Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com Yol Ayrımındaki Gençler G enel seçimlerde 1823 yaş arası 4.5 milyona yakın genç oy kullanmış. Genç beyinlerin kime oy verdiklerini bilemeyiz ama gençlere sahip çıkanların oyları topladıkları belli oluyor. Zaten partilerin seçim programlarında üstü kapalı şekilde de olsa gençlik kamplarının ve gençlere yönelik programların ne amaç taşıdıkları da belliydi. Seçim öncesi yazılarımda bu konuya dikkat çekmiştim, ama gençliğe yatırımların ürünü öyle 3 5 ayda alınmaz, gençler öyle kömür ve erzak torbaları ile kandırılmaz. Gençler ilgi ister, gençler bilgilendirilmek ister, gençler geleceğe daha umutla bakmak ister. Kendisine daha yakın olanı kendisiyle daha fazla ilgileneni de gider sandıkta ödüllendirir. Ancak seçimden bu yana her fırsatta kendileriyle konuştuğum gençler umutla bağlanmak istediklerinden ne bir ilgi ne bir destek görmüşler. En büyük şikayetleri de haksız rekabet. Haksız rekabetin toplumun her kesiminde olduğunu görüyorlar, hatta kabul de ediyorlar, ama eğitim ve spordaki haksız rekabeti kabullenemiyorlar. Gerçekten de eğitimdeki rekabetin önüne geçilmesinin bir devlet politikası olduğunu oysa gerek yurt içinde gerek yurt dışında kimi holdinglerin çok iyi organize durumda bulunduklarını bildikleri için “biz geleceğe nasıl umutla bakarız ‘ diyerek karamsarlıklarını dile getiriyorlar. Bugünkü ortamda eğitimde yeni bir durum ve düzelme söz konusu olmasa da sporda haksız rekabete dur demenin yasal yolları var, tek yol da belediye spor kulüplerinin kapatılmasıdır. Belediyeler kendi sınırları içindeki her hemşehrisine eşit koşullar vermekle mükelleftir, ama görülüyor ki Belediyelerin spor kulüpleri milletin parası ile yaşıyor ve Belediyeler milletin parası ile hem reklamını yapıyor hem de güç buluyor. Kendi adını taşıyan kulübüne ve sporcularına her türlü olanağı sağlarken aynı Belediye sınırları içindeki onlarca hatta yüzlerce spor kulübü sahipsiz, parasız hatta toplanacakları bir kulübeden bile yoksundurlar. Dahası Belediyeler kendi siyasi görüşlerine yakın olan gençlere her türlü olanağı açmanın dışında henüz siyasi bir tercihi olmayan gençleri de yanlarına alıp kendi görüşlerini benimsetiyor. Bunun örneklerini hangi Belediyenin kapısını açarsanız açınız rahatlıkla görmek olasıdır. Mecliste yemin eden ve her vatandaşa kucak açacağını söyleyen yeni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bugün yürürlükte olan bu sistemin yolunu keser mi bilemem ama onun Cumhur’un başkanı olarak verdiği sözü anımsatmak istiyorum. Bu yazımda geride kalan seçimin yorumu yapmaktan ve spordaki haksız rekabetin fotoğrafını ortaya koymaktan öte sporda düzelmesi gereken en önemli sosyal bir dengesizlikten örnekler verdim , o kadar... Çağdaşlıktan uzak olmak F utbola çağdaş eğitim vermek için yola çıktığımda karşımda 12 Eylül’ün güvensiz ortamı vardı. Türk genci ikiye bölünmüştü. O zaman tarafsız ve Atütürkçü bir sorumlu eğitici olarak Şeref Stadı’nın kar, toz, yağmur, çamurları içindeki güvensiz ortamda S.Hamdi Tüzün ile gençlere çağdaş futbol öğretiyorduk. Her sezon rahmetli olanların mezarları başında öğrencilerimizle geçmişte hizmet edenlere dualarımızı okur, sonra da Atatürk ilkeleri doğrultusunda fakir gençlere futbol öğretirdik. Para için değil, hizmet ve Türk genci için yapıyorduk bu çalışmaları. Yurt dışında 80, 60 ve şerefli yenilgilerden bıkmıştık artık. Ama bizler önemsizdik. Çünkü tabular vardı!.. Deplasmanlı gençler ligi Ertuğrul ve Nobre B eşiktaş kulübü bir sosyal dernek, yarı yarıya da şirket. Kulüp Başkanı kulübün patronu, Ertuğrul Sağlam ise onun sözleşmeli teknik direktörü. Ertuğrul Başkan ve yönetim kurulu adına futboldan sorumlu. Nobre ise futbolcu. Futbolun başındaki teknik direktöre bağlı. Ertuğrul maçın son dakikasında Nobre’yi maça sokmak istemiş, Nobre de ona kol saati işaret etmiş ve sahaya çıkmamış. Ertuğrul ona ‘’bana bir bardak su getir ‘’ dememiş ki, sadece maça çıkmasını istemiş. Ertuğrul da raporunu vermiş Nobre kadro dışı kalmış. Şimdi çalıştığı yer PAF takımı. Futboldan ekmek yiyenler işveren ve işçi statüsünü çok iyi bilmelidirler. Nobre hâlâ sözleşmeli bir futbol emekçisi olduğunun farkında değil galiba... Nihat ve Tugay ülkemizi Avrupa’da başarıyla temsil ediyor. ne yaptığımızı ortaya çıkardı. Türkiye bir anda o gençleri tanıdı. Tüm kulüpler bu gençlerle kendilerini yenilediler ve yenilmemek için oynayan 9 savunmalı maçların yerini başarılı sonuçlar alan gençlerimiz kazandığı sonuçlar aldı. Gençlerin bilimsel ve çağdaş bir temel futbol eğitimi görmeleri sonucu takımlarımız yurt dışında da sonuç almaya başladılar. Yabancı sayısı ikiydi. Sonra liglerimizde sayısı sürekli artan Ziya, Rıza, Fuat, Haluk, Tuğrul, Fikret, Ercan, Burhan, Süleyman, Sinan, Hasan, Cüneyt, Kenan, Adnan, daha sonra Gökhan, Sergen ve benim Genç Ulusal Takım’da bulunduğum süreçlerde Tuncay, Tanju, Eser, Hayrettin, Mahmut, Zafer, Erdi, Turgut, Ahmet, Burak, Adnan, Feridun, Cem, Feyyaz, Murat, Oğuz, Metin ve adını hatırlayamayacağımız kadar çok genç futbolcu ortaya çıktı. Şimdi çoğu teknik adam... İkinci Genç Ulusal Takım’ı kurup, yazısını UEFA’ya elimle yazdığımda teknik adam ağabeylerim Ankara’da bana “Bizde 1618 yaş grubu olmaz” diye adeta saldırdılar!.. Sonuçta beni hiç gol yemeyen ve yenilmeyen Genç Ulusal Takım’ın başından aldılar. Çünkü Spor akademilerine (B) lisansı kararını federasyona Albay Fikret Güç ile kabul ettirmiştik. Böylece kendimi feda etsem de akademik çalışmanın önünü açmıştım. Beşiktaş profesyonel düzenindeki gençlerle kalıcı başarılara tahammül göstermeyenler, S.Hamdi Tüzün’ü istifaya zorladılar ve ben de o gidince bıraktım. Çok istemelerine karşın dava arkadaşım hocamla ayrılmayı uygun gördüm. Şimdilerde bunu görmek hayal! Sonra Yeşilköy’de açtığım futbol okuluyla gençlerin eğitimine devam ettim. F.Bahçe’de Hüsnü Çil ve Başaran Ulusoy’un isteğiyle futbol okulu açtım. Bunlar çok önemli gelişmelerdi ve bu çağdaş eğitim çoğu kişiyi rahatsız ediyordu. Çok acılar çektik ve işkence sayılacak ortamlarda gençlerimizle mücadele verdik. Ancak bir kısım F.Bahçeli yöneticiler “Biz ABD gibi düşünürüz. Bizim alt yapıdan gelecek gençlere ihtiyacımız olmaz. Parayı bastırır alırız” diye düşündüklerinden istifa ederek Antalyaspor’a gittim. Sonra profesyonel liglerde gençlerle mucizevi başarılar ve şampiyonluklar kazandık. Kinci ve çağdaşlıktan uzak kişilerin saldırısı hep vardı. Cumhuriyet Türkiye’si daima Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş medeniyet düzeyini yakalamaya çalışmıştır. Ancak yabacı hayranı zihniyetlerin nerelere kadar bize uygun olduğunu artık görüyoruz. İkiden yediye çıkan yabancı sayısının ortaya koyduğu gerçek futbol eğitimimizi baltalamakta ve gençlerimizin başarı için gelişme yollarını kapatmaktadır. Kulübelerde yedek bekleyen yabancı cenneti ülkemizin bu gerçeği görüp, kini ve çağdışı davranışları kenara bırakarak futbol adamlarına sahip çıkıp eğitimi öne almaları en akılcı yoldur. Ancak o zaman dünya piyasasında oynayan gençlerimizle gurur duyar ve futbol asimilasyonuna “Dur” diyebiliriz. Ama paraları bastırıp, transfer kavgası yapmak yerine Türk insanına güvenmeyi öne alırsak tabii... SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14