17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

C SPOR FUTBOL 10 MART 2009 SALI BAKINCA Irkçılığa Karşı... S ER D AR KIZIK Irkçılık, insanlığın sorunu. Geçen yüzyılda ırkçılıktan ötürü yüz binlerce insan katledildi. Uygarlığın geldiği son noktada bile bu temelde yeni cinayetler, katliamlar ve baskılar sürüyor. Zaman zaman spor alanları da ırkçı ve faşizan yaklaşımlarla kirletiliyor. Anımsayın, Münih Olimpiyatları‘nda Alman ırkının sözde üstünlüğünü kanıtlamak isteyen Hitler’e altın ve gümüş madalyalı siyahi atletler tarihi bir ders vermişti. Hitler stadyumu terk ederken, aynı atletler havaya kaldırdıkları siyah eldivenli yumruklarıyla kendi ülkelerinin yöneticilerini de protesto ediyordu. Amerika’da zencilere yönelik ırkçı yaklaşım, bu tarihi protesto karşısında şaşırmış kalmıştı. Son yıllarda futbolda da ırkçı tavır ve tutumlar dikkati çekiyor. Özellikle Avrupa’da değişik ülkelerde top koşturan siyahi sporculara yönelik ırkçı yaklaşımlar tartışmalara yol açıyor. Futbolculara tribünlerden muz gösteriliyor, çeşitli pankartlar açılıyor, maymun taklitleri yapılıyor. İngiltere ve İspanya, bu tür gösterilerin daha sık yaşandığı ligler. Basın bu tavırlara ve karşı tepkilere yer veriyor. Irkçılık aleyhtarları da boş durmuyor. Birçok beyaz futbolcu, siyah meslektaşlarını koruyor, ırkçı gösterileri ve yaklaşımları protesto ediyor. Ülkemizde de İsrail karşıtlığından ötürü Sıvassporlu futbolcu Balili’ye Türk toplumunun genelinin kabul etmediği ırkçı tutumları gözlemiştik. Irkçılık, UEFA’nın da gündeminde. Geçen hafta UEFA, Polonya’nın başkenti Varşova’da “Irkçılığa Karşı Birleş” konulu bir konferans düzenledi. Konu değişik boyutlarıyla ele alındı. UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik, futbolda ırkçılığın yerinin olmadığını belirtirken, şu görüşleri dile getirdi: “Futbolda politik fikir, cinsel tercih ve dini inanç farklılıklarına yer yoktur. Futbolun, izleyenlerde heyecan yaratan, büyük ile küçüğü, zengin ile fakiri, siyah ile beyazı, inananlar ile inanmayanları bir araya getiren bir özelliği vardır.” Erzik’in tespitleri alkışlandı. Bu yerinde yaklaşım. UEFA Başkanı Michel Platini de iki yıl önce Türkiye’de aynı konuya değinirken şunları söylemişti: “Seyirci olayları ve ırkçılık hareketlerine karşı çok sert tavır alacağız. Bu konuda sıfır toleransa sahibim. Kulüplerin futbol oynamasını istiyorsak, olaylarla ilgili olarak taraftarlara ceza vereceğiz. İyi olmayan taraftar sahaya girmesin. Bunu UEFA yapmayacak, polis çıkartacak. Eğer bir statta ırkçılık varsa, hakem, gözlemci ile birlikte karar vererek maçı durdursun. Ben de bu kararı alkışlarım.” Irkçı söylemlerden ötürü şu ana kadar hiçbir hakem maçı kesmedi. Konu güncel, sorun ekonomik krizle birlikte daha da büyüyebilir. Irkçı söylem, hiçbir alana, özellikle spora hiç yakışmıyor... Genel Sekreter David Taylor’un Varşova’daki toplantıdaki uyarısıyla yazıyı noktalayalım: “Irkçılık eylemlerine karşı sıfır hoşgörü politikası uyguluyoruz. UEFA, bu konuda uyanık ve nöbetçidir...” << Bülent Korkmaz ‘Güler’ mi? METİN TÜKENMEZ İ nsanlar sağlık, eğlence ve kişisel gelişim amaçlı olarak fiziksel etkinliklere katılmaya başladıklarından sonra zaman içinde rehberlik anlamında eğitmenlere gereksinim duymuşlardır. Fiziksel etkinlikler bir çeşit yarış ve rekabet haline gelinceye dek teknik adam veya beden eğitimi öğretmeni diye bir kültürden söz edilmez. Ama günümüz koşullarında rekabet öylesine üst düzeye ulaştı ki artık eğitimci teknik adamlara dahi katlanamıyor yöneticiler ve futbolun etrafındaki diğer unsurlar. Geçen yıl son 6 maçta teknik sorumlu olarak görev yapan beden eğitimi öğretmeni kökenli Cevat Güler yönetiminde G.Saray şampiyonluk ipini göğüslediği halde yeni sezonda yine cephe arkasında lojistik görev üstlenmek zorunda kaldı Güler. Şimdi Cevat hoca, Bülent Korkmaz’ın hemen yanı başında. Bakalım sezon sonunda Bülent Korkmaz bir ‘Güler’ olur mu yoksa bildiğimiz ‘Korkmaz’ kaptan olarak mı kalır G.Saraylıların kalbinde? Teknik direktörler çoğunlukla geleneksel anlamıyla öğretmen olarak yerlerde kazandıkları başarıları toplumun bildiği ve takdir ettiği kişiler, kazanmayı bir tutku haline dönüştürenler olacaktır. Aslında günümüz toplumlarında bazı insanlar teknik adamların kazanmak konusundaki tutkularından yakınsalar da bu tutum yeni bir anlayış değil. 20. yüzyılın başlarında pazar ekonomisinin koşullandırmasıyla gerek yöneticilerin gerekse teknik adamların kafasında şöyle bir düşünce şekillendi: “Bitiş düdüğünü önce kim göğüsledi? Bütün olumlu düşünceler galiplere yöneliktir; kimse kaybedenlerin kim olduğunu merak etmez. Bu insanın doğasıdır ve değişmeyecektir. Yarışmalara kazanmak için gidilir.” Sportif rekabetin bu genel mantığı futbol bağlamında özelleştirildiğinde karşımıza “Tek çare kazanmak”, “Kazanmak için her yol mübahtır” türünden sloganlaştırılmış yaklaşımlar çıkmaktadır. Ama gene de unutulmamalıdır ki toplumsal duyarlılığın bugünkü düzeyinden daha yukarılara doğru yükselmeye başlayacağı günlerden itibaren insanlar iddialı olmak için duyarsız, gelenekçi olmak için değişime karşı ve başarıya ulaşmak için de ahlaki değerleri Cevat Güler. kabul edilmemişlerdir. İstisnaların dışında beden eğitimciler de birinci derecede yarışmacı teknik adam olarak nitelendirilmiyor. Teknik adam işin eğitim yönüyle uğraşmaz, çoğunlukla futbolcularını rekabete hazırlamaya ve onların rekabet içinde birer ‘kazanıcı’ olmalarına yardım eder. Bu yüzden kulüplerin altyapılarında, çocukların gelişiminden veya eğitiminden sorumlu öğretmen kökenli eğitmenlere ihtiyaç duyulur. Yukarıda ise daha önce yıllarca bir kazanıcı durumunda olan, rekabetin en acımasız olduğu durumların içinde bulunmuş, kulüp üyeleri ve yandaşları için ismi önemli kişiler listesine yazılmış olan eski futbolcular görev alır. Fatih Terim bu özelliği sayesinde merdivenin basamaklarını hızla çıkıp G.Saray’da görev aldı. O da kendisi gibi büyük kulüplerde forma giymiş, ün kazanmış yine bu kulüp yandaşlarıyla gönül bağı kurmuş olan eski futbolcuları ulusal takımlarda göreve çağırmıştır. Mantık aynıdır; koşullar ne olursa olsun üst yapıda kazandıkça var oluyorsunuz; öyleyse bu Bülent Korkmaz. örseleyici yollara başvurmak isteğinden uzaklaşacaktır. Bu değişim otorite sorununu da yeniden tartışılır hale getirecektir. Teknik direktörlerin yapısal özelliklerinden biri gücü elinde tutmak isteğidir. Eğer bunu başaramazsa otoritesinin sarsılacağına inanılır. Skibbe’nin altını da bu gerçek oydu neredeyse. Bülent Korkmaz’ın en büyük şansı yanında Cevat Güler gibi bir ‘öğretmen’in olmasıdır. Cevat hocanın bu özelliği Bülent Korkmaz’ın güvencesidir. Yani Güler, otoritenin Korkmaz’ın elinde olması için bir engelleyici değil tam aksine yardımcıdır. Aslında sorun ‘Korkmaz’ olmakta değil, biraz da ‘Güler’ olmakta. Yani Bülent’le Cevat’ın birbirlerini tamamlamasında… Not: Biri öğrencim diğeri ise öğrencilikten arkadaşım olduğu için yazıdaki uyak dikkate alınarak sadece isimleri yazılmıştır. Büyük camialara ve görevlilerine saygısızlık olarak algılanmamalı. eposta: tukenmezm@itu.edu.tr 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear