17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

C SPOR FUTBOL 17 S¸UBAT 2009 SALI BAKINCA Futbol, Silah ve Rant... S ER D AR KIZIK Futbol, vurgulandığı gibi sadece futbol değildir. Bazen silahlar, tabancalar konuşur, siyaset devreye girer. Politiktir özüyle, hayatın bir parçası... Baksanıza 3. lig 2. grupta Aydınspor’un yaşadığı depreme. Olayı salt futbolun içinde ele almak, olanaksız. İşin içinde ekonomi var, sosyal güvenceden yoksun futbolcuların sahipsizliği var, yasadışı tutumlar var. Neler olmuş bakalım; Aydınsporlu futbolcular, haklarını alamadıkları için antrenmana çıkmamışlar. Bir çeşit boykot. Ardından kulüp tesislerine girmeleri ve yemek yemeleri yasaklanmış. Kaldıkları odaların elektrikleri kesilmiş. Kulüp yönetimi, noter getirerek boykotçuları belirlemeye çalışmış. 17 futbolcu kadro dışı bırakılmış. Eşyalarını almak için topluca tesislere gelen sporcularla kulüp başkanı Naci Yeşilyurt tartışmaya başlamış. Savlara göre başkan silah çekmiş bu arada. Olay yerinde bulunan boykotçu futbolculardan İsmail Sağlam’ın babası, eski Aydınspor Başkanı Kadir Sağlam araya girerek Yeşilyurt’a engel olmuş. Sonrası toplu karakolluk ve şikayetler... Futbol Federasyonu ne diyecek acaba? “Zaten kendi derdine düşmüş” derseniz, haklısınız. Baksanıza şimdi de bağışlanan bir arazinin derdiyle uğraşıyorlar şu sıra. Bu gelişme de çok ilginç. Futbol, siyaset, ticaret ve rantiye iç içe. CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde futbol federasyonu kıymeti yüksek önemli bir bağış elde etti. Kılıçdaroğlu, rakibi Kadir Topbaş’ın dünürü Mustafa Şevki Kavurmacı, Atasay’ın sahibi Cihan Kamer ve eski Futbol Federasyonu Başkanı merhum Hasan Doğan’ın 2004’te Eyüp’te aldıkları E5’e cepheli arsanın yeşil alandan ticari alana çevrilmesiyle ilgili imar değişikliğini, bu yolla arsa sahiplerinin bir koyup yüz kazandıklarını ortaya çıkardı. Kitabını uygun belki ama, haksız bir kazanç... Toplum bu alış verişi şaibeli buldu. (Bizim spor medyası, birkaç örnek dışında olayın siyasi boyutu olduğu gerekçesiyle her zamanki gibi suya sabuna dokunmadı) Doğan, futbol toplumunda sevilen bir isimdi. Başbakan Erdoğan’ın yakın arkadaşı olarak kulüplerin uzlaşması ve büyük bir medya desteğiyle federasyonun başına getirilmişti. Sık sık dürüstlüğünün, tarafsızlığının altı çiziliyordu. Anlaşılan o ki, bu arsa konusunda gerekli özeni ve duyarlılığı göstermemiş. Olayın ortaya çıkması üzerine İzmir’de ilginç bir gelişme yaşandı, böylece işin içine federasyon da girdi. Arsanın bağışlandığı, Hasan Doğan’ın kardeşi Hüseyin Doğan tarafından açıklandı. Merhum Hasan Doğan’ın anısına düzenlenen “Milli Gurur Milli Forma” sergisinin açılışında yapılan bu açıklamadan ötürü sergiyi planlayan Devlet Bakanı Başesgioğlu ve Futbol Federasyonu Başkanı Özgener’e teşekkür edildi. Hüseyin Doğan şunları söyledi: “Hasan Doğan, Türkiye’den dünyaya yıldız futbolcular yetiştirilmesinin düşünü kuruyordu. Kendi başkanlığı döneminde Cihan Kamer’den futbol okulları açma sözü almıştı. Biz de Doğan ailesi olarak Aysel yengemiz öncülüğünde, İstanbul’da mülkiyeti kendisine ve Cihan Kamer’e ait arsayı futbol okulu projesinin hayata geçirilmesi için federasyon emrine tahsis ediyoruz. Bu vesileyle onun hayalinin gerçekleştirilmesini arzuluyoruz.” Şimdi ne olacak? Kılıçdaroğlu bu yolla futbola bir arsa kazandırıldığını ve bunun amatör spor kulüpleri için kullanılmasını istiyor. Kimi köşe yazarları, arsa sahiplerinin bu bağışını önemsiyor. Aslına bakarsanız sevimsiz bir bağış bu. Rantiye ortaya çıkmasaydı federasyonun böyle bir gelir kaynağı ve tesisi olacak mıydı acaba? K A M L O M I TAK METİN TÜKENMEZ T akım olmak günümüz futbolunun olmazsa olmaz unsurlarından biri, hatta en önemlisidir. Futbol alanında her biri farklı olan, farklı düşünen, farklı ruh haliyle işini yapmaya çalışan oyuncular ne denli yetenekli olurlarsa olsun iyi bir takımın elemanları olamaz ve Beşiktaş’ın futbol kültürümüze armağan ettiği ‘kolej takımı’ görüntüsünü yaratamaz. 11 oyuncuyla ve hatta yedekleriyle, kadronun dışında kalmak zorunda olan futbolcularıyla tek bir ruh hali yaratmak başarıya giden yolun büyük bir kısmını aşmak demektir. Takım olmanın temel ilkelerinden biri de tüm ekibin aynı derecede koşu kalitesine ulaşmasıdır. Profesyonel oyunculara, daha doğrusu belli bir stili oluşmuş futbolculara beceri, maharet anlamında koordinatif yeteneklerin öğretilmesi artık zordur ama en üst düzeyde futbolcularda bile her dönemde kondisyonel yeteneklerde gelişme sağlanabilir. Bu da teknik adamın disiplinli ve bilimsel antrenman yöntemlerini takımına uygulamasıyla olanaklıdır. Sıvasspor, sahada tek bir ruh halinde hareket eden takımlarımızın başında gelirken Trabzonspor, Ersun Yanal’ın bilimsel antrenman yöntemleriyle ligin en tempolu en mücadeleci ve takım oyununun ilkelerine en bağlı ekip haline gelmiştir. Ulusal takımımızın Avrupa Şampiyonası’nda edindiği sonuç araştırılması gereken bir konudur. Bizim futbol takımlarımız, özellikle akademi ve spor yüksek okullarının bilimsel antrenman yöntemlerini futbolun içine sokmasıyla oyuncularımızın kondisyon bakımından eksikleri giderildi. Eskiden beri Türkiye’de bir yanılgı vardır; bizim futbolcularımızın kondisyonunun, kötü tekniğinin ise iyi olduğu sanılır. Oysa durum tam tersidir. Bizim futbolcularımızın vücut tekniği iyi olabilir ama top tekniği günümüz futbolu için yeterli değil. Teknik çok küçük yaşlarda kazanılabilir ancak. Fatih Terim, Fildişi Sahilleri’nin attığı beraberlik golündeki başarılı atak organizasyonlarının bir benzerini uygulatabilir. Bir benzeri diyorum çünkü böylesi kusursuz organizasyonların amacına uygun yapılabilmesi için en başta teknik gereklidir. Belki de Fatih hoca tüm bu gerçeklerin farkındadır ve onun için başka bir yöntem uyguluyor. Bu yöntem önemli maçlar öncesi medyayla tartışma yaratıp kendini mağdur duruma düşürmektir. Mağdur olmak Fatih Terim’e ne kazandırabilir? Teknik direktörlerin bilimsel ve sanatsal yönü vardır. Ersun Yanal bilimsel yönünü öne çıkartırken Fatih hoca, teknik direktörün sanatsal yönünü ‘zanaatçılık’ düzeyine indirgeyerek kısa zamanda pratik sonuçlar almaya çalışıyor. Bir başka futbol gerçeği de futbolcuların hocası için mücadele etme eğiliminde olmasıdır. Fatih Terim önemli maçlar arifesinde ve Avrupa Şampiyonası finallerinde bu gerçekten hareket etti. Medyayla ipleri gerip kendini mağdur duruma düşürdü. Futbolcuları da mağdur olan hocaları için ‘bir oldular.’ İspanya İngiltere maçını izledikten sonra Fatih Terim’in zanaatının çok işe yarayacağını sanmıyorum. Çünkü Fildişi Sahilleri’yle berabere kalarak İspanya maçı öncesi olası bir gerilimli ortam ortadan kalktı gibi. Ama ikinci İspanya maçı öncesi ‘Fatih’in kılıcı’ ya gökyüzünü delecek ya da yine medyaya yönelecek... 4
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear