26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

sergi Çağdaş Minyatür Jeoloji Mühendisi olan Ayla Renda, Kültür Bakanlığınca verilen “Usta Öğreticisi Belgesi” sahibi olan Renda, bugüne dek ikisi yurt dışında olmak üzere 15 kişisel sergi açtı. Yurt içinde pek çok karma sergiye katılan sanatçının Türkiye, Amerika, Japonya, İsviçre, Fransa ve Avusturya’da özel koleksiyonlarda eseri bulunmaktadır.‘Çağdaş Minyatür’ başlığı altında açılacak olan sergi hakkında sanatçı; “Minyatür bir bakıma bugünün yaşantısını gelecek kuşaklara aktarma sanatıdır. Dolayısıyla halen günümüzde gerek şehirlerde, gerekse kırsal kesimdeki düğünler, pazar yerleri, deve güreşleri, yöresel oyunlar gibi çeşitli konuları minyatür kurallarının özüne sadık kalarak adeta bir belgesel tadında sanatseverlerin beğenisine sunmak istiyorum” diyor. Sergi, IC Sanat Galerisi’nde 31 Ekim’e dek görülebilir. (Tel: 0 312 417 82 64) 10 18 EKİM 2008 CUMARTESİ Devrim simgesinden tüketim imgesine Che Sergi sezonu bu yıl güçlü etkinliklerle başladı. Bunlardan en çok ses getireni Sabancı Müzesi’ndeki Dali sergisi oldu kuşkusuz. Aldığımız ESRA duyumlara ALİÇAVUŞOĞLU göre Picasso esraali?yahoo.com sergisinden bile daha çok izleyici çekiyormuş Dali. Aslında bunda şaşılacak pek bir şey yok. Çünkü bilindiği gibi Dali sadece sanat dünyasında değil, herkes açısından tanınırlığı en yüksek sanatçıların başında geliyor. Tabii Türkiyeli izleyicinin de buna kayıtsız kalması beklenemezdi; öyle de oldu. Merak edilen nokta Sabancı Müzesi’nin bir sonraki adımının ne olacağı. Dali ile namludaki son kurşun ateşlendi mi yoksa müze yetkilileri İstanbul’un üstgeçitlerini ve Sabancı Holding binasını bir başka renkle donatmanın hazırlığını mı yapıyor? (Picasso sergisinin rengi mavi, Dali’nin ki ise kırmızıydı.) Dali sergisi en ses getiren açılış oldu evet ama özel müzelerin hemen hepsi “göz alıcı” sergilerle sezona başlama geleneğini bu yıl da bozmadı. Pera Müzesi “Doğu’nun Cazibesi / Britanya Oryantalist Resmi”, İstanbul Modern ise “Suyun Bir arada Tuttuğu” sergisiyle çağdaş sanatın önde gelen isimlerini bir araya getiriyor. dönüşümü 30 ülkeden toplanan nesnelerle izleyicilere aktarılıyor. Küratörlüğünü Trisha Ziff’in yaptığı sergi, Alberto Dazz Korda’nın 1960 yılında çektiği Kahraman Gerilla başlıklı, hepimizin hafızasına kazınmış o ünlü Che Guevera portresinden yola çıkıyor. Toplu bir cenaze töreni sırasında çekilen ve alttan çekim tekniği ile anıt izlenimi veren bu fotoğrafın düzen karşıtı anlayışın ve eylemin bir simgesi olduğu kesin. Ancak, bu imgenin yıllar içinde tshirtlerden bardaklara, rozetlerden grafitilere popüler kültürün bir öğesi ve tüketim toplumunun aracısı haline gelmesi ne kadar da düşündürücü. Yıllar önce Susan Sontag’ın dile getirdiği; Carrie “Che’nin, Schneider, belleğimizde Talas. aşırı soyut bir simaya dönüşmesine, Lord Byron gibi romantik bir serüvenci, Zapata gibi soylu bir mazlum, Martı gibi bir şairdevrimci olup çıkmasına fırsat vermememiz gerekir” sözleri bile bugünkü Che imgesi için nasıl da masum görünüyor... Bugün baktığımızda Sontag’ın söylediklerinden çok daha ötesine “fırsat verildi”. Tüketim toplumunun olmadığı, herkesin eşit olduğu sosyalist bir toplum hayali ile yola çıkan ve bunda da başarılı olan Guevera’nın böylesi bir meta haline gelmesine üzülmemek elde değil. “Yaratmamız gereken 21. yüzyılın insanıdır, bu hâlâ öznel ve tasarlanmamış imgelerinin ve insanlarının peşine düşüyor İngiliz bir arzu olsa bile. Çabamızın temel hedeflerinden fotoğrafçı. Sergide, “Almanya’yı Düşünmek”, biri, tamı tamına gelecek yüzyılın insanıdır” demişti “Glasgow”, “Meksika” ve “Lüksemburg” serisinden Guevera. Oysa 21. yüzyıl insanını tarif ederken bugün fotoğraflar yer alıyor. “tüketen, rekabet eden” bir mahlukat karşımıza Santral İstanbul’un ikinci sergisi “Gerilimli çıkıyor ki Che’nin hayalinde böylesi bir insan yoktu Sınırlar”. Saskia Holmkvist, Sini Pelkki, Jussi şüphesiz. Commandante bu günleri görse muhtemelen Puikkonen, Carrie Schneider ve Sauli Sirviö’nün içi sızlar ve Güney Amerika dağlarından hiç inmezdi. işlerinin yer aldığı serginin küratörü Aura Seikkula. Ancak yine de bu “21. yüzyıl insan” tahayyülünün Sergi gerilimli sınırlar başlığıyla coğrafyanın gerçekleşmeyeceğini söylemek için çok erken. otoritesini, bölgelerin bireysel kimlik üzerinde nasıl Kimbilir son günlerde yaşanan küresel mali kriz belki etkili olduğunu ve dolayısıyla bölgesel ilişkileri de bir dibe vuruşu ifade ediyor. Ve bu dibe vuruşun sorgulamayı amaçlıyor. Kısaca bireyin kendini ardından yepyeni bir anlayış ve yepyeni bir “21. yüzyıl tanımlarken kullandığı kavramlar ve sözcükler bölgesel aidiyet üzerinden tartışılmaya çalışılıyor. Bu serginin en insanı” çıkacak ortaya. “Korda’nın Objektifinden Che: Bir Portrenin Devrimle Başlayıp İkonla Biten dikkat çeken işlerinden biri Saskia Holmkvist’in “Rol Öyküsü” tüm bunları sorgulamamıza imkan veren ve Kontrolü ve Karaktere Bürünme” başlıklı video görülmesi gereken bir sergi. yerleştirmesi. Sanatçı iş görüşmesi, sorgulama, çift terapisi ve siyasi uzlaştırma olmak üzere dört tür “karşılıklı konuşma durumunu” sahneye koyuyor ve Santral İstanbul “Martin ParrAssorted Cocktail” buradaki güç ilişkilerini tanımlamaya çalışıyor. 17 Temmuz 30 Ekim 2008 Sauli Sirvio, İsimsiz. Cihat Aral Sergisi 21’i kişisel olmak üzere birçok sergide çalışmalarını sunmuş olan sanatçı ve akademisyen Cihat Aral, bu kez yağlıboya tuvallerini Harmony Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşturuyor. Hayata ve insanlığa dair çalışmalardan oluşan sergi, 4 Kasım tarihine dek görülebilecek. Harmony Sanat Galerisi, geçen yıl desenlerini sergilediği Cihat Aral’ın bu kez tuvallerine evsahipliği yapacak. Sergi, “çöp insanları”, “savaşın yıkımları”, “kurban” ve “bayraklarını bırakıp gittiler” gibi temaları içeren resimlerden oluşuyor. Cihat Aral’ın resimleri, hayatın acılarına ve insanlık suçlarına tanık, muhalif kimliği ile göze çarpıyor. (Tel: 0216 553 21 67) İstiklal Serüveni René Block’un küratörlüğü ve Melih Fereli’nin danışmanlığında sürdürülen “İstiklal Serüveni” güncel sanat sergi dizisinin altıncısı, 1972 doğumlu Finlandiyalı fotoğraf sanatçısı Elina Brotherus’a ayrıldı. Serginin büyük bir bölümünü, sanatçının 45 parçalık bir dizi fotoğraftan oluşan “Large de vue” adlı eseri teşkil ederken, “Model Studies” dizisinden parçalar ve 2 adet video çalışması da Kâzım Taşkent Galerisi’nde yer alıyor. Sanat tarihçisi Timo Valjakka’nın yazdığı gibi, Brotherus “parça parça oluşturulan ya da tekil eserlerin görsel, resmi ve psikolojik özelliklerinin birbirine karışmasını sağlayan bir dil”e sahip. Avrupa başkentleri başta olmak üzere birçok şehirde 40’ın üzerinde kişisel sergi açan Elina Brotherus, çalışmaları hakkında, “Benim çalışmalarım, sırt çantamda fotoğraf makinesi, elimde tripod yürürken, değişen ışıkları incelemeyi, sade manzaralar aramayı, mekân içinde bir insan figürünü, hikâyesi olmaksızın, tasvir etmeyi kapsıyor. Konularım: zamanın gelip geçiciliği, ışığın renkleri, insan bedeni, sanatçının bakışı” diyor. (Tel: 0 212 252 47 00) MAGNUM’DA KIRILMA Sezona yeni sergilerle giren bir başka mekan ise Santral İstanbul. Geçtiğimiz yıl Modern ve Ötesi sergisi ile yaptığı açılışla olumlu ve olumsuz eleştirilerin odağı olmuştu Santral İstanbul. Küratörlü ama sanat tarihsel bir kaygı ile gerçekleştirilen bu sergide hem çağdaş Türk sanatının öncüleri bir araya getirilmiş, hem de sanatçı atölyelerinde kalan yapıtlar yıllar sonra tekrar sergilenerek izleyicinin belleği tazelenmişti. Sergi ile birlikte düzenlenen etkinlikler de Çağdaş Türk sanatının durumu, sorunları ve eğilimleri ile ilgili konulara platform oluşturmuştu. Bu büyük serginin ardından Santral İstanbul bu sezona farklı bir yaklaşımla giriyor. Modern ve Ötesi gibi çağdaş Türk Sanatı’nı değişik bağlamlarda okumaya elverişli, büyük emek gerektiren bir sergi yerine, geçici paket sergilere ayırıyor koridorlarını bu kez. Santral İstanbul’da üç sergi var bugünlerde; ikisi yazın, Che sergisi ise geçen günlerde açıldı. Ünlü Magnum fotoğrafçısı Martin Parr’ın retrospektifi bu sergilerden biri. Belgesel fotografçılığın kalesi Magnum geleneği içinde bir kırılmayı işaret eden Parr’in fotoğrafları gerçekten de bizim tanık olmadığımız ya da üstü örtülmüş gerçekliği tüm çıplaklığı ile göstermeye odaklanmıyor. Aksine, hemen herkesin gündelik deneyimleri içinde karşılaştığı kimi zaman sıradan, kimi zaman ise sıra dışı görüntüleri yakalıyor. Bu fotoğraflar sıradan ama ironik, şaşırtıcı ama aynı zamanda bilindik gündelik yaşam sahneleri. Hepimizin tanıdık olduğu bu imgelerle aslında yaşamın sıradan anlarına ve görüntülerine ayna tutuyor Parr. Bize nasıl yaşadığımızı, tuhaflıklarımızı nasıl benimsediğimizi hatırlatıyor; kısaca bugünün tiyatro Zengin Mutfağı Nazım Hikmet Kültür Merkezi yarın Vasıf Öngören’in oyunundan Müge Saut’nun yönettiği, Nevzat Süs, Suat Oktan, Halil Ersan, Müge Saut ve Ulaş Kotan rol aldığı Zengin Mutfağı’na ev sahipliği yapıyor. Değişim Oyuncuları’nın sahneye koyduğu Zengin Mutfağı bizi 1516 Haziran olaylarının tam ortasına götürüyor. İşçi yürüyüşlerine katıldıkları için teker teker işten çıkarılan emekçilere tanık oluyoruz. Sermaye için,i örgütlenen işçiyi durdurmanın yolları var elbet. bunlardan biri de kontrgerilla oluşmuyla ponları baslı altında tutmak. kontrgerillanıun sermaye sınıfıyla ilişkisini görüyoruz oyunda. Zengin Mutfağı 24, 26 ve 31 Ekim tarihlerinde de Zengin Mutfağı’nı görebilir. (Tel: 0 216 414 22 39) POP İKONU CHE Santral İstanbul’un üçüncü sergisi ise “Korda’nın Objektifinden Che: Bir Portrenin Devrimle Başlayıp İkonla Biten Öyküsü”. Diğer iki sergiye oranla popülerliği daha çok olan bu serginin başlığı aslında herşeyi anlatıyor. Devrimin simgesi bir imgenin kapitalizmin elinde içinin boşaltıldığı pop bir ikona “Gerilimli Sınırlar” 24 Temmuz30 Ekim 2008 “Korda’nın Objektifinden Che: Bir Portrenin Devrimle Başlayıp İkonla Biten Öyküsü” 9 Ekim 2008– 04 Ocak 2009” Pazartesi hariç 10.0020.00 saatleri arasında gezilebilir Silahtar Mah. Kazım Karabekir Cad. No:1 SütlüceEyüp [email protected] Izİzlenim 19. yüzyılda Batı’lı sanatçılar “Doğu’nun ışığı, düzeni farklı. Doğu’nun kıyafetleri, gelenekleri farklı. Doğu egzotik ve gizemli. Doğu şiirsel. Doğu değişik ve cazip diyorlar; o halde orayı görmeli, orayı resmetmeli” diye düşünüp yola koyuluyorlar. Maceraperest bir yapıyla, meraklı oluşla pek çok ressam gibi şairler, yazarlar, müzisyenler de Doğu’yu keşfetmeyi arzuluyanlar arasındalar. Sanatçıların birkaçı Osmanlı sarayından kabul görüp uzun seneler sarayda yaşıyorlar. Bazıları sadece Doğu’ya giden bürokratlara eşlik edebiliyorlar. Çoğu ise kendi seçimlerince ve olanaklarıyla ulaşıyorlar birçok yerleşim yerlerine. Böylece Kuzey Afrika dahil olmak üzere Ortadoğu izleniyor. Ressamlar taslaklar, krokiler çizip desenler çalışıyorlar. Kendi ülkelerine döndükten sonra edindikleri belgelerle Doğu’yu betimlemekten ayrı bir heyecan duyuyorlar. Aralarından bazıları Doğu’lu gibi giyinmeyi hatta yaşamayı sürdürüyorlar. Örneğin J. F. Lewis senelerce kaldığı Kahire’nin ardından bir Doğu’lu edasında oluyor. Resimlerindeki iç mekan görüntüleri için kendi evinden yararlanıyor. Portrelerde, figürlerde kendisini model olarak kullanıyor. Onun gibi yöresel giysilerle poz verenler giderek çoğalıyor. Doğu’yu izleme eğilimi öylesine gelişiyor ki Doğu’ya gitmeden de oraların resimlerini yapan ressamlar ürüyor Batı’da... Pera Müzesi 26.09.2008 tarihinde Doğu’nun Cazibesi, Britanya Oryantalist Resmi’ adlı sergiyi bizimle buluşturdu. Sergi, bu konudaki bakış açılarımızı zenginleştirebilecek bilgilerle donatılmış. Hazırlanan yayın bunlardan sadece biri. Resimlerin açıklamaları ve dönemsel özelliklerin anlatıldığı kısa yazılar ise resim sanatıyla ilgili bilgilerinize bir sayfa daha ekleyebilecek kadar nitelikliler. Portrecilik, gündelik yaşam resmi, manzara, harem ve din temalı sergiyi dolaşırken Oryantalist ne demek? Oryantalist resmin özellikleri nelerdir? Nasıl gelişmiştir? gibi sorularınıza kolayca yanıtlar bulabilirsiniz. Özellikle Britanya’lı oryantalistlerin Doğu’ya bakış açısını ve Britanya oryantalist imgelerinin tarihini irdeleyebilirsiniz. Örneğin F. Leighton’un “Odalık” resminde kuğuyu kullanmasının nedenini, “Müzik Dersi”nde hangi izlenimlerinden yola çıktığını bilebilirsiniz. Geniş anlamda ise Fransız Devrimi’nin ardından neoklasizm ve romantizm akımlarının sona ermesine eş zamanlı gelişen ? ÜMRAN BULUT [email protected] Britanya Oryantalist resmi endüstri devriminden, teknolojik bilgilenmelerle kültürel zenginliğin giderek boyutlandığından haberdar olabilirsiniz. Böylece 19. yüzyılda batılı ressamların merak güdüleriyle farklı arayışlara yönelmelerini doğal karşılayabilirsiniz. Sonuçta siz de Oryantalizm’in Doğu’nun yeniden keşfedilmesine koşut geliştiğine tanıklık edeceksiniz. Oryantalist resim, 19. yüzyılda batılı bir anlayışa sahip olarak Doğu’yu incelemek, en ince ayrıntıları irdelemek ve resimde kullanmak olarak tanımlanır. Bu konuda çalışan Fransız, Alman, İtalyan, İngiliz pek çok sanatçı var. Doğu’ya uzanmayı adeta yaşam biçimi gibi algılayanlar, Doğu’ya uzanıp oraları görüp yadırgayanlar ve doğuluyu yerenler, gözlemlerini abartarak çizenler, hatta oraları ön yargıyla izleyenler kolayca belirlenebilir. Resimlerin zaman zaman Doğu’yu olduğundan ilginç kılma ön koşuluyla mı yapılmış oldukları sıkça sorulmuştur. Sanatçıların Doğu’ya bakışlarındaki farklılıklar onların resimlerinde farklı imgelerin kullanılmasına yol açmıştır. E. Delacroix’nın, J.A.D.Ingres’ın, F. Cormon’un, J. L. Gerome’un resimlerinde kadın, köle, harem bağlamlı fantezi alabildiğince kullanılmıştır. Britanya’lı birçok oryantalistin kadının çıplaklığına kayıtsız kalıp öylesine bir cömertlikle sergilemediği görülür. Onlar Doğu gözlemlerini daha gerçekçi bir yaklaşımla resmeden gruptur. Oysa batılı doğuluya hayranlığının yanında vazgeçemediği bir baskın güçle bakmış, onu öğrenme ve çözümleme girişiminde tavırlı bile olmuştur. Oryantalist klişe ve kurguların önü açık tutulmuştur. Bu durumda temsillerin yanlışlarla beslenmesinden de kaçınılmamıştır. Bazı kuramcıların değerlendirmeleriyle konu irdelenebilir. Siyasi içeriklerine değinilmesini okumak istediğinizde öncelikle Edward W. Said’in çok tartışılmış olan yapıtı “Oryantalizm”ini okumalısınız. Böylece sergideki A. John’un “Albay T. E. Lawrence” portresini, J. F.Lewis’in “Halı Satıcısı”nı ve diğerlerinin ayrıntılarını dikkatlice değerlendirerek izleyeceksiniz. İyi seyirler. Azizname Moda Sanat Tiyatrosu’nun Aziz Nesin’in öykülerinden derlediği Azizname, Türkan Aktoprak yönetimindeki genç oyuncu kadrosunun performansı ile sahneleniyor. Birsen Kaplanseren, Burak Aşı, Cansın Atakul, Deniz Elmas, Seda Yağcılar, Yiğit Yazgı gibi oyuncuların sahnelediği Azizname 21 Ekim’de Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde 22 Ekim’de Barış Manço Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. (Tel: 0 216 418 16 46) Savaş ve Kadın Kendini dünya barışına adayan ve bu uğurda ölen İtalyan sanatçı Pippa Bacca’nın anısına adanan Matei Visniec’in yazdığı “Savaş ve Kadın” adlı oyunu Orhan Alkaya yönetiyor. “Savaş ve Kadın”, yüzyılın son çeyreğinde, yakın coğrafyamızda kışkırtılan etnik savaşların belki en trajik olanını, Yugoslavya iç savaşını eksen alarak, istisnasız bütün savaşçıların saldırısına uğrayan kadın kimliğini ve savaş alanı olarak kullanılan kadın cinselliğini savunuyor. Oyun, 18, 19, 22, 23, 24, 25 ve 26 Ekim’de Üsküdar Müsahipzade Celâl Sahnesi’nde izlenebilir. (Tel: 0 216 553 03 87) C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear