23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 50 / 14 Ekim 2008 Gıdada düşüş su ile başladı dığı ortak görüş, insanların bir yıl içerisinde ağırlıklarının 10 katı su içtikleri, beş katı kadar da gıda maddesi tükettiği şeklinde. İşte, bir ülkede yaşayanların su ve gıda tüketim talebi (beslenmesi) ile o ülkenin üretim hesaplamaları da bu ortalama verilerden yola çıkılarak yapıldığına göre, ülkemiz insanının beslenmesiyle ilgili ekonomik verileri iyi analiz etmek gerekiyor. Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Gıda Organizasyonu'nun (FAO) dünya gıda üretim olanaklarıyla içilebilir tatlı su kaynaklarını dikkate alarak hazırladığı raporlara göre, Türkiye olanaklarının (Tahıl üretimi rekoltesi yüzde 50 arttırılıp 50 milyon tona çıkarılması koşuluyla) 116 milyon 500 bin, şu andaki mevcut gıda maddeleri üretimiyle ise 77 milyon 600 bin nüfusu besleyebilecek kapasitede olduğu belirtiliyor. Aynı raporda, beslenebilecek dünya nüfusu da 7 milyar 100 milyon olarak gösteriliyor. Ülkemizde bu verilerin ışığında yapılan hesaplama beslenme ekonomisinin fiili parasal boyutunu 325 milyar YTL/yıl olarak gösteriyor. Ancak, Türkiye beslenme ekonomisinin olması gerekli parasal boyutu kişi başı 25 YTL/gün üzerinden hesaplandığında maliyetin birden iki katı olan 650 milyar YTL/yıla çıktığı görülüyor. Türkiye'nin 2007 yılı sonu itibariyle yüzde 40 oranında üretim düşüklüğü yaşadığı gıda sektöründe en büyük düşüşün su konusunda yaşandığı belirtildi. Kişi başına yılda bin 500 litre tüketim, standartlara göre “su azlığı” yaşandığının göstergesi olsa da, Türkiye İstatistik Kurumu'nun, önümüzdeki 25 yılda nüfusun 100 milyona yaklaşmasıyla kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının bin m³/yıl seviyesine gerileyeceğini bildirmesi, bugünlerin iyi günlerimiz olduğunun kanıtı olarak kendini gösterdi. Halkı yüksek fiyat artışları ile baş başa bırakan yetkililer, ne yazık ki gıda üretiminde korkulan senaryoların bir bir gerçekleşmesine adeta zemin hazırlamışlar. Raporlara göre Türkiye’nin gıda sektöründeki talep açığı fiili üretim değerlerinin yüzde 25’ini aşıyor. Bunun anlamı, ürün hammaddelerinin kaynağında yüzde 25’lik fiyat artışı olması. Oysa ülke nüfusunun tamamına 5 yıl yetecek gıda stoklanması gerekirken bu olmadığı gibi ürünlerin sağlık ve tat kalitesindeki düşüklük, çeşitli hastalıkların kaynağı olmasının bilinmezliği ayrı bir sorun olarak kendini gösteriyor. açar ormanda ormanı yangına elverişli hale getiren, yere dökülmüş iğne yaprakları sıkıştırır keçi; devlet ormana sokmaz keçiyi. Gezdiği yerlerde toprağı sıkıştırır, rüzgâr ve yağmur sularının alıp gitmesini önler keçi, devlet ormana sokmaz keçiyi. Uzun sürede gübre olacak yaprakları kısa sürede gübre haline dönüştürerek ormanı gübreler keçi, devlet ormana sokmaz keçiyi. Keçi bunları yaparken çoban ne yapar? Ağaçların arasında kurumuş odunu, tohumunu dökmüş kozalağı yakmak için toplar çoban. Ama tohumunu dökmüş kozalakları bile toplatmaz ona devlet. Yangın çıkarsa kendi geçim yurdu, keçilerinin yiyeceği yanacağı için ateş gördüğü yerde söndürür çoban, yangın çıkmasına izin vermez; ama çobanı ormandan kovar devlet. Tarla açmaz çoban, yerleşik değildir hayatı, tarıma uymaz; ama gene de ormana sokmaz çobanı devlet. Yaylasında sahilinde, yaylak ve kışlak için ikişer yurdu vardır çobanın, dönüşümlü otlatır güttüğü yerleri (merabilimciler münavebeli otlatma diye bilimsel adlar koyup tezler, kitaplar yazarlar bunun üstüne), dallar sürsün, otlaklar tazelensin, mikrop ve keneler ölsün (veteriner hekimler ve kenelerin yanmasından dolayı yangınları hayırlı bulanlar, KKKA yayılışı için buna dikkat) diye yapar bunu; yaptığı işi ilelebet sürdürmek için ister. İşte bu sayılan nedenlerden dolayı orman ve keçi bir arada olup gider yüzyıllardır, ama Batıcılar anlamamıştır bunu. Çünkü Batıdan çevrilmiş kitaplardan okunanlar doğru sayılmış, yapay orman ile doğal orman bir tutulmuştur ülkemde. Algılarımız ona göre oluşmuştur. Kendi coğrafyamızı, kültürümüzü özümseyerek, kendi bilimselliğimize ulaşmak için yeni bir yol çizelim bu ülkede. Bütünsel bir bilimsel yöntemle bakmak gerekiyor ormana, keçiye ve çobana. Devlet, yağmacıların yolunu açacağına, orman köylülerinin ve çobanların ormanla ilgili kişisel gereksinimlerini (zati ihtiyaçlarını) karşılasın ve keçilerle çobanları dağlarda rahat bıraksın, hatta onları eğitip desteklesin. Göreceğiz ki, yangınlar azalacak, yananlar kolay söndürülecek, ormanların üzerindeki büyük yük kalkacaktır. Sonuçta hepimiz kazanacağız. Bir avuç yağmacı değil. Not: 1. Bu kestiğim ahkâma, yeni kurulmuş ormanlarda da hayvanlar otlatılsın demek istiyor diye düşünülmemeli elbette. Onlar yapay orman artık. 2. Milli Park alanlarında kalan ormanları bir gezin. Diplerinde yığılı çıraları (birikmiş yapraklar, kurumuş dip dallar, dökülmüş kozalaklarla açıkta depolanmış benzin deposu gibi. Nedir bunun bilimsel mantığı? Biri bana anlatsın isterim. Savaş KÜRKLÜ A İ DANA Türkiye'de geçen yıldan bu yana yüzde 40 oranında üretim düşüklüğü yaşadığı gıda sektöründe en büyük düşüşün su konusunda yaşandığı, sektördeki talep açığının ise fiili üretim değerlerinin yüzde 25’ini aştığı öğrenildi. Beslenme uzmanlarının, yapılan çeşitli araştırmalara dayanarak açıkla Yanan ormanlar ve keçileri kaçırmak Osman NAMDAR çinde yaşadığımız, bize sunulan dünya, algı yanlışlarıyla doludur. Bunun nedeni birçok şey olabilir. Günümüzde neredeyse süreklilik kazanmış bir durum olarak; sunulan, özellikle öyle sunulmuş, biz öyle algılayalım istenmiş bir halde karşımıza çıkmaktadır. Bir yanlışın üstüne kurmuş da olabiliriz algımızı. Bu bilimsel(!) bile olabilir. Ya da algı dünyamızda bir araz vardır. Bu lüzumsuz girişi yapmamın nedeni, son yıllarda sürekli artan ve tutuşunca bir türlü söndürülemeyen orman yangınları. Sözü, yanan ormanlar ve ormandan kovulan keçiyle ilgili bir algı ve bilgi yanlışına getirmek istiyorum. Ormanla yangın, ormanla keçi bir biçimde hep yan yana geldi. Çünkü varlıkları, iç içeliklerine de bağlı bir yerde. Orman yanar! Keçi ormanı yer. Bunlar yıllardır kanıksanmış gerçekler olarak hayatımızda yer etmiştir. Neredeyse elli yıldır, ülkemizdeki orman kayıplarının büyük çoğunluğunun birinci nedeni yangınlar, ardından tarla açma (eskiden öyleydi), sonra da keçi olarak gösterildi. Bir de orman köylülerinin yakacak temini bunlara arada sırada eklendi. Neden, ‘cahil köylülerdi’ hep. Keçi beslerler, tarla açarlar, odun keserler. Yoksullukları ve çözüm yolları hep unutuldu. Ormandan hayvanlarıyla birlikte kentlerin varoşlarına kovuldu çoğu. Neyse, bunu geçelim. Son yıllarda devletimizin yüce politikalarıyla cahil köylüler azaldı, ya da azaltıldı. Ama orman kayıpları yine de başta yangınlar yüzünden durmadan arttı. ‘Ülkemizin ciğerleri’ yanıyor, diye diye bir hal oldu canım ülkemin canım insanları. Yangınların nedeni olarak, köylülerin cahilliğinin yanına teröristler, kirli teknolojinin cam kırıkları falan eklendi. Gelişen tekniklere ve teçhizata (uçaklar, helikopterler) karşın tutuşan ormanlar şimdi daha fazla tahrip oluyor, çok çabuk yanıp kül oluyor. Suçlu ilan edildi: Küresel ısınma ve kuraklık(!). Tamam, Küreyi ısıttık, yağmurlar daha az yağıyor. Ama daha önce de kurak geçen yıllar oluyordu. Ne oluyor, sorusuna en basit nedenlerle yanıt verildi. Bu bir yanılsama bence, ya da algı yanlışı. Unutulan başka bir şeyler de olmalı.Unutulan bir de yağmacılardı: turizm teşvikleri, özel ormanlar, orman vasfını kaybetmiş denen alanların hukuk yolları ile gaspı. Bunu da geçelim ve son yıllardaki yangınların neden bu kadar çok tahribata yol açtığını tartışalım. Ormanbilim okumamış biri çıkıp “ahkâm” kesmeye kalkarsa, birileri de çıkıp ağzının payını vermelidir. Ben ağzımın payını almaya hazırım. Benim bilim dışı düşüncelerime, Batının bilimsel(!) düşünceleriyle karşı çıkılmasın ama. Batı ülkelerinin %95’i yapay orman olan alanları üzerine yapılmış bilimsel araştırmaları, ormanlarının % 95’inden fazlası doğal orman olan Türkiye orman alanları üzerine uyarlamaya kalkan bir bilimsel anlayış, ne kadar bilimseldir bilemem. Dahası bilimdışı bile ilan edilebilir bence. Neyse konumuza dönelim: Ormanın asıl düşmanı köylülerin geçim kaynağı kıl keçisiyle orman ilişkisine. Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ortaklaşa bir projeyle 5 yıl içerisinde kıl keçisi sayısını %50 azaltacaklarmış (1980’den sonra köylüleri işsiz güçsüz varoşlara yığarak, ülkeyi içinden çıkılmaz bir hale getirdikleri yetmedi). Askerler keçi eti yiyecekmiş, kurban olarak kesimi özendirilecekmiş; köylüler başka geçim kaynaklarına yöneltilecekmiş, miş de miş miş. Ben hep bu tür Zihni Sinir projelerden çok korkarım; ormanlarımız daha fazla yanacak, ülkem tamamen yangın yerine dönecek, varoşlarda Amerikan yardımı kesildiğinde daha büyük yangın çıkacak diye. Onun için Batılı, sözde bilimsel bakışlardan vazgeçilsin istiyorum. 50 yıllık yanılgıdan ayrılalım. Keçileri ormanlarda çobanlarıyla bırakalım; yangınlar azalsın, çıkan yangınlar kolayca söndürülsün. İşte benim keseceğim ahkâm bu. Doğal olarak söylediğim sözü savunmam gerekiyor. Keçiler dağdayken orman kayıpları nasıl azalır? Çoban, keçi ve orman bir arada olmaz. Çoban ormanı keser, keçi sürgünleri yer. Öyle değil mi? Yıllarca böyle öğrenmedik mi? Evet, öyle öğrendik. Ama işin aslı hiç de öyle değil, benim Batıdan bakışlı, medya avazlılarım. Eğer öyleyse, bu ülke koşullarında yapılmış, tartışmasız kabul görmüş bir orman keçi ilişkisi üzerine araştırmaları görelim. Ormanların başına ne geldiyse, bu Batıcı bakışlı yargılardan ve hukuki olarak devletin ormanları koruyorum demesinden geldi. Yukarda sözünü ettiğimiz turizm teşvikleri, kamu arazilerinin talanı, orman özelliğini kaybetmiş alanların ormandan çıkarılması gibi, hep kanunların bir yerlerine eklenen “kamu yararı” lafzının altından çıktı asıl tahribat. Şöyle bir bakalım keçi ve çoban ne kadar zarar veriyor ormanlara. İlkbaharda, yazın kuruyacak ve kolayca tutuşacak otların fazlasını yer keçiler, ama devlet ormana sokmaz keçiyi. Dökülmüş yaprakları çiğneyerek sıkıştırır, aralarındaki hava boşluklarını azaltarak alev almasını güçleştirir keçi, ama devlet ormana sokmaz keçiyi. Dip çalılardan ve makilerden beslenir keçi, yangına elverişli yaprakları yer; ama devlet ormana sokmaz keçiyi. Dağlarda gezerken, patikacıklar 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear