Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 AĞUSTOS 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 ‘Ilımlı İslam’ ABD’nin İsteği nin eski Dışişleri Bakan ABD’ Yardımcısı Richard Holbrooke’un Türkiye’deki “Ilımlı İslam” modeline övgüyle yaklaşması, diğer ülkeler için de örnek göstermesi ve Türkiye ile birlikte Malezya’yı da aynı çerçeve içinde ele alması, basınımızın başarılı dış politika yazarlarından Semih İdiz’in eleştirilerine neden olmuş (bkz. “Holbrooke da Türkiye’yi tanıma zahmetine katlanmamış” Semih İdiz, Milliyet 6 Ağustos Pazartesi sayfa 14). Sanıyorum, özde yanılan, Demokratlar’ın iktidara gelmeleri halinde, dışişleri bakanı yapmayı düşündükleri Holbrooke değil, daha çok İdiz’dir. Gerçi İdiz, Türkiye ile Malezya arasındaki farkların altını çizerken bir gerçeğe işaret etmektedir. Malezya’nın bir yandan laiklikten dem vururken öte yandan, Müslüman grubun baskısıyla, daha fazla şeriat uygulamasına yönelmekte olan, laikliği tartışma götüren bir ülke olduğu, bağnaz dinci grupların baskısı yüzünden laiklik konusunun enine boyuna tartışılmasının dahi artık ülkede yasaklandığı bu sütunda da 27 Temmuz Cuma günü yazılmıştı. Nüfusunun yalnızca yüzde 60’ı Müslüman olan, ama şeriatla laikliğin, (nasıl bir laiklikse!...) bir arada ya da yan yana uygulandığı Malezya ile Türkiye’nin aynı çerçeve içinde ele alınıp başkalarına örnek olarak gösterilmesini ilk bakışta yadırgamak doğaldır. Ama bütün bu şimdilik var olan farklılıklara karşın, Holbrooke gibi bir kişinin yanılarak böyle bir benzetme yaptığını söylemek bir değerlendirme hatası, kanımca. ??? Bir gerçeği unutmamakta yarar var. “Ilımlı İslam” ne kadar sürebileceği, demokrasiyle ne süre birlikte yürüyebileceği henüz bilinmeyen bir Amerikan icadıdır. Malezya örneğinde de, artık açıkça görüldüğü, olasıdır ki, Türkiye örneğinde de önümüzdeki dönemde görülebileceği gibi, modelin ana noktası ılımlılık, demokrasiyle birlikte yaşama niteliği değil, ABD’nin ve küreselleşmenin dayatmaları karşısındaki yumuşaklığı, dirençsizliğidir. Malezya’da yaşanan ve muhtemelen Türkiye’de de yaşanacak olanlar, İslamla demokrasinin bir arada yaşayamayacakları savını güçlendirmiyor. Çünkü Atatürk Türkiyesi’nin çok partili rejimi döneminde laiklik ilkesine bağlı kalındığı süre içinde şu ikisinin pek de âlâ bir arada bulunabilecekleri kanıtlanmıştır. Birbirleriyle bağdaşmayanlar, dinci rejimlerle demokrasilerdir. Dini siyasetin göbeğine yerleştirmeyi hedefleyen rejimler, ancak amaçlarını geri dönülmez biçimde gerçekleştirip pekiştirene kadar ılımlı olurlar, ondan sonra o yanıltıcı “ılımlı” görüntü sona erer. Olaylara Washington’dan bakanlar da bu gerçeği bilmez değiller. Ama onlar için önemli olan da zaten ne rejimin ılımlılığı ne de demokratlığıdır. Onlar yalnızca, söz konusu ülkelerdeki rejimlerin, küresel sermayenin isteklerini gerçekleştirmekteki performanslarıyla ilgilidirler. ??? Küresel sermayenin istekleri yerine getirildiği, önündeki engeller kaldırıldığı, yerleştiği ülkedeki çıkarları güvenceye alındığı sürece bu rejimler makbuldürler. Söz konusu rejimlerin çağdaş bir demokrasinin bütün ilke ve kurumlarıyla donatılmış olmalarının hiç önemi yoktur. Özelleştirme adı altında yapılan yabancılaştırmalar, kâr transferleri sürdürüldükçe, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri her isteyene açık olduğu, borçlar muntazaman ödendiği sürece rejimin aksaklıkları kimseyi fazla ilgilendirmez. İlgilenilen ülke, yabancı sermayenin istek ve çıkarlarını kusursuz yerine getirip o düzenin gerektirdiği reformları, yani ticaret ve iş serbestisini sağladığı sürece bir sorun yoktur ortada. İlgi konusu olan ülke, küresel sermayenin gereksinimlerine yanıt verebildiği ölçüde modernleşmiş sayılır. Tanzimat reformculuğu ve modernitesi yeterlidir. Ondan sonra, ne düşünce özgürlüğünün boyutları (tabii onların çıkarlarının sınırlarını zorlamadıkça) ne kadının durumu, ne laik eğitim, ne de eğitimin kalitesi ilgilendirir modeli ortaya atanları. Osmanlı borçlarını muntazaman ödediği sürece Tanzimat “çağdaşlığı!” Batı tarafından övülmüştür. “Tayyip modeli”, bu gerçeğin çağımıza uygulanmasından başka bir şey değildir. Türkiye, “Tayyip modeli” ile ılımlı İslam ve demokrasiyi birleştirdiği için değil, kendisinden istenenleri kusursuz yerine getirdiği için desteklenmekte ve övülmektedir. Su ve Toprak... ğlayan bir çocuk sesi duyduğumuzda, büyük bir hüzün yüreğimizin derinliklerinde bırakılmış anıları toplar... Yalnızlığın, acının, geri kalmışlığın resmidir önümüzde duran... İlkellik tüm ruhumuzu sarmış, yaşamımızı altüst etmiştir... Artık eskisi gibi değildir yaşamımız, evrene bakışımız... Artık eskisi gibi de değildir aşklar... Özü ve sevinci yaşamın derinliği olmaktan çıkarmışızdır. Başını öne eğen, gözlerini kapayan kimdir bilinmez... Bilinmediği için de sevginin, aşkın, tutkunun, barışın, özgürlüğün hiç anlamı yoktur... Dağlarımız, ovalarımız, göllerimiz, akarsularımız, koylarımız, büklerimiz teslim edilmiştir birilerine... Çokuluslu altın şirketleri dört koldan kuşatmıştır topraklarımızı... Şimdi sıra akarsularımızda ve göllerimizdedir... Tarih ve kültür bilincimiz yok edilmiştir. Umutlarımız, sevinçlerimiz uçup gitmiştir. Zeugma sular altındadır. Sıra Hasankeyf ve Allianoi’ye gelmiştir. Türkel Minibaş’ı bir kez daha okudum... 1800 yıldır termal enerjiyle çalışan tek sağlık merkezi olan Allianoi Yortanlı Barajı’nın suları altında kalacak... Tarih ve kültür!.. Boşverin canım!.. Ne demek tarihsel ve kültürel doku?.. Benim ülkemin içme suyu yatakları yok edilip “altın avcıları”nın kullanılımına açılırken kimsenin kılı kıpırdamadı... Su havzalarını kimse korumadı... Bakıyorum, bugünlerde herkes çığlık çığlığa: “Susuz kaldık, yetişin!” ??? Bir kıyı kasabasında güneşin ilk ışıklarını seyrediyorum... Masmavi bir gökyüzü, kıpır kıpır bir deniz... Bir çocuk, mavi gözleriyle sevginin tomurcuğunu patlatıyor... Başını okşuyorum... Güneş yavaş yavaş yükseliyor... Anı defterlerimde kalmış eski yazılar, zamanın sapağındaki savaş tanrıları, kan gölünde kendi çıkarları için hesap yapan cellatlar, dünyanın ölümsüzlüğünü bana öğreten dostlarım, arkadaşlarım... İşkencelerden geçmiş, sorgulanmış, demir parmaklıklar arkasına atılmış gençlerimiz, bağışıklık, boşvermişlik gölgesinde karşıma çıkıyorlar... Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz”ını okuduğumda çok gençtim; Tarık Dursun Kakınç’ın “Hasangiller”ini okuduğumda ortaokul öğrencisiydim... Toros Dağları’nın eteğindeyim ve Akdeniz’i soluyorum sessizce... Düşünmeye başlıyorum güneşin iyice yükseldiği saatlerde... Yaşamın derinliğinde açlığı, yoksulluğu, suyu, susuzluğu, emeği, sermayeyi ayırt edemeyen toplum, güzelle çirkinliğin arka bahçesinde ne yapıyor? Selçuk Şirince’deki Ali Nesin’in “Matematik Köyü” inşaatı mühürlenmiş... Neden ve niçin? Ali Nesin’in güncesini okuyorum öğle saatlerinde... Ali, yeryüzünde daha önce olmayan, olmuşsa da gerçekleşmeyen bir düşünceyi yaşama geçirmiş... Geçirmez olaymış!.. Güvenlik güçleri gelmiş, inşaatı mühürlemiş, çadırları sökmüş... Düşman mı bu çocuklar? Ah Ali Nesin, keşke Kuran kursu açsaydın, “Matematik Köyü” kurmaya kalkacağına... ??? Ağacın duruşu esen yeli gösterir... Benim yurdumda ağacın duruşu göze çarpar, kıskanılır ve kesilir... İlkellik tüm bedenimizi sarmıştır bizim... Ormanlarımız yanar, içimiz yanmaz!.. Sularımız yok olur... Su havzalarına villalar dikilir... Orman ve Hazine alanları işgal edilir... Seyrederiz hep birlikte... Maden Yasası’nın iptali için CHP’li Kemal Anadol ve arkadaşları Anayasa Mahkemesi’ne başvurur ama üç yıldır bir sonuç çıkmaz... Ali Nesin’in Şirince’deki “Matematik Okulu” mühürlenir... Toplum suskun olur, konuşmaz!.. Toplum hem korkak hem de yılgındır!.. Ortalığı ayağa kaldırmaz... A BABANIN ADI TAYYİP, ANANIN ADI EMİNE HA?.. EL KADI DA ENİŞTEN OLUR HERHALDE... Yunanistan’ın, Osmanlı döneminden kalma tarihi eserleri ortadan kaldırmaya çalıştığı öne sürüldü ‘Tarihi cami kilise oluyor’ Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Kaymakçı, “Özellikle İzmir Ticaret Odası başta olmak üzere, Yunanistan ile sıcak ilişkiler kurma ve sürdürme uğraşında olan işadamlarımız oralardaki temaslarında Osmanlı eserlerinin korunması ve Türklerin kimlik hakları konularını gündeme getirmeliler” dedi. Ozan YAYMAN İZMİR Rodos, İstanköy ve Onikiada Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı, Yunanistan’ın, Osmanlı döneminden kalma tarihi eserleri bilinçli biçimde ortadan kaldırmaya çalıştığını söyledi. Bahçesinde Türk mezarlığının da bulunduğu Rodos’un Rodini bölgesindeki Muradiye Camisi’nin kiliseye dönüştürülmeye çalışıldığını belirten Kaymakçı, “Uygar Avrupa Birliği’ni ve Yunanistan ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi konusunda önemli adımlar atan işadamlarımızı, Yunanistan’daki Osmanlı eserlerinin, kültürel mirasımızın korunması konusunda duyarlı olmaya çağırıyoruz” dedi. Rodini’de, Mela Paulou ve Riga Fereou caddelerinin kesiştiği noktada bulunan caminin “Kıbrıs Evi” adıyla kiliseye dönüştürülmesi için hazırlıklara başlandığını bildiren Kaymakçı, AB fonlarından 400 bin Avro kaynak aktarılan proje kapsamında, caminin kubbelerinin yaktırıldığını öne sürdü. dığını bildirdi. Kaymakçı, İzmir Buca’daki Protestan Baptist Kilisesi’nin, cemaatinden gelen istekler doğrultusunda yeniden ibadete açıldığını anımsatarak Türkiye’nin böylesi adımlar attığı bir ortamda Yunanistan’ın tersi uygulamalarda bulunmasının, uluslararası sözleşmelerin ihlali anlamına geldiğine dikkat çekti. Prof. Kaymakçı, Rodos’taki kütüphaneyi de içeren kompleksin, Osmanlı’nın estetiğini yansıtan yapısıyla da önemli bir eser olduğunu söyleyerek şu görüşlere yer verdi: “Yunanistan, Rodos’ta ya da başka yerleşimyerlerindeki Osmanlı eserlerinin yıkılması ya da yok olması için sürdürdüğü politikalarına devam ediyor. Bazı merkezi yerlerdeki eserleri göstermelik olarak onarıyorlar, ancak gözlerden uzak mekânların yok olmasına seyirci kalıyorlar. Rodos’ta başka bir sıkıntı da, orada yaşayan Türklerin, Türk kimliğiyle örgütlenmesinin yasak olması. Rodoslu Müslümanlar adı altında örgütlenebiliyorlar. Ayrıca Rodos ve İstanköy’de yaşayan Türklerin Türkçe öğrenim hakkı dahi yok.” CAMİ İBADETE KAPATILDI Cami bahçesinde yer alan Türk mezarlığına da zarar verildiğini ve mezar taşlarının yerinden söküldüğünü açıklayan Kaymakçı, 1436 yılında Sultan 2. Murat tarafından yaptırılan caminin, müezzinin ölümünün ardından ibadete kapatıl Nasrettin Hoca’nın karikatürist torunları İstanbul Haber Servisi Karikatürcüler Derneği tarafından düzenlenen 27. Uluslararası Nasrettin Hoca karikatür yarışması sonuçlandı. 63 ülkeden 1055 sanatçının 2 bin 320 karikatürünün değerlendirildiği yarışmada, büyük ödülü Rusya’dan Nikitin Igor kazandı. Yarışmanın değerlendirme toplantısı 26 Temmuz Pazar günü İstanbul Ramada Oteli’nde gerçekleştirildi. Yarışmanın bu yılki jürisinde Türkiye’den, gazetemiz çizerlerinden Turhan Selçuk’un da aralarında bulunduğu Tonguç Yaşar, İsmet Lokman, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Ercan Akyol ve Metin Peker yer aldı. Konuk jüri üyeleri ise Suriye’den Raed Khalil, Bulgaristan’dan Rumen Dragostinov, Almanya’dan Valeriu Curtu, Rusya’dan Valentin Druzhinin, Sırbistan’dan Jugoslav Vhalovic ve Hırvatistan’dan Zelco Ceric’den oluştu. Yarışmanın sonuçlarına göre büyük ödül Rusya’dan Igor’a verilirken, 750 ABD Doları ise Türkiye’den Muhittin Köroğlu, Agim Solaj, Ahmet Öztürk Levent ve İtalya’dan Alessandro Gatto arasında paylaştırıldı. Nasrettin Hoca Ödülü ise Romanya’dan Cristinel Vecerdea’ya, Karikatürcüler Derneği Ödülü Türkiye’den Musa Gümüş’e, Jüri Ödülü Sami Caner’e, Kültür Bakanlığı Ödülü Meksika’dan Angel Boligan’a, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü Ödülü Bulgaristan’dan Donio Donev’e, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ödülü Türkiye’den Şevket Yalaz’a, Çankaya Belediyesi Ödülü Güney Kore’den Kim Dong Bum’a, Cumhuriyet Gazetesi Ödülü Güney Kore’den Taeyong Kang’a, Akşam Gazetesi Ödülü Çin’den Xve Hong’a, TGC Ödülü İran’dan Saeed Sadeghı’ya, TRT Ödülü Moldavya’dan Victor Crudu’ya, TBB Ödülü İran’dan Hamid Soufi’ya, Umut Vakfı Ödülü SırbistanKaradağ’dan Goran Divaç’a, Show TV Ödülü Küba’dan Arıstıdes E. Hernandez’e, TV 8 Ödülü İran’dan Omidreza Khorsanov’a ve Türk İş Ödülü Çin’den Li Xiao Yang’a verildi. renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69