Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C SPOR FUTBOL MART SALI BAKINCA Kendini Kaybetmiş Bir Antrenör... SERDAR KIZIK ADIM ADIM ZAFERE: Spor yapanlar için beden eğitimi öğretmenleri, antrenörleri çok önemlidir. Gümüşhane Öğretmen Okulu’nda spora yönelmeme, beden eğitimi öğretmenim yol açtı büyük ölçüde. Manisa Spor Akademisi’ne uzanan sürecimde onun emeği, katkısı ve arkadaşım Tuncay Ereseken’in desteği büyük oldu. Genç yaşına karşın önce erdemli bir insan olarak ,sonra çok başarılı bir spor adamı, eğitici, antrenör kimliğiyle beni çok etkilemişti Naci Onut. Voleybol, basketbol ve masatenisindeki yeteneklerinin ötesinde, öğrencilerine sevgi dolu yaklaşımı, iletişimdeki yüksek becerisi, bunun yanında disipliniyle de bizlerin öğretmeni ve antrenörü olduğu kadar ağabeyiydi de. Sporun önemini ve gerçek anlamını kavratmıştı önce. Kazanmanın her şey olmadığını ondan öğrenmiştik. Ama başarmak için elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalışırdık. Onun sevincini görmek, mutluluğumuzu çoğaltırdı. Yıllar geçti... Naci Onut daha sonra çalıştırdığı okulları hentbolde sayısız kez Türkiye şampiyonu yaptı, Türk hentbolüne efsane hakem olarak adını yazdırdı. Avrupa’da birçok uluslararası maçı başarıyla yönetti. Ama başka türde antrenör ve sözde eğiticiler de var yaşamda. Her şeyi “kazanma” üstüne planlayan, varlığını galibiyetle özdeşleştiren, yenilgide dünyaları yıkılan antrenörler.. Geçen ay izledim. Erzincan’da Basketbol Yıldız Kızlar Grup Birinciliği final maçı. Milli Eğitim Bakanlığı Okul İçi Spor İzcilik Dairesi Başkanlığı düzenliyor. Trabzon Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel İlköğretim Okulu ile Giresun Yeşil Giresun İlköğretim Okulu takımları karşı karşıya. Final maçı... Kazanan şampiyon olacak. Karşılaşma başlıyor. Minicik kızlarımızı sportif bir mücadelede görmek ne güzel. Ancak... İlk yarıda Giresun takımı önde. Maç, Trabzon Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel İlköğretim Okulu Antrenörü Hakan Yamak’ın istediği gibi gitmiyor. Sinirleniyor önce, saha kenarında bulunan spor malzemelerini tekmeliyor. Hızını alamıyor, bu kez kendi sporcularına bağırıp çağırıyor, hakaret ediyor. Bir öğrencisini, oyun sürerken çizgiye çağırıyor. Öylesine bağırmak değil, kendinden geçmiş adeta. Yetmiyor, öğrencisinin kulağından çekiyor, kolundan itiyor, tartaklıyor. Başını öğrencisinin yüzüne yaklaştırıyor, köpürüyor. Karşımızda öfkeden çılgına dönmüş bir çalıştırıcı. Hakemlerin uyarısı vız geliyor. (Hakemlerin böyle bir antrenörü oyun alanında nasıl tuttukları da ayrı bir soru.) Spor yapan küçük kızlar, şaşkın, ürkek, korkmuş. Hakarete uğrayan küçük sporcular ne yapacaklarını bilmiyor. Spordan, çocuktan, öğrenciden, psikolojiden haberi yok antrenörün. Aslında antrenörlükten habersiz. Bu nasıl spor, bu nasıl bir anlayış? Öylesine olumsuz bir tablo ki... İzlediğimde irkildim. Hatta utandım... İnsanlık adına, spor adına, bu ülkenin çocukları adına, hatta antrenör adına... Muradına eriyor, maçı kazanıyor antrenör ! Trabzon’a döndükten sonra, yerel basınla konuşuyor. 3 yıldır kız basketbol takımını çalıştırdığını belirtiyor, “Biz bu işin gönüllüsüyüz. Ben, agresif bir antrenör olduğumu kabul ediyorum. Bunu hiçbir zaman da gizlemiyorum. Yalan konuşacak da değilim. İstediğimiz şeyler yapılmadığı zaman kızıyoruz, ancak asla dövme, tokat atma, kafa atma gibi şeyler olmadı. Böyle yapan antrenörler de karşılarında önce beni bulurlar” diyor. Buradan yetkililere, Trabzon Milli Eğitim Müdürü’ne, Gençlik ve Spor Genel Müdürü’ne, spordan sorumlu Devlet Bakanı’na soruyorum: “Bu karşılaşmanın görüntülerini izlediniz mi? Bu konuyla ilgili bir soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?” G Ö R K E M Ç Ö T E L İ O Ğ L U spanya yolculuğundan bir gün önce aldım kötü haberi. Akşamüstüydü, telefondaki ses “Roberto Carlos kafilede yok” dedi. En azından moral vermesi için götürülme ihtimalini sordum, “Hayır, durum kesin” yanıtını verdi. İnanmak istemedim, aklımdan “Tam da bu maçın adamı, bir yolunu bulurlar belki” diye geçirerek gazetemizin taşra baskısına vermedim haberi. Fakat akşam olunca uygunsuz gerçeği mecburen kabullendim. Fenerbahçe tarihinin en önemli maçına Roberto Carlos’suz gidiyordu. Peki, kim durduracaktı Sevilla’nın sağ kanadındaki Daniel Alves ile Jesus Navas’ı? Vederson aksamıştı Carlos’un yokluğunda. Kocaman bir soru işareti vardı kafamda. Ertesi gün, Sabiha Gökçen Havaalanı... Bir kafede oturmuş uykumdan arınmaya çalışıyorum. Derken dış hatlar terminaline akın akın Sarı Lacivert formalı insanlan doluyor. Gözleri kan çanağı, ama yüzleri gülüyor. “Ne güzel, Sevilla’ya gidiyoruz” düşüncesiyle değil, “Tarihe tanıklık edeceğiz” umuduyla bekliyorlar bilet kuyruğunda. Neredeyse hepsi birbirini tanıyor, selamlaşıp hasret gideriyorlar. Aklımda hâlâ Roberto Carlos; “Çok önemli eksik, Şampiyonlar Ligi’nde 114 maça çıkmış” diyorum kendi kendime. Sonra düşünüyorum: “İyi de diğerleri için çeyrek final daha önemli. Dur bakalım...” Apronda uçağı görüyoruz. Kaptan iyi hazırlanmış; kokpitin camlarında Sarı Lacivert bayraklar dalgalanıyor. Kapıda Fenerbahçe formalı kabin ekibi karşılıyor bizleri. Koltuk uçağın orta bölümünde, uyumaya imkân yok. Aklımda maç, kulağımda bölük pörçük tezahüratlar. “Ne yazacağım, ya fark olursa?” düşünceleriyle kendi kendimi yiyorum. Sonra uykusuz gecenin ağırlığı çöküyor, gözlerim henüz kapamışken kaptanın anonsu duyuluyor; “Sevilla havaalanına iniş için alçalıyoruz.” Otele transferden önce 3 saatlik bir şehir turu. Rehberimiz enteresan mı enteresan... Otobüsle kentin caddelerini gezerken gayet karışık bir biçimde bilgiler veriyor. Rehber Selim’in kafa karışıklığının nedenini çok geçmeden anlıyorum. Telefonu çalıyor, araya reklam alır gibi “Bir dakika” diyip cevap veriyor aile ferdine. “İspanya’dayım, hiç uyumadım...” Şehrin önemli mekânlarında durup geziyoruz, son olarak merkezde bir tur atyoruz. Sokaklarda tarih akıyor. Roma, Arap ve İspanyol izleri; önünden bakmadan geçebileceğiniz tek bir yer yok. Tarih yazmak için ideal bir kent... Akşamki idmandan önceki basın toplantısında Kezman kendinden emin konuşurken Zico rakibi övdükçe övüyor, ama turu Volkan, Sevilla geçeceklerinin karşısında sinyallerini de veriyor. Macarena’da kurtardığı kalıyoruz. Otelimizin penaltılarla bulunduğu yer Real takımını çeyrek Betisli kaynıyor; finale taşıyon Sevilla’ya adeta isim oldu. düşmanlar. İ 4