Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
10 7 ŞUBAT 2009 CUMARTESİ Aksanat’ta ‘faaliyet’ var Geçen pazar, Sabancı Müzesi’nde yaklaşık dört aydır açık olan ve bir ay uzatılan Dali sergisinin son günüydü. Saatler henüz öğleni gösterirken bile müzenin önündeki caddede trafik kilitlenmişti. Sergiyi daha doğrusu Dali’yi görmek için gelenlerin oluşturduğu kuyruk kuşkusuz hem sevindirici, hem de umut verici. Ülkemizdeki Dali ESRA severlik dalgasının başka sergilere de en büyük dileğimiz çünkü ALİÇAVUŞOĞLU yansıması güncel sergilere ev sahipliği yapan galeriler hala tek tük izleyiciyle esraali?yahoo.com kapatıyorlar günlerini. Dali sergisi Sabancı Müzesi’nin tanınırlığını ve görünürlüğünü Picasso ve Rodin sergilerini de arkasına alarak arttırdı; öyleki bu sergiye sanatla yakın ilişkisi olmayanlar bile dahil oldu. Sabancı Müzesi uluslararası ortamda popülaritesi tartışılmaz olan sanatçıların sergilerini getirerek Türk izleyicisinin müzeyle ilişkisini güçlendirmede büyük bir pay sahibi. Dolayısıyla bundan sonraki sergi hepimiz için büyük bir merak konusu. Sanırız bu yılı daha küçük bütçeli sergilerle kapatacak müze; gelecek sezon ise yine ses getirecek bir sergi ile 2010’u karşılayacak. sergi Aşk Vaziyetleri Kamil Masaracı ‘Aşk Vaziyetleri’ adını verdiği 35. sergisini Schneidertempel Sanat Merkezi’ nde açıyor. Ünlü karikatürist, Sevgililer Günü için çizdiği karikatürlerden oluşan sergi açılışı bir ilke imza atıyor. Sergi açılışına gelenler onlar için özel olarak hazırlanan panolara aşka dair düşüncelerini özgürce yazıp çizebilecekler. Bu sırada keman gitar ikilisi eşliğinde söylenen aşk şarkıları da fon oluşturacak. Böylece yine ilk kez bir kişisel sergi, gezenlerce bir karma sergiye dönüştürülmüş olacak. 12 Şubat’ta açılışı yapılacak olan sergi, Masaracı’nın karikatürlerini izlemek isteyenler için 8 Mart’a dek sürecek. (Tel: 0 212 249 01 50) ENGELLİLER İÇİN PROBLEM Sabancı Holding’in sanatla ilişkisini daha güncel etkinliklerle sürdürdüğü diğer bir kurum olan Aksanat’ta ise yine “faaliyet” var şu günlerde. Hatırlarsanız, 2006 sergi sezonunu, sergi salonu olarak kullanılan giriş mekanının TEKNOSA’ya dönüştürülmesinin yarattığı olumsuzluklarla açmıştı. Cadde ile ilişkisi direkt olan mekanların daha çok izleyici çektiği herkes tarafından bilinen bir gerçekken, sergi salonunu ticari bir dükkana dönüştürmek Aksanat’ın sanata yatırım zihniyetini de günışığına çıkarmıştı. Şimdi ise, Teknosa yeniden sergi salonuna çevriliyor. Böylece Borusan’ın yeniden plastik sanatlara dönüş yapması gibi Aksanat’ta İstiklal Caddesi’nin göbeğindeki binasını hiçbir ticari faaliyetin olmadığı, baştan sona kültürsanata ayrılmış bir mekan olarak yeniden düzenliyor. Aslında bu değişiklik sergilere mekan açmak için değil, tam çaprazda bir başka büyük mekanın boşalması ve Teknosa’nın daha geniş bir yere geçmesi sonucunda gerçekleşiyor. Tabii bu, bir kaç yıl sonra yeniden bir Teknosa ya da İklimsa açılmayacağı anlamına gelmesin. Kurumların keyfi kararlar alarak sürekliliği sürekli kesintiye uğratmak gibi bir misyonları var ülkemizde. Şimdilik sevinelim ama fazla değil. Yeri gelmişken Aksanat’ın giriş salonunun Teknosa’ya dönüştürülmesinden sonra yaşanan sorunlara da burada değinmekte fayda var. Giriş kapısı yan sokağa alındıktan sonra içine merdivenlerle girilebilen kültür merkezinin çocuklu ve engelli izleyici için büyük bir problem olduğunu hatırlatalım. Aksanat’ın güleryüzlü ve yardımsever güvenlik görevlisi Şenol Turunç olmasa merdivenin başında öylece dikilmek ve yoldan geçenlerden yardım istemekten başka çareniz olamıyordu maalesef. Dolayısıyla giriş katın sergi salonuna çevrilmesi izleyici için ayak üstü olmanın yanı sıra merdiven engelini de ortadan kaldırmış olacak. Barış yolunda fotoğraflar Ortadoğu’da yaşayan kadınların, günlük hayatlarını serbestçe tartışabilmeleri için bir platform oluşturmak ve barış sürecinde kadınların aktif şekilde rol almasını teşvik etmek için Follow The Women for Peace (Barış İçin Kadınları İzle) organizasyonu ile her yıl 30 ülkeden yaklaşık 400 kadın barış için pedal çeviriyor. 2004’ten beri devam eden projeye her yıl Türkiye’den kadınlar da destek veriyor. Bu yıl 215 Mayıs 2008 tarihleri arasında gerçekleşen yolculuğa Türkiye’den farklı yaş ve meslek grublarına mensup 21 kadın katıldı. Follow the Women for Peace, 2008’de gerçekleşen yolculuğun fotoğraflarını ve kadınların izlenimlerini paylaşmak üzere, herkesi 25 Şubat’a dek Cemal Reşit Rey Sergi Salonu’nda gerçekleşen ‘Barış Yolunda Kadınlar’ fotoğraf sergisine davet ediyor. Sınırsız ve ‘davetsiz’ Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğünü yaptığı Selma Gürbüz’ün son sergisi Davetsiz’de resimlere ve heykellere renk girdi. Serginin genel rengini oluşturan “sarı”, galerinin içinde güneş ışığı gibi bir ışık ve neşeli bir atmosfer oluşturuyor. Renkler dışında her zaman olduğu gibi sanatçının işlerinde doğudan batıya bakışın izlerini de görebilirsiniz. Bonnard, Matisse, Braque, Miro, Calder, Giacometti, Kelly, Tapies gibi sanatçılarla çalışan dünyanın en önemli sanat galerilerinden Galerie Maeght’in sanatçısı Selma Gürbüz’le Aksanat’ta, 14 Şubat’a kadar izlenebilecek sergisi esnasında bir araya geldik. Sarı renklerin ağırlıklı olduğu “Davetsiz” serisi Aksanat’ta sergileniyor. Serginin oluşum sürecini anlatabilir misiniz? Sergi, bir senelik yoğun bir ekip çalışması. Ekip çalışması derken Mas Matbaası’nın atölyesinde yapılan çalışmalardan bir seri oldu. Mas Matbaası’nda Burhan Doğançay ve Ömer Uluç’la bir arada bir şeyler yapabilir miyiz diye biraraya geldik. Bize sağlanan ekip ve teknisyenleri kullanıp çözüm üretme atölyesinde çalışmaya başladık. Benim malzemelerim belirgin, ama malzemeyi farklı bir şeye dönüştürme ihtiyacı duyuyorum. Keçelerle başladım önce. Bu keçeler bir anlamda kolaj keçelerdir, özel bir teknik gerektiriyor. Keçe serisi yakında Berlin Bergama Müzesi’nde sergilenecek. Keçeler siyah, beyaz ve kırmızı çıkarken farklı bir renge ihtiyaç duydum. Serginin genel rengi sarı. Sarı benim belki de ilk defa bu kadar keskin olarak kullandığım bir seriyi içeriyor. Mekanda siyahların ve sarıların bir arada oluşu aynı zamanda galerinin içerisinde güneş ışığı gibi bir ışık SABİHA KURTULMUŞ oluşturdu. Levent Çalıkoğlu’nun dediği gibi o ışıkla bağlantı kurabiliriz. Benim için yeni bir deneyim oldu. Bu rengi kullanmak, bu kadar büyük boyutlarda kullanmak. Arkasından heykellere de renk girdi sarı ve mavi... Geçmişten bugüne yaptığınız işlerin hepsinde masalsı karakterler, mistik öğeler var... Tanımsız bir saptama aslında bütün yaptıklarım tanımsız bir zamanda oldu. Sanat tarihine de baktığımız zaman bin yıllık resim ya da heykel modern olabilir tabii. Zaman aynı zamanda belgedir. Modernite denilen şey bence zamandır, coğrafyası var, sanatçıya yaptığı birikimi var, sanatçının kendi yorumu ve hayal gücü var. O hayal gücü sınırsız olarak geliyor, dilediğini yapma özgürlüğüm var. Bu benim aynı zamanda olgunluk dönemim. Özellikle tekniği iyi halledebilmişseniz ondan sonrasında sanatçı için alabildiğince özgürlük başlıyor. İşlerimde masalsı kahramanlar var, zaman zaman geriye dönüşlerim var. Sanat tarihine bakışım var, tabii ki onun içinde yaşıyoruz. Aynı zamanda batının doğuya bir bakışı, hayal edişi var. Onu da tanıması gerekiyor, bir hayal görüyor. Oryantalistlerden tutun 19 yüzyıl sanatçılarına kadar Delacroix, Matisse’in doğuyu hayal etmeleri var. Ben iki kültürü de benimsediğimi, özümsediğimi düşünüyorum. Sürekli bir arayış içindeyim. Son dönem çalışmalarınıza geri dönersek atölyenizi Burhan Doğançay ve Ömer Uluç ile paylaştınız. Beraber bir sinerji ortamı yaratılabiliyor mu, yoksa herkes kendi özgün alanında mı çalışıyor? Burhan Doğançay’ın tekniği farklı. Ama biz Ömer Uluç’la okul çantalarını seçen öğrenciler gibiydik. Çok güzeldi, çok eğlendik. Koşa koşa çalışmaya gidiyorduk. Çok güldük, eğlendik, tabii ki hoş bir etkileşim, alışveriş oluyor. Güzel bir yarışma oluyor, belki çok uzun bir dönem değil ama benim hiç unutamayacağım, hep hatırlayacağım hatırladıkça da beni coşturacak bir üçlü çalışma oldu.. Kürelerde de renk değişti, mavi ve sarılara geldik. Kürelerin oluşum süreci sizi zorluyor mu, resimlerle uyumu nasıl oluşuyor? Her zaman resim heykeli getiriyor, heykel resmi getiriyor. Bunlar üretim aşamasında birbirlerine çok bağlı ve ihtiyaç hissettiriyor. Kürelerde bir jaguar mavisi, sarısı, kırmızıları niye olmasın ve denemekte hiçbir sakınca görmüyorum. Pembe bile girdi. İki Kibele meme heykellerim pembe. Bugüne kadar yaptığım şeylerin üzerine oturmak gibi de bir niyetim yok. Başka bir simya, başka bir teknoloji gerekiyor. Renkler de her zaman değişebilir. tiyatro Karatavuk Dot’un geçen sezon sahneye koyduğu ve tiyatroseverlerden büyük ilgi gören oyunu Karatavuk, bugün son oyununu oynuyor. Emre Koyuncuoğlu’nun çevirdiği ve yönettiği Karatavuk, Mine Tugay ve Cüneyt Türel’in canlandırdığı rollerde 12 yaşındayken cinsel tacize uğradığı adamla 15 yıl sonra tekrar karşılaşan bir kadının öyküsünü izliyoruz. Oyun, kadının kafasındaki sorulara bulduğu ve de aradığı yanıtlar ekseninde cinsel tacizle aşk arasındaki ince çizgide tutarken bu kavramları irdeliyor. Saat 21.00’de gerçekleşecek son gösterimin biletleri Biletix ve Dot gişesinde. (Tel: 0 212 251 45 45) DEMİRDEN MEMELER Aksanat’ta Ocak ayından bu yana süren Selma Gürbüz sergisi de keşke giriş mekanının sergiye ayrıldığı günlere denk gelseydi. Böylece günümüz sanatının başarılı sanatçılarından Gürbüz’ün sergisi tanıyan, tanımayan pek çok izleyici tarafından da görülebilirdi. Bunu yanlış bir zamanlama olarak görelim ve sergiye bakalım. Yapıtlarında genellikle mitolojik öğeleri, toplumsal belleğimize ait imgeleri, minyatürlerden aşina olduğumuz figürleri, anonim formları güncel bir yorumla ele alan Gürbüz’ün son sergisindeki çalışmaları üslubunu oluşturan görsel dili devam ettiriyor ama farklı göndermeler de içeriyor. Serginin en dikkat çeken çalışmalarından Kibele, işte bu mitoloji kaynaklı formun güncel bir devamcısı niteliğinde. Zaman içinde Artemis’e dönüşecek olan Anadolu’nun ana tanrıçası Kybele ya da Efes Artemis’i olarak bilinen “çok memeli” tanrıçayı ele aldığı yapıtında Gürbüz, güncel bir mitoloji yorumu gerçekleştiriyor. Kişiliğinde dişiliğin 3 aşamasını; yani kızlık, kadınlık ve analık aşamalarını birleştiren Efes Artemisi’nin alışık olduğumuz mermer memeleri, Gürbüz’ün elinde demirden yapılmış memeden bir küreye dönüşüyor. Mekanın ortasında, secdeye kapanan çıplak kadın silüetlerinden oluşturduğu Mavi ve Sarı Küre’leriyle de ilişki içinde Kibele: Ayrıntılarını görmediğimiz şablon silüetlerin birbirine eklenerek oluşturulduğu küreler, kadınlığa dair anlatıyı tekrar gündeme getiriyor. Gürbüz’ün yapıtlarında sıkça karşımıza çıkan hayvan motifleri bu sergide de var; bu kez siyah tuvallerin üzerinde kimi zaman dans halinde, kimi zaman ise doğanın parçası olarak karışımıza çıkıyor ve masalsı bir doku oluşturuyorlar. Serginin ilgi çeken büyük boy tuvallerinden Mühürlü Kızlar ise yine şablon portrelerin tekrar eder biçimde kullanılmasıyla bir otoportre izlenimi veriyor. Gürbüz bu sergide ikonografisini çeşitlendiriyor ve süreklilik içinde ele aldığı motifleri bu kez daha güncel alanları işaret edecek biçimde kullanıyor: Moda ikonlarına gönderme yaptığı Kızlar da olduğu gibi. Selma Gürbüz’ün “Davetsiz” başlıklı sergisi Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğünde düşsel olanla gerçek olanın karşılaşmasını sunuyor. Aksanat Kültür Sanat Merkezi, “Selma GürbüzDavetsiz” 7 Ocak– 14 Şubat 2009 İstiklal Caddesi, Zambak Sokak, No: 1, Beyoğlu / İstanbul Tel: 0212 252 35 00 Öldün mü duydun mu? Altıdan Sonra Tiyatro’nun ‘Öldün mü Duydun mu?’ adlı oyunu sahnelenmeye devam ediyor. Büyük bir gürültüyle gözlerini açan adam, kendini hiç bilmediği tuhaf bir yerde bir banyo küvetine gömülü bulur. Hareket edemeyen ve konuşamayan adamın yanına gelen masalcı, ona durumunu anlatır. Adam intihar etmiştir ve hayatının masal olarak gözden geçirileceği bir yerde bulunmaktadır. Sonrasında, beklenmedik bir şekilde olaya Ebe (Tanrı) olduğu söylenen kişi dahil olur. Yiğit Sertdemir’in yazıp yönettiği, Erkan Kortan, Gülhan Kadim, Aslı Can Kortan’ın rol aldığı oyun, 9 ve 10 Şubat’ta Oyuncular Tiyatro Kahve Cem Safran Sahnesi’nde izlenebilecek. (Tel: 0 212 245 13 14) Izİzlenim Son senelerde İstanbul çağdaş sanatın sunum merkezi oldu. Sergiler farklı artık. Güncel eğilimliler interaktif olana meyletmiş durumdalar. Küratörler ve sanatçıları, gruplar, konseptionel bakışlılar öndeler. Sanat şimdilerde kavramsal olarak üretiliyor. Disiplinlerarasılıkla uğraşanların projelerini üretim sıkıntıları yok. Onlar sponsorlarla çalışıyorlar… Gerçekten de plastik sanatlarda çağdaş açılımlar çoğaldı. Ancak üretimler hangi semtte ve hangi boyutta olursa olsunlar bu şehrin insanları ile buluşmuyor sanki. Örneğin, Proje 4L’yi gezenler arasında o bölge insanı var mı? Kentin uzak bölgelerindeki semtlerine taşınmakta olunan sanatla ilgileniyor mu oralarda oturanlar? Tırlar aracılığıyla Tuzla’ya, Kartal’a götürülenlerle ilgilenen çocuk sayısı nedir? Üniversite öğrencileri bile çoğu kez bihaber bırakılmış durumda plastik sanatlara ait oluşumlardan. Azıcık bir duyuru ya da ilgi gösterilme fırsatı yok hani… Neylemeli ki, sanatın insanları kucaklayacak dalgaları insanlara yayılabilsin... Şimdi de, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağından bahsedelim. Evet, İstanbul gibi tarihi mirası ve güzel doğası ile ünlü bir kente, bir de kültür başkenti ünvanını kazandıracak bir yenilik bu. Kültürün tüm şehre ait olduğu bilinciyle, işin ne denli yapıcı ve özendirici olabileceğini düşünmek umutlandırıyor doğrusu. Peki, sanatın bu kentte yaşayanlarla buluşturulmasındaki yeterlik sorgulanıyor mu? Ya da anlamak, okumak, çağdaş sanatla uğraşmak, günceli öncelemek, sergi açmak bu kenti nasıl kaplar ki? Ya da bu kentli dediğimiz onca insanı… İstanbul kültür başkenti olacak ve yeni bir rol üstlenecek 2010’da; kuşkusuz, kimilerine yani sanatla uğraşısı olanlara neler neler katacak ? ÜMRAN BULUT umranbulut@gmail.com Kültür başkentinde plastik sanatlar bu ünvan? Yenikapı’da sanat üretim merkezinde çalışmalar üretilmiş olacak ve sergilenecekler örneğin. Peki, dediğimiz gibi, ya kentte yaşayanlara ve kültür farklılıklarına nasıl taşınacak onca açılım? “Ben ilgiliyim” diye düşünmek sanatın bu kentte tanınmasına koşut mudur? Dahası sanatla hiç ilgisi olmayan insanlara onun taşınması olası mıdır? Şimdi, “Kadıköy’de neler var? Tarihi yarımadada neler yapılmakta? Gaziosmanpaşa’da da etkinlikler olacak mı? Projelerin amaçları nelerdir?” gibi soruları kolayca çoğaltabilirsiniz. Dahası da var: İstanbul’da 2010 sonrasında plastik sanatlar bağlamlı kalıcılıklar kazanılacak mı? Plastik sanatlarla ilgilenenlerin sayısında bir artış bekleniyor mu? Sanatın topluma dönük halini hedefleyen çalışmalar bunca kalabalık şehre, bunca değişik bölgeye, bunca değişik kültürün barındırıldığı yapıya yetecekler mi? Sorun şu: Kültür başkenti olacak bu koskoca metropolde plastik sanatların tanınması, nasıl bir eğitimsellik ve nasıl girişimleri gerektirirdi acaba? Biliriz, bizde girişimler kişisel ve grupsal oluyor, oluyor da; iş de oradan yürütülüyor. Tavandan ve de tekelden. Oysa çalışmaların tabana yaygınlaştırılması ve eğitimsel olanakların gözetilmesi, sanatın kavranması, izlenmesi için birincil gerekliliklerindendir. Bir işin eğitim boyutu düşünülmeden ve gerçekleştirilmeden istenilen sonuca ulaşılması mümkün olamayacaktır. Yoksa, insanların küçük yaşlarından itibaren eğitilmeleri, sanatsal bakış açılı kazandırılarak yetiştirilmeleri, sanatsal değerleri tanıma gelişmişliği; bizim için “Birer hayal mi? Ya da öyle mi kalacak? Ne dersiniz?” Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bu sene dördüncüsünü düzenleyeceği Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ne hazırlanıyor. 10 Şubat’ta başlayacak festival yerli yabancı birçok tiyatro topluluğunu Eskişehirli çocuklarla buluşturacak. Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve büyük ilgi gören Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali bu sene de birbirinden renkli ve keyifli etkinliklere ev sahipliği yapacak. 1015 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek olan festival, yerli ve yabancı bir çok tiyatro topluluğunu Eskişehirlilerle buluşturacak. snmdnmz@gmail.com C MY B C MY B