Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 13 HAZİRAN 2009 CUMARTESİ Sergi Çin’den İngiltere’ye bir seramik tarihi seçkisi ESRA ALİÇAVUŞOĞLU İngiltere’nin önemli müzelerinden biri olan Victoria ve Albert Müzesi’nin seramik koleksiyonundan derlenen “Dünya Seramiğinin Başyapıtları” sergisi Pera Müzesi’nde geçen günlerde açıldı. Bu serginin özellikle Pera Müzesi’nde yer alıyor olmasının birkaç açıdan önemli olduğunu vurgulamak gerek. Bilindiği gibi Pera Müzesi’nde Kütahya çini ve seramiklerinden oluşan daimi bir koleksiyon bulunuyor. Bu anlamda müzenin geçici sergiler salonunda yer alan bu seçki alt kattaki daimi sergi ile önemli bir bağlantı noktası oluşturuyor. Ülkemizde geçmişi yüzyıllara dayanan bir çini ve seramik geleneği var. Kuşkusuz en popüler ve bilindik dönemi 16. ve 17. yüzyıllarda üretimi gerçekleştirilen ve adını yapıldığı bölgeden alan İznik Çinileri oluşturuyor. Ancak, Hollanda’nın 1600’lü yılların başında Portekizliler karşısında elde ettiği denizcilik başarılarının ardından Çin seramiğini Osmanlı İmparatorluğu’nun da içinde bulunduğu geniş bir coğrafyaya çok ucuza getiriyor olması İznik çinilerinin de sonunu hazırlayan en önemli etken oluyor. Yaklaşık 400 yıl önce Çin mallarının yerel pazarı bu denli etkilemesi ve bir geleneğin neredeyse sonunu hazırlamış olması aslında çok ilginç bir durum. Özellikle de Çin malı düşük fiyatlı malların günümüz dünyasını egemenliği altına aldığı şu günlerde... Farklı motif, renk ve üslupta gerçekleştirilen Bizans, Selçuklu, İznik çini ve seramiklerinin anavatanına düşen bu Çin seramiği istilası, İznik çinilerinin sonunu getirirken Kütahya seramiklerinin de önem kazanmasına neden oluyor. 18. Suna İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi “Dünya Seramiğinin Başyapıtları” 15 Mayıs19 Temmuz 2009 Meşrutiyet Caddesi No: 141 34443 Tepebaşı, Beyoğluİstanbul Tel: 0212 334 99 00 yüzyılda Kütahya seramiğinin öne çıkmasını sağlayan etken aslında tamamen işlevsel bir nedene bağlı. Osmanlı İmparatorluğu’nun kahve fincanı, limon sıkacağı, gülsuyu şişesi ve farklı işlevlerdeki bardak ihtiyacını Çin’den gelen seramiğin karşılayamaması… Dolayısıyla Kütahya çinileri özellikle 18. yüzyıldan sonra alıcı bulurken bu pazar da maalesef Polonya’da üretilen gerçek porselen Meissen’in piyasa girmesiyle önemini yitiriyor. Aslında bu küçük çini piyasası özeti, bugün müzelerde izleme olanağı bulduğumuz seramiklerin küresel yolculuğuna ilişkin de bilgi veriyor. Tasarım ve dekoratif sanatlar alanında öncü müzelerden Victoria ve Albert Müzesi’nin koleksiyonundan derlenen bu seramik seçkisinde antik çağdan günümüze dek uzanan geniş bir yelpazeden örnekler var. Serginin ilk parçası MÖ 2500 yılları civarında Çin’de üretilmiş sırsız pişmiş topraktan bir ibrik. Bu yapıt, erken bir tarihe ait olmasının yanı sıra porselenin hammaddesi kaolin açısından zengin kilden yapılmış olmasıyla yüzyıllar sonra gerçekleştirilecek porselen kapların da bir nevi öncüsü Üstün nitelikli seramikler durumunda. Çin’in yanı sıra Kore, Kıbrıs, Yunanistan, Almanya, Türkiye, İran, Peru, Tayland, Japonya, Irak, İspanya, İtalya, İngiltere gibi pek çok farklı bölgeden ve yüzyıldan örneğin yer aldığı sergi, seramik sanatının gelişimini, dönemin modalarını, bölgeler değiştikçe farklılaşan motifleri kronolojik olarak karşımıza çıkarıyor. Sergide 1530’lara tarihlenen bir de İznik kasesi var. Beyaz hamur, sıraltı mavibeyaz dekorlu bu yapıt, İslam dünyasında üretilmiş en üstün nitelikli seramiklerden birini örnekliyor. Sergide seramik tarihinin her bölgeden ve dönemden farklı zevklerle üretilmiş yapıtlarının yanı sıra 20. yüzyılın oldukça minimalist üslupta gerçekleştirilmiş kahvedanlıkları, çaydanlıkları da bulunuyor. Serginin 20. yüzyıldan en ilgi çekici örneğini Picasso tarafından boyanan “Sehpasının Başındaki Sanatçı” başlıklı pişmiş toprak kap oluşturuyor. Picasso, Güney Fransa’daki Vallauris’de bulunan Madoura çömlekleriyle ilk kez 1946’da karşılaşıyor ve ardından çok sayıda kil yapıt üretiyor. Sergideki 1954 tarihli bu vazo aynı temanın, sanatçı ve modelinin işlendiği bir serinin parçası. İlginç olan ise Picasso’nun bu seride sanatçıyı genç çıraktan yaşlı ustaya uzanan bir zaman diliminde ele alması. Serginin 2001 tarihli son işi ise Richard Slee’nin “Sifonlanmış Moderniz” adlı yapıtı… İngiliz sanatçı Slee bu çalışmasıyla bir yandan Duchamp’ın pisuvarına gönderme yaparken bir yandan da çağdaş seramik sanatında modernist tasarımın yeniden canlandırılması konusundaki eleştirisini de ortaya koyuyor. Seramik tarihinin dünden bugüne gelişimini, işlevselden bir süs nesnesine uzanan çeşitliliğini, coğrafyaya göre üslup farklılıkları gösteren örnekleri içeren bu sergiyi kaçırmayın, müzenin Kütahya seramikleri koleksiyonunu da bir kez daha izlemeyi unutmayın…. esraali@yahoo.com İzmir’de gri kentten renkli doğaya uzanan bir sergi İş Sanat İzmir Galerisi, Müjgan Özkaya Yılmaz’ın resimleri ile Çınla Şeker’in özgün dijital baskılarını bir araya getiriyor. Şeker, yapıtlarına siyah beyaz büyük şehir yıkıntılarını taşırken, Yılmaz ise merkeze doğayı koyuyor. 20 Haziran’a dek sürecek sergide Şeker, yapıtlarında post modern insanın yıkıntılarla dolu iç dünyasını, sanat çalışmalarını gelişen teknolojinin yaratım dünyasına sunduğu alternatif bir araç olan bilgisayar ortamında dijital olarak gerçekleştiriyor. Dijital fotoğraf makinesi, bilgisayar yazılımları ve dijital baskı da sanatçının çalışmalarında kullandığı diğer araçlar. Çalışmalardaki siyahbeyazlık, her gün yaşanan rutine gönderme yapıyor. Ancak sanatçının istediği, tekrar eden her rutinin, eşsiz bir yeni bütün oluşturması.Yılmaz ise doğadan hareketle yaşam sevgisine ilişkin çağrışımlar yaratmaya çalışıyor. (Tel: 0 232 482 09 39) “Taşınma Yeni Komşular” Daire Sanat, 30 Haziran’a dek sürecek Berlin Mitte’deki sanatçı inisiyatifi Kolonie Wedding sanatçılarının eserlerinden oluşan “Taşınma Yeni Komşular” adlı sergiye ev sahipliği yapıyor. Cihangir Güzelleştirme Derneği işbirliğiyle gerçekleştirilen Kültürlerarası Değişim Projesi “Komşular Arası 01” kapsamında Berlin’den Türkiye’ye gelen sanatçılar; performans, müzik, edebiyat, resim, fotoğraf ve filmin kullanıldığı çeşitli sanatsal çalışmalar, katılımcı projeler ve atölyeler aracılığılıyla Cihangir’i keşfedecekler. Daire Sanat bu çerçevede, kültürlerarası dialoğun izlerini taşıyan işlerden oluşan bir seçki sunuyor. Sergide Eva Bertram (fotoğraf), Patrick Jambon (etkileşimli performans), Barbara Klinker (kavram/kitap), Lila Karbowska (objeler), Peter Ojstersek (yerleştirme), Fabian Schubert (video) ve Karen Stuke’nin (camera obscura) çalışmaları bir araya geliyor. (Tel: 0 212 244 12 68) Yeni Yapıtlar Yeni Ufuklar İstanbul Modern’de İstanbul Modern Sanat Müzesi, beşinci yılını yenilenen ve genişleyen koleksiyon sergisiyle kutluyor. Türk Telekom’un desteğiyle gerçekleşen “Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar” sergisi, Türkiye’nin modern ve çağdaş sanatının gelişimini yansıtıyor. 134 sanatçının 200 yapıtının bulunduğu “Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar” sergisi, müzenin her iki katında yer alıyor. Resimden heykele, enstalasyondan videoya uzanan çeşitlilik içinde çağdaş bir kimliğe bürünen İstanbul Modern Koleksiyonu’ndan oluşan sergi, Türkiye’de üretilen modern ve çağdaş sanatın başlangıç evresinden bugüne geçirdiği süreci aktarıyor. Küratörlüğünü İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı sergide eserlere eşlik eden metinler, bu gelişim sürecinin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik dinamiklerini anlatıyor. Sanat eserinin hayatın bir parçası olduğunu ve onu kuşatan etkileşimlerle birlikte yürüdüğünü anımsatan bu metinler, 20. Yüzyıl’da Türkiye’de yaşanan sanat tarihsel dönüşümü de yansıtıyor. İstanbul Modern’de sergilenen Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar sergisi, 1910’lu yıllardan günümüze kadar uzanırken, izleyenlere Türk sanatının somut bir kronolojisini sunuyor. Sergi, Türk sanatında Batılı anlamda resim anlayışının belirdiği Batılılaşma sürecinden Givanian, Hoca Ali Rıza, Abdülmecid Efendi, Zonaro gibi isimlerle başlıyor. Sonrasında Cumhuriyet’le birlikte yüzünü iyice batıya çeviren Türk sanatının farklı sanat anlayışlarına sıra geliyor. Sonrasında 50’li yıllarda 2. Dünya Savaşı’nın ardından gelişen soyut sanat anlayışının temsilcileri, 60’lı yılların değişen sosyal atmosferine uyum sağlayan toplumsal gerçekçi ve yenililkçi resimler sıralanıyor. 60’ları, 80’li yıllarda görülmeye başlayan yenidışavurumculuk anlayışı doğrultusunda resim sanatında kimi zaman yeni beliren sosyal alışkanlıkları, kimi zaman da beden ve kimlik politikalarını eleştiren çalışmalar takip ederken, arkasından, sanatçıların salt estetik, kapalı bir dilin ötesine geçerek, sosyolojiye, felsefeye, popüler kültüre, sinemaya, teknolojiye yöneldiği, sanatın disiplinlerarası bir yönelim sergilediği 1990’lar geliyor. Sergi, 2000’li yılların sanat alanında her türlü ifade aracının kullanılabildiği, farklı coğrafyalar arasındaki ilişkilerin yepyeni yaklaşımlarla sona eriyor. Tiyatro ‘7 Ölümcül Günah’ Felix Mitterer’in yazıp Cem Kenar’ın yönettiği, Türkiye Prömiyeri yapan “7 Ölümcül Günah” adlı kara komedi, bu akşam Tiyatro Z`de. Tembellik, şehvet, öfke, cimrilik, iyilik ve kötülük ile kıskançlık, kontrolsüzlük, oburluk gibi kavramları sorgulamaya açıyor oyun. Hatta günah olarak yüzünüze çarpıyor. ‘7 Ölümcül Günah’ seyirciyi provoke ediyor, polemik başlatıyor, bazen delirtici, kötü hatta vahşi ama her anı ilginç ve bir o kadar da dokunaklı bir komedi. Oyunda Özgür Atkın, Damla Karaelmas, Senem Begisi ve Cengiz Eşiyok rol alıyor. Izİzlenim Izİzlenim ? ÜMRAN BULUT karşımızdalar. Modernizm gereği yapılanlar ise daha sonraki kuşaklarca gerçekleştirilmişler. Portekiz de de öyle. Sabancı Müzesi’nin Calouste Gulbenkian Vakfı ile yaptığı işbirliği sonucunda iki kentin resimlenişine ortak olmak, sanatla buluşup bu bilgileri edinmek, eserleri izleyerek keyifli saatler geçirmek mümkün. Tabii ki, bu zenginliği çocuklarla paylaşıp onların estetikle, sanatla buluşmalarını sağlamak daha da güzel. Yaşam sevgi, anlayış ve verimli olarak yaşanılacaksa kültürel değerlere sahip çıkarak onları gelecek kuşaklara tanıtarak ilerlemek tek yol. İyi seyirler. www.umranbulut.net Şeylerin Şekli Neil Labute’nin yazdığı ve Mehmet Ergen’in çevirip yönettiği Şeylerin Şekli, sanat adına ne kadar ileri gidilebileceğini, dünyayı değiştirme çabasını sorguluyor. Aşkın ve sanatın birlikte irdelendiği bu çarpıcı oyun, aynı üniversitede okuyan iki çiftin karmaşık ilişkilerini gözler önüne seriyor. Son yılların en çok ses getiren yazarlarından Labute, Amerikan tiyatrosunda Mamet ve Shepherd’ı izleyen en önemli oyun yazarlarından. Şeylerin Şekli’nde Esra Bezen Bilgin, Betül Çobanoğlu, Bartu Küçükçağlayan ve Deniz Celiloğlu rol alıyor. Oyun, 15 ve 17 Haziran’da Akbank Sanat’ta izlenebilir. Lizbon: Bir başka şehirden hatıralar Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki yeni sergi bir kenti tanıtıyor. Lizbon’u. Sergi, 1800’lerde Lizbon nasılmış? O yıllarda Portekizli ressamların konuları nelermiş? Gibi birçok soruyu kolayca yanıtlayacak dolulukta hazırlanmış. “Lizbon: Bir Başka Şehirden Hatıralar” müzenin farklı salonlarında “Batı’ya Yolculuk – Türk Resminin 70 Yıllık Serüveni” isimli sergi ile bağ kurulup gezildiğinde, ki; bu öneriliyor, ilginçleşiyor. Çünkü İstanbul ve Lizbon Avrupa’nın doğu ve batısında birbirlerini anımsatacak özellikleri olan eski kentler. İkisi de kozmopolitlik örneği. Limanları, yokuşları, sokakları ve yapılarına yansıyan görkemle unutulmayacak görsellikle bezeliler… Üstelik aynı dönemlerde ressamları da kentlerini betimlemeyle uğraşmışlar… Tarihi kentlerle ilgilenmek kuşkusuz ayrı bir tat katar yaşama da, sanata da. Uygarlıklar, kültürler, dinler çok derindir. Yaşanmışlıkların, dönemselliklerin izleri adeta her sokağa ya da her pencereye yansımıştır. Ortam etkilenmek, sahiplenmek, şiir yazmak, resim yapmak için çok verimlidir. Sanatçılar sakin bir içtenlikle, çoşkun bir sevinçle ya da karamsar bir duyarlılıkla girişirler kentin doğasını ve dokusunu betimlemeye. Sergideki tablolarda, halılarda bunlar var. Adeta belgesel tadındalar, yalın ve anlatımcılar. Lizbon; kentsel, toplumsal, duygusal haliyle birçok ressama konu olmuş velhasıl. İçinden Tejo nehri geçiyor. İstanbul boğazının her ışıkta verdiği unutulmaz görüntüler gibi o da insanlarına özel bir zenginlik sunmakta. Lizbon’u iki eksende yapılandırmış. Nereden bakılsa görülüyor. Ondan vazgeçilemez. Adına şiirler, şarkılar yazılmış. Nasıl resmedilmesin? İstanbul ile Lizbon 1900’lü yıllarda yaşamsal özelliklerinin benzerlikleri ile de anılıyorlar. Bilgiyi 19. ve 20. yüzyıl başında yapılmış resimlerden ediniyoruz. Francis Smith’in ‘Kapıdaki Kadın’ resmine bakın. Carlos Botelho’nun kentten görünümlerine bakın. Almada Negreiros’un çizimlerinden dokunmuş duvar halılarına da bakın. Portekizli sanatçılar o yıllarda Batı resminin geldiği noktadan farklı düşüncelerle çalışmışlar. Modern resimle alakalı değiller. Bize dönelim. 1850’li yıllarda İstanbul için de aynı değerlendirmeyi yapmak mümkün. Halil paşa, H.Avni. Lifij, İ. Çallı ve diğerleri hep kentlerine öykünen resimleriyle sinemdonmez?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B