Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
6 4 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ Bütün kahramanları politik bir kitap Ahmet Tulgar, 20 yıl aradan sonra yeniden bir öykü kitabı çıkardı. “Birbirimize”, günlük hayatın aslında ne kadar gizemli, tehlikeli olduğunu gösterirken, birbirimize yaptıklarımızı ya da yapmadıklarımızı da anlatıyor. Bu kitaptaki karakterlerin hepsi politik, çünkü gay olmak heteroseksüellik, aile gibi kapitalizmin çekirdeklerine başkaldırmayı da getiriyor. Fotoğraf: VEDAT ARIK Birbirimize ne kadar ihtiyacımız var? Birbirimize ne kadar şefkatli davranıyoruz? Birbirimizi ne kadar seviyoruz, ne ESRA kadar acıtmak istiyoruz? AÇIKGÖZ Birbirimize ne kadar iyi, ne kadar kötü şeyler yaptık? Birbirimizi ne kadar dinliyoruz? Ahmet Tulgar’ın öykü kitabı “Birbirimize”ye adını veren sorular bunlar. Öykülerin ana teması da bu. Birilerine dokunmaya çalışan, seven, sevgi bekleyen insanlar yaratıyor satırlarıyla Tulgar. Karakterleri bu kadar cüretkar yapan da bu bekleme hali olsa gerek. Okuru aynı cümlenin farklı söylemlerinde birkaç kere dolandırıyor bazen, kelimelerle oynuyor. Biz de Ahmet Tulgar’la kitabını ve yazmayı konuştuk. Kitabınızı Thomas Bernhard’a ithaf ediyorsunuz. Neden o? Çünkü en sevdiğim ve kendime yakın bulduğum yazar. Belki bunda Avusturya okulunda eğitim almamın ve küçüklüğümden beri o kültürle iç içe olmamın etkisi vardır. Bernhard, ülkesine çok bağlı olduğu halde kitapları Avusturya nefreti üzerine kuruludur. Kendini kitaplarının arkasına saklamayan, kitaplarında kendini çok hissettiren bir yazar. Bir Batılının Güneydoğu izlenimleri Belge... En basit anlatımıyla bir gerçeğe “tanıklık” eden yazı, resim, film ya da fotoğraf olarak yer alıyor sözlüklerde. OĞUZ Yeryüzünün tutulan YILDIZ günlüğünde belgenin niteliği de değişmekte. Bu değişim kimi zaman yazınsal kimi zaman da görsel bir karekterde. Buna en “basit”inden bakıldığında bile belgenin tarihsel süreçteki önemi tartışılmaz boyutlarda. Zaman makinesi henüz “icat” edilmese de, fotoğraf, geçmişe yolculuğu gerçekleştirerek şimdilik bu boşluğu doldurmakta... “Şimdi”nin geçmişe karışıp “tarih” olacağını bilenler de bu sürece katkı koymayı sürdürmekte. Bu kişilerden biri de Deniz Yüksel. Belgesel fotoğrafın yüceliğine inanıp tarihe notunu “ışık”la düşmekte. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Sinema Bölümü’ne başladıktan sonra Marmara’ya geçerek eğitimini sürdüren Yüksel, 1999’da Kırklareli’ndeki Bosnalı mültecilerin kaldığı kamptaki yaşantıyı fotoğraflayıp sergilemiş. Daha sonra Dalyan İztuzu ve Belek’te Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü’nün kurduğu Deniz Kaplumbağaları Araştırma Grubu’nda belgesel fotoğrafçı olarak çalışmalar yapmış. Ardından İzmir’e dönen Yüksel uzun bir süre belgesel fotoğraftan uzak kalmış. Geçen yıl bu arayı daha fazla uzatmamaya karar veren Yüksel, “Güneydoğu Anadolu Efsaneleri” adlı sergisini izlenime sunmuş. Yüksel’in, Yaşar Kemal’in İnce Memet’in okurken, O’nun rüzgârına kapılarak kendisini Güneydoğu’da bulması ve burada çektiği fotoğraflardan oluşturduğu sergisinin ikinci durağı İstanbul. Yüksel, Batı’da yaşayan genç bir fotoğrafçı olarak “yabancı”olduğu Doğu’nun değerlerini karelerine taşımayı amaçlamış. Anavarza’dan Urfa’ya, Harran’dan, Mardin’e, Hasankeyf’ten, Yesemek’e dolaşmış, ölümsüzleştirmeye değer bulduğu karelerin peşinde... Yüksel’in Güneydoğu tanıklığını fotoğraflarla “belge”lediği sergisi 15 Temmuz’a dek Fotografevi Allianz Galerisi’nde. (212 2490202 www.fotografevi.com) Dilde anlam farklarını seviyorum Biraz hastalıklı bir dili olduğu söylenir... Çok fazla tekrar yapar. Zaten beni etkileyenlerden biri de Almancayı kullanış şekli. Dili biraz labirentimsidir, önce düz gider, sonra okuru bir şeyin içine sokar ve döndürmeye başlar, döndürür, döndürür ve yeniden sakinleşir. Ben de Türkçe’nin zenginliklerine Almanca’nın güçlü cümle yapılarını taşımaya çalışmışım. Okuyanlar öyle diyorlar. Aynı şeyi birkaç versiyonda söylerken dilde, çok önemli anlam farklılıkları oluşuyor. Bunu seviyorum. Kitap, ne kadarlık bir çalışmanın ürünü? Birinci romanın elde ettiği başarı çok etkiledi beni. Satıştan söz etmiyorum, sadece yapmak istediğimi başardığımı fark ettim. O yüzden ikinci romana başlamıştım, iki yıldır onu yazıyordum. Derken, aklıma bir öykü geldi ve onu yazarken hikaye yazmayı çok özlediğimi fark ettim. Çünkü ilk kitabım 1989’da yayımlanan bir öykü kitabıydı. Sonra uzun süre gazete yazıları, makalelerle geçti. O özlemle, her ay bir öykü yazdım. Yazacağım şeyle uzun süre birlikte dolaşmayı seviyorum. Kafamda gelişiyor o. Everest yayınlarının editörleriyle öykülerin 23’ünü seçip, kitaba koyduk çünkü kitabın belli tutarlılığı olsun istedim. k lı cı n la a y k ü y ü b k a m la k sa ri le ih rc Te yer aldığı toplumun Kitabın arka kapağında, içinde i sürdüren bir hep kıyısında durarak gözlemlerin atın çok yazar, deniyor sizin için. Oysa hay içindesiniz. n içine girip Çok hareketliyim, çok dolaşırım, insa çok mesafeli da ğım ladı baş aya yazm çıkarım. Ancak Orta sınıf ilir... olab duruyorum. Bunda bir sürü etken ına konuk alar sofr aile n, hayatlar tarafından rağbet göre ılan bak la kuy kuş z bira elde edilen biri değilim. Gen biriyim. rdur. Bu dışarıda bırakılmayı da getiriyo e birlikte zaten eml etm keşf Çocukluğumda cinselliğimi meyeceğimi göre ul kab a yad dün çok fazla heteroseksüel a komünistlik, biliyordum. Bu yetmezmiş gibi bun tutar tarafı yok örgütçülük ekleyerek bu adamın iler se giriyor hap t, ünis dedirttim, hem gay, hem kom ama tım, çalış a umd kon çıkıyor... Gazetelerde iyi da asa olm m pulu m, para ce ilkelerime ters gelin de yine ama , uzaklaştım. Bu yüzden uzak duruldum üm. görd ul umduğumdan daha fazla kab Siyasete nasıl bulaştınız? da oturuyorduk, Bir şeyler beni dürttü. Gümüşsuyu’n nların geldiği, insa teknik üniversitenin olduğu, kaçışan evlere sık sık ğu, Yaşar Kemal’in komşumuz oldu a erken yınc yaşa e alled mah bir baskınların yaşandığı cemselere tanışıyorsunuz siyasetle. Öğrencilerin ldayken oku doldurulup götürüldüğünü daha orta a Denizler, ban ordu görüyordum. Çok romantik geliy ordum. istiy ak olm rla onla Mahirler. Çocuk olarak, ız okul tığım yap da ğun oldu ı iam katl Kahramanmaraş işgalinde ilk göz altımı yaşadım. zde bir laf var; Kitaptaki Sınıf Savaşı adlı öykünü ezdim ünm düş arı intih “Marksist olmasaydım şimdi”... ğine dair umut Marksizm bize dünyanın değişebilece erin biricik şeyl ız ığım ılaşt aşılarken, bir yandan da karş ıya karş ı karş ıyla yap bir olmadığını, çok büyük asa anlatıcı, olduğumuzu gösteriyor. Marksist olm ferit olarak mün onu ak anc k, aca kork gördüğünden tespitini ğu oldu görecek, oysa bir sınıf mücadelesi nde her an yeri her ın yan dün yaptığı anda, bunun aslında or. biliy ini cereyan edebileceğ ellik ve aşk Öykülerin neredeyse hepsi, cins üzerine. Niye? fazla vardır; Normalde bütün yazdıklarımda çok Bunlar hayatın da.. da larım yazı si cinsellik, aşk... Siya iyorum ama üzerine önemli dinamikleri ve nedenini bilm öykülerde gündelik yazmayı sevdiğim konular. Yine de karakterlerinin bın kita bu hayat politikası var. Zaten gay olmak da kü çün il, değ kün politikleşmemesi müm yetinde çok politik bir şey günümüzde. Niha min çekirdekleri. italiz kap lar bun aile; , ellik ksü heterose dığın ya da yaşa şey Onları problematize eden bir savruluyorsun. ya tika poli mez iste r yaptığın zaman iste be kapağı bile çok Elif Şafak’ın Aşk romanının pem an taşınmadığı fınd kadınsı durduğundan erkekler tara toplumda bir ik ofob hom için değiştirildi. Bu kadar tkar cüre tan, anla urca ces eşcinsel cinselliğini mi? iz edin inm çek a may hikayeler yaz mam. Sanat böyle Kalemi elime aldığımda çekince duy kılan ve şılır anla şeyi bir şey zaten. Edebiyat her da normalize nı dığı yaşa ın nlar insa affettiren bir şey, bu ediyor. biliyor musunuz? Peki bu kadar cesurca da yaşaya uygulamıyorum. sür san e dim Tabii, hiçbir konuda ken si görüşlerimi siya im ben es herk ki Oturduğum sokakta aret gerektiren bir de, cinsel tercihimi de biliyor. Bu ces anın büyük bir lam şey değil ki, benim gerçeğim. Sak m. yoru yalancılık olduğunu düşünü Peki okurlarınız kim? unu düşünüyorum. İyi edebiyat okurunun beni okuduğ çünkü tanıyorlar var, Sol kesimden daha fazla okurum ş gibi geliyor. rmu oku n insa beni. Bu kitabı daha fazla yönelecektir. da ınlar kad n ede ak Erkek dünyasını mer Gazeteciliğim gerçeklik sağlıyor Öykülerle dolanma haliniz nasıldır peki; dalgın, bunalımlı, sürekli düşünceli? Aslında bu bir iç kazıma hali oluyor. Olayların yüzde 99’u kurgu. Çok seviyorum uydurmayı zaten. Öykücülüğünüze gazeteci olmanızın da katkısı oluyordur. Ne de olsa bu meslek insana normalde yan yana gelemeyeceğiniz ya da gelmeyeceğiniz pek çok kişiyle tanışma, ucundan da olsa pek çok hayata girme şansı tanıyor. Zaten kitaba da, berberden mafyaya, ressamdan iş adamına kadar toplumun çok farklı kesimlerinden karakterler taşımışsınız. Evet... Bu çeşitlilikte gazeteciliğin etkisi var. Aslında asıl yapmak istediğim iş hikaye yazmak, gazeteciliği para kazanmak için yapıyorum. Bu, gazeteciliği sevmediğim anlamına gelmiyor. Başka bir meslek yapıp edebiyatla uğraşsam, o zaman kitaplarımda bu kadar hayatiyet, gerçeklik duygusu, karakter çeşitliliği olur muydu bilmiyorum. Mesela, Güneydoğu genelde romanlarda bir film seti gibi anlatılır, egzotizm vardır. Oysa öyle değil, bir yandan da kapitalizm, modernleşme girmiştir oralara. Bilenler, anlattığım Siverek’in çok gerçek olduğunu söyledi. Ben de turist gibi gitsem, orayı Fas, Tunus gibi sanacaktım. Oysa gazeteci olunca pek çok yüzünü görebiliyorsunuz. Bir katil yazar ile sorgu şefinin konuşmaları Yarım bıraktığınız romanınız ne zaman bitecek? Tekrar başladım, ancak zor gidiyor. Çok dikkatli yazmak gerekiyor, çünkü her şey üç saat içinde geçiyor, sıkmamalı. Ne anlatıyor? Bir katil yazar ile sorgu şefinin konuşmaları üzerine kurulu. Bu konuşmalar öyle bir hale geliyor ki, yazar polisi cinayet işlemeye ikna ediyor. Adı, Fizik: Bir Bilim Romanı. Edebiyatla bir bilim kuruyor ve fiziki ters çeviriyor. Yetkin bir röportajcı olduğunuzdan, size yöneltilen soruları kendi lehinize çevirme yetiniz de vardır. Bunu yapıyor musunuz? Yapmamaya çalışıyorum, çünkü insanlar genelde yazdığım şeylerle ilgili geliyorlar. Yazdıklarımla ilgili düşüncelerimi gizlemem, gerçeği söylememem, kitaba, karakterlere haksızlık. Onlara bu adaletsizliği yapamam. Ne soruluyorsa, söylüyorum. C MY B C MY B