17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

C Ü SPOR ALTERNATİF MART SALI BİLARDONUN ‘SAYGINER’İ S E M İ H GÖRKEM ÇÖTELİOĞLU lkemizde ‘bilardo’ deyince akla gelen ilk ve maalesef genellikle tek isim Semih Saygıner olagelmiştir. ‘Maalesef’ diyoruz, çünkü ‘tek’ olmayı inanın o da istemiyor. Türk bilardosunda onun kadar olmasa da başarı yakalayan isimler var, ama hiçbiri Saygıner kadar ses getirmeyi veya ününü yaymayı henüz başaramadı. Alışılagelen samimi tavrını söyleşimiz sırasında da ortaya koyan şampiyonla, antrenmanlarını yaptığı Büyük Kulüp’ün bilardo salonunda buluştuk. Ustası olduğu sporun mevcut durumunu, insanların yaklaşımlarını ve yakın gelecekteki hedeflerini bizlerle paylaştı. Buyurun ıstakanın ucundakilere... İsmi bilardoyla birlikte anılan biri olarak bu sporun Türkiye’deki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Semih Saygıner: 1993’te kurulmuş bir federasyon var. 1995’te faaliyete geçti. Yani yaklaşık 12 yıllık bir fedrasyon... Tabii ki bir takım eksiklikler var mutlaka. Bu federasyonumuzun kendisinden kaynaklanan olaylardan değil sadece. Ama yapı itibariyle genç bir federasyon. Bilardonun Türkiye’de uygulanış şeklinde hâlâ bazı sıkıntılar var ki bu gerçekten artık beni bile sıktı. Bilardo bir spordur. Ama aynı zamanda hobi olarak da yapılan bir spor olduğu için bunu hobi olarak yapanları sporcu olarak nitelememek lazım. Onlar bu işin gırgırında. Nasıl ki mesela tenis oynuyorlar keyif için, masa tenisi ya da bowling oynuyorlarsa bilardo da böyle bir şey... Bilardonun bu yorumu alması adına tek dezavantajı hobi olarak da yapılabilecek türde bir spor olması. Bugün zevk için halter kaldırıp indiren bir adam göremezsiniz. Halter öyle bir spordur. Ya da zevk için güreşen var mıdır? Ama bazı sporlar hayatın içine entegre olmuştur. İnsanların hobi duygularını da karşılayabilecek nitelikte sporlardır. Bilardo da bundan nasibini alıyor. Biz Türk toplumu olarak bu işi spor ve hobi şeklinde yapanları ayırt etmeliyiz. Biz bu işin sporcularıyız. Bilardo bir spor dalıdır. Bütün dünyada da öyledir. Hatta şu anda ‘Que Sports’ yani ‘ıstaka sporları’ olarak Olimpiyat Oyunları’na girmesi için çalışmalar yapılıyor. Bu aşamadayken bizim hâlâ bunu tartışmamamız gerekir. Kaldı ki bu ülkede dünya şampiyonluğu kazanmış, ülkesinin ulusal marşını bütün TV’lerde dinletmiş sporcular da var. Sadece ben değilim, Ulusal takım bazında Tayfun Taşdemir’le 2 kez üst üste dünya şampiyonu olduk. Onun dışında Murat Naci Çoplu arkadaşımız 2004’te Avrupa şampiyonluğunu elde etti. Yani bu örnekler varken insanların bilardonun s BAŞARILARA DOYMUYORUM Peki başarı anlamında bir doymuşluk söz konusu mu? S.S: Olabilir, bir dönem belki öyle birşey olmuş olabilir ama hırslı bir yapım var. Hırsın anlık birşey olmadığını da çok iyi biliyorum. Hırs, yapmanız gereken şeyleri uzun vadeye yayıp onlar üzerinde inat etmektir. Örneğin menemen yapacaksın, domates gerekiyor. Hırs yapmışsan belki de 5 km. yürüyüp domates tarlasına gideceksin, domatesini alacaksın. Hırs bence böyle bir şey... Dolayısıyla ileride yapılacak tüm turnuvalar için yeterli hırsa sahibim. 2007’de Ekvador’da Dünya Şampiyonası oynayacağım. Dünya kupaları, çok önemli turnuvalar var. Hazır olacağız. Mart başında Ulusal Takımlar Dünya Şampiyonası var. Adnan Yüksel’le birlikte bir takım oluşturup gidiyoruz oraya. Umarım başarıyla döneriz. Ama tabii ki sadece başarılı olmak yetmiyor. Yani gidelim dünya şampiyonu olalım, her türlü birinciliği alalım aldık da nitekim yetmiyor. Basınla ilişkilerin çok iyi düzenlenmesi, Türkiye’deki turnuvaların halkın çok kolay ulaşabileceği yerlerde olması lazım. HALKIN SEVGİSİ BİR BAŞKA Yurtdışında bu spora nasıl bakılıyor? S.S: Bilardonun tutulduğu ülkelerde organizasyonlar tabii ki çok farklı. Basının takibi, TV’lere yansıması çok farklı... Mesela en son Belçika’daydım ben. Orada Süper Kupa oynandı Jan Max’la Daniel Sanchez arasında... Yorumunu Torbjorn Blomdahl yaptı. TV’de canlı yayında sayı çizimlerini de ben yaptım. Sonra Sanchez’le oynadık ve kazandım, TV de canlı verdi. Bizde de bir zamanlar vardı bu. Federasyon öncesi, 90lı yılların başları Türkiye’de bilardonun altın çağıydı. Çünkü o zaman Star, TeleOn gibi kanallar yeni açılmıştı. Çok ciddi maçlarımızı veriyorlardı ve bilardo hâlâ o günlerin ekmeğini yiyor maalesef Türkiye’de. O noktaya gelmiş bir yapılanmayı artık göremiyorum. Yani basında sürekli yazı yazan, aktivitelerden haber veren bir yapı maalesef yok. Ancak burada tek başına basını da suçlayamayız. Halk zaten şampiyon olduğum, Türkiye’yi temsil ettiğim, gidip orada ulusal marşımızı dinlettiğim, bütün bunların dışında da iyi bir adam ve sporcu olduğum, oturup kalkmasını bildiğim için beni seviyor. Ayrıca örneğin ben şarkı söylemiyorum. Üzerimdeki bir şarkıcı popülerliği değil. Yani insanlar üstünü başını yırtmıyor ama insanlar beni seviyor. Ve ben bu sevgiyi o kadar güzel alıp yoğurabiliyorum ki içimde, karşılığını çok net bir şekilde veriyorum. por olup olmadığını tartışmalarını gereksiz buluyorum. Ama her yerde de bu soru karşıma çıkıyor. Tesisleşme ve sponsorluk ne durumda? S.S: Bir takım tesisler var ama tabii ki bu da maddi imkanlara bağlı... Sporun büyüme trendiyle de çok ilgisi var. Yani bir spor ne kadar büyükse o ülkede o kadar fazla firma bu işe para yatırır. Sporsorluk sistemi de maalesef bizde çok iyi çalışmıyor. Sponsor olabilecek firmalar daha çok reklam yapmak için bir takım sporlara para yatırıyor. Oysa ki sponsorun görevi sporu kalkındırmaktır. Ama zaten var olan büyük bir sporun her türlü reklamını yaparsanız herkes futbolcu olur bu memlekette. Dolayısıyla o ülke kendini dünyaya açamaz. Her spor dalında başarılı insanlar çıkacak, müzikte başarılı insanlar çıkacak, oralara destek verecekler ki ülke bir bütün haline gelebilsin. Burada biraz eksiğiz. Ve bilardo da yara alıyor. Ama buna karşın Türkiye’de bilardo kulüpleri var. Ama çok daha iyi olmasını arzu ediyoruz. 16
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear