Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C SPOR FUTBOL MART SALI HEDEF MOSKOVA SPOR POLİTİKASI Zafer HİKMET ÇETİNKAYA Kadıköy birden ayağa kalktı... Sadece Kadıköy mü? Tüm Türkiye!.. Fenerbahçe bu işte!.. Maçın ilk dakikalarında üst üste gelen iki Sevilla golü... Şovmen Volkan’ın iki büyük hatası sonucunda kalesine iki gol yiyen Fenerbahçe, işte o zaman kendine geldi. İlhami Şarkan’ın yazısını okurken kendi kendime sordum: “Bu bir zafer miydi gerçekten?” Evet öyleydi!.. On beş gündür Sevilla maçıyla yatıp kalkıyorduk... Soru şuydu: “Fenerbahçe turu geçer miydi?” Ben geçeceğine inananlardandım Fenerbahçeli olarak. Ama o ilk dokuz dakika... Volkan’ın inanılmaz hatası... Sevilla’lı futbolcular “biz bu maçı alırız” diye çıkmışlardı sahaya. Tribünlerde 50 bin taraftarı vardı. Bizim ise 2 bin 500... Beşinci dakika dolmuştu ilkyarıda. O da ne? Alves vurdu topa. Volkan topu yumruğuyla kaleye aldı... Eyvah!.. Dakika 9... Keita vurdu meşin yuvarlağa... Volkan yine içeriye aldı... Maçı televizyondan izlerken, üstelik 20 mağlupken “Fenerbahçe mutlaka kazanacak” diyordum ve kimse buna inanmıyordu... Oysa beraberlik yeterdi... Hayır, kazanacağız, kazanmalıyız... Erken gelen iki gol... Fenerbahçe ne yapacaktı? İki gol Sevilla’yı durdurmuş, Fenerbahçe’yi harekete geçirmişti... Haydi Fenerbahçe... Deivid’in golü şahane!.. Bir gol daha... İkinci golü beklerken, Sevilla’nın üçüncü golü geldi... Fenerbahçe yılmadı, 31 yenik olmasına karşın. Edu’nun şutunu Poulsen son anda kale çizgisinden çıkardı. İspanyol temsilcisi beklenen bir oyun sergilemiyordu. Ancak 31 galipti... İkinci yarıya hızlı başladı sarı kanaryam... Dakika 79... Zico, riski göze alarak forvette iki santrfora dönmüştü zaten... Deivid ikinci golü çaktı... Oh be!.. Maç uzatmaya gitti... Yine gol yok... Penaltılar geldi... İki hatalı gol yiyen şovmen Volkan kalede devleşti... İnanılmaz gibiydi... Evet Fenerbahçe İspanya’da tur atladı... Bu bir gerçek zaferdir... Başta Volkan olmak üzere tüm futbolcuları, yöneticileri, teknik heyeti ve elbet Zico’yu... Fenerbahçe’ye Brezilyalı çalıştırıcı çok şey kattı, katacak... Maç bitiminde duygusal anlar yaşadım... Yazımı Arif Kızılyalın yorumuyla noktalıyorum: “Kamp yapılan otelin tam karşısına asılan koca pankart, yerel basındaki haberler, Kulüp Başkanı Del Nido‘nun ‘Onların yerinde olsam korkardım’ türündeki ‘aşağılayıcı’ ifadeleri ve akşam saatlerinde Sevilla Teknik Direktörü Jimenez’in gülerek sarf ettiği ‘Fenerbahçe’nin şansa ihtiyacı var’ sözleri tuz biber ekiyor bu ortama. Suskunluğunu bozan Aziz Yıldırım, başarı dilemek için buluştuğu futbolcularını teker teker öperken, ‘Siz ne cehennemler gördünüz. Burasını cennete çevirirsiniz’ diyor. En çok Semih’le, Alex’le, Deivid ve Volkan’la sohbet ediyor başkan. Alex’in Sevilla Başkanı’nın demecini hatırlatması tam bir ‘takımdaşlık’ havası yaratmışken o sırada Zico’nun yaşgünü pastası geliyor. Brezilyalı hoca da ‘Pastayı yiyelim ama hediyemi yarına saklayın.. Yarın..’ derken o koca Fenerbahçe Başkanı’nın gözünden yaşlar dökülüyor.” İşte size bir Fenerbahçe gerçeği!.. Taksiye biniyorum, “Fenerbahçe?” diye soruyor şoför. İngilizce güç bela maç için geldiğimi ve Fenerbahçe’yi takip ettiğimi anlatıyorum. Kendini işaret ederek “Betis” diyor, Sevilla’dan bahsederken yumruklarını birbirine vuruyor. Durum açık; şehrin Yeşil Beyazlıları bizim Sarı Lacivertlilerin yanında. Kime denk geldiysem Real Betis taraftarı çıkıyor. Yemek yediğim restoranın barmeni bana kocaman bir bardakta Cruzcampo verirken Fenerbahçe’nin turu geçeceğini söylüyor. Belki de bizden bile daha çok inanıyorlar Sarı Lacivertlilere... Maç günü uzun yolculuğun etkisiyle geç kalkıyorum. Yerel saatle 20.45’te başlayacak karşılaşmanın stresine, oda arkadaşımın can sıkan hali de eklenince iyiden iyiye geriliyorum. Busacca’nın düdüğüne 45 dakika kala varıyoruz Ramon SanchezPizjuan Stadı’na. Fenerbahçeli ve Sevilla’lı taraftarla yakın temasta, ancak hiçbir arbede yaşanmıyor. Atlı polislerin de etkisi vardır tabii. Stada 27 numaralı kapıdan alıyorlar basın mensuplarını. Yerime yerleşiyorum ve ev sahibi taraftarların yarattığı atmosfere kaptırıyorum kendimi. Çok farklılar, hep bir ağızdan insanın kanını kaynatan tezahüratlar yapıyorlar. Pizjuan eski bir stat, ancak içerisi kanaval yeri gibi. Takımlar seremoniye çıkıyor ve tarih kitabı aralanıyor. Burada maçtan bahsetmeyeceğim. dergimiz elinize ulaşana kadar defalarca okuyup izlemişsinizdir olan bitenleri. Ancak şunu belirtmeliyim; maç yazısını yazdırmak için spor servisindeki arkadaşım Ufuk’u son aradığımda Volkan’ın turu getireceğini söylemiştim. Yine de o Alves’in penaltısını çıkardığında donup kaldım. Hayatımda böyle bir şeye hiç tanıklık etmemiştim. Tribündeki taraftarların hislerinin yoğunluğunu tahmin bile edemiyorum. Sonra etrafıma baktım ve bütün Türk basınının sevincini gördüm. Kendimi daha fazla tutamayıp bir muhabire sarıldım. Kendime geldiğimde basın toplantısına katıldım, takımın stadı terk edişini izledim ve hatırlamadığım bir saatte otele vardım. Muhteşem finalli Sevilla macerası işte böyle geride kaldı. Coşkulu dönüş yolculuğu sırasında aklıma Sevilla turunu düzenleyen derneğin gazetemize gönderdiği faksın sonunda yazan şu cümle geldi: “Çeyrek finalde görüşmek üzere...” 5