29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:[email protected] N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN aşamımızı futbola adadık ve futbolu bizden çalanlarla yaptığımız mücadelede yalnız kaldık!.. Bu mücadeleyi yaparken ismimiz iki şekilde anılıyor. ‘İdealist hoca’ ya da ‘Cumhuriyetçi Adnan...’ Bunlara erişmek benim için mutluluktan öte bir anlam taşımadı. Ancak kimileri nedense bu ödülü anlamaz!.. Hatta futbol için geçerli olmadığını, benim sisteme uymadığımı söylerler. Bu girişle başlamamın nedeni geçen hafta vefat eden Hasan Doğan için de ‘idealist başkan’ benzetmesi yapanların doğru yolda olan bir işin sahibine unvan olarak uygun görmelerinin tespitiydi. Yani yakalandılar!.. Bu güzel unvanı benim için yıllarca eksiklik gibi kullananların ‘çifte standardı’ kanıtlandı. Bu bir cehalet örneği olsa gerek!.. Futbol Federasyonu özel çalışmalarla altyapıya özen gösterdiğini ve eğitim yaşını 6’ya indirdiğini özel toplantılarda belirtirken iyi bir yolda olduğunu ortaya koyuyor. Ama inanılmaz bir Kewell. unutkanlıkla... Bu işin ustalarına dahi danışmıyor. Oysa onlar bir elin parmakları kadar az ve ömür tükettiler Türk genci için. Geçen sezon Feldkamp’ın yaşıyla dalga geçenlere karşı bu sayfada mücadele vermiştim. ‘Teknik adamın yaşı olmaz’ gerçeğini İspanya’yı Avrupa şampiyonu yapan Aragones bize F.Bahçe’ye transfer olarak kanıtladı. Bazı genç yazarlarımız saatlerce önlerine uzatılan mikrofonlarda yokluk içinde müthiş eserler yaratan Türk futbol adamlarının gerçeklerinden habersiz gereksiz yabancı hayranlığı propagandasına alet oluyor. Hatta ‘yenilik’ diye yazıyorlar. Her sezon başı genelde şunu yazarız... “Teknik direktör futbolcuların pestilini çıkardı, futbolcular fenalık geçirdi.” Giden hoca unutulur, gelen inanılmaz şekilde şişirilir. Bir ölçüde taraftarlara her şey farklı bir şekilde yansıtılarak moral aşılanır. Bunlar öylesine anlamsız ve basit gerçeklerdir ki... Bu daha çok yabancı teknik adamları kabul ettirmek için seçilen yoldur. Şimdi Aragones’in futbolcular kadar koştuğunu söyleyenler veya futbolcuların iyi çalıştıkları için kilo vermeleri (!) haber olmasa gerek. Dünya Kupası’nda bir hiç olan İspanya, bizim neredeyse almamız gereken Avrupa Şampiyonası’ndan başarılı çıktı diye İspanyol teknik direktörü kapmamız önemli olamaz. Parayı bastırınca her şey alınır... Ancak planlama ve ülke çapındaki bazı gerçekler karartılmamalıdır. Bizim gol kralımız Semih, artık 90 dakika oynayacak mı? Aurelio’yu bu ülkeye getiren eski öğrencim Miranda kovulmuş, yerine başka bir menajer gelmiş. F.Bahçe’de bu futbolcunun yeri nasıl kapatılacak? Bir yıldır dargın olan İbrahim’lerin kampta kavga ederek kovulması sonucu yeni transferlerin neler vereceğini göreceğiz. Sakat Lincoln bu yıl ne kadar yararlı olacak? Kewell’ın sakatlığı tam anlamıyla geçti mi? Soyunma odalarındaki yönetici kaosu bitecek mi? Teknik adam ve futbolcu transferlerini yöneten belgesiz simsarlara ‘yasak’ diyerek ortalık temizlenecek mi? Her yıl vergi borçlarına aldırmadan ertelendiği için daha da büyük batağa giden kulüplere ne zaman el konulacak? Kumar ve benzeri çirkinliklere Futbol cehaletini atalım! Y Aragones Başarılı Olur mu? ıl 1988, İspanya Ligi’nin (La Liga) son maçı; Barcelona ligi kaybetmiş, soyunma odasında herkes üzgün, futbolcuların başları eğik, ağızları bıçak açmıyor. Basın odasında ise yöneticiler medyaya futbolcuları şikayet ediyor. Katalan temsilcisinin tribünlerinde büyük üzüntü vardı ve Barcelona için kara bir sezonun sonuydu. Çıt çıkmayan Barcelona’nın soyunma odasının tam orta yerinde ayakta dimdik duran adam, futbolcularını teselli etmek için seçeceği sözleri düşünüyordu. Bir baba gibi sakin, otoriter bir sesle konuşmaya başladı... “Geçen yıl aranıza geldim, bıraktığım takım (Real Madrid) şampiyon oldu ama Barcelona’da çalıştığım 2 sezonda sizlerle birlikte olmaktan gurur duydum. Bugün benim Barcelona’daki son günümdür. Sizden ayrılacağıma üzülüyorum ama bu kulüp bana göre değil, ilkelerime uymuyor. Hepinize veda ediyorum.” Futbolcularına veda eden adam Aragones’ti ve bir daha asla Barcelona’nın kapısından bile girmedi. Futbola bir yıl ara verdi ve sonra Espanyol’un teknik direktörü oldu. Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü Aragones’in kariyerinde La Liga şampiyonluğu, İspanya Kral Kupası (3 kez), Intercontinental Kupası ve İspanya Süper Kupası var. İspanya Ulusal Takımı’nda (11 kez giydi) forvet oynayan Aragones, 3 de gol attı. Son Avrupa Şampiyonası’nı İspanya’ya kazandıran Aragones tam 70 yaşında. Kariyerinin doruğundaki bu İspanyola futbol adamları ‘düdüklü dede’ diyor. Ve bugün Türkiye’de tartışılan konu, Aragones’in Fenerbahçe’de başarılı olup olmayacağı... Aynı tartışmalar Feldkamp’ın geldiği günlerde de yapılmıştı. Alman teknik adam 74 yaşındaydı ve daha önce geldiği Galatasaray’dan sağlık sorunları nedeniyle ayrılmıştı. İkinci gelişinde Galatasaray’ı ligin bitmesine 6 hafta kala bırakıp ülkesine giden Feldkamp’ın ayrılışı yine ‘sağlık sorunları’ şeklinde gösterilse de gerçek nedenin bazı futbolcularla arasındaki sürtüşme olduğunu herkes biliyor. Zaten Feldkamp doktor kontrolü için Almanya’ya gidince Adnan Polat’ın futbolcularla yaptığı toplantıda Kalli’ye ‘veto’ kararı çıktığı da bilinen bir şey. Buna karşın futbol kamuoyu biliyor ki Galatasaray’ın bu yıl kazandığı şampiyonlukta Feldkamp’ın payı büyüktür. Feldkamp bir futbol adamıydı ve inandığı şeylerin ille de uygulanmasını istemesi onun futbol bilgisine olan inancı kadar yaşlılığının da verdiği otoriter karakteriydi. Fenerbahçe Teknik Direktörü Luis Aragones de inatçı bir karaktere sahip. Kendine inancı fazla, ilke sahibi... İspanya basını böyle söylüyor ki görünen de o. Aragones, inandığı şeyleri yapmak isteyen, 70 yaşında, kariyerinin doruk noktasında ülkesine bir Avrupa şampiyonluğu getiren bir futbol profesörüdür. Fenerbahçe’de başarılı olup olamayacağını bilemem ama sorunun bu 70’lik ‘düdüklü dede’den kaynaklanacağına da inanmıyorum. Bir tek dezavantajı şudur Aragones’in; o da ilk kez ülkesinin dışında bir kulüpte çalışması... Ülkesini çok sevdiğinden kuşkum yok, ayrıca İspanya’da 8 La Liga takımının Aragones. teknik direktörlüğünü yapmış. Son olarak da İspanya Ulusal Takımı’nın patronu olmuş, yani İspanya futbolunu kucaklamış bir teknik adam olarak aklının hep yetiştirdiği çocuklarında, gönlünün hep İspanya’da olması da pek anormal sayılmasa da özlem kimi zaman dezavantajdır. Umarım Fenerbahçe camiası onu kucaklar. Aragones benim değerlendirmelerime göre inatçı ama sözünün eri bir kişiliğe sahip. Ülkesinde İspanya Kralı kadar sevgi ve itibar kazanan Aragones’in, İspanya Kralı’nın “Kal” ricasını Piontek. bile geri çevirerek Fenerbahçe’ye verdiği sözden dönmemesi onun karakterinin göstergesidir. Sarı Lacivertlilere birçok teknik direktör gelmiştir. Bunların arasında benim de çok takdir ettiğim Hiddink vardır. Fenerbahçe’de krallar gibi karşılanan Hollandalıyı İstanbul’dan ayrılırken sadece ben ve foto muhabirimiz Asena Özkan, Bebek Oteli’nin barından uğurlamıştık. Hiddink; Avustralya’yı, Kore’yi dünya kupaları finallerine taşımış, son Avrupa Şampiyonası’nda da Rusya’yı alkışlanır bir takım haline getirdiğini görünce doğrusu içim sızlamıştı. Aragones’ in sonu umarım Hiddink’e benzemez. Fenerbahçe, Aragones’ten çok şeyler öğrenecektir sanırım. Gazete haberlerine bakılırsa hoca Sarı Lacivertli futbolculara temel teknik bilgi ve taktikleri de öğretmeye başlamış. Fuıtbolumuzun en can alıcı noktasından işe başladığından anlaşılıyor ki temel eksiklerimizi daha şimdiden belirlemiş. Umarım başarılı olur. Yine İspanyol basını onun topa yapışmayı, çalım yapmayı ve miskin futbolu sevmediğinde hemfikir. O zaman acaba Alex’le başı derde girer mi bilemem? Çünkü Alex de takımda bir Brezilya grubunun başında. Tembel futbolu sevmediğine göre Alex ya bu deveyi güdecek ya bu diyardan gidecek. Aragones’in bir başka sıkıntısı ise Güiza Kezman Semih arasında yapacağı seçim. Bir forvet oyuncusu olarak golü düşünen Aragones, futbol profesörü olarak umarım elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanır. Dünyada 352 sisteminin kurucusu Sepp Piontek, “Elimde seçim yapamayacağım 5 orta saha oyuncusu vardı. Ben de 44’lük düzeni bozup orta sahayı 5’lemek zorunda kaldım” demişti. İster misiniz bizim düdüklü dede de Fenerbahçe’nin kadrosuna göre bir sistem oluştursun? Olur mu dersiniz, neden olmasın? WM’den beri gelen sistem değişikliklerini kimler yaptı sanıyoruz? alet olan ,oyunlara müdahale eden ortamın kirliliğinden futbolumuz ne zaman kurtulacak? Her yenilgide teknik adam kovan kulüpler düzelecek mi? Birbirlerini kötüleyen veya meslektaşlarının işine göz diken bazı belli kişileri artık afişe edecek miyiz? Ahbap çavuş ilişkileri içinde kirliliklere göz yummaya devam edilecek mi? Kısacası ‘temiz eller’ futbola ne zaman uzanacak? Bu gerçeklerin içinde sabah kahvaltı parası olmayan ama koltuğunun altındaki gazetenin spor sayfasına teslim olmuş, onu yudumlayan masum spor (futbol) sever insanımıza hak ettiği hizmeti götürecek miyiz? Forma aşkının sahada akıtılan terin endüstriyel futbol adına yapılan yanlışlıklara kurban edilmesi son bulacak mı? Futbolda tribünü ele geçirmek, gereksiz ilahlar yaratmak, yabancı futbolcu ismi ezberlemek ve kendi gencimize forma yolunu kapatacak yanlışlarımız son bulacak mı? Benim genç kuşaktan ‘kendi meselesi’ diye bu mücadeleye önem vermeleridir beklentim. Dünya futbola önemli yatırımlar yaparken biz sürekli alan olmak yerine üretip satmak gerçeğine neden sırt çeviriyoruz? Futbolu öğretmek bir sanattır. Oynamaktan zordur ve her iyi futbolcu eğitimci teknik adam olamaz. Artık futbolu iyi yorumlamalı ve bu alanda ciddi bir bütünleşmeyle doğru bilgilere özen göstermeliyiz. Yapılacak ilk iş ilgili kurumların konsensüsü olmalıdır. O zaman futbolun cehaletinden kurtuluruz... Y 15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear