Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Strateji 8 Eylül 2008 / 219 Orhan PEHLİVANLI TUSAM Avrupa Araştırmalı Masası opehlivanli@tusam.net Krizde Küreselleşme C S TRATEJİ 17 ÖNLEM ALINIYOR MU? Bu görünen tehlike karşısında ekonomik ajanların herhangi bir önlem aldığını söylemek gerçekten güçtür. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan "ABD büyük bir ekonomidir, kendi sorununu kendi çözer bizi de etkilemez bu kriz" diyerek bu konuda son derece ciddiyetsiz bir tavır takınmış durumda. Kamu finansmanında problem yaşanmasa bile özel sektörün borçlarını ödeyememesi halinde çok ciddi sorunlarla karşılaşılması kaçınılmaz. Bir sektörde başlayacak krizin domino etkisiyle diğer sektörleri de vuracağı biliniyor. Bunun için kriz patladıktan sonra yapılacak çok az şey var. Önlemi şimdiden almak ve oluşacak durumlara hazırlıklı olmak gerekiyor. Bu borç yükünden kurtulmak kısa vadede mümkün olmadığı gibi uzun vade de krizle mücadele için bir yol haritasının bulunmadığını görebiliyoruz. Avrupa Birliği ise tehlikenin farkına vararak 1213 Eylül’de Fransa’nın Nice kentinde AB ekonomi bakanlarını toplayarak Avrupa ekonomisinin geleceğini tartışmaya açacak. Bu toplantıda ağırlıklı olarak krizin etkilerini azaltmak ve sürdürülebilir bir büyüme için alınacak önlemler tartışılacak. Bu toplantının sonucunda Avrupa Birliği, Kafkasya’da şekillenen yeni durumdan sonra alternatif enerji ve ihracat stratejisini belirleyecek. Çünkü Rusya ve Çin ile olan ticari ilişkiler önemli bir canlanma sağlamaktaydı. Yeni dönemde bu ticaretin devam edip etmeyeceği Avrupa’nın yeni yol haritasını da belirleyecek. Rusya ile tırmanan gerginlik ve bunun sonucunda doğabilecek ekonomik açmazlar AB’de yaşanması muhtemel krizin tetikleyicisi olabilir ve bunun sonucunda da Türkiye’de ciddi bir resesyon kriziyle karşı karşıya kalabilir. Öncelikle bu riski tanımlarsak yapılması gerekenleri de daha rahat bir şekilde tartabiliriz. AB’ye göre çok daha kırılgan bir yapıda olan Türkiye ekonomisi krizin etkilerinden ancak bu şekilde asgarî zararla çıkabilir. BD’de düşük gelir grubuna verilen yüksek faizli kredilerin (subprime) geri ödenememesiyle başlayan finansal kriz birinci yılını doldururdu. Mali piyasalarda başlayan krizin reel ekonomilere etkisini, deniz tabanında oluşan ve sonunda tsunamiye neden olan depreme benzetebiliriz. Çünkü ABD konut piyasasında oluşan patlama tsunami etkisi yaratarak sermaye ve kredi piyasalarını vurmuş şimdilerde ise reel ekonominin kıyılarını tehdit etmektedir. ABD’de başlayan bu kriz bütün tedbirlere rağmen 6–7 aylık bir süreçten sonra Avro bölgesini de etkilemeye başladı. Her ne kadar şimdilik bir resesyon (ekonomik daralma) durumu kabul edilmese de son ekonomik göstergeler bu yola girildiğinin kanıtıdır. Zaten teknik olarak resesyon ilan edilmese de uzun süren durgunluk veya genel trendin altında büyümelerin yaşanması durumunda karşılaşılacak zararlar benzer şekilde olacaktır. ABD faizlerdeki yüksek indirimler ve vergi iadeleriyle teknik resesyonun önüne geçmiştir. Avro bölgesinde bu yılın ikinci çeyreğinde milli gelirin yüzde 0,2 oranında azaldığı açıklandı. 1999 yılında Avro’ya geçişten sonra bu bölgede ilk kez eksi büyüme yaşanıyor. İspanya, İrlanda ve İngiltere’de başlayan konut krizi, endişeleri haklı olarak artırıyor. Krizin diğer üyelere sıçramaması için iyimser açıklamalar yapılıyor. Ancak kapıdaki tehlikenin farkında olan birlik üyeleri gerekli önlemleri almaya çalışıyor. Avrupa’nın motoru sayılan Alman ekonomisi, Federal İstatistik Bürosu’nun verilerine göre, 0,5’lik bir daralma yaşadı. Yılın iki çeyreğinde üst üste küçülme yaşanması durumunda resesyon olarak tanımlanabilecek. Tanım sorununu bir yana bırakırsak bile bunun piyasa psikolojisini kötü etkileyeceği ortadadır. ABD’deki gibi bir para politikası desteği olmayan Avrupa Birliği’nde, tek hedef olarak fiyat istikrarını kabul eden ECB (Avrupa Merkez Bankası) eğer bu politikasını değiştirmezse daralma eğilimi giderek artacaktır. A Beklenen kriz ve beklemeyenler ABD’de düşük gelir grubuna verilen yüksek faizli kredilerin (subprime) geri ödenememesiyle başlayan finansal kriz 6–7 aylık bir süreçten sonra Avro bölgesini de etkilemeye başladı. Bu da Türk ekonomisinin de krizden etkileneceğini gösteriyor. başlayan bu daralmanın derinleşmesidir. Krizin ve resesyonun küreselleşmesi ve derinleşmesi durumunda Türkiye ekonomisin en hafif ifadeyle kırılgan olan yapısı çok büyük yaralar alacaktır. Çünkü büyük bir borç yüküyle yürütülen ekonomi kredi pazarının daralmasıyla yeni kaynak bulmakta zorlanacaktır. Bunun sonunda oluşabilecek bir krizin etkilerini ve derinliğini öngörmek mümkün değildir. Çünkü daha önceki krizlerden farklı olarak sadece kamu borçları ve finansmanı kaynaklı olmayacak. Bu dönemde kamunun iç ve dış borçlarının yanında çok dikkat edilmesi gereken iki borçlanma türü daha meydana geldi; özel sektörün ve bireylerin çok yüksek miktarda borçlanması. Son beş yılda özel sektörün borçları 44 milyar dolardan 148 milyar dolara, hane halkı diyebileceğimiz bireysel borçlanma da 4 milyar dolardan 78 milyar dolara çıkmıştır. Herkesin sadece kamu borçlarını dikkate alması bu durumun ciddiyetinin gözden kaçmasına neden olmamalıdır. Bu kadar ciddi borç yükünün hemen kapatılması mümkün olmadığı için döndürülebilir olması gerekir. Bu yıl içerisinde kamu ve özel sektör toplam 55 milyar dolar civarında bir ödeme yapacak. Buna kesinlikle finanse edilmesi gereken cari işlemler açığını da dâhil edince 100 milyar dolarlık bir ödeme gözükmektedir. İşte bu noktada krizin etkileri direkt olarak hissedilecektir. Çünkü bu borcun döndürülmesi için yeni kredi kaynakları gerekmektedir. Kriz sebebiyle daralan kredi piyasasında böyle bir imkânı bulmak her geçen gün zorlaşacaktır. TÜRKİYE NASIL ETKİLENECEK AB ekonomilerindeki durum Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Türkiye ihracatının yarısının AB’ye yapıldığını ayrıca geçen yılın ilk yarısında önceki yılın aynı dönemine göre ihracatın % 36 artarak üretime önemli katkı yaptığını düşünürsek Türk ekonomisinin de doğrudan aynı tehlikeyle karşı karşıya olduğunu anlarız. Dış talepte yaşanması muhtemel düşüşün iç taleple telafi edilememesi durumunda küçülme tehlikesi kaçınılmazdır. Siyasal olarak bir alternatifini bulamadığımız AB’ye ekonomik olarak da alternatif yaratmadığımız için birlik içerisinde oluşacak resesyon üye devletler kadar hatta daha fazla miktarda Türkiye’yi etkileyecektir. AB ekonomisinde en hafif ifadeyle bir yavaşlama yaşanmaktadır ve ABD’deki kriz küresel ekonomilerin tamamını etkileyecektir. Bu daralma, enflasyon üzerinde beklenen yavaşlatma etkisini yapmazsa bir süre sonra büyüme endişelerini daha ağır etkileyecektir. Böyle bir durum piyasalar açısından en kötü senaryodur. Ekonomik olarak bir diğer önemli risk ise Avrupa’da MB Başkanı Yılmaz