26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

C B SPOR VOLEYBOL MAYIS SALI GÖRÜŞ Şiddetin Nedenleri GÜVEN BÜYÜKBAYKAL * G Filenin ‘Gümüş’ü GÖRKEM ÇÖTELİOĞLU ayanlar Türkiye Ligi’nde 21, toplamda ise 26. kez şampiyonluk ipini göğüsleyen Eczacıbaşı’nda, yakalanan başarının mimarlarından Başkan Faruk Eczacıbaşı’nın görüşlerini sizlere 42. sayımızda aktarmıştık. Şimdi sıra işin saha içi boyutuna geldi. Sezon boyunca olup bitenleri Turuncu Beyazlıların kaptanı Esra Gümüş’e sorduk. Özellikle Dalaman’daki play off maçlarında yıldızlaşarak takımının şampiyonluğa ulaşmasında büyük rol oynayan Esra, Eczacıbaşı’ndaki ‘kabuk değişimi’nin etkilerini ve ‘başarı formülleri’ni bizlerle paylaştı. Eczacıbaşı’ndaki 3. sezonunda 2. şampiyonluğuna ulaştın. Başa dönersek hazırlık dönemi nasıl geçti? Esra Gümüş: Biliyorsunuz, biz Dünya Şampiyonası’ndan sonra katıldık takıma. Hazırlıklar daha önce başlamıştı. Ayrıca 2 Sırp oyuncumuz da bizimle beraber başladı. Açıkçası takım havasını bu kadar çabuk yakalayacağımızı düşünmüyorduk. Hatta Gülden’le konuşmuştuk, “Biraz zaman alacak, en kısa zamanda nasıl toparlanırız?” diye... Sonra geldiğimizde Sırp oyuncuların da gerçekten çok cana yakın, sevecen ve bizim kültürümüze yakın olduğunu anladık. Onların da bizim aramıza girebilmek için çok çabası oldu. Türk sporcular gibi çok hırslı, azimli ve başarıya odaklanmış sporculardı. O yüzden toparlanmamız çabuk oldu. Takımın bu yılki görüntüsü oldukça farklıydı... E.G: Biz 3 yıl önce yeni bir yapılanmaya girdik. Tabii ki bu yapılanmanın sonucunda ilk yılda hedefe ulaşmak çok zor. Çünkü bir anda havayı yakalamak kolay değil. Ancak biz geçen yıl favori gösterilmediğimiz halde şampiyon olsak da Eczacıbaşı kabuk değiştirmiş halini bu yıl gösterdi. Çünkü geçen yıl takımızda dünya çapında bir oyuncu vardı. Nancy çok önemliydi, 4’lü finallerde iyi bir performans göstermişti. Ama bu sezon roller değişti. Belki de böyle olması gerekiyordu. Biz takım olmayı bu yıl gerçekleştirdik. Tabii ki bu rakiplere göre değişiyor. Çünkü bu sezon herkes takım oyunu oynamaya çalıştı, bazı oyuncular da sivrildi. Bizim için de ulusal takımdan gelip lige odaklanmak kolay olmadı. Dalaman’daki performansınızı nasıl değerlendiriyorsun? E.G: Performansımız ve motivasyonumuz yavaş yavaş gelişti. Dolayısıyla sürekli aynı performansı sergileyemedik. Arada sırada küçük sakatlıklar da oldu. Daha sonra Şampiyonlar Ligi’nin bitmesiyle takımımız asıl oyununu oynamaya başladı. Diğer takımlarla aynı ölçüde maç yapmaya başlayınca programımız da ona göre düzenlendi. Hedef play off olduğu için fizik ve teknik antrenmanlarımızı buna göre yapabildik. Oyuncular da bu idmanları kendilerine yönelik değerlendirebildi. Ve play off’a doğru bizim performansımız arttı. Benim için de böyle oldu. Play off’ta da performansımın doruğuna ulaştım. Yaptığımız çalışmalar sonucu fizik durumumuz da iyiydi. Turnuvayı ilk gününden son gününe dek aynı kuvvet ve azimle bitirdiğimizi düşünüyorum. Başkan ve yönetimin tribünde yer alması siz oyuncuları nasıl etkiliyor? E.G: Bence olumlu bir motivasyon. Geçen gün de bunu başkanımızla konuşmuştuk. Biz bir maç kala şampiyon olduğumuz için F.Bahçe karşısında rahattık. “Bırakmayalım, o maçı da alalım, 6’da 6’yla bitirelim” diye konuştuk. Başkanımız da ‘’Karşınızdaki bir rakip, önemseyerek maçı çıkın’’ diye rica etti. Karşılaşmaya kötü başlayıp ilk seti verince kenardan başkanımızın sesini duydum; ‘’Haydi kızlar, biraz ciddi oynayın’’ diyordu. Sonuçta maçı 32 aldık. Yani bence olumlu bir motivasyon... Zaten yönetimin teknik açıdan bize müdahalesi yok. Ama bizim aramıza gelip bizi motive etmeleri çok güzel. Sadece beni değil, tüm arkadaşlarımı iyi yönde etkilediğini düşünüyorum. Bu yıl önemli maçlar da kaybettik ama ben hiçbir zaman hesap sorulduğunu hatırlamıyorum. Bunlar dışarıda menajer veya teknik direktörle konuşulup halledilen sorunlar... Bize hiç yansımadı. Ve maç kazandığımızda da saha içinde hep birlikte kutlamamız bizi olumlu etkiliyor. ünümüzdeki ekonomik koşulların ağırlığı, türlü politik ve sosyal baskıların yarattığı stres ortamı, bireylerin spor yaparken veya spor maçlarını izlerken şiddet olaylarına kalkışmalarına neden olmaktadır. Bu saldırganlık ve şiddet kültürünün özünde ülkemizde yıllardır süre gelen hoşgörüsüzlük, uzlaşma yoksunluğu, iletişim bozukluğu ve kültürel yozlaşma gibi etkenler yatmaktadır. Ne yazık ki futbol, günümüzde genellikle alt kültürlerin maçlardaki kimlik gösterisine dönüşmüştür (Genellikle diyorum, çünkü son G.Saray F.Bahçe maçındaki olayların içinde farklı sektörlerde şirket yöneticileri olarak çalışanlar da yer almıştır). Bir de buna fanatizm eklenince, özellikle futbol başta olmak üzere spor karşılaşmalarında üzücü ve bir o kadar da düşündürücü olaylar meydana gelmektedir. Ahmet Talimciler’in ‘Türkiye’de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi’ konulu çalışmasında belirttiği gibi futbol fanatizmi, özellikle kentleşme ve endüstriyel gelişmenin daha yoğun olduğu alanlarda daha uygun zeminler bulmaktadır. Bu alanlarda işsizlik kendisini hissettirmekte ve kente yeni gelen kişilerin kimlik kazanımında futbol etkili olmaktadır. Futbol fanatizmi üzerinde yapılan araştırma bulgularına göre; seyirci taşkınlıklarının eğitim seviyesi, ekonomik sorunlar ve sosyo demografik özelliklerle yakından ilişkisi bulunmaktadır. Kimi gazetelerin spor sayfalarındaki kışkırtıcı ve etik anlayıştan yoksun haber yorumlar da futbolu fazlasıyla önemseyen bireylerin aidiyet duygularının canlanmasına ve futbol fanatizminin yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Bu durum spor ruhu ve etiğini arka plana atmakta, kulüpler ve taraftarları arasında çoğu zaman şiddet ortamı yaratmaktadır. Son dönemde yaşanan olaylara bakılacak olursak, sporda şiddetin artışa geçtiği açıkça ortadadır: Galatasaray’la Leeds United arasında 5 Nisan 2000’de İstanbul’da oynanan UEFA Kupası maçından önce yaşanan ve 2 İngilizin ölmesiyle sonuçlanan olay, 21 Kasım 2005’te İnönü Stadı’nda meydana gelen cinayet, Türkiye İsviçre karşılaşmasında çıkan olaylar, Bayanlar Basketbol Ligi Beşiktaş F.Bahçe final maçında ve F.Bahçe G.Saray Erkekler Basketbol Ligi play off yarı final karşılaşmasında çıkan olaylar ve futbol tarihimize ‘Utanç Gecesi’ olarak geçen G.Saray F.Bahçe derbisindeki olaylar artık durumun kontrolden çıktığını göstermektedir. Ne ilginçtir ki maç sonrası gözaltına alınanlar, G.Saray Leeds karşılaşması öncesi 2 İngilizin öldürülmesiyle ilgili davada da yargılanmışlardır!.. Ali Sami Yen Stadı’nda yaşananlar organize bir sistemin ürünüdür. Bazı yerlerden destek alan taraftarlar tarafından planlı ve programlı olarak bu çirkinlikler yapılmıştır. Sonuçta maçta rakibi ya da hakemi protesto edebilirsin, ıslıklayabilirsin ama bu kimseye saldırma hakkı vermez. Hangi kulübün taraftarı olursa olsun birey, eğer kulübünün kötü yönetildiğini düşünüyorsa maça gitmeyerek protestosunu gösterir ya da kombine bilet almaz, şifreli kanala üye olmaz. Çünkü bunun dışında karar yetkisi kulübün kongre üyelerindedir. Son gelişmelerde her kesimin hatası, suçu var. Yöneticilerin sert, uzlaşmadan yoksun, kışkırtıcı demeçleri; taraflı spor basını, fanatizm kokan yazılar, tribünlere egemen rant peşinde koşan gruplar, bariz hakem hataları, federasyonların yanlı tutumu, bazı sporcuların centilmenlikten uzak davranışları... Çözüm basit ve bir o kadar da hepimizin önündedir: Eğitime önem verilmesi, küçük yaştan itibaren bireylere spor sevgisinin aşılanması, mevcut yasaların işletilmesi, şayet gereksinim varsa yeni yasal düzenlemelerin yapılması, ayrıca politikacıların, psikologların, sosyologların şiddet olgusunu derinlemesine ele almaları, toplumsal şiddeti besleyen gelir adaletsizliğinin düzeltilmesi ve her alanda toplumsal uzlaşmanın sağlanması gerekmektedir. * İstanbul Üniversitesi İletişim Fakultesi Gazetecilik Bölümü Yrd. Doç. 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear