Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C SOSYAL DEMOKRAT 30 Mart’a giderken... BELEDIYECILIK 29 Mart 2014 Cumartesi 3 K MURAT KARAYALÇIN üresel iktisadi denge kentlerde yeniden şekilleniyor, mal ve hizmet üretimi dünyanın güneyindeki ve özellikle de doğusundaki kentlerde toplanıyor. Kentleşme küresel olarak yeniden hız kazanmış durumda. Dünyanın toplam gelirinin yüzde altmışı kentlerde yaratılıyor. Kentlerde hem nüfus, hem de ortalama gelir artıyor; gelir dağılımı ise gittikçe daha da çarpıklaşıyor. Bu gelişme doğal olarak siyaseti de etkilemekte, kentleşme ile ilişkili çok sayıda siyasi kavram geliştirilmekte. Slavoj Zizek, Karl Marx’ın 19. yüzyılda sanayi proletaryası için yaptığı tanımdan hareketle yeni devrimci sınıfın kent yoksulları olduğunu ileri sürüyor; David Harvey, “Şehir Hakkı” kavramını geliştiriyor ve bunu kolektif haklar arasında yorumluyor, kentlerde emekçinin ve hemşerinin el ele olması gerektiğini dile getiriyor; Jürgen Habermas’ın “müzakereci demokrasi” kavramı, yerel yönetimlerin katılım süreçleri için uygun bulunuyor; 2009 yılında dünya İktisat Nobel’ini kazanan ilk kadın olan Prof. Elinor Ostrom’un, kamuözel işbirliği yerine, kamuhalk işbirliği anlamına gelecek ortak üretim (coproduction) kavramının özellikle yerel yönetimler için uygun bir model olduğu değerlendiriliyor. Ankara’da 198994 döneminde sosyal demokrat belediyeciler olarak kullandığımız “kente karşı suç” kavramı da bu kavramlardan biri olarak kullanılıyor. Geçen yıl 2013 MayısHaziran aylarında yaşanan Gezi Parkı olayı, yukarıda sıralanan kavramların ve yine bu bağlamda yapılan siyasi tahlillerin birçoğunu Türkiye siyasetinin gündelik diline taşımıştır. Gezi olaylarından “ders çıkarmalıyız”, “ileti almayız” diyen siyasetçiler bu kavramları kullanmaya başladılar; bu da 2014 Mart’ında yapılacak yerel yönetim seçimleri için uygun bir değerlendirme zemini yarattı. 30 Mart’ta yerel yönetim seçimleri ile bağlantılı olarak dikkate alınması gereken bir başka gelişme de 2012 Aralık ayında çıkarılan 6360 sayılı yasa olmuştur. Oldukça uzun bir adı olan bu yasa genel olarak kamu yönetimi için, özel olarak da büyükşehir belediyeleri için büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye’nin nüfusu 750 bini aşan 30 ilinde önceden var olan ve yeni kurulan büyükşehir belediyeleri bu yasa ile yeni bir yönetim yapısına oturtulmuştur. Bu çerçevede 1864 yılında Osmanlı döneminde eyalet sisteminden vilayet sistemine geçerken kuru lan ve o tarihten bu yana işletilen İl Özel İdareleri ile belde belediyeleri ve köy idareleri kaldırılmakta, tek yerel meclisli ve çok sektörlü bir belediye yapısı getirilmektedir. Bu yasa önemine karşın, anımsanacağı gibi kamuoyunda yeterince tartışılmadan çıkarılmıştır. 30 Mart seçimlerinden önce değerlendirilmesi gereken bir başka önemli gelişme de AKP’li belediyelerin başarısızlığı nedeniyle, çok önemli kimi yerel hizmetlerin merkezi yönetim tarafından devralınması olmuştur. Oysa dünya genelinde ve özellikle yerindelik (subsidiarity) ilkesini kullanan Avrupa Birliği’nde eğilim bunun tersidir, oralarda yerel yönetimler merkezden yetki alma çabası içindedirler. Söz konusu gelişme için bir örnek İstanbul’dan, bir örnek de Ankara’dan verilebilir. Anımsanacağı gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi yaklaşık beş yıl önce, KadıköyFikirtepe’de uygulayacağı kentsel dönüşüm projesinin, öteki alanlar için örnek olacağını açıklamıştı. Ancak bu model uygulanamamış, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı müdahale ederek projeye adeta el koymuş, uygulamayı devralmıştır. Benzer bir durum Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin metro yapımı için de söz konusu olmuş, CHP’li belediyenin yaptığı 24 km’lik metro şebekesine, AKP’li belediye yönetiminin yaklaşık yirmi yılda bir metre bile ray ekleyememesi nedeniyle Ulaştırma Bakanlığı metro yapımını üstlenmiştir. Başka şeylerin seçimi Yukarıda sıraladığımız üç gelişmenin 30 Mart seçimleri öncesinde kamuoyunda yeterince tartışılması yeni yapılandırılan anakentlerimiz için, göreve yeni gelecek belediye yöneticileri için ve seçmenlerin daha sağlıklı karar verebilmeleri için de yararlı olabilecekti. Ama olmadı. 17 Aralık süreci, 30 Mart seçimlerini tek başına bir yerel yönetim seçimi olmaktan çıkarmış, başka şeylerin de seçimi haline getirmiştir. Bunun nedeni AKP yönetiminin yolsuzluk ve rüşvet iddialarını yargıya taşımak yerine sandığa taşımak istemesidir. Bu nedenle 30 Mart seçimleri bir referandum şeklini almaya başlamıştır. 30 Mart seçimleri ayrıca, ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir tür önseçimi olacaktır. Yani iki turlu yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi bir biçimde üç turlu hale gelecektir. Kamuoyunda 30 Mart seçimlerinde CHP’nin yüzde 30 eşiğini aşması, AKP’nin yüzde 40 eşiğinin altına düşmesi durumunda Türkiye siyasetinin yeniden şekilleneceği beklentisi yüksektir. Yani 30 Mart seçimleri bundan sonraki seçimlerin anası olabilecektir.