı ve etkin bir imaj çizdik, profesyonelliğimizi kanıtladık. 850 milyon dolarlık fiyatta ABD’deki sistemden gelen 110 milyon dolarlık bir vergi avantajı var. Bunu düşüp fiyatı yaklaşık 750 milyon sayabilirsiniz. Tamamını öz kaynaktan karşılayabiliriz. Ama vergi avantajı açısından 200300 milyon dolarını uluslararası piyasalardan borçlanmak daha kârlı gözüküyor. İnadına... nomi değerlendirmelerinde, aslında geçmiş yıllardan çok daha kara bir tablonun çizimi gündemde. Petrol fiyatlarının önlenemez yükselişi ile canlanmış dünya piyasalarında, sistemde tıkanmayı ret edebilecek yorumcu kalmadı. Kara mizah yapmak üzere, Dubai otellerinde bizim turistler için yer kalmadığı anlatılıyor. ABD, AB’nin sıcak para aramaya çıkmış uluslararası şirketlerinin birden onlarca uzmanını sıcak petrol parasından pay kapmak üzere gönderdikleri vurgulanıyor. İflasın eşiğindeki uluslarası şirketlerin petrol zengini ortak arayışlarının, önemli ağırlıkta hisse senedi satışı ile gündeme yerleştiği belirtiliyor. Bu arada özelleştirmeler, ülke kaynaklarının satışları ile kalkınma modeli, düşü de suya düşmüş bulunuyor... Türkiye, AKP iktidarında 218 milyon dolar olan dış borcunu ikiye katlamış, 436 milyon dolara çıkarmış olarak bu krize yakalanma konumunda. Aynı iktidar sürecinde 184 milyon dolar dış borç ödendiği halde, dış ticaret açığı 65 milyon dolara çıkmış. Üstelik halen Yunanistan’ın dört katı, Pakistan’ın iki katı faiz oranı ile borçlanmayı sürdürüyor. Başta büyüme, geçen yılın bütün ekonomik göstergeleri olumsuza dönmüş, vaziyet en kârlı ülke işletmelerinin ucuza satışıyla gelen gelirle kurtarılmaya çalışılmış. Piyasacıların dili varmıyor ama, yeni yıl için kronik muhalif sayılan bizlerden çok daha fazla karamsarlar. Tabii Erdoğan hükümetinin işler çok sarpa sarmadan, erken yerel seçime kaçacağı yorumları Ankara havaları arasında kesinmiş gibi konuşulmakta... AKP’nin, siyasi kadrolarının bir bütünlük içinde, tipik sonradan görmeler refleksiyle siyaset yapmasının bedelinin ağır olması kaçınılmaz. Biçimsel demokratik düzen içinde, siyaseten diktatoryal iradeye bağlanmış iktidar yapılanması, doymazlığın elbette ağır bir bedeli olacak. Çoğunluk iktidar, Meclis gücüyle de yetinmeyip Cumhurbaşkanlığı ve tüm kamu kurumlarını ele geçirme operasyonlarıyla da fren yapamayınca, YÖK, yargı.. derken devleti, her şeyi ele geçirme tutkusu... Arkadan, kanlı petrol getirisi başta, gelen olumlu rüzgârların yön değiştirmesi ters dönmesi ile bedelinin ağır olması kaçınılmaz. İktidarda mağduru, çaresizliği oynamanın balayı günleri, yılları bitti. Artık her şeyden sorumlu AKP iktidarı, Erdoğan hükümetleri var.. Kendilerine hayırlı yıllar.. Ülkemiz, insanımız, gençliğimiz için gelecek nice güzel günler, mutlu yıllara... soner?cumhuriyet.com.tr Ülker’e ABD vizesi odiva’nın en kuvvetli olduğu pazarlar ABD, Japonya ve Pasifik. Ülker ise Avrupa, Ortadoğu, Rusya ve Türk cumhuriyetlerinde geniş bir dağıtım ağına sahip. İki şirket bu anlamda birbirini tamamlayacak. Godiva’nın yeni sahibinin en güçlü kuruluşu Ülker, bu niteliği ile eskiden zor ulaşabileceği dünyanın en büyük pazarına daha kolay girebileceğini hesaplıyor. Böylece Ülker, özellikle bisküvi ve fabrika ürünü çikolatalarına kendi markası ile ABD vizesi çıkardığını düşünüyor. Atilla Kurama G Lady Godiva örtünecek mi? lker Grubu’nun Godiva’yı satın alması ile birlikte herkesin kafasına takılan sorulardan biri, markanın ünlü Lady Godiva’nın ata çıplak binişini gösteren amblemi ile likörlü çikolatalarının grubun çizgisi ile ne derece uyum göstereceği idi. Bu arada türbanlı Godiva yakıştırmaları da yapıldı. Yıldız Holding CEO’su Atilla Kurama ilk soruyu, “Bunu Jim’e sorsanız sadece güler herhalde... Öyle bir şey söz konusu değil. Alırken Murat Bey’le tek tartışmadığımız konu bu. Gündeme bile gelmedi’’ şeklinde yanıtla Ü Satış ne demekmiş? Kurama, “Godiva’dan öğreneceğimiz ve ona katacağımız çok şey var. Güzel bir sinerji olacak” derken pazarlamadan ilginç örnekler de verdi. Buna göre satın alma sürecinde ilk öğrendikleri şey, top sosyetenin satın aldığı üst bir markada satış sorununun, “malı satmak olmadığı” imiş. Yıldız’ın CEO’su, “Müşteriye böyle bir malı satın alma heyecanı yaşatıyorsunuz. Sorun burada. Bu yüzden Godiva büyülü marka” diyor. Dünyanın en pahalı çikolatası ‘Kızım n’apacaksın Godiva’yı?’ Anlatılan hikâyeye göre Murat Ülker’in kız kardeşi Ahsen Hanım, yurtdışından dönüşlerinde Duty Free’lerde gördüğü Godiva’yı hep almak istermiş. Babası Sabri Ülker de “N’apacaksın kızım onu, bizde daha iyisi var” dermiş. Babasının devleştirdiği şirket, Godiva’nın tamamını alınca Ahsen Hanım da “Artık gönül rahatlığıyla Godiva’yı alabileceğim” demiş. G odiva, 1926’da Belçika’da Joseph Daps tarafından kuruldu. 1966’da yüzde 33’ü Campbell Soup Co. şirketince satın alındı ve ABD’de ilk Godiva butiği açıldı. Şirket 1990’lı yıllarda atak bir büyüme stratejisi izledi. Godiva’nın ABD’deki marka bilinirliği yüzde 89’lara çıkarak ikinci sıraya yerleşti. Godiva’nın en büyük pazarı da yüzde 62 oran ve 308 milyon dolarla ABD’de. Godiva 40 ülkede 400’ü butik, 9 bin 300 noktada satılıyor. Yıllık 500 milyon dolarlık satış yapıyor. Çikolatanın ortalama kilo fiyatı 500 dolar civarında. Şirket çikolata üretiminde kalıp lama, kaplamagiydirme, dolgulama ve el yapımı olmak üzere 4 farklı teknik kullanıyor. Murat Ülker, markayı satın almadan önce Amerika ve Belçika’daki fabrikaları gezmiş, işçi kadınlarla görüşmüş, incelemiş, satın alma sırasında personelin korunacağı yönündeki garanti de alımı kolaylaştıran faktörler arasında. Godiva’nın bir özelliği de doğrudan TV reklamları yapmaması. Ancak, Hollywood yıldızları bile programlarda birbirlerine Godiva hediye edip ellerinde Godiva kutularıyla görüntülenmeleri iyi bir reklam kaynağı oluşturuyor. dı. Kurama, likörlü ürünlerin de satınalmadan sonra grubun Godiva’nın önüne açacağı Ortadoğu pazarlarında yer alabilmesinin, buralardaki alkol yasağı nedeniyle mümkün olmaması halinde, ArGe çalışmaları ile benzer ürünlerin denenebileceğini belirterek, “Bu konularda da karar tamamen Godiva yönetiminindir” dedi. Türk fındığı başrolü kaptı Kurama’nın verdiği bilgiye göre satınalma tartışmaları sırasında Ülker’in Türkiye’nin en büyük fındık alıcısı olması da rol oynadı. Pazarlık sırasında şirket yönetimi, “Siz dünyanın en büyük fındık üreticilerinden birisiniz. Biz de önemli bir fındık tüketicisiyiz. Beraber çalışmamız her iki taraf için de faydalı olacak” diyerek bir başka işbirliği kapısını daha açtı. Kurama aynı birlikteliğin kakaoda da söz konusu olabileceğini söyledi. u ülkenin az yetiştirdiği namuslu aydın, sendikacı, siyasetçi Uğur Cankoçak’ın bilgisayar sistemi içinde açtığı sitenin adını, kendisini özlemle, sevgiyle anarak bugün için çaldım. Olumsuzluklara karşı ayakta durmayı, insanın, doğanın yaşam gücünü anlatan bu sözcüğe her zamankinden daha çok gereksinimimiz olduğu için değil sadece. Sevgili dostumun inatçı kimliği ile beslenen enerjisini, iyimserliğini, sil baştan başlama gücünü yansıttığı için... En son İstanbul’u kasıp kavuran, İslami terör örgütlerinin bombalarının ardından Taksim’de düzenlenen mitingde bir avuç insan arasında, eli bastonlu, hasta, yorgun bedenine aldırmaksızın soğukta söylene söylene toplumsal duyarsızlığa küfredip duruyordu. Tam da üstüne genç bir polis memuru, “Ağabey bu yaşta bu soğukta burada ne işin var” demez mi? Uğur’da cevap hazır: “Aklın olsa bu genç, delikanlı yaşınla asıl sen burada olurdun. Bu bombalar en çok senin, çocuklarının geleceğini karartıyor..” Yıl sonu gazetecilikte yılın olaylarının değerlendirilmesi gelenektir ya... Aslında yıldönümlerinin herkes için en azından bir iç hesaplaşma, geçmişi, geleceği içinden olsun düşünme işlevi var. Kimi yeni yıllara girerken, yazdığım son yazılarda iyimserliğimi “Bu giden yıldan kötüsü olamaz..” içerikli, özünde karamsar düşüncelerle beslemiş olduğumu anımsadım. Ne kadar da çok yanıldığımı, bir sonraki yılın olumsuzluklarının bir öncekini unutturduğunu da.. Aynı şeyler söz konusu iken, güneşli ayaz havanın canlandırması ile mi bilemem, sevgili Uğur’un “inadına” sözcüğüne takılmış, ağzım kulaklarımda bir iyimser, bir iyimser dolanıp duruyorum. Yoksa dibe mi vurduk da, çok güçlü bir yaşama refleksi ile yukarı çıkışın çırpınışları içinde miyiz?.. ??? Oysa yeni yıla, hemen her ana haberde, Pakistan’nın kaosu, gelecek karabasanı, başta biz, dünyayı da etkileyecek Benazir Butto katliamı haberleri bağlantılı kanlı çatışma görüntüleri ile giriyoruz. TSK’nin var gücü ile giriştiği PKK operasyonu nedeniyle kim bilir kaç on bin ailenin bireylerinin aklı, kış kıyamette, operasyonda görev alan çocuklarında... Askerde çocuğu olmayanların da gönlünün, vicdanının rahat olması olanaksız. Türkiye’nin her yerinden gelen araba yakma, kundaklama haberleri, terör eylemi tehditleri cabası. Yunanlılar fırsat bu fırsat demiş olmalılar.. Kardak çevresinde karasuları kavgası bağlantılı balıkçılar üzerinden yürütülen kayıkçı gerilimi... Dünyaya ve bize yönelik eko B Resmi rakamlara göre dünya standartları esas alındığında 2006’da Türkiye’de “aç” kalmadı! TÜİK açlığı hasır altı etti Necdet ÇALIŞKAN Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 4 kişilik bir aile kriteri esasına dayanarak yaptığı tespitlere göre, Türkiye’de 12 milyon 930 bin kişi yoksulluk, 539 bin kişi ise açlık sınırının altında yaşıyor. TÜİK’in açıkladığı “Yoksulluk Çalışması 2006 Yılı Sonuçları”nda Türkiye’de nüfusun yüzde 0.74’ünün sadece açlık, yüzde 17.81’inin ise yoksulluk sınırının altında yaşadığı belirlendi. Ancak sendikaların araştırmalarına göre 688 YTL olan dört kişilik açlık sınırı, TÜİK’in hesaplamalarında 205 YTL oldu. Açlık ve yoksulluk sınırını “aile” değil “birey” bazında hesaplayan Dünya Bankası’nın öncülüğünde yapılan uluslararası standartlarda ise günde 1 doların altında (aylık 30 dolaryaklaşık 40 YTL) bir gelirle yaşayanları “aç”, 2 doların altında bir gelirle yaşamak durumunda olanlar “yoksul” kabul ediliyor. Buna göre dünya nüfusunun yarısı, yani 3 milyardan fazla insan günde 2 dolardan daha az, 1.5 milyar insan da 1 dolardan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) aile kriteri esasına dayanarak yaptığı tespitlere göre, Türkiye’de 13 milyona yakın kişi yoksulluk ve 600 bine yakın kişi ise açlık sınırının altında. 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 205 YTL olarak kabul edilince, 2006’da Türkiye’de günde 1 doların altında bir gelirle yaşayanların sayısı “0” oldu. ‘ Türkiye yine borca çalışacak Gelecek yıl 364 milyar doları tüketime ayıracak olan Türkiye’de 28 milyar dolar da net dış borç kullanılacak ANKARA (AA) Tasarrufların bir türlü yatırımları karşılamadığı Türkiye’de, 2008’de de kazanılandan fazla para harcanacak. 2008 yılı ekonomi programı verilerine göre, Türkiye’de yaşayanlar, 2008’de 438 milyar dolar harcanabilir gelir elde ederken bu paranın 364 milyar dolarını tüketecek, 103 milyar dolarına yatırım yapacak, net 28 milyar dolar da borçlanacak. Programa göre, 2008’de tüm ülkede 520 milyar dolarlık bir gayri safi milli hasıla (GSMH) meydana gelecek. Yalnız bu para tüketim ve yatırıma yetmeyecek ve 36 milyar dolar dış kaynak kullanılacak. Kullanılacak 36 milyar dolarlık dış kaynakla birlikte 556 milyar dolara yükselecek toplam kaynağın, 112 milyar doları sabit sermaye yatırımlarına gidecek. Böylece Türkiye, 2008’de kazanacağı 520 milyar dolarlık kaynağın 429 milyar dolarını harcayacak, kalan 91 milyar doları tasarruf edecek ama bu para 127 milyar dolarlık yatırımları karşılamadığı için 36 milyar dolar da dış kaynak kullanacak. Tahminlere göre, Türkiye’de yaşayanlar, 4 kişilik aile başına aylık ortalama 2691 YTL para kazanacaklar. Bu paranın aylık 2234 YTL’sini tüketip, yine aylık 457 YTL’sini tasarruf edecek olan Türkiye’de yaşayanlar, aylık 630 YTL’lik de yatırım yapacaklar. Elde edilen gelir, tüketim ve yatırımı karşılamadığı için 4 kişilik aile başına aylık 173 YTL de borçlanılacak (dış kaynak kullanılacak). Buna göre, Türkiye’de yaşayanların 2008 yılında 4 kişilik aile başına alacakları borç 2074 YTL’yi bulacak. daha az bir gelirle yaşıyor. Ancak dünya standartları esas alındığında resmi rakamlara göre Türkiye’de açlık sınırının altında yaşayan hiç kimse yok. Yoksulların sayısı ise 1 milyon... TÜİK’in yoksullar ile açlık sınırı altında yaşayanların sayısının belirlenmesinde 2006’da dört kişilik aile için aylık açlık sınırı 205 YTL (sendikalara göre 688 YTL), yoksulluk sınırı ise 549 YTL (sendikalara göre 2 bin 240 YTL) olarak esas alınınca, 2005’te yüzde 0.87 olarak tahmin edilen açlık sınırının altında ’ yaşayanların oranı 2006’da yüzde 0.7’ye, yoksul birey oranı da yüzde 20.5’ten yüzde 17.8’e kadar düşmüş oldu. Çalışmanın sonuçları şöyle: ? 3 veya 4 kişiden oluşan hanelerde bulunan bireylerde yüzde 8.5 olan yoksulluk oranı, 7 ve daha fazla olan hanelerde yüzde 43. ? Yoksulluk oranı ücretlimaaşlı çalışanlarda yüzde 6, yevmiyeli çalışanlarda yüzde 28.6, işverenlerde yüzde 3.7, kendi hesabına çalışanlarda yüzde 22 ve ücretsiz aile işçisi olanlarda ise yüz de 32. ?Tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oranı yüzde 34, sanayi sektöründekilerin yüzde 10, hizmet sektöründe çalışanlarda yüzde 7.2 oldu. Kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlarda yoksulluk oranı yüzde 32 olurken kentsel yerlerde bu oran yüzde 9.3’e çıktı. ? Okur yazar olmayanlarda yüzde 33.7 düzeyinde bulunan yoksulluk oranı, yüksekokul, fakülte ve üstü mezuniyete sahip bireylerde yüzde 1’e kadar düşüyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear