25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 301. maddeye inat RAKEL DİNK Ali Deniz USLU C röportaj DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 10 AĞUSTOS 2007 CUMA Bozcaada’da Şiir durulmasını beklediği bir limandır. Bu konum kenti zenginleştirmiştir. Yunanistanlı kavimler, bu zenginliği ele geçirmek için bir kız kaçırma olayını gerekçe göstererek birleşip savaş ilan ederler. Kent kuşatması on yıl sürer. Onuncu yılın sonunda kenti alamayacaklarını anlayarak bir hileye başvururlar. Geri dönüyormuş gibi yaparak gemilerini Bozcaada’nın arkasındaki bir koya saklarlar. Geride içi asker dolu büyük bir tahta at bırakırlar. Bu atın içindekilerin geri gelen Yunanlılara kapıları açmasıyla kenti ele geçirirler. Savaş yalnız insanlar arasında kalmaz, Tanrılar da işe karışır. Bir yanda Kazdağı’nın tepesinde oturanlar, öte yanda Semadirek adasının yüksek tepesindekiler... Troya Savaşı, Kazdağı’ndan Semadirek adasına dek yayılan geniş bir coğrafya içinde gerçekleşir. Troya savaşı, insanlığın belleğinde o denli güçlü izler bırakmıştır ki, pek çok ulus varoluş kaynağı olarak Troya’yı görmüştür. Troya Savaşı’ndan sağ kalan kahramanların Avrupa’ya göç ederek bugünün önde gelen uluslarının temellerini attıklarına inanılır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u aldıktan sonra, Mustafa Kemal’in de Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra Troya’yı andıklarına ilişkin söylentiler de bu olayın insanlığın belleğindeki güçlü yerini gösteren örneklerdir. ??? Günümüzde Troya’nın bütün insanlık için önemi sürmektedir. Örenyerini yılda beş yüz bin kişinin geziyor olması da bunun bir göstergesi. Dolayısıyla Troya, çevresindeki Çanakkale, Bozcaada, Gökçeada, Ezine gibi yerler için büyük bir gelişim gizilgücü taşıyor. Bozcaada’da alçakgönüllüce başlatılmış olan şiir etkinliklerinin, zaman içinde Troya ve çevresini Kazdağı’ndan Semadirek’e dek kapsayacak büyük bir uluslararası şenliğe dönüşmesi, ülkemizin tanıtım ve gelişimine hayal bile edilemeyecek büyük katkılar sağlayabilir. turgay@fisekci.com ORHAN ERİNÇ (TGC Başkanı) Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Basın Özgürlüğü 2007” ödülü, bu yıl 301’inci maddeden mağdur olan ve yargılanan tüm gazeteciler ve yazarlar adına, katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Ragıp Zarakolu ve avukat Gülçin Çaylıgil arasında paylaştırıldı. Kurumsal ödül ise “gazetecilerin ekonomik, sosyal ve sendikal haklarının sağlanması yolunda yaptığı çalışmalar” nedeniyle Türkiye Gazeteciler Sendikası’na verildi. Hrant Dink yerine ödülü eşi Rakel Dink alırken kısa bir konuşmayla acısını ve tepkisini dile getirdi; işte o yazıdan bir bölüm ve avukat Gülçin Çaylıgil, Ragıp Zarakolu ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç’in anlattıkları... rant Dink’in eşi Rakel Dink Basın Özgürlüğü Ödülü’nü TGC Başkanı Orhan Erinç’in elinden aldıktan sonra şu konuşmayı yaptı: Eşim Hrant Dink, katledilmeden önce de düşünce özgürlüğü ile alakalı birçok ödüller aldı. Eşim ve onun gibi ödül alan kişilerle ilgili olarak, Adalet Bakanı Cemil Çiçek “Sevinsinler, sayemizde ödüller alıyorlar” demişti. Hatırlarsanız eşim de bunun üzerine “Bize verilecek en büyük ödül 301 ve benzeri maddelerin kaldırılmasıdır” demişti. Aynı bakanın Meclis kürsüsünden eşimin de aralarında bulunduğu konferans katılımcılarını “hain” olarak ilan ettiğini hatırlamadan edemiyorum. Eşimle tartışma programlarını izlerken “Herkes istediği gibi düşünmekte özgürdür” diye başlayıp “ama” H ile devam eden konuşmaları komik bulurduk. “Ellerinde olsa düşünmemize de karışacaklar” derdik. Gerçekten de Türkiye’de bırakın özgür ifadeyi, özgürce düşünebilme konusunda bile eksiklerimiz çok fazla. Toplumun özgürce düşünme hakkı bile eğitim sistemi marifetiyle elinden alınıyor. Tek tip insan, tek tip düşünce yetiştirmekten kurtulmadıkça ülke gerçeğe doğru ilerleyemez. Tanrı’nın sözü der ki, “Kulaktan kulağa fısıldanan sözler, gün gelecek dağ başında bağırılacak, gizlide hiçbir şey kalmayacaktır.” İşte tam da bu yüzden, beğenmedikleri düşüncelerin açıklanmasına karşı olanlar boş bir çaba içindedirler. Onlara tek bir söz daha söylemek isterim: “Gerçeği bileceksiniz. Gerçek sizi özgür kılacak.” Büyük Seçici Kurul bu ödülün gerekçelerini belirlerken Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinin basını tehdit eden önemli bir unsur olduğu görüşünde birleşmişti. Özellikle de 301’inci maddenin yürürlükten kaldırılan 159’uncu maddedeki yargılama için izin alma koşulunu da yadsıyan yapısı, Seçici Kurul tarafından dikkate alındı, bu haliyle 301’inci maddenin siyasal ve ideolojik inançları nedeniyle başvuranlar tarafından kolaylıkla kullanılabilir olduğu görüşüne vardık. Bu nedenle 301’den hüküm giyen ve menfur bir saldırı sonucu öldürülen gazeteci Hırant Dink’i, 301’inci madde nedeniyle hakkında sürekli soruşturma açılan, halen bu davalar yüzünden yazarlığını ve yayıncılığını nesnel ölçülerde yapma olanağı bulamayan Ragıp Zarakolu’nu ve uzun yıllar boyunca düşünce ve ifade özgürlüğünden yargılananların yanında olan, davalarını kararlılıkla yürüten, hukukçu Gülçin Çaylıgil’i, 301’inci maddeden mağdur olan tüm gazeteciler ve yazarlar adına ödüle değer bulduk. Türkiye’deki basın özgürlüğüne son dönemden ziyade biraz daha geriden bakmak gerekli. Ceza yasası tasarısı gündeme geldiğinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak 26 maddenin yanlışlığını gündeme getirdik. Bu maddeler arasında yeni suç tanımları vardı ve bu tanımlar somut değil, soyut olarak getiriliyorlardı. Biz bu bahsettiğim 26 maddeden 13’ünün değişimini, bir kısım suç tanımlarının değiştirilmesini sağladık. 301’inci madde de Türkiye’de ifade özgürlüğünün önünü kesen ceza maddeleri arasında tek değil, ama gerek yargılamaya yol açan durumlar, gerek yargılama sırasında olanlar, gerekse bu nedenle yöneltilen “vatan hainliği” suçlamaları dolayısıyla özel bir konumda ve bir simge. Yeni yasama döneminde başta 301’inci madde olmak üzere düşüncenin önünü kesen maddelerde değişiklik yapılması hepimizin dileği. Yasalar siyasetçiler tarafından yapılıyor, düzenleniyor, ama hukuk ile siyaset çoğu zaman karşı karşıya geliyor. Burada hukuk tercih edilmesi gerekirken siyaset ön plana çıkıyor. Hukuk artık siyasetten ve bireysel tercihlerden uzak olmalı. ltı yıldır Bozcaada’da ağustos ayının ilk hafta sonunda ülkemizin önde gelen şairlerinden birinin katılımıyla “Ozanın Günü ve İlyada Okumaları” adlı şiir etkinliği düzenleniyor. Ada halkının yanı sıra tatil için orada bulunanların da geniş ilgisini çeken bu buluşmanın bu yılki konuğu çağdaş şiirimizin önemli şairlerinden biri olan Refik Durbaş’tı. “Ozanın Günü” adlı buluşma, Cevat Çapan’ın sunuş konuşmasıyla açıldı. Sonra da Refik Durbaş, müzik eşliğinde kırk yılı aşkın bir zamana yayılan şiir serüveninden örnekler okudu. Etkinliğin ikinci günü Homeros okumasına ayrılıyor. Bu yıl da adanın Troya’ya bakan kıyısında gündoğumunda yılın ozanının İlyada’nın ilk dizelerini okumasıyla başladı ve orada bulunanların değişik dillerden destanı okumalarıyla sürdü. Etkinliğin düzenleyicilerinden Haluk Şahin’in okumalar arasında destana ilişkin yaptığı açıklamalar da iki bin yedi yüz yıl önce bu topraklarda yazılmış dizelerin ne denli bu coğrafyanın havasını suyunu yansıtan somutlukta olduğunu gösterdi. Bu etkinliğin özel bir anlamı var: İnsanoğlunun yarattığı en eski ve büyük edebiyat yapıtları olan Homeros destanları, günümüzden üç bin iki yüz yıl önce gerçekleşen Troya Savaşı’nı ve sonrasını anlatıyor. Sabah destandan bölümler okunduktan sonra öğleden sonra da Troya kazı alanında gezerken burada kazı yöneticilerinden Dr. Rüstem Aslan’dan Troya ile İlyada destanı arasındaki ilişkileri dinledik. Gerçekten de kent surlarının tanımından, ovanın, ırmakların ve denizin tanımına kadar, destandaki betimlemelerle gözümüzün önündeki somut görüntüler örtüşüyordu. Alman serüvenci H. Schliemann’ın, Homeros’un İlyada’da anlattığı bilgilerden yola çıkarak Troya’da yaptığı kazılarla Troya Kralı Priamos’a ait hazineleri bulmuş olması da yine böyle somut bir örtüşme örneğidir. Troya, Çanakkale Boğazı’nın ağzında, stratejik bir konumdadır. Karadeniz’e geçecek gemilerin sert rüzgârların A GÜLÇİN ÇAYLIGİL (Avukat) RAGIP ZARAKOLU (Yayıncı) 2600 yıl sonra tarihsel yolculuk Aslına uygun olarak yapılacak koloni gemileri, Foça’dan Marsilya’ya 2008’de yola çıkacak... Emre DÖKER İZMİR 12 İon kentinden biri olan Phokaia’nın (Foça) MÖ 600’lü yıllarda Avrupa’ya taşıdığı bilgi ve kültürü bugünlere aktarmak için çeşitli girişimler yürütülüyor. Arkeolojik verilere dayanılarak yapımı süren koloni gemileriyle Foça’dan Marsilya’ya 20 kişilik ekiple 2008 Nisanı’nda tarihsel yolculuk yapılacak. ARSİLYA’NIN KURUCULARI 360 Derece Grubu tarafından başlatılan projenin amacı, Anadolu ve Ege uygarlıklarının Akdeniz ülkeleri üzerindeki etkilerini gün ışığına çıkarmak. Proje Koordinatörü Mualla Erkut, tarihsel süreçle ilgili şu bilgileri veriyor: “Ege’de yer alan 12 İon kentinin en önemlileri Smyrna ve Phokaia, Avrupa’da oluşturdukları kolonilerle kültürlerini ve bilgilerini bu bölgelere taşımışlardır. Bunlardan en önemlileri ise Fransa’nın Marsilya kentidir. Foça’nın bir başka özelliği de Marsilya Limanı’nda bulunan plakette yazandır. Plakette, ‘Bu şehir MÖ 600 yılında Anadolu’dan gelen Foçalılar tarafından kurulmuştur’ yazar. Projenin çıkış noktasını oluşturması açısından bu yazı önemli.” am 54 yıldır bu mesleği yapıyorum ve gerek hukukun, gerekse ülkenin bu kadar karanlık bir duruma geldiği başka bir dönem yaşamadım. İktidarların eleştiriye tahammülü yok, oysa eleştirilmeyecek hiçbir şey yoktur! Eleştiri vardır ve sert olmalıdır. Farklı, hatta marjinal düşünceler de öne sürebilirsiniz. Bu demokrasinin vazgeçilmezidir, gereğidir. Eleştiri kabul edilmedikçe, aydınlar, gazeteciler hedef haline getiriliyor, ayrılıkçı, dinci, etnik ayrımcılıklar keskinleştiriliyor. Herkes birbirini hedef gösterebiliyor, tehdit edebiliyor. T Hrant Dink’in 301. maddeden yargılandığı dönemde duruşma kapılarında yaşanan tahrik ve provokasyonlar bunun bir sonucuydu. Orhan Pamuk’un tehditler nedeniyle ülkesine gelememesi ne menem bir şeydir. Bir ülkede hukuk olmadığında kendini haklı görenler, başkalarını öldürmeyi görev ve doğal sayacak bir zihniyeti içselleştirirler. Türkiye bir hukuk devletidir diyemiyorum. Zaten bunu söylemek için hukukçu olmak da gerekmiyor. 80 küsur yıllık Cumhuriyet tarihinin 40 yılı olağanüstü hal ile ve sıkıyönetim ile geçti. Böyle bir istatistik karşısında hukuktan nasıl bahsedilebilir? oplum hızla kutuplara çekiliyor, hatta zorla itiliyor. Bunda basının sorumluluğu var, ama sorumsuz tavırları devam ediyor. Hrant’ın ardından ağıt yakmak çok anlamlıydı. Bütün medya da o konuda çok dürüst bir tavır gösterdi. Belki de utanç duydukları için bunu yaptılar, ama şimdi de Taner Akçam hedefte. Bu da fazla ders alınmadığını gösteriyor. Toplum içinde öteki kabul edilenler ile diyalog ve empati sürecini başlatmak zorundayız. Türkiye’de basın ve düşünce özgürlüğünün geleceği açısından kafalardaki karakolların kaldırılması gerekiyor. Bu özellikle basın davalarını yürüten adli kurumlar açısından da gerekli. Gereksiz yere Türkiye’deki adalet sistemi basın davalarının işgali altına giriyor. Bunun nedeni kanunların kötü yazılmış ve yoruma açık olması. İkincisi de bu yorumu yapacakların ideolojileri açısından kendilerini T şartlamış olmaları. Gazeteci, hukukçu, yazar olarak herkesin görevini iyi niyetli bir şekilde yapması gerekiyor. Seçimler ile başladığımız noktaya geldik. Filmin tekrar kopmaması için herkesin sorumluluklarının farkına varması gerekli. Yoksa çok daha vahim olaylara hazırlıklı olmalıyız. Sansür de halkı korumak adına yapılıyormuş gibi meşrulaştırılıyor. Sanki halk cahil, hiçbir sağduyusu yok. Diğer yandan da halkı gerçekten tahrik eden yayınlar konusunda bazı adli mekanizmalarımız son derece duyarsız. Bunun sonucunda da linç olayları meydana gelebiliyor. Sonra da emniyet müdürleri ve valiler bunu, halkın haklı tepkisi olarak nitelendiriyor. Bu korkunç bir şey! Aşırı milliyetçiliği toplumu koruyacak bir güç unsuru olarak kullanmak da son derece tehlikeli bir politika. M BELGESEL OLACAK Dönemin tarihsel özelliklerine uygun gemilerin, arkeolojik veriler dikkate alınarak yeniden yapıldığını anımsatan Erkut, “Gemiler, Phokaia’lıların Ege ve Akdeniz’de gittiği ve koloni kurduğu, bugünkü adları, Molyvoz, Pire, Elea, Syracuse, Olbia, Alalia, Nice, Antipolis olan limanlara uğrayacak. Bu yolculuğu kapsayacak bir belgesel film de hazırlanacak” diye konuştu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear