Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 Hüseyin Özer’in Ankara’da bir kömürlükten İngiltere’ye kadar uzanan yaşamı, bir başarı öyküsü C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 11 OCAK 2008 CUMA ‘Zengin değil, adam olmak önemli’ İlkay KILINÇ LONDRA Bir başarı öyküsü bu… Hani zaman zaman inanmakta güçlük çekeceğiniz türden… Bugün dünyanın en başarılı ve zengin 32 ismi arasına giren lezzet ustası Hüseyin Özer’in Tokat’ın Reşadiye ilçesinden başlayıp Londra’ya uzanan yaşam yolculuğu… Discovery Channel’ın hazırladığı ‘World’s Richest People Dünyanın En Zenginleri’ belgeseline giren üç Türk’ten biri Özer. Ama karşımızda, “Paralı adam heykeli görmedim hiç meydanlarda. Zengin olmayı değil, adam olmayı istiyorum sadece” diyen biri var. Servetinin 60 milyon dolar olduğu söyleniyor. Oysa para onun için “sadece alabileceği şeyleri” ifade ediyor, “hayatı” değil; bu yüzden de parayı maneviyata çevirmeye gayret ettiğini söylüyor. “İntihar edecekler benim yaşamımı öğrenince etmiyorlar” diyor Hüseyin Özer. Yaşadığı onca sıkıntıya karşın yine de mutlu bir çocukluk geçirdiğini anlatıyor: “Eğer ateşin önünde o kadar kalmasaydım, şimdi bu kadar lezzetli bir çörek olabilir miydim?” İLAH PARASI İÇİN KENTE GİTTİ Annesi, bir tarla için ikinci eş olarak satılmış babasına. O daha bebekken de yollarını ayırıp başkalarıyla evlenmişler. “Henüz 56 yaşlarımdayken hayvanları otlatmaya gittiğim bir gün analığım, tarlalar bölünecek diye azığıma koyduğu incirle beni zehirlemeye çalıştı. Hep okula gitmek istedim ama babam, analığım istemiyor diye beni hiç okula göndermedi. Bir süre sonra da beni evlatlıktan “A Tipi” Karşılama lete yutturulan kuruluşların hepsinin “ticari şirket direktörlükleri” olduğu ortaya çıktı. Bu bürolarda çalışanlar ise bulundukları ülkelerde işçi statüsünde görev yapıyorlarmış. Gazetemizin Avrupa’da satıldığı ülkelerden hangisinde bu sözde bürolardan varsa çalışan işçilerden (!) şunu yapmalarını rica ediyorum. Benim bu yazımı kesin ve kukla Cumhurbaşkanınıza gönderip okumasını sağlayın. Tamam, yüzü kesinlikle kızarmaz, utanmaz, allanmaz, bunları biliyoruz. Belki imana gelir de “Sahi ben ne yapıyorum?” diye kendine sorar. Aslında hakkında bu kadar yazılıp çizilen, bu kadar hakarete varan ifadeler kullanılan birinin, hiçbir şey olmamış gibi davranacağının da bilincindeyim. Atasözlerimiz içinde yer alan “ar damarı çatlamış” sözü tam bu adam için söylenmiş. Tabii “can çıkmazsa, huy çıkmaz” sözü de önemli. Geldiği gün internetten MA Talat ile ilgili haber ve yorumları okuyorum. Millet isyan halinde, hepsini buraya aktaramayacağıma göre sadece bir tanesini sizin de okumanızı istedim. “internethaber.com” isimli sitede “Hamza 44” rumuzunu kullanan okuyucu 04 Ocak 2008 tarihinde saat 14.50’de aynen şu yorumu yapmış: “Talat denen kişinin devlet adamlarına yaraşır şekilde karşılanmasını içime sindiremiyorum. Kıbrıs’ta Türk ve Türkiye düşmanlığı yapan,Türk askerine karşı tavır koyan, Lokmacı kapısının kaldırılmasını sağlayan, Rumlara ağzının suyu akarak bakan, geçmişte yaşanan Rum saldırılarını ve katliamlarını unutup, ders almayan biri lider midir Allah aşkına!” Bu yorum belki de en namuslu ve terbiyelisi. Onlarca sitede ne yorumlarla (!) karşılaştım. Asıl benim merak ettiğim konu meslektaşlarımızla ilgili. Gül ile yan yana yapılan kısa basın toplantısında bir Allah’ın kulu gazeteci çıkıp da sormuyor, “Beyefendi, yaklaşık on dakikadır konuşuyorsunuz ve adanın kuzeyinden sürekli Türk tarafı ya da Türk halkı olarak söz ettiniz. KKTC ifadesini kullanmak sizde bir rahatsızlık mı yaratıyor?” diye. Eğer bunu yapmıyorsanız, o zaman ne işiniz var orada? Gazetecilik cesaret isteyen meslektir. Eğer sadece söylenenleri aktaracaksanız gidip eskilerin deyimi ile “katip” olun. Karşınızdaki adamın çapı belli, görevi belli, karakteri belli, o zaman kamuoyunun sormak istediğini sorun ve akşam görevinizi yapmanın rahatlığı içinde yatağa girin. murilem@otenet.gr Bir arzuhalciye 2.5 lira verip dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e bir mektup yazdırmış “Okumak istiyorum” diye. Uzun süre yanıt beklemiş… Ses çıkmamış. Sonra bir mektup daha… Derken bir yanıt gelmiş. Süleyman Demirel imzalı mektuptan sadece bir adres çıkmış: İş Bulma Kurumu… reddetti. Dedem ve dayımlarla yaşamaya başladım. Ama yengem de istemedi beni; kurtlara yem olmam için dağa gönderdi. 7 yaşımda Erbaa’ya hayvanlara bakmak için köle gibi satıldım. Sonra tekrar köye gönderildim. Çok dayak yedim, hor görüldüm, aşağılandım… Babam beni reddedince p.ç durumuna düşmüştüm. Annem çok kızdı babamın beni reddetmesine. 11 yaşıma geldiğimde ise tabanca parası kazanıp babamı vurmak için Ankara’ya gönderildim.” Bir başına kalmış koca kentte… Aç, parasız, çaresiz… Sokaklarda yaşamaya başlamış sonra, kendi deyişiyle “sokak çocuğu” olmuş. Sıhhiye’deki parkın (şimdiki adıyla Abdi İpekçi Parkı) önündeki umumi tuvalete sığınmış, orada yaşamaya başlamış. Derken Anıttepe’deki bir pastanede iş bulmuş boğaz tokluğuna… Sobacılar çarşısında, İsmetpaşa’daki bir meyhanede çalışmış sonra. “İşte orada köşeyi döndüm, Lale Lokantası’nda... İçenlere istedikleri plakları çalıyordum, iyi bahşiş veriyorlardı. Hemen oda tutmaya gittim. O parayla ancak bir kömürlük tutabildim, bir de döşek aldım. Bütün hayatım orada değişti. Tüm önemli kararlarımı o kömürlükte aldım. Her şeyi sorgulamaya başladım. 1213 yaşlarındaydım.” Hiç okul sıralarına oturamamış ama sokaklardaki tabelalardan okumayı sökmeye çalışmış. Kitap dükkânlarının önünde çok beklemiş, hangi kitabı nasıl okuyacağını bilemeden. Bir arzuhalciye 2.5 lira verip dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e bir mektup yazdırmış “Okumak istiyorum” diye. Uzun süre yanıt beklemiş… Ses çıkmamış. Sonra bir mektup daha… Derken bir yanıt gelmiş. Süleyman Demirel imzalı mektuptan sadece bir adres çıkmış: İş Bulma Kurumu… Öfkelenmiş, kaldırıp atmış mektubu… Bu arada haline acıyanlar bilet almışlar onu köye göndermek için. Ama her seferinde ön kapıdan binip arka kapıdan kaçmış: “Üç bilet yaktım öyle… Korkuyordum köye dönmeye, aşağılanmıştım…” İngiltere’ye gitmeye o kömürlükte karar vermiş. 14 yaşında biriktirdikleriyle İngilizce dersi almaya başlamış. Sonra 19’unda İstanbul’a merhaba demiş. Yine lokantalarda çalışmış. Kazandığıyla, çok kötü durumda da olsa bir bodrum katı almayı başarmış. “Hep bodrum katında oturmayı isterdim. Çünkü yanlarından geçerken içindeki insanları, kurulu sobaları görürdüm. Sıcak yuvaları hatırlatırdı bana.. İki komünisti kiracı aldım bu eve. Baktım hak hukuktan söz ediyorlar, memleketi kurtaracaklar, ben de yardım etmeyi istedim. ‘Sen anlamazsın’ dediler. Bir türlü komünist olamadım yani.” IRADAN OLMAK İSTEMEDİ 21’inde Londra’ya gitme hayalini gerçekleştiren Özer, ilk res toranı Aspava’yı 26 yaşında açıp kebap satmış, 27’sinde ise eski çalıştığı yeri satın almış. Ama sıradan bir kebapçı olmak yerine Türk yemeklerine farklı lezzetler ekleyip modernize etmiş. Yemekleri çok beğenilmiş, kuyruklar oluşmuş bedava Türk şaraplarının ikram edildiği kapısında. Çok geçmeden ünlü Sofra restoranlarını açmış. Ancak mafya yüzünden, haraç vermeyi reddettiği için, 20 restoranından 15’ini kapatmak zorunda kalmış. Kalan 5 restoranından 4’ü Sofra 1’i Özer adını taşıyor. Restoranlarının başaşçısı yine kendisi, yemekleri önce damak tadına uyarlıyor sonra yanında çalışanlara öğretiyor: “Yemekleri kendime yapıyorum, kalanını da müşterilere satıyorum” diyor. Türk yemeğini dünya mutfağıyla ustalıkla birleştiriyor. Ona göre tarih ve coğrafyayı mutlaka iyi bilmek gerek, çünkü yemeğin milliyeti yok, bölgesi var. Müşteri yemeğini bitirmeden kalkarsa ücret almıyor. RALİYET AİLESİ ONDA YİYOR Dünyanın ünlü gazete ve dergilerinde ondan söz ediliyor. “Türkiye’yi iyi temsil edebiliyorsam, dünyaya tanıtabiliyorsam başarılıyım” diyen Hüseyin Özer, sanatçıdan politikacılara kadar birçok ünlü ismi ağırlıyor restoranlarında. Kraliyet ailesi onun yemeklerinden yiyor. Polo oynamaktan hoşlanıyor, Ferrari’si var ama yürümeyi tercih ediyor. Kendini geliştirmekten hiç vazgeçmiyor. Şu sıralar sanat tarihi dersleri alıyor. Memleketinde kurduğu vakıfla birçok çocuğun eğitimini üstleniyor. 57 yaşındaki güler yüzlü, gönlü zengin Hüseyin Özer, Türkiye’nin adını şimdi de Discovery Channel’dan duyuruyor dünyaya. Pazar günleri yayımlanan 8 bölümlük belgeselin 32 kişilik listesinde iki Türk daha bulunuyor: Biri ünlü reklamcı Alinur Velidedeoğlu, diğeri Avustralya’da cep telefonu mağaza zinciri olan ve geçen ekimde yaşamını yitiren Mustafa İlhan. K S S turdum konuşmasını izliyorum; “Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Türk tarafı, izolasyona uğramış Türk halkı” deyip duruyor. Konuşmanın sonunda dili sürçmüş olacak bir kerelik de olsa “KKTC” diye ağzından kaçıveriyor. Bu adama “A tipi karşılama” yapılmış. 10’uncu Cumhurbaşkanımız A. Necdet Sezer, Talat denen kuklanın ne olduğunu çok iyi bildiği için adamına göre muamele yapıyordu. Ancak şimdi artık AKP’nin borusu ötüyor. Böyle olunca KKTC Cumhurbaşkanı olduğunu iddia eden zavallıyı yere göğe sığdıramadılar. Ne de olsa adamları. İpleri Gül ile Erdoğan’ın elinde. Hayatında ilk defa olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne ait özel uçakla Ankara’ya getirildi. Top atışları ile karşılandı. Üzerinde yürüsün diye kırmızı halılar serildi. Eskiden otellerde kalırken, bu defa Abdullah Gül’ün hemen yanı başında bulunan camlı köşkte ağırlandı. Kolay değil tabii, o da şok oldu . Görmediği, alışmadığı, tahmin bile edemediği bir karşılama. Suratını dikkatle incelememe rağmen samimiyetini ve insanlığını çözemiyorum. Hissiz, renk vermeyen, sahte mimiklerle işi yürüten görüntü içinde. Benim ve benim gibi milyonların verdiği vergilerle uçak gönderiliyor. A tipi karşılama törenleri yapılıyor. Yemek yediriliyor. Halılar seriliyor. Merasim kıtası eşliğinde top atışları ile selamlanıyor. Ve bu rahat adam, hem de utanıp sıkılmadan, başında olduğu devletin ismini ancak bir kere telaffuz edebiliyor. Sebebi basit: KKTC’yi hazmedemediği gibi, satmak, yok etmek için elinden geleni yapmakla meşgul. Aklı fikri Rum yönetimi ile birleşmeden, Rumlara azınlık olarak yamanmadan yana. Kim bu Talat denen adam? Neden ben ve benim gibilerin verdiği vergilerle ağırlanır? Kan dökerek, can vererek kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin nasıl cumhurbaşkanı olur? İşte bu sebeple, o ve yardakçılarını taşıyan uçağın Esenboğa’ya tekerlek koymasından itibaren harcanan her kuruşun kendi adıma düşen kısmını kesinlikle helal etmiyorum. ??? A tipi karşılama yetmiyor, onuruna (ne kadar onuru varsa) verilen yemeğe KKTC’nin diplomatik bürolarının bulunduğu ülkelerin büyükelçileri de davet ediliyor. Hangi büro? Hangi temsilcilik? Hangi diplomatik kuruluş? Gördük işte geçenlerde ortaya çıkan rezaleti. Dünyada on dört ülkede faaliyet gösteren ve KKTC’nin diplomatik temsilcilikleri diye mil O Mahmut GÜRER ANKARA Türkiye, kaynak çeşitlendirmeyi zamanında tamamlayamadığı için İran’ın doğalgazı kesmesi nedeniyle büyük sıkıntı yaşıyor. Türkiye doğalgazının yüzde 50’sinden fazlasını Rusya’dan, kalanını da İran, Azerbaycan ve sıvı olarak Nijerya ile Cezayir’den alıyor. Mavi Akım ve İran hatları dışında kalan doğalgaz ise, Ukrayna ve Gürcistan üzerinden Anadolu’ya ulaşıyor. Bu da Kiev ve Tiflis yönetimlerine doğalgazı ücreti karşılığında kullanma hakkı veriyor. 2007 yılı kışında yaşanan doğalgaz krizinde de hem Ukrayna hem de Gürcistan hattan doğalgaz çekmişlerdi. Açık ancak Mavi Akım’dan gelen doğalgazın arttırılmasıyla kapatılmış, Rusya’ya fazladan para ödemek zorunda kalınmıştı. BOTAŞ yetkilileri kış şartlarının daha da ağırlaşması durumunda aynı durum ile tekrar karşılaşılabileceğini belirtiyorlar. Bu da zaten İran’dan doğalgaz alamayan Türkiye’nin büyük bir sıkıntı içine sürüklenmesine ne Doğalgazda sıkıntı sürecek den olacak. Kış şartları nedeniyle Rusya’dan gelen doğalgaz miktarının normal seviyenin yüzde 30 altına düştüğü kaydediliyor. BOTAŞ yetkilileri, bu durumu doğrularken, Cezayir ve Nijerya’dan alınacak sıvılaştırılmış doğalgaz aracılığıyla bu sorunun geçici olarak çözülmeye çalışılacağını belirtiyorlar. Ancak sıvılaştırılmış doğalgazın fiyatının boru hatları aracılığıyla gelen doğalgazın yaklaşık 2 katı olması da sıkıntının uzun sürmesi durumunda Türkiye’ye ciddi miktarlarda maddi külfet yüklenmesine neden olacak. BOTAŞ yönetim kurulunda da atanmayan üyeler nedeniyle sıkıntı yaşanıyor. 6 kişilik yönetim kurulunun toplanabilmesi için en az 4 üyesinin bulunması gerekiyor. Ancak şu anda şirketin yönetim kurulunda Genel Müdür Vekili Saltuk Düzyol , Genel Müdür Yardımcısı Rıza Çiftçi ile üye Osman Zühtü Göksel olmak üzere 3 kişi bulunuyor. Söz konusu atamalar, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ile BOTAŞ’ın birleştirilme planları nedeniyle gerçekleştirilmiyor. BOTAŞ yönetiminin eksik olması nedeniyle yıllardan bu yana Türkiye’nin ihtiyacı olan doğalgaz depolarına ilişkin ihaleler de gerçekleştirilemiyor. AP üyelerinin favorisi Türkiye Çimen BATURALP BRÜKSEL AB Komisyonu’nun genişleme genel müdürlüğü masası üzerinde Türkiye’yi ilgilendiren 26 soru yanıt bekliyor. Kasım ayından aralıktaki Noel tatiline kadar olan süreçte Avrupalı parlamenterler komisyona ve konseye, Türkiye ile ilgili değişik konularda 26 yazılı soru önergesi verdiler. Komisyondan bir yetkili Türkiye’nin AB’li parlamenterler arasında en popüler konulardan biri olduğunu belirtti. Yazılı soru önergelerinin 7 tanesi Yunanistan’dan, 5’i Kıbrıs’tan. Komisyona veya konseye yöneltilen soruların çoğunda “Türkiye’deki dini özgürlüklerin” tehdit altında olduğu belirtiliyor. 2010 yılının Avrupa kültür başkenti seçilen İstanbul’da, Ortodoks kiliselerine ve Hıristiyanlara ait kutsal mekânlara yönelik “tahripkâr tutumların Türkiye’nin AB yolundaki” durumunu nasıl etkileyeceği sorgulanıyor. Türkiye’den Yunanistan’a yasadışı sınır geçişlerindeki artış, Yunanlı parlamenterlerden gelen şikâyetlerden bir diğeri. Kıbrıs Rum Kesimi’nden parlamenter Marios Matsakis’in, Türkiye’yi ilgilendiren dört sorusu yanıt bekliyor. Daha önce Kıbrıs’taki bir nöbetçi kulübesinden Türk bayrağı çalması ile dikkat çeken Matsakis bir önergesinde Avrupa’da yaklaşık dört milyon Türk’ün de yaşadığının göz önünde bulundurularak Türkçenin AB’nin resmi dillerinden biri olarak kabul edilmesi için ne yapılabileceğini soruyor. Başka bir sorusunda ise Türkiye’nin AB üyeliğine karşıtlığını açıkça ifade eden Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi eleştirerek Sarkozy’nin görüşlerinin Türkiye’nin üyelik sürecini olumsuz etkilediği konusunda, Avrupa Komisyonu’nun kendisine katılıp katılmadığının yanıtlanmasını istiyor. ÜRK FUTBOLU DA SORULAR ARASINDA Belçikalı parlamenterlerden Koenraad Dillen, hazrlanmakta olan yeni anayasada, 24. maddeye “başka bir dine geçmek isteyen birinin kınanmamasını” ifade eden bir paragrafın eklenmesinin engellendiğini ve AKP’ nin bu konuda baskı yaptığını belirtiyor. İtalyan parlamenter Luca Romagnoli, KKTC’den vatandaşlık alan iki İtalyan parlamenterin edindikleri KKTC pasaportlarının AB topraklarında kullanılıp kullanılamayacağını sorarken, kaçırılan bir rahibin durumu, lüfer ve çipura ihracatında Türkiye’ye ek vergi uygulanması önerisi, işkence, Türk ordusundaki, Türk kökenli AB vatandaşlarının durumu, DTP’nin durumu, PKK’ye karşı TürkiyeIrak işbirliği, Türkiye’de açılması planlanan nükleer santrallar, yargıçlar ve savcılarla ilgili TESEV’in hazırladığı rapor, Türk futbolu, Avrupalı parlamenterlerin yönelttiği diğer soru önergelerinin farklı konularını oluşturuyor. PROJELER Türkiye’nin açığı kapatmak için çeşitli projeleri bulunuyor ancak, bunlar konusunda halen bir adım atılabilmiş değil. Ankara, Irak ve İran’dan TPAO tarafından işletilecek yeni hatlar çekerek, enerji güvenliğini sağlamayı planlıyor. Ancak İran’la 9 ay önce yapılan mutabakatın halen anlaşmaya dönüştürülmemiş olması ve Irak’taki istikrarsız durum sürecin tıkanmasına neden oluyor. T Başkanı George V. Bush, Ortadoğu gezisiABD ne çıkmadan önce, apar topar davet ettiği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, bugün Vaşington’da kabul ettikten hemen sonra İsrail’e uçacak. Yabancı basın, gergin AnkaraVaşington ilişkilerinin 5 Kasım Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Bush ile görüşmesinden ve Irak’ın kuzeyinde TSK’nin sınır ötesi harekâtına yeşil ışık yakılmasından sonra iki ülke ilişkilerinin rayına oturmaya başladığını yazıyor. Süresi sınırlı GülBush görüşmesinin gündem konuları şöyle: 1. PKK terörü: ABD’nin sağladığı istihbarat ve hava sahasının açılması olgusunun sürdürülmesi. Terörün finans kaynaklarının kesilmesinde de işbirliğine gidilmesi. 2. Soykırım tasarısı: Ertelenen tasarının 24 Nisan’dan önce yeni bir oldubittiyle Kongre gündemine alınmasının önlenmesi. KAVŞAK ÖZGEN ACAR AnkaraVaşington Diyaloğu gulanmasına ilişkin konular değerlendirilecek. Geçen yıl İstanbul’da yapılan “TürkiyeABD Ekonomik Ortaklık Toplantısı” sonrasında bilimsel teknoloji işbirliği anlaşmasının yenilenmesi, üniversitelerarası işbirliğinin arttırılması, ikili ticaret ve yatırım engellerinin kaldırılması, Azeri ve Hazar doğalgazının Türkiye üzerinden geçirilmesi gibi konular ele alınmıştı. İkili ticaret hacminin 1997’de toplam 6.7 milyar dolardan 2006’da 11 milyar dolara çıkmasına karşın, yine de yetersiz kalması Türkiye’yi üzüyor. İkili ticarette; Türkiye, 2007’nin ilk sekiz 3. KKTC: Adada, BM’nin adil, kapsamlı, kalıcı çözüme ulaşması, yalıtımın kaldırılması. Güney Kıbrıs seçimlerinin sonucuna değin ABD’nin bu konuda olumlu bir yaklaşımda bulunamayacağı sanılıyor. 4. Irak’ın geleceği: Irak’ın bütünlüğünün korunması ve Kerkük’te halkoylaması konularında ise bu yıl seçime giden ABD’den olumlu bir davranış beklenmiyor. Bu madde içinde Bush’un Gül’e İran konusunda bazı önerilerde bulunması ise kaçınılmaz. 5. Zaman kalırsa, 5 Temmuz 2006’da imzalanan “Ortak Vizyon ve Yapılandırılmış Diyalog Belgesinin” uy ayındaki mal ve hizmet satışının bir önceki yılın aynı süresindeki düzeye ulaşmayışından, buna karşılık alımın 1.2 milyar dolar artması ile 2.46 milyar dolarlık açık verilmesinden yakınıyor. Türkiye’nin demirçelik, tekstil ve hazır giyim satışında önemli düşme gözleniyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı yetkilileri “Türkiye’nin koskoca ABD’ye dış satışının genelin içinde yüzde 67, alımda ise yüzde 45 düzeyinde kalmasını gülünç” olarak niteliyorlar. Gül, Vaşington’da ayrıca Dışişleri ve Savunma Bakanları ile Beyaz Saray gündeminin ayrıntılarına girdikten sonra Nev York’ta BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile de akşam yemeğinde Kıbrıs sorununu görüşecek. Rum toplumunun seçimleri nedeniyle bu görüşmenin yeni genel sekreterin sorun hakkında bilgilendirilmesi dışında pek getirisi olmayacak. oacar?superonline.com