Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Adonis çiçeklerine ağıt Çetin YİĞENOĞLU epimiz birer Adonis'dik... İnsanoğlu var oldu olalı bolluğun simgesi olagelen bu bereketli toprakların gümrah yeşilini Toroslar'ın doruklarındaki karın akına öykünerek ak beneklerle bezeyen pamuğun akı, Akdeniz'in, akçadenizin mavi köpüğünde çağıldarken çizdiği tılsımlı tabloyu belleğimize kazıdı; hayatı Adonis ruhuyla algılamamızdan yararlanarak... Küresel firavunları henüz tanımadığımız o yıllarda soluk alıp verdiğimiz çiçeksi dünyanın bir parçası olduğumuzdan hiç haberimiz yoktu... Ama sık sık dalıp gittiğimiz çiçeklerin renk senfonisinde kendimizi birer Adonis sanıyorduk... Bir İskender, bir Sezar, bir Pompeius oluyorduk kırbacımızı altımızdaki tahta atların sağrısında şaklatırken... Ne zaman, kendimi zamanın verandasında sırtüstü uzanmış gibi görsem, hayat hep kendi ufkunun farklı frekanslarında nabız vurmaya başlar, nedense... Homeros'un güzel atlar diyarını baştan sona bir solukta dolaşırım böylece... Kimbilir, belki de bunların hepsi, son yıllarda mahkum edildiğimiz elektronik kabile hayatının ruhsal bir tepkimesidir... Doğa asıkyüzlü, bulutlar kasvetli olunca böyle oluyor, demek ki... Baksanıza, artık pek kanat sesinin duyulmadığı için gök nasıl da hüzünlü... Bu hüznün nedeni, doğal imgelerin çoktan ölüme yatarak yerini simülatif bir dünyaya bırakması olmasın sakın... Benim sık sık Adonis'in ruhunda yaşamamın nedeni de bundandır belki... Çünkü, hep böyle zamanlarda gidiyorum, düş hızındaki bir yolculukla Adonis dünyasına... Artık söylence yanılsamalarında yitmeyeceğim bir yaşta öğrendiğim onun trajik öyküsünü noktaladığı dünyada gezmeye başlıyorum böylece... Bir ayağım Anavarza'da, bir sıçrayışta Kozan kalesine, oradan da Karasis'e atlayacak gibi duyumsuyorum kendimi... Sağda Savrun akıyor... Kesiksuyla Keşişsuyu onunla yarışıyor; Ceyhan'ın, Piramos'un kucağına bir an önce atılmak için... Nehir tanrısı Piramos'un korumasında tirşe bir ufka doğru akmanın düşünü kuruyorlar hep birlikte... Kıyılarında salkım söğütler... Aralarında saklambaç oynayan biz Adonisler... Oradan, buradan kaynak suları fışkırıyor, ama hemen küçük bir gölde duruluyor; göllerde nilüferler ak ışıklar saçıyor... O kaynaklardan kötü ruhların, hastalık cinlerinin çıktığına inanıyor insanlar... Bunun üzerine büyü rahipleri boy gösteriyor göl kıyılarını çevreleyen, püskülleri ığralanan kamışların arasından... Rahipler, az sonra, kurşun dökmeye başlayacaklar üzerlik otu tütsüsü arasında... Ötede, Anavarza'daki bir kayanın burcuna oturmuş bir şeyler yazıyor biri... Bu, Pedanius Dioskorides sanırım; yani Anavarzalı doktor H Dioskorides, Çukurovalı Hipokrat, yani... Halkın ölümsüzlüğe çare bulan Lokman Hekim, diye bildiği tıp bilgini... Eğer, anonim bir isim değilse bu, Anavarzalı Dioskorides'ten başkası olmamalı Lokman Hekim... Yazmakta olduğu kitap da Materia Medica adlı kitabı olmalı... Eseri, milenyumun başında Anadolu uygarlıklarından kalma en eski tıbbi ilaçlar kitabı, kendisinin de Çukurova'nın Hipokrat'ı diye anılacağından hiç haberi yok gibi görünüyor... Biz Adonisler onun dünyasında oynuyoruz işte, çiçeklerce çığlık çığlığa... Göz ucuyla bir bizi, bir büyü rahiplerini izliyor... Rahip hekimlere daha bir sempatiyle bakıyor, arada bir... Onlar da çok saygılı, ellerinde şifalı bitkiler, karşısında safta duruyorlar... Biri gülhatmi çiçeğini uzatıyor, "Nezle ve gribe iyi geldiğini öğrendim," diyerek... Her birinin elinde türlü türlü çiçekler, bitkiler... Çiçeği romatizmaya, kökünün suyu kusmaya iyi gelen devedikeni ya da kenger, böbrek sancısına, boğaz ağrısına, mide yanmasına meyan kökü birebir... Bıçak kesiğine, yaralanmalara sihirli iksir sarı kanturun çiçeği demet demet... Türlü renkteki baharatlar ise genizleri yakıyor; "İlaca da iyi gelir, boya malzemesi de olur," diye anlatıyor biri... Sağda, solda türlü renklerde, türlü boylarda dikenli bitkiler, dikenliler dikenleriyle, kabuklular kabuklarıyla kimbilir nasıl bir sırrı koruyup gizliyorlar? Az ilerden Eşe hala geliyor, bir kovan dolusu it arısının soktuğu bir çocuğu sağaltmanın mutluluğu yüzünden yansıyor; yanaklarında şaman gülücüğü; biz Adonisleri kutsuyor... Yüreğimizse o yitik yıllarda yaşamış güneyli kadınların, "O ton Adonin, (vah Adonis)" çığlıklarının ekosunda yanıyor... Kuşkusuz farklı dünyaların insanıyız mitoloji kahramanı Adonis'le... O, tanrılar tarafından Mersin ağacına dönüştürülen Mytrha'nın oğlu ne de olsa... Daha çocukluğunda tanrılar, tanrıçalar tarafından elbebek gülbebek büyütülmüş kutsal bir kimlik... Aphrodite'nin o daha parmak kadar bir çocukken vurulduğu bir mitoloji "bellboy"u... Aphrodite, besleyip büyütsün, kendisi için hazırlasın diye yeraltı tanrıçası Persephone'ye vermiş; vermiş ama bin pişman olmuş... Bilememiş Persephone'nin daha ilk görüşte ona tutulacağını; onu bir daha kendisine vermek istemeyeceğini... Böylece iki tanrıça arasında çıkan kavgaya sonunda ister istemez el koyarak hakemlik yapmış Zeus... Adonis'in yılın dört ayını Persephone'nin, dört ayını Aphrodite'in yanında, kalan dört ayı da dilediği yerde geçirmesine karar vermiş. Ne var ki Adonis, yılın sekiz ayını Aphrodite'in yanında geçirmeye başlayınca, Persephone'nin de kışkırtmasıyla tanrıçaların hepsini kıskandırmış... Öfkeyle ayaklanan tanrıçalar Artemis aracılığıyla üzerine saldırttıkları bir yaban domuzuyla Adonis'in kasığından ağır yaralanmasını sağlamışlar... Henüz ölmeden, can çekiştiği sıra, kanının suladığı toprakta bahar çiçekleri açmış böylece... Yaralı Adonis'e yardım etmeye koşan Aphrodite'in ayağına ise bir diken batmış... Dikenin battığı yerden damlayan tanrıçanın kanı o gün boyamış, beyaz gülleri kırmızıya... Adonis, güneyde, verimli hilalin kuzey çemberini oluşturan, Çukurova'yı da kapsayan bölgede o günden sonra, kışları yeraltında gizlenen, baharla birlikte bir aşk cümbüşüyle fışkırarak yeryüzüne çıkan binbir çeşit bitkiyi, çiçeği simgeler olmuş... Bu görkemli güzellikten çok etkilenen bölgenin sıcakkanlı güzel kadınları toprak ananın, yani Anatanrıça Kibele'nin yanı sıra Adonis'e, o çiçeklere, o güzelliklere de tapınmaya başlamışlar... Kibele'ye tapınmışlar, kendilerini doyurup beslediği için... Adonis'e tapınmışlar, dünyayı güzelleştirdiği, insanda aşk, güzellik, estetik duygusu yarattığı için... Kadınlar, o günden sonra her yıl tapkılarını gelenekselleştirerek bahar bayramı kutlarcasına yinelemişler... Saksılara, sepetlere ektikleri tohumları sıcak sularla sulamışlar, henüz kış bitmeden... Sıcak suyu görünce hızla büyüyen çiçekler, aynı hızla kısa zamanda ölmüşler... Böylece, Adonis'in genç yaştaki ölümünü simgeleyen o güzel kadınlar, "Adonis Bahçeleri" ismini yakıştırdıkları saksılarda genç ölümlere mahkum çiçeklerin karşısında yas tutarak, "O ton Adonin," diye diye ağıtlar yakmışlar... Bu öyküden etkilenen hiç büyümemiş çocuklar da, doğal imgelerin ölüme yatarak yerini bıraktığı simülatif bir dünyada ağustos böceği sesine özlem duyduklarında kendilerini hep Adonis Bahçelerinde gezinirken bulmuşlar... Ne yazık ki, ne Adonis çiçeklerini, ne de o geniş zamanlara özgü Adonis sıcaklığını bulabilmişler...Çünkü lalelerle başlatılan, kardelenlerle boyutlanan talan, günümüzde kimi herbalist sıfatlı kaçakçı tarafından binbir Adonis çiçeği, "şifalı" bitki küresel tacirlerin pazarına sunularak sürdürülüyormuş... Kır bahçeleri, Adonis Bahçelerinde gezen o büyümemiş çocuklar ise Adonis çiçeklerinin azalmasından çok, artık genlerinin bile gaspedilmeye başlamasına ağlıyorlarmış ... 11