22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

1 HAZİRAN 2007 CUMA kitap V A S I Z P E R T A V S I Z P E R KULE CANBAZI SUNAY AKIN C 15 Attilâ İlhan ve Uzay... Enis BATUR Erbil ve Eleştiri K imi düşüncelerimin, savlarımın abartılı, giderek “fantezist” görüldüğünü, sayıldığını biliyorum. Bunlardan biri de, bir soruşturmaya verdiğim yanıtta yer aldıydı: Türkiye'de, bir dönem, Eleştiri alanında atılım yaşanmış olmasını 1961 Anayasası’na, son çeyrek yüzyıl içinde bir duraklama, sonra da bir gerileme yaşanmasını 24 Ocak kararlarına bağlamıştım. Kim ne derse desin, bir ülkenin kültürel ortamında eleştirel aygıtın konumu, benim gözümde, öncelikli olarak ekonomipolitik düzenine bağlı bir seyir gösteriyor. Akademi'de geçerli ücret politikası, telif ücretleri skalası, bursların varlığı ya da yokluğu, birebir etkiliyor eleştirel üretimi. Eleştiri bir “getiri” alanı gibi görülmez hiçbir ülkede; bu nedenle de 'ilerlemiş' ülkelerde destek yoluyla ayakta kalıyor, gelişiyor. 24 Ocak kararları, 'zenginlerin sevildiği' bir ekonomi felsefesi yaratırken, her alanda gereken desteğin esirgendiği bir pratiğin egemenleşmesine yol açtı. Geçim zorlukları öğretim üyesini ana işinden uzaklaştırdı ve getirili yan işlerin forsası haline getirdi. Eleştirinin, hele çağdaş eleştirinin Üniversite'ye, akademik ortama gereksinmesi büyüktür. Hem üretim bağlamında hem de yayın olanakları açısından. Son çeyrek yüzyıl içinde önce bir duraklama, ardından da bir gerileme olduğu yolundaki gözlemim, Eleştiri çerçevesinde hiçbir can lılık yaşanmadığı anlamına gelmiyor elbette. Ne yazık ki, bu canlılıkta büyük pay kuramsal ve çözümleyici çalışmalara düşmüyor; tanıtımın ağır bastığını görüyoruz. Bunun nedeni de ekonomipolitik ayrıca: Kitap piyasası ve yayın sektörü, lojistik destek kimliğiyle yer açıyor tanıtım eksenli eleştiriye; bu alanı reklam bütçesiyle genişletmeye çalışıyor. Şüphesiz yararsız bir uğraş sayamayız bunu; Eleştiri aygıtını bu işleve indirgememek koşuluyla. Son yılların dikkat çeken bir eleştirel etkinliği de, akademik ve bağımsız eleştirmenlerin aynı düzlemde buluştuğu sözel ve yarısözel toplantılarda biçim aldı. Sempozyumlar, kollokyumlar, benzeri niteliklerle farklı başlıklar altında gerçekleştirilen toplantıların bir bölüğünün özenli biçimde yayına hazırlanır olması, kitaplıklarımızda raf ayıracağımız boyutlara vardı. Bunun son önemli örneği, Bilkent Üniversitesinde Talât Sait Halman başkanlığında gerçekleştirilen, Süha Oğuzertem'in yayına hazırladığı “Leylâ Erbil'de Etik ve Estetik” başlıklı sempozyumun Kanat Yayınları’ndan çıkan kitabı. Bilkent'in Türk Edebiyatı bölümü, görebildiğim kadarıyla, eleştirel üretim alanında en etkili, en düzeyli bölümlerden biri. Buna, doğrudan ya da dolaylı katkıda bulunmaya çalıştığım Dağlarca ve Yaşar Kemal sempozyumlarında birinci elden tanık olmuştum. Leylâ Erbil'in yapıtını kuşatan bir sempozyum düzenleme kararı çok yerinde bir karar her şeyden önce: Hiçbir yapıtında kendisinin gerisine düşmemiş, tersine çizgisini açmış ve aşmış iki avuç yazarımız arasında yer alıyor Erbil; gözüpek bir dünyaya bakışı bir o kadar gözüpek bir yazıyla göğüslemiş olması önemini artırıyor. “Leylâ Erbil'de Etik ve Estetik”, yazarın dünyasına özellikle yeni, genç okur kuşaklarının girişini kolaylaştıracak bir toplu çalışma. Yaşamöyküsünden başlayarak, halka halka, zorlu bir yapıtın her boyutuna, cephesine ışık düşüren metinlerle karşılaşıyoruz kitapta. Konumlamak kolay değil Leylâ Erbil'in yazıya yansıyan dünyasını. Kendisini açığa çıkarırken saklamayı savsaklamayan bir yaklaşım egemen orada. Gizli ve giz'li tabakalar iç içe geçiyor bünyesinde. Özellikle de monoloğun el değmemiş, baş döndürücü örneklerinin ortasında, hepten kılavuzsuz okuru yokuşa sürecek ölçüde yüksek dozda elementler fır dönüyor. Yazı adamı eleştirel aygıta karşı biraz mesafelidir ister istemez. Bu tür etkinliklerde, yayınlarda çilingir destesi şakırtıları kol gezer. Yazarın ehlileşmeyecek yanına kırbaçlar sallanıyor gibidir. Gel gelelim korkulacak bir şey yok: Leylâ Erbil'in yazısı yola getirilecek yazılardan nasıl olsa değil. Almanca Yazan Türklerde Metinlerarasılık/ Dr. Tevfik Ekiz/ Çankaya Üniversitesi Yayını/ 212 s. Bu çalışmada, postmodern edebiyatın önemli unsurlarından biri olan ‘metinlerarasılık’, Almanca ürün veren yazarların yapıtlarından yola çıkılarak ele alınmaya çalışılmış. Metinlerarasılık olgusu, Almanca yapıt veren yazarlarda nasıl belirmektedir? Kitapta, metinlerarası bağıntı, bir anlamda kültürlerarası bağıntı olarak da algılandığından, bunun edebi ürüne yansıması, metinlerarası yöntemlerden alıntılama, anıştırma, öykünme, yansılama ve bunların türevleri olan metinlerarasılık türleri açısından ele alınmış. Âşık Tahirî/ Dudu Angı, Hacı Angı/ Angı Yayıncılık/ 290 s. Âşık Tahirî, Niğde’nin Ortaköy nahiyesi, şimdiki adı Altunhisar olan, Bor ilçesinde 1812’de dünyaya gelmiştir. Asıl adı Mehmet, mahlası Tahirî’dir. Tahirî, ilk tahsilini köydeki mahalle mektebinde yaptıktan sonra Bor ve Kayseri medreselerinde okuyarak köyüne döndüğü rivayet edilir. Köyünde çiftçiliğin yanında, imamlık ve vaizlik yaptığı da söylenir. Fakirlik ve yoksulluk çektiği anlaşılan Tahirî, aldığı eğitimle de şair olarak da hayli güçlü bir hak kazanmıştır. Heceye olduğu kadar aruza da hâkim olan Tahirî’nin şiirlerinde ana tema olarak, insan, ayrılık, ölüm, yoksulluk oluşturur. Bu kitapta Âşık Tahirî’nin yaşamı ve yapıtları yer alıyor. Said Nursi, Fethullah Gülen ve “Laik” Sempatizanları/ Prof. Dr. Alpaslan Işıklı/ Hasat Yayınları/ 112 s. “Elinizdeki kitap, küresel boyutlarda çılgınlık düzeyine varmış olan akıldışı akımların, ülkemizdeki en önemli izdüşümünü oluşturan bir topluluğun önde gelen isimleri üzerinde yoğunlaşmış bulunuyor. Ülkemizde karşı karşıya bulunduğumuz bu oluşum, asla din istismarı yoluyla insanları çeşitli biçimlerde sömürenlerin bireysel ölçekteki kurnazlıklarının bilinen örneklerinden birisi olarak görülemez. Küresel boyutlu büyük bir plan karşısında Cumhuriyetimizin en temel değerlerinin yeniden sorgulanması aşamasında bulunuyoruz. Bu kitap da bu çok ciddi soruna bir köşesinden ışık tutma amacıyla kaleme alınmıştır” diyor yazar. 12 Eylül 1980’e Yanbakanlar: Yangınlara Fazla Bakan Gözler Yaşarır/ Billur C. Yılmazyiğit/ Tera Yayınları/ 312 s. “Son sene ikinci dönemin ortasındaydık. sınıfta önemsiz bir sohbetin kıyısında durmuş, konuşmaları dinliyordum. bir kızla bir oğlan tartışıyorlardı. onlara katılan iki kişi daha vardı ve oğlanı savunuyorlardı. sonra nasıl oldu, kız birden elini havaya kaldırdı ve oğlanın suratına yapıştırdı ve, “faşist!” diye bağırdı.” Bu kitapta Billur C. Yılmazyiğit, 12 Eylül döneminde geçen bir roman sunuyor. Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü/ Melda Özverim/ Doğan Kitap/ 154 s. Kitap için, “Elimizdeki kitapta Tergiman ailesinin öyküsünü, Atatürk’ün yaşamındaki çeşitli dönemlerden, özellikle 19091918 arasındaki yıllardan alınmış kesitlerle birlikte okuyoruz. Bazıları ilk kez kamuoyuna sunulan mektupları böylece en iyi şekilde değerlendirebiliyoruz” diyor Erdal İnönü. Tanıklık Etmek/ Editörler: Bella Gutterman, Avner Shalev/ Çeviren: Estreya Seval Vali/ Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın/ 324 s. İsrail’deki Yad Vaşem Holokost Müzesi tarafından 2005 yılında ‘To Bear Witness’ adıyla yayımlanan ve II. Dünya Savaşı’nda Nazilerin Yahudileri yok etmek için yaptıklarını gözler önüne seren kitabın Türkçe baskısı... ‘II. Dünya Savaşı Öncesi Yahudi Dünyası’nı tanıtarak başlayan kitap, ‘Nazi Almanyası’, ‘II. Dünya Savaşı’nın Başlaması’, ‘Gettolar’, ‘Ölüm Kampları’, ‘Yaşama Dönüş’, ‘Bir Son ve Bir Başlangıç’ gibi ana başlıklar altında devam ediyor. Kitapta görsel malzemeler de bulunuyor. Yay ve İpek/ Şükrü Sever/ Yitik Ülke Yayınları/ 92 s. “Bir mektuptur yüzünüz venedik camı gibi/ kırılgan, sabırlı bir kenar süsü meneviştir/ gönderilmeyi bekler kufi yazıda, habersiz” Şükrü Sever, 1966 Bulgaristan doğumlu. İşi nedeniyle ülkeler ve şehirler arasında yoluculuk eden şairin şiirleri ve Birkaç denemesi çeşitli dergilerde yayımlandı. “Yay ve İpek”, Sever’in ilk kitabı. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Eğirdir (19191922)/ Recep Bozkurt/ Eğirdir Belediyesi Yayını/ 318 s. yuyamayacağını anlayan Zeynep yataktan kalkar ve pencere kenarına oturarak yıldızları seyre dalar... Nasıl uyusun? Sabah, Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Merih seyahatine katılmak üzere seçilen çocukların adlarını açıklayacaktır. Adaylar arasında Zeynep de vardır. Orhan Yüksel’in 1966 yılında yayımlanan “Merih’e Yolculuk” adlı kitabı Zeynep’in uykusuz gecesiyle başlar. Kitabın kapağında Nevzat Çevik’in imzasını taşıyan, gezegenler arasında yol alan bir uzay aracı resmi görürüz. Ne gariptir ki bu araç, günümüzde astronotları taşıyan uzay mekiğine çok benzemektedir. Çevik’in kitap kapağına çizdiği uzay mekiği ve Concorde karışımı bir uçaktır. Attilâ İlhan’a söz konusu kitabın kapağını görüp görmediğini hep sormak istemişimdir... Ne ilgisi mi var? 1930’lu yıllarda çocukların yolunu gözlediği çizgi romanlardan biri de Flash Gordon’du. Ülkemizde “Baytekin” adıyla yayımlanan çizgi romanın konusu uzayda geçiyordu ve hayat olan bir gezegene giden insanların serüvenleri anlatılıyordu. “Republic Picture” adlı film şirketi Flash Gordon’u sinemaya aktarır. Filmi izleyen çocuklardan biri şöyle anlatır izlenimlerini yıllar sonra: “İzmir’de gördük onu; Karşıyaka’da oynadı. O beni aldı götürdü ki; bugünkü şartlar altında çok ilkel bir diziydi. Düşünüyorum da, yani uzay gemileri falan çok komikti. Şimdi çok daha güzelleri yapılıyor fakat o da beni çok etkilemişti.” Flash Gordon’un önce çizgi romanını okuyan, sonra da filmine hayran kalan çocuk, bir roman yazmaya karar verir. O yıl, boş geçen derslerde hayatının ilk kitabını tamamlar. Türkiye’den insanların uzaya gidişini anlatan bilimkurgu romanın adı da konmuştur: “Merih’e Seyahat”... Kitabın kapağında çocuk yazarın adı da yazmaz mı, yazar elbette: “Attilâ İlhan”. Attilâ İlhan’ın çocukluk döneminde yazdığı ilk eserinden 30 yıl sonra yayımlanan Orhan Yüksel’in kitabının adı da “Merih’e Yolculuk” değil midir? Her iki kitap da, Merih’e giden Türkleri anlatmıyor mu? Attilâ İlhan’ın Orhan Yüksel’in kitabından haberdar olup olmadığını ve daha da önemlisi kitabın kapağını görüp görmediğini merak ettim; çünkü, kitabın kapağında Nevzat Çevik’in çizdiği uzay gemisinin kanatlarında adı yazmaktadır. Geminin adı şudur: “İlhanI”!!! 21. yüzyılın yeni bir keşifler çağı olacağına inanıyordu Attilâ İlhan. 1492’de Kristof Kolomb’un Amerika’ya adım atışıyla yaşanılan toplumsal değişiklikler gibi uzay keşiflerinin de değer sistemlerini altüst edeceğini belirterek şunları söyler ko U ca şair: “Yeryüzündeki birtakım değer sistemleri çok sarsılacak. Çünkü dünyanın çerçevesi içinde tutuşmuş sistemler bunlar. Halbuki uzay sistemi içinde baktığın zaman, onların kıymetleri birden sıfıra iniyor. Yani, diyelim ki Gana’daki hükümet darbesine uzay ölçüsünden kozmik baktığın zaman, komik bir olay. Hiçbir önemi yok. Uzay zamanı içinde değerlendirmeye kalktığın zaman, salise; saniye bile değil. O kadar kısa bir sürede gelip giden şeyler bunlar. Bunlar beni etkiliyor.” Uzay, insanlar arasındaki ilişkilerin düzeysizliğinden kaçılan bir yerdir Attilâ İlhan için. Gündelik hayatta tanık olduğu yavan ilişkilerin tekrarından yıldız banyosu yaparak arınıyordu; uzayda her şey çok değişik ve çok yeniydi çünkü. Bu yüzden, uzay fimlerinin, uzay dizilerinin hiçbirini kaçırmadan izlemiştir Attilâ İlhan. İnsanın uzayın karanlığındaki gezegenlere ulaşacağına inanan İlhan, uzaylılara inanmıyordu! Bu konuda, Zeynep Ankara’nın yaptığı bir söyleşide şunları söyler: “Bilimsel olarak kanıtlanmadıkça böyle bir şeyin olduğuna inanmak çok zor. Alman televizyonunda UFO’lar üzerine bir program yapıldı. O programda UFO resimleri gösterdiler. Gerçekten ilginç; görüyorsun, UFO’nun resmi. Fakat ondan sonra bir cin fikirli adam çıktı; ‘Ben size şimdi bir UFO resmi göstereceğim’ dedi. Bir Volkswagen araba tekerleğinin parlak cantını aldı eline, havaya attı, resmini çekti, gösterdi; UFO. Mükemmel yutturulabilir UFO diye.” Attilâ İlhan’ın şiirinde kozmos, yani uzayın sonsuzluğu yurtsever duygularıyla çıkar karşımıza: “sonra bir çığlık edinmek eski ankara’dan, yalın bir kılıç gibi masmavi uzatılmış türkiye üstlerine özgürlüğe susamış kozmos boşluklarında hâlâ yankılanan Attilâ İlhan, kız kardeşi Çolpan İlhan’la hayatının son günü balık tutar, İstanbul Boğazı’nın kıyısından... Çolpan İlhan, o gün, ağabeyinin hayatının kıyısında olduğunu bilmez, bilemez. “Çolpan” Çobanyıldızı demektir! Şair, kız kardeşi Çolpan’ın elleri arasından kayar gider... Diyor ki Attilâ İlhan: “Yıllardan beri Uzay Yolu’nu izlerim. Yabancı televizyonlardan bile izlerim.” Televizyonun sevilen dizisi Uzay Yolu, Türk sinemasına da konu olmuştu. “Turist Ömer Uzay Yolu’nda” adlı komedi filmi uzaya giden bir Türk’ün serüvenini anlatır. O filmde Turist Ömer rolünü, Çolpan İlhan’ın eşi, sevgili Sadri Alışık oynamıştır! PROF. İLGÜN KALEME ALDI Hüseyin Köycü’nün yaşamı kitaplaştırıldı İstanbul Haber Servisi Acıbadem Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Koptagel İlgün, “Toplum Kalkınmasında Örnek LiderHüseyin Köycü” adlı bir kitap hazırladı. İlgün, kitabında, Kemalizmin aydınlanmasını Anadolu’nun yolu, suyu, elektriği olmayan bir köşesinden tüm Doğu’ya yaymaya çalışan dedesi Köycü’nün yaşamını anlatıyor. Atatürk aydınlanmasını Doğu’da bir köyde temsil eden Hüseyin Köycü’nün düşünce ve yapıtlarını kitaplaştıran İlgün, “Köycü’nün eğitim, ekonomi, kalkınma, şehirleşme ve medeniyet yarışına katılmak amacıyla çevresinde gerçekleştirdiği örnek uygulamaları kaleme aldım. Yaptıklarının bir köyü ilçe yapma girişiminin çok üstünde olduğu gerçeğinin vurgulanmasını amaçladım” diyor. Bugün düzenlenen eğitim kampanyalarını o dönemde dedesinin gerçekleştirdiğini anımsatan İlgün, Köycü’nün şu sözünü anımsatıyor: “Önemli olan bir ateş yakmaktı. Daha ileri bir yaşam ve davranış biçimlerinin bulunabileceğine ve onların da çalışarak elde edileceğine her yurttaşı inandırabilmekti.” “...Türk ulusu, dünyada örneği görülmemiş bir büyük ‘Milli Mücadele’ye atıldı. Bu öyle bir savaştı ki; sonunda: ‘Ya istiklal, ya ölüm olacaktı’. Biz bu çalışmamızda; bu çok haklı ve kanlı mücadelenin yalnızca Eğirdir’e yansıyan bölümünü anlatmaya çalıştık. Bu kitapta; bir ulusun cephede ve cephe gerisinde nasıl başı dik ve mağrur durduğunu; binbir tuzak ve tehlikeye rağmen canını, kanını hiçe sayarak ve hiçbir özveriden kaçınmayarak iç ve dış düşmanlara karşı vatanını nasıl savunduğunu ve zafere ulaştığını okuyacaksınız” diyor kitabı yayına hazırlayanlar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear