26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 1 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ Gülmesem iyi para kazanırım Sabah radyo dinleme alışkanlığınız varsa ya da hasbelkader bir radyoya denk gelirseniz, İstanbul menşeli Rock FM 94.5’te Mesut Süre’nin sunduğu “Rabarba” programına takılmanız olasıdır. Mesut Süre’nin sesiyle uykunuz açılır, isteseniz de kanalı değiştiremezsiniz. İstanbul’un keşmekeş trafiği biraz daha çekilir hale gelir. Peki, kimdir bu adam, niye ve nasıl dinlenir? Mesut Süre, Rock FM 94.5 frekansında sabahları 07:0010:00 arası “Rabarba” isimli programını yapıyor. Sıcak, tanıdık ve samimi sesiyle ALİ DENİZ kendini dinletiyor. Konukları da oluyor, telefon bağlantıları USLU da... Bazen kimse aramadığı için serzenişte bulunsa da coşkusunu ve enerjisini dinleyenlere bulaştırmayı biliyor. Bilen anlar, sabah programları zordur çünkü insanlar yeni uyanır. Ama o bazıları için trafikte kalmayı bile zevk haline getiriyor. “Yüksek oktavlı gülüşümü Barni Moloztaş‘a benzetenler, gülmeyeyim diye para teklif edenler bile var” diyor gülümseyerek. Programında diğer programlardaki gibi gülme efekti yok. Neden mi? Dinleyenin neye isterse ona güleceğinin farkında. Biz de Mesut Süre ile buluştuk. Bu sesin sahibi kim dedik ama biraz da şaşırdık. Zira karşımızda ortalama bir dev vardı. Sesini duyunca onun olduğuna inandık. İlk soru ondan geldi. Röportajlar gazetecinin sorusuyla başlamayınca ezber bozulur. Ama karşınızdaki Rock FM’in sabah çığırtkanı Mesut Süre olunca durum kabul edilebilirdi. İşte onun sorusuyla başlayan sohbetimizin kâğıda aktarabildiğimiz kısmı. tutucu ve kemik bir dinleyen kitlesine sahipti. Zaten radyo dinleyicisi olmak alışkanlık işidir, zamanla alışırsınız. Ben ise Eskişehir Üniversitesi İdari Bilimler Bölümü mezunuyum. Bu işe de üniversite radyosunda başladım. “Kendinize güveniyorsanız gelin” diye bir ilana yirmi kişi katıldık. Özlem Ataman diye bir hocamız vardı. “Hanginiz başaracağını düşünüyor?” dedi. Parmak kaldırmama rağmen en geç beni aldı! Hatta aylarca bekledim. Sonra her şey değişti. İlk sabah şovuma da Radyo D’de Hakan Gündüz’ün yanına konuk gelerek başladım. Orada arka plandaydım ama iyi bir tecrübe oldu ve “bu işi yapabilirim” dedim. Bin kıza okul desteği Sabahın ilk günaydını Sabahları radyo programı yapmak daha menem bir şey olsa gerek. Bir de sen “Günaydın, günaydın, günaydın” diye, deli gibi bağırarak başlıyorsun. İnsanlarla sabah yakaladığınız iletişim ile akşam yakaladığınız arasında ciddi fark var. Sanırım ben akşam için fazla enerjiğim çünkü dediğin gibi bağıra çağıra yayın yapıyorum. İnsanlar benim sesimle uyanıyor. Elbette gülüşümü ve sesimi duymamak için para verecek adam çok. Belki de gülmesem daha çok para kazanırım. Her sabah 07:00’de programa başlamak yorucu mu? Sabah erken kalkmak elbette zor. Ama yayına girince “Ne güzel işim var” diyorum. Radyoda mizah yapmak farklı bir iş. Neticede insanlar müzik dinlemeyi sever, fazla konuşma can sıkıcı gelir. Nasıldır bunun matematiği? Bu işi hesap etmiyorum. Evet matematiğini biliyorum ama mesafeli olmamak için rahat davranıyorum. Mizahımda hayata dair ayrıntılar var. Mesela öğrenci evi komiği çok önemli. Tüm gençler “Halimizi filme çeksen herkes izler” der ya, ben de onun radyosunu yapmaya çalışıyorum. Bu kırık bir iş. Hem bira nerede ucuzsa ben hâlâ oradayım çünkü bu işte para yok. Her sabah bir sorun var; “Karısı doğum yapan, doğumhane kapısında bekleyen adama ne denmez?” gibi. Öyle cevaplar geliyor ki inanamazsın. Elbette dinleyicinin beğenmeme lüksü var. Mesela bana şöyle bir mail geldi; “Ya sürekli müzik yayını yap ya da sürekli konuş”. Sen nereden besleniyorsun? Ben, Woody Allen’a bayılır, Seinfelid mizahına taparım. Elaine gibi bir kadın bulursam da hemen evlenirim. Hem Türkiye gibi zengin bir “kültürel” coğrafyada konuşmak için malzeme çok. Mesela kredi kartıyla sevgiline 12 ay taksitle hediye alırsın, o seni iki ay sonra terk eder. Ama her ay ekstre sana gelir. Bunu yaşadım. İşte yaptığım da bunun mizahı. Taksitlerin bittiğine göre artık huzurlusundur umarım. Sanırım çok fazla genç radyocu gelmiyor. Bunun nedeni “yaş bariyeri” mi? Gelen gitmiyor, yenilere imkân yok. Yeni radyo da açılmıyor. Gençlerin söyleyeceklerine kulak verilmeli. En azından onlara biraz zaman ve şans tanımak gerekli. Hayat bu boyda zor Sen ne zamandır beni dinliyorsun Ali Deniz? Haberler ve birkaç film kanalı dışında televizyon izlemem, radyo da biraz dinlerim. Seni dinlemem ise yolum kısa da olsa İstanbul trafiğinin hediyesi. Yani trafik olmasa seni dinlemezdim! Mesut Süre: Evet, bak bu kesin. Trafik açık olunca işim bitti benim. Mesela metrobüs en çok bana patladı. Onu bırak beni aradığında şaşırdım ve gurur duydum ama seni görünce şaşırdım. Daha farklı birini bekliyordum. Asıl bu soruyu dinleyenlerin sana soruyor olmalı. Çünkü o samimi ve eğlenceli sesin iki metre boyunda, beline kadar saçları olan birinden çıktığını düşündüklerini sanmıyorum. Sesimden sonra hayal kırıklığına uğramayan yok! Ben iki metre bir santimim. Hayat bu boyda zor. Beni Mutant gibi görenler var. Yine de her yer bana deniz manzaralı. İstiklal’de dolaşırken Tarabya’yı görmüyorum elbette. Onu bırak, sen arayınca paşa paşa geldim. Hatta geç kaldığım için taksiye bindim. En son ortaokulda taksiye binmiştim. Önemli hissettim kendimi bak şimdi. Yayında çok rahat ve içtensin. Sanki dinleyicinin yanında gibi davranıyorsun. Dürüstsün de, öyle ki yayına bağlayacak kişi olmayınca arkadaşlarına ver yansın ediyorsun; “Tanıdıklar arasanıza beni”. Ama öyle, gerçek. Yani bazen kimsenin aramadığı oluyor. İşimiz konuşmak, laflamak. Birileri bizi aramazsa işimiz bitiyor, tıkanıyoruz. Ama dokuz ayda dinlenme oranlarını yediye katladık. Demek ki iyi bir şey yapabiliyoruz. Eskiden yine Rock FM’de “Sabah Problemi”ni yapıyordun. Aslında ben seni oradan hatırlıyorum. Biraz anlatsana kendini, nerelerden buraya geldin? Sabah Problemi’nin dinleyeni daha az olsa da Foto: Vedat Arık Sessiz kalmak imkânsız Peki, ya eleştiriler? Bizim eleştirel mekanizmamız internetteki sözlükler. Bunun kontrolü yok. Sözlüğü karşına aldın mı bittin. Zaten insanlar bir şeyi merak ettiklerinde sözlüğe başvuruyorlar. Bu hiç de sağlıklı değil. Bir de hiç aklımdan çıkarmadığım bir şey var; bugün varım yarın yok, popüler kültür işte. Politikaya uzak duruyorsun. Yapamadığından mı istemediğinden mi? Siyasi mizah yapmaya çalışsam beni tefe koyarlar ama korktuğumdan değil beceremediğimden. Hiciv çok önemli, tabii imbiğinden geçmeniz şartıyla. Benim onun için zamanım henüz gelmedi. Zaten Türkiye zaten çok saçma bir yer, sessiz kalmak imkânsız. Hayatla derdin ne? Dört kolluya binince gidiyorsun. O yüzden hayatı o kadar ciddiye almaya gerek yok. Yaptığımdan ve yaşadığımdan keyif alıyorum. Old City’deki gösterilerin devam edecek mi? Old City komedi kulüpte her perşembe iki yıldır İlker Gümüşoluk ile birer saat sahne alıyoruz. Orada “ünlüyüm” ve çok hoşuma gidiyor. Önümüzdeki günlerde de Old City’de hikâyelerimi anlatmaya devam edeceğim. Elbette iş ilerledikçe bu tadı yakalamak kolay olamayacak. Kadının her hali var bu sergide; Tarlada çalışanı, sırtında çocuk taşıyanı, doktoru, öğretmeni, kocasından dayak yiyeni... Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) Milliyet Gazetesi’yle birlikte düzenlediği “Baba Beni Okul Gönder” kampanyasındaki kız öğrencilerin çizdiği resimler işte bunları anlatıyor. Metro Group’un eğitim masraflarını karşıladığı bin kız arasında düzenlenen “Kadın ve Doğa” konulu yarışmada ilk yüze giren bu resimler, Metro Group Asset Management bünyesindeki M1 Merkez Adana Alışveriş Merkezi’nin ek bina açılışı için sergileniyor. Yarışmanın üçüncüsü Kübra Ekşi de açılıştaydı. Trabzonlu Ekşi, 13 yaşında. Baba Beni Okula Gönder kampanyası hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş, bunu insanlara göstermek için katılmış yarışmaya da. Tarlada çalışan Trabzon kadınını ve çiçeklerle donatılmış yeni bir kadını resmetmesi de bundan. O işte bu resimdeki yeni kadın olacak. Bunun için de okuması gerektiğini biliyor. Daha önünde uzun bir yol olduğunun da farkında. Yolunu tamamlayıp mesleğini eline aldığında, kendi gibi imkanı kısıtlı kızlara yardım etmeyi planlıyor. Çünkü biliyor ki, o şanslı. Ama bu şansı yakalayamayan pek çok kız var. ÇYDD yönetim kurulu üyesi Filiz Meriçli‘nin anlattıkları da bunu doğruluyor. Türkiye’de her yıl 607 bin kız çocuğunun okula gidemediğini vurguluyor Meriçli, “Nüfus cüzdanları olmayan kızlarımız var” diyor. “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasıyla 36 bin çocuğun okullu olması sağlansa da daha alınacak çok yol var. Bunun için de destek beklediklerini söylüyor Meriçli ve ekliyor: “Bu kampanyada Metro Group bize büyük destek sağladı. Bin kız çocuğunun okula kazandırılmasında büyük rol oynadı”. Metro Group Asset Management Genel Müdürü Gündüz Bayer için de bu sosyal sorumluluk projesi büyük önem taşıyor. Türkiye’deki üçüncü mağazaları M1 Merkez Adana Alışveriş Merkezi’nin açılışını bu sergiyle yapmaları da bundan. 100 mağazanın hizmet verdiği alışveriş merkezinde, insanlar ihtiyaçlarını giderirken bir yandan da kız çocuklarının çizdiği kadınlık hallerini izleyebilirler... Sergi ‘Haritasız’ Santralistanbul, “Haritasız: Medya Sanatlarında Kullanıcı Çerçeveleri” sergisini sunuyor. “Haritasız” sergisi izleyicileri birer kullanıcı, katılımcı ve yaratıcı olmaya davet ediyor. Sergi, Şili, Brezilya, Kore, Japonya, ABD ve Avustralya’nın yanı sıra Avrupa’dan 80’in üzerinde sanatçının çalışmalarını bir araya getiriyor. Sergide yer alan genç sanatçılar, dijital platformda teknolojik gelişmelere ön ayak olan ve Avrupa’da hem teknoloji geliştiren şirketler hem de sanat akademileri tarafından ilgiyle takip edilen medya festivallerine farklı kapsamlarda katılım göstermiş ödüllü ve öncü isimlerden oluşuyor. “Haritasız” sergisisinde, izleyicilerin dikkat çekici sanatsal biçimlerini ve izleyici ile sanat yapıtı arasındaki ilişkinin kökten değişimini keşfetmelerine imkân tanıyacak eserlerin etkileşim, katılım ve sürükleyicilik nitelikleri ön planda tutuluyor. Sergi kapsamındaki eserlerin bir kısmı dünyada ilk defa sanatsal bağlamda sergileniyor. Örneğin İzlandalı müzisyen Björk tarafından Volta albümünde kullanılan reactable isimli dokunmatik arayüze sahip enstrüman, izleyicilerin beraberce Björk’ün albümde kullandığı ses ve metotlarla müzik üretmesine olanak veriyor. (Tel: 0 212 311 78 09 Izİzlenim Bir yaz festivali, Gümüşlük 6. Gümüşlük Uluslararası Klasik Müzik Festivali Türkiye’nin en güzel köşelerinden biri olan Gümüşlük’ten sesleniyor. Gümüşlük’te Eklisia’dan… Bodrum Belediyesi, Gümüşlük Belediyesi, giderek artan bağışçıları ve destekleyicileriyle güçlenen festival, Gümüşlük Kültür ve Sanat Derneği’nce düzenlenmiş. Sanat danışmanlığını ünlü piyano virtüözü Gülsin Onay üstlenmiş. Eren Levendoğlu ise sanat yöneticiliğini sürdürmekte. Festival öncelikle, Eklesia Kilise’sinde gün batımının etkileyici görüntüsüne karışan müzikle buluşma fırsatı veriyor. Klasik müzik dinleyicisine, ardından kültüre, sanatsal duyarlılığa, estetik algıların zenginleşmesinden yana olanlara ve paylaşmanın önemini kavrayanlara uzanıyor. Neşelendiriyor, umutlandırıyor, mutlu ediyor. Festivale bu sene desteklerin artmış olması, sanırım tüm çalışanlar, çabalayanlar ve sanatseverler adına kazanılan önemli bir duyarlılık örneği, ayrıca festivalin ileride adından çokça bahsettireceğinin bir göstergesi. Festival birçok ünlü sanatçının katılımı ile 30 Ağustos’a kadar zengin bir programla sürecek. Gülsin Onay’ın konseri ilkti ve unutulmazdı. Bodrum Kalesi’nde izlendi. “Romantik Piano Müziği” ismiyle anılarımızda yer edinip “Türkiye’nin her köşesinde çalınsa, dinlense, tanınsa” dileklerimizi yineletti. Misha Dacic, Hector Del Curto, Emre Elivar, Aleksander Madzar, Gülşen Tatu, Özgür Ünaldı, Şirin Pancaroğlu, David Pavlovits, Cihat Aşkın, Eren Levendoğlu, Alexander Baillie konserleri ise 26 Ağustos’a kadar dinlenecekler. Ayrıca ay sonuna kadar devam edecek yaz okulunda genç müzisyenler çalışmalarını sürdürürlerken yeteneklerini de geliştirme ortamı içinde olacaklar ve “Resital Maratonu” isimli mini konserler verecekler. Son senelerde gerçekleşen yaz festivalleri için seçilen tarihi mekanlar ilginçler. Adeta festivaller için yeniden var oluyorlar. ? ÜMRAN BULUT Bir yandan büyüleyici ortamları ile festivalleri daha da özel kılarlarken diğer yandan da ülkemizdeki kültür varlıklarının tanınmasına yardımcı oluyorlar. Beldede yaşayanların değerleri fark etmelerini, onları sevmelerini ve korumalarını sağlıyorlar. Gümüşlük Festivali de bu zincire eklendi. Artık oranın halkı Eklesia Kilise’sini öğrenmiş durumda. Tabii bununla da kalmadı, klasik müzikle tanışma ve ilgilenme olanağı buldu. Sanatçılarla paylaşımcı oldu. Eklisia şanslı bir mekan. Gümüşlük’te sevimli bir tepede, insanların kolayca ulaşabildikleri yerde bulunuyor. Onları kucaklıyor, yaşıyor. Minyatür oluşuna bakmayın, bugünlerde Chopın, Beethoveen, List, Schumann ile doluyor, büyüyor. Büyülüyor. Etrafına dizilen sandalyelerde ya da yerde oturan dinleyicileri çevreye yayılan müziğin dalgalarında dolaştırıyor. İçinde uçuşan serçelerin etrafa yaydıkları neşeyle de misafirperverliğini geliştiriyor. Dinleyiciler ise herşeyin farkındalar. Ülkemizin kışkırtıcı güzelliklerinden biri ile buluşmanın ayrıcalığını hissediyorlar. O ortamdan yansıyan bitimsiz havayı soluyarak piyano, flüt, arp, gitar, obua, keman ve violonsel konserleriyle dolu saatler geçirmenin keyfini çıkarıyorlar. Çağdaş kültürel etkinliklerin ülkemizin her köşesinde yaygınlaştırılmasını diliyorlar. “İstanbul’da ya da başka birçok yerdeki tarihi mekanlarımızda, saraylarımızda verilen konserler huzurla dinlenemezler mi?” diye soruyorlar. “Klasik müziğin evrenselliğini, güzelliğini öne çıkaran etkinliklerin insanımıza gençlerimize, çocuklarımıza olumlu düşünme, olumlu davranma yetkinliği kazandıracaktır” diye düşünüyorlar. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear