23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

2 AÇI C olaylar ve görüşler 1 HAZİRAN 2007 CUMA MÜMTAZ SOYSAL Örtünme Konusu G eçen yirmi yılı aşkın bir sürede Türkiye’nin gündemine yerleşmiş bir konudur bu. Gelecekte de kim bilir ne kadar süre bu problemi çözmeye çalışacağız. Kadınlarımızın saçlarını örtmesi, ne zaman ve nerede örtmesi, ne kadar örtmesi politik ve bilimsel çevrelerde, medyada, hukuk alanında, yurtiçinde ve yurtdışında sonuçlanamayan tartışmalara konu olmaktadır. Ülkemizi tehdit eden sayısız çözüm bekleyen sorunları bir tarafa bırakarak böyle hayatımızın çok önemsiz bir konusunu sürekli gündemde tutmanın, neden bu kadar geniş ve ağırlığı giderek artan ölçüde benimsendiğini araştırmak gerekir. Yeryüzüne en son gelmiş ve yaygın şekilde halk kitlelerince kabul edilmiş olan Müslümanlık dini, geldiği günlerde akılcı, pratik, doğrucu, eğitici nitelikleri ile insanları doğru yollara yönlendirmede olağanüstü etkili olmuştur. İlk dönemden sonra geçen yıllarda bu mükemmel din giderek esas amaçlarından ve doğru yönde etkileme niteliklerinden saptırılarak halk kitlelerini maksatlı olarak değişik yollara yönlendirmede araç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bunları yapanlar kendilerine çıkar sağlamak amacıyla asılsız efsanelere, uydurulmuş hadislere veya kendi yarattıkları temelsiz kurallara dayanan, kendilerini Allah’a daha yakın, daha önemli Müslüman olarak tanımlayan ruhani liderler ile dini konuları saptırarak, PENCERE Aklı Başında Türk Ne Düşünür?.. klı başında bir Türk elbette insanlık kapsamında ülkesini düşünür... Cumhuriyet devletinin kuruluş felsefesi de budur!.. ? Peki, aklı başında bir Türk (Türk sözcüğünü etnik anlamda vurgulamıyorum, yurtseverlik, vatandaşlık kavramında kullanıyorum) şu günlerde, satırbaşlarıyla ele alınırsa, ne düşünür?.. Ülke terör tehdidi altındadır... Terör insanlık suçudur, özrü yoktur, hiçbir gerekçe teröre hak kazandıramaz... Üstelik bu terör, Amerikan işgali altındaki Irak’tan Türkiye’ye ihraç ediliyor... ABD’nin Kuzey Irak’ta yuvalanmış terör örgütü PKK’yi himaye ettiği artık kanıtlanmış ve açık seçik bir gerçeğe dönüşmüştür... ABD aynı zamanda BOP’u (Büyük Ortadoğu Projesi) yürütmek için AKP’yi Türkiye’de tutuyor, himaye ediyor, destekliyor... AB, Türkiye’nin üyelik konusunu askıya almıştır. Zaten 1015 yıl sonra karara bağlanacak ucu açık ve ‘ne idüğü belirsiz’ süreçte Fransa, Almanya vb. Türkiye’nin üyeliğine şimdiden olumsuz bakıyorlar... Kıbrıs Rum Devleti Ada’daki hukuksal çelişki ve sorun yok sayılarak üyeliğe alınmış, AB bu alandaki ağırlığını Türkler aleyhine kullanmakta vakit yitirmemiştir... Yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanmış Ermeni tehciri Avrupa’da ve Amerika’da ‘soykırım’ iddiasıyla güncelleştirilmiş; Cumhuriyet Türkiyesi’ni kuşatan bir tehdide dönüştürülmüştür. Türkiye ekonomisi Amerika’ya bağlı IMF marifetiyle yönetilmektedir. Borsa, faiz ve dış borçlanma marifetiyle ülkede yaratılan güdümlü rejim, ekonomiyi iç ve dış çıkar örgütleri için bir folluğa çevirmiştir... Laik Türkiye Cumhuriyeti, Amerikan tasarımıyla, daha başka deyişle bir yabancı devlet desteğiyle İslamcı bir devlet düzenine dönüştürülmek sürecine sürüklenmiştir... AKP bu yabancı tasarımın içerdeki partisidir, şimdi de anayasayı değiştirmek istediği görülüyor... 4’te 1 seçmen oyuyla Meclis’in 3’te 2’sini ele geçiren AKP’nin, seçimlere gitmeden anayasayı alelacele değiştirmek istemesi, hiçbir iyi niyetle bağdaşamaz... Ülkede laiklik, bağımsızlık, Atatürk, ordu, üniversite düşmanlığı doruklara tırmanmış; adeta Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığına dönüşmüştür. Bu yoldaki siyasal örgüt ve akımlar (dinci ve liboş) ‘kayıt dışı’ denilen paralarla dışardan ve içerden desteklenmektedir... Medya siyasal iktidarın denetimine geçmiştir; büyük çoğunluğuyla İslamcı devlet projesinin dış destekli gücüne teslimiyet içindedir... ? Batı (Amerika, Avrupa) genellikle Türkiye’ye nasıl bakıyor?.. Ilımlı İslam Devleti Modeli ABD’nin Ortadoğu’da Türkiye üzerine tasarımıdır; ancak ülkede olan bitenlere karşı halkta tepkiler oluşmaya başlayınca Batı tedirgin oldu... Diyorlar ki: Türkiye’de milliyetçilik yükseliyor.. Peki, bu durumda ne yükselecekti?.. Aklı başında bir Türk elbette birey (yurttaş) olarak kendisini ve vatanını düşünecek, ulusun ve ülkenin çıkarlarını savunmaya yönelecektir... ABD’nin projesine bağlı dış kökenli İslamcılığa karşı milliyetçiliğin (ulusalcılığın) yükselmesi en doğal gelişmedir, tepkidir, çağdaşlıktır; emperyalizme karşı nefsini koruma içgüdüsünden kaynaklanan uyanıştır... Aklı başında Türkler bir araya gelebilirlerse, Türkiye içli dışlı kuşatmayı yararak kendine gelecek, insanlık âlemindeki onurlu işlevini yeniden üstlenecektir. Prof. Dr. Ahmet F. AKYÜZ halkın samimi inançlarını kullanarak onları kandırma yolunu seçen siyasilerdir. Bu kişiler uzun yıllardan beri Müslümanlık dininin doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, sevgi gibi dinin temel yapısını oluşturan niteliklerini kenara iterek, hatta özellikle unutturarak, kendi etki alanlarını somut eylemlerle hissettirecek yapay kişisel kurallarını ön planda tutmaya çalışmaktadırlar. Gündemi saptırma: Bunlar kendilerine yaygın destek sağlayan siyasi iktidarla tam bir dayanışma içindedirler. Bu grupların kaynağı cehalet ve çıkar olan bu eylemleri sonucunda Müslümanlık dini karşıt çevreler tarafından terör ve seks dini olarak tanıtılmaya başlanmıştır. Özellikle siyasi iktidar ve çevresinin başörtüsünü Müslümanlığın en önemli bağlılık simgesi olarak tanımlamaya devam etmesinin nedeni, her an herkes tarafından görülebilir basit bir uygulama olmasıdır. Başını örtenlerin daha inançlı, örtmeyenlerin eksik inançlı oldukları, sürekli ve her fırsatta halk kitlelerine telkin edilmektedir. Böylece halkın bir bölümü diğerinden ayrılarak kendilerine daha yakın olmaktadır. Bu konunun sürekli gündemde tutulması ise dış siyasetteki başarısızlıkların ve yurtiçinde yanlış uygulamaların, görülmemiş ölçüde her sahada yapılan yolsuzlukların kamuoyundan gizlenme çabası İstanbul Teknik Üniversitesi E. Öğretim Üyesi mi? 3. Başörtülü sporcu olmaz: Çağdışında kalmak istemeyen toplumlar çağdaşlığın genel kurallarına kesin olarak uymak zorundadır. Çağdaş spor uygulamalarında bütün toplumların kabul ettiği (bağnaz yönetimlerin hâkim olduğu birkaç ülke dışında) giyinme şekilleri vardır. Bunlara aykırı giyimlerle bu spor uygulamalarına katılmanız mümkün değildir ve pratik de değildir. Örneğin uluslararası yarışmalarda önemli başarılar kazanmış olan kadın sporcularımız, kapalı elbise ve başörtülü olarak bu yarışmalara katılamazlardı. Bu kişiler inançları, düşünceleri ne olursa olsun oyunların kurallarına uymak zorundadırlar. Aksini uygulama yolunda direnen toplumlar çağdışı kalırlar. Sonuç: Toplumsal bir kâbus halinde her gün her çevrede sürekli karşılaştığımız, kadınların başlarını örtüp örtmemesi üzerinde yapılan yaygın tartışmalara akılcı bir yaklaşımla son vermenin zamanı gelmiştir. Yukarıdaki paragrafta tanımladığım çevrelerin sürekli gündemde tutmaya çalıştıkları başörtüsünün daha inançlı olmanın simgesi efsanesinin halkların bilinçlenmesi ile boş bir çıkar aracı olduğu anlaşılacaktır. Birkaç nesil sonra baş örtmenin bilgisizlik simgesi olarak anılabileceğini de düşünmemiz gerekir. Engel Fransa mı? OSOVA’DA ortaya çıkan yeni bir sorun, AB’ye tam üyelik konusunda Türkiye’nin önündeki en zor engelin Kıbrıs Rum Yönetimi olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Sorun, aslında çok basit: Eski Yugoslavya’nın özerk bölgelerinden biri olan Kosova, bağımsız devlet olmanın eşiğinde. Gerekli hazırlıkları ve yeni anayasal düzenlemeleri Birleşmiş Milletler adına belirlemiş olan bir önceki Finlandiya Cumhurbaşkanı Ahtisaari’nin raporu Güvenlik Konseyi’nin gündeminde. Şimdi rapor konusundaki tereddütlerini bildiren Rusya’nın istediği incelemelerin tamamlanması bekleniyor. Bu ara, Birleşmiş Milletler’le NATO ve AB’nin birlikte yürüttükleri bir çeşit uluslararası vesayet yönetimi var orada. AB’nin 1500 kişilik bir sivil kadrosu, NATO’nun da “Kosova Kuvveti” sözlerinin kısaltılmışı olan KFOR diye yaklaşık 16 bin mevcutlu bir güvenlik gücü bulunuyor. Türkiye, Türk asıllı nüfusun yoğun olduğu Prizren kenti yakınlarında konuşlanmış 400 kişilik bir tabur ile bir miktar uzman polisle bu çerçevede yer almış durumda, NATO gücünün komutası yakında Almanlardan Türklere geçeceği için taburun mevcudu 700’e çıkarılacak. Kıbrıs Rum Yönetimi boş durur mu? Onlar da AB’deki üyeliklerinden cesaret alarak, “Türkiye’ye nispet”, polis gücünün içine burnunu sokmak için başvurmuş. Oysa Ankara, oradaki güvenlik ağına NATO üyesi olmayan Rumların girmesini istemiyor. Alın size Türkiye ile AB arasında bir sorun daha. Öbür sorunlar yetmiyormuş gibi. Çoğumuzun zihninde büyük sorun olarak, özellikle Sarkozy’nin seçilişinden sonra, tam üyeliğe Fransa’nın karşı çıkışı vardır. “Bayan Merkel Almanyası”nınkine eklenen. Oysa bu karşı çıkışlar bile birbirinden farklı. Bayan Merkel, AB üyelerinin bir kısmına ve kendi ülkesindeki Türk kökenlilere ters düşmemek için daha yumuşak bir üslup kullanmakta ve “süreç”i sürdürmek amacıyla kapıyı açık tutar gibi yapmakta. Sarkozy ise şimdilik daha kesin ve “kategorik”. “Türkler Avrupalı değildir ve olamazlar” demiyor da, “Türkiye Avrupa değildir; Küçük Asya’dır” demekte. Yıllar yılı oyalanmayı mı tercih edersiniz, böylesine bir kesinliği mi? Oyalanma, sürecin açık tutulması ve üyeliği tamamlamaksızın şimdiden birtakım ödünlerin koparılmasına yönelik. Atina’nın en çok istediği bu. Kesinlik ise Türkiye’ye başka bir olanak sağlıyor: “Siz zaten ‘ucu açık’ dediğiniz süreci böylesine olumsuz bir kesinliğe bağlıyorsunuz, biz de kapınızı sürekli çalıp çekişmek yerine, kendi ‘özel ilişki’ modelimizi belirler ve onun üzerinden müzakere ederiz” diyebilmek. Hangisi daha dürüst, daha belirgin ve daha olumlu gelişmelere, hatta sonuçta daha akıllıca bir ilişkiye açık? K nın önemli bir bölümüdür. Gerçekler: Başörtüsü konusunun akılcı bir incelemesine giriştiğimiz zaman aşağıdaki gerçeklerle karşılaşırız: 1. Kuran’da yer almıyor: Başörtüsü Müslümanlık dininin gereksinmesi değildir. Konuyu Kuran’daki ilgili ayetleri tercüme ve tefsir eden ilahiyatçı bilim adamları bunu defalarca tartışmalarda tekrarlamışlardır. Esasen Kuran’ın tercümesini okuyan herkes böyle bir emrin Kuran’da yer almadığını anlayabilir. Arabistan’da yaygın olarak başörtüsü kullanılmasının nedeni, saçların kumlanmasına karşı önlemdir. 2. Akıldışı bir önyargı: Başörtüsü kullanmanın, istendiği yerde istendiği şekilde kullanılmasının inanç özgürlüğü uygulamasının gereksinimi olduğunu iddia etmek akıldışı bir önyargıdır. İster inanç ister düşünce özgürlüğünün uygulamasının sınırsız olduğu kabul edilemez. Sokakta dolaşırken hatta evimiz de dahil, yalnız olmadığımız zaman uymak zorunda olduğumuz giyim kuralları vardır. Bu yerlerde iç çamaşırı ile veya tamamen çıplak dolaşmak olanaksızdır. Toplumsal alanlarda, örneğin okullarda veya hastanelerde kadınların çarşaflı ve peçeli, erkeklerin kar maskeleri ile dolaşması, inanç özgürlüğü dayatması ile kabul edilebilir davranışlar olabilir A 1999’dan Bugüne Tarım… zellikle IMF politikaları nedeniyle tarıma yeterince destek verilmiyor. Tarım kredi kooperatiflerine geçmişte “kara delik” benzetmesi yapan yetkililer, niyet mektubuyla birlikte üreticilerin belini bükmeye başladılar. Ancak seçim dönemlerinde, bugün de tarıma destek sözleri, yine ısıtılıp üreticinin önüne konuldu. Başbakan konuşmalarında, “Benim üreticilerimin durumu iyi. Tarlasına atacak gübresini alıyor, traktörlerini yenileyebiliyor” diyor. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’de tarımsal destekleri, salt Doğrudan Gelir Desteği’yle (DGD) sı Ö İsmail ÇETİNKAYA nırlamak isteyen bir anlayış, bu süreci fırsat bilerek yeniden harekete geçmiş. Ödemiş, Beydağ ve Tire ilçelerinde, elleri nasır tutmuş üreticilerle konuşuyorum. Soruyorum Hasan Amca’ya, “Traktörlerinizi yeniliyor musunuz” diye... Yanıt çok üzücü, “Elimizdeki traktörlerimizi yok pahasına satıyoruz borçlarımızı ödeyebilmek için” diyor. “Arazilerinizi nasıl sürüp verimli hale getirebiliyorsunuz?” “Bankalardan yıllık yüzde 20 ile 28’lere varan faizlerle kredi çekip bunları ödeyerek traktörü almak zorunda kalıyoruz.” Hesapladığımızda, Ziraat Bankası kredisiyle alırsa, 22.500 YTL yerine 31.000 YTL, özel bankalardan ise 35.800 YTL ve ipotek altına alınmış; 45 yıl ödemek mecburiyetinde bırakılıyor üreticiler. Söylediklerini traktör satan Beydağ, Tire ve Ödemiş’teki bayiler de doğruluyor… Ülke gelirinin yüzde 11’i, istihdamın yüzde 34’ü tarımdan karşılanıyorsa, bu durum sektörün küçümsenmesi yerine desteklenmesini gerektirir. Ancak destek olmadığı için tarımda çalışan vatandaşlar, büyük şehirlere göç etmek zorunda kalıyor. Gecekondu mantar gibi türedi, engellenemez hale geldi. Gelenlerin isteği hep aynıydı. Karnını doyurabileceği bir iş, sağlık güvenceleri… Tarımın sorunlarına çözüm için dışa bağımlı bugünkü iktidarın gitmesi gerekiyor. CHP ve DSP birleşmesiyle doğan seçenek, üreticiler açısından da umutlu görünüyor… kurgenc?yahoo.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ Hazreti İsa, tehlikenin farkında mısın? eçen Noel’de, milyonlarca Hıristiyan, Hazreti İsa’nın 2OO6. doğum yıldönümünü kutladı. Renk renk mumların, özenle sarılmış hediyelerin bezediği Noel ağaçlarıyla evler birer şehrâyine dönmüştü. Kiliseler dolup taşmadıysa da her aile kendi içinde neden bir arada olduğunun bilincindeydi. Onlara göre, Hazreti İsa, Anka kuşu gibi mevhum (vehim ve hayalde varlık haline gelen) bir isim değildi; gerçeğin tâ kendisiydi.Hepimiz biliriz, onun, Allah’ın oğlu (Gottes Sohn) olduğuna inanır Hıristiyan dünyası... Başka dinlerin bu konuda ne düşündüğü onu hiç ilgilendirmez. Bu, tipik bir ‘dogma’ örneğidir.Öyleyse, yüz milyonlara ‘lâzımı gayrı müfârik’olan bir ‘dogma’ya saygı duymalı mıyız? Okuyucuya bir örnek daha vereyim: elli yıl önce görevle gittiğim Londra’da bir konferansa dinleyici olarak katılmıştım. Endonezya’dan gelen bir din bilgini, İslâm dinine dair konuşacaktı. Büyük bir dinleyici kitlesi vardı. Konuşma bitince sıra sorulara gelmişti. Benim de bir sorum vardı. Elimi kaldırdım ve sordum: “İslâmın ‘reform’a muhtaç olduğuna inanan çevreler var. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?” G Nevzat YALÇIN Bunun üzerine, Endonezyalı din bilgininin yüzü birden değişti. O da yetmedi. Kürsüden inerek âdeta üzerime yürüdü. Bağırarak: “No sir “ dedi, dinimizin hiçbir reforma ihtiyacı yoktur.” Ve ardından yürüyüp gitmişti Endonezyalı bilgin. Benim için, ağzım açık bakakalmaktan başka yapılacak birşey kalmamıştı. Mesele kapanmış; sorduğum soru böylece yanıtlanmış oluyordu!.. Dogmatik inançlar neler getirir neler götürür, bunun tartışması kitap doldurur. O nedenle, yazımın başlığına, yani Hazreti İsa’ya soracağım soruya dönüyorum, konumuz o, çünkü... İyi insan İsa Mesih, hatırlarsın, seni, Musa’nın çocukları yani kandaşların ve Romalılar çarmıha germişlerdi. Oysa sen, Musa’nın “Ahdı atik (Tevrat)” ından alıp kabul ettiğin ve “Ahdı cedit(İncil)” in temel buyrukları yaptığın “öldürmeyeceksin; insanoğlunu, komşunu seveceksin” öğelerini yeni dinin yani Hıristiyanlığın amaçları yapmak istemiştin. Bu amaçlar güzeldi ve insanlığa daha iyi ve barışçıl bir dünya vaat ediyordu. Aradan 2 bin yıl geçti; ve ne yazık ki, bu uzun süre de insanlık için, felâketlerle dolu geçti. Seni çarmıha gerenler, göğüslerinde çarmıhın sembolü bir haçla, çekirge sürüleri gibi, başka ülkelerde başka dinlere mensup milyonlarca insanı, ve tabii, onlarla birlikte, doğacak nesilleri doğmadan yok ettiler. Evet, son iki bin yıl kapkaranlıktı. Bunları yaratanlar senden aldıkları ışıkla yaptıklarını söylüyor; haç taşıyarak, yeryüzünün beş kıtasında yüzyıllarca sürdürdükleri insan kıyımına ve soyguna devam ediyorlardı. Bunu, senden iki bin yıl sonra, yani bugün bile yapıyorlar... Sekiz yüz yılda sekiz kez Anadolu’yu çiğneyip geçen silâhlı sürüler, Haçlı Seferleri diye senin adına yaptıkları yağma ve katliam seferleri bugün de sürüyor. Ey İsa Mesih, bulunduğun yerlerden herhalde görüyorsun, çeşitli ülkelerde, bu arada Irak’ta A.B.D’nin, İngiltere’nin dört yıldır katlettikleri binlerce masum insanın hesabını bu devletler “Ruzi Mahşer”de mi verecekler? Büyük suçlular Amerika, İngiltere, Fransa ve diğerlerinin yüzyıllardır işledikleri cinayetler ve soygun lar acaba İncil’deki emirlerin hangisine uyuyordu, bir zahmet söyler misin? Ey iyi niyetli Jesus Christus, bugün Hıristiyanlığın hüküm sürdüğü ülkelerde, senin yeryüzüne indiğini veya ineceğini müjdeleyen dövizler gördük bunca yıl... Bana sorarsan yeryüzüne inmesen iyi edersin, İsa Peygamber... İndiğini varsayalım, yalan ve ikiyüzlülükleriyle dünyayı ve insanoğlunu sömüren ve kana bulayan Hıristiyan devletlerin hiç utanmadan haç çıkararak seni karşıladıklarını görünce, onların bu iki yüzlülüklerinden duyacağın utanç ve pişmanlıkla şok geçirmez misin? O üryan hâlinle donup kalmaz mısın? Yazık olmaz mı sana, Jesus Christus? İyisi mi, sen yine oralarda kal. Allah’ın oğlu olduğuna göre, baba ocağında olmanın güvencesi başkadır, bilesin ... Aklıma gelmişken hatırlatmak isterim: Corç W Buş’un ne yapacağı hiç belli olmaz. Allahbaba’n korusun, onun ve eli kanlı diğer hempâ devletlerin seni tekrar çarmıha germeleri mümkündür. Tehlikenin farkında mısın? CUMHURİYET 02 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear