Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
N E YM İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN HAFTANIN S Ö Z Ü Erman Toroğlu (Futbol yorumcusu) TV de Cengiz Semercioğlu ile yaptığı konuşma “Stadlarda isterseniz 5 değil, 25 bin polis görevlendirin, kulüp başkanları isterse polisi polise vurdurur.” F.Bahçe’yi şampiyon yapan ilk Türk kim? M edyamız eksik olmasın ama ne yazık ki ne bir haberin altındaki gerçeği, ne bir demecin altındaki gizli amacı, ne de geçmişten günümüze gelen bir takım yanlışları araştırıyor; böyle gelmiş böyle gidiyor. Birkaç kez yazıldı, konuşuldu, pek de üstünde durulmadı ama geçenlerde bir yayın organında yine bir araştırmada Fenerbahçe’yi şampiyon yapan ilk Türk teknik direktör olarak Mustafa Denizli’nin adı vardı. Bir tarihi olayın doğrusunu yazmak gerekir diye düşündüm ve bir araştırma yaptım. Futbol Federasyonu’nun Türk futbolunun tarihçesinde bile bu yanlışlık devam ediyordu ve 196364 sezonunda şampiyon olan Fenerbahçe’nin teknik direktörü olarak Kokotoviç’in adı vardı. Oysa Fenerbahçe şampiyonluk turu atarken, Kokotoviç ligin ikinci yarısında kızağa çekilmişti ve Halit Deringör tam yetki Bolu’daki yemek molasında Kokotoviç’in futbolcularla laubali halini görünce onu hemen orada görevden almıştı. Ankara’da takımı hazırlayan ve maça çıkacak kadroyu ilan eden de Halit Deringör’dü. O yıl Fenerbahçe, Beşiktaşı da geride bırakarak şampiyon olurken Kokotoviç sözleşmesi olduğu için sezon sonuna figüran olarak kalmış, sadece şampiyonluk fotoğrafına girebilmişti. Bu şampiyonluk Halit Deringör’ün Samsun ve Bursa’dan sonra üçüncü şampiyonluğuydu... Fenerbahçe şampiyon olduktan sonra Halit Deringör, Ankaragücü’nden Ziya ile Şükrü’yü, Yeşil Direk’ten de Yıldırım’ı transfer etmiş, sonra da istifa etmişti. 196465 sezonunda Fenerbahçe’nin teknik direktörlüğüne Oscar Hold getirilmişti. Sanırım tarihi bir yanılgının gün ışığına çıkması sevgili Mustafa Denizli’yi de memnun etmiştir. ile takımın sorumluluğunu almıştı.. Bu ilginç olayın başına dönelim. 1963264 sezonuna büyük iddialarla giren Fenerbahçe, kadrosunu Beşiktaş’tan transfer ettiği Şenol ve Birol ile güçlendirmişti. Açık olarak da Aydın Yelken alınmıştı. Ligin ilk yarısı biterken lider Beşiktaş’ın 4 puan gerisinde kalmış ve Genel Kaptanlık’a tam yetki ile Halit Derıngör getirilmişti. Fenerbahçe ikinci yarının başında Ankara deplasmanına giderken, Ne oluyor , bir anlasak! Ö zerk olmuş spor federasyonları yeniden sandık başına gidiyorlar. Kısa süre önce yapılan seçimlerin neden yenilendiğini ve amacın ne olduğunu varsayımlarla çözmeye çalışıyorum. Daha önce özerk federasyon olurken yapılan seçimlerinde genel kurulların oluşumundaki yanlışlık ve yapılan hukuki itirazlar sonucu Danıştay ‘ın ‘keenlemyekun’ kararı ile federasyon seçimleri iptal edilmişti. GSGM bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş ve bu kurumdan karar çıkıncaya dek federasyonların çalışmalarına devam etmesi kararı verilmişti. Bu seçimlerin yenilenmesinin nedeni acaba (haberimiz olmadı) Anayasa Mahkemesi’nden bir kararın çıkması mıydı? Kısa sürede kimi federasyonların çalışmalarından memnun olmayan GSGM’nin ‘’Seçime gidin, güven tazeleyin” demesi miydi? Özerkliğe kavuştuktan sonra aradıklarını bulamayan federasyon başkanlarının sponsor bulamamaları mıydı? GSGM’nin yeni başkan arayışları ve kendilerine daha çok güvenecekleri kişileri federasyon koltuğuna oturtmak mıydı? Yoksa ; Yine işin içine mafya ya da seçim arifesinde siyasilerin spor camiasına el koyması mıydı? İşte varsayımlar, hangisi doğru olabilir? Ben doğrusu bir karar veremedim. Ama bir takım olayları anlatırsam belki siz karar verebilirsiniz. Cimnasik Federasyonu Başkanı topun ağzındaydı, seçimden önce kendisi uyarılmış “Sağlığın bozulmuş, birkaç operasyon geçirmişsin. İstersen senin yerine bir başkası aday olsun, bizim elimizde bir tane aday var” mealindeki konuşmaya karşınn cimnastik camiası tanımadığı adaya değil, bu sporda büyük çalışmalar yapan Attila Örsel’e oyunu verdi yeniden. Geçelim... Sıra ile yapılan federasyon seçimlerinde yine GSGM’nin 30 a yakın oyu, sandıktaki dengeyi değiştirdi. Oysa Danıştay’ın gerekçesi özerk federasyonların seçimlerinde GSGM’nin oy kullanmasının yasal olmadığına amirdi.. Geçelim... Geçen hafta Avcılık ve Atıcılık Federasyonu seçimlerinde büyük gürültü koptu. Aslında avcılık ve atıcılık sporlarının aynı federasyonda olması yanlıştı. Danışma Kurulu mu, yoksa GSGM mi bunu düşünemedi bilemem, ama avcılık bugün köylere dek ulaşmış. Spor ile bir ilgisi ve amacı olmadığı halde olimpik bir kariyeri olan atıcılık sporundan neden henüz ayrılmadığı da ayrı bir sorudur. Biri ormanda yapılır, yabana karşı kullanılır, diğeri poligonlarda yapılır ve hedefinde canlı yoktur. Birinde kural yoktur, diğerinde bir takım güvenlik kuralları da vardır. Hadi onu da geçelim... Bu karmaşa içinde genel kurulun oluşumunda, eğer bugün yaşamış olsalardı 120 yaşlarında olacak 2 rahmetli federasyon bsaşkanına oy verenleri listesine koyanlar herkesi aptal ya da kör sanıyor olmalı ki olay yine itirazlara dönüşmüş. Bir başka itiraz GSGM Faaliyet Daire Başkanı M. Ali Babacan’a ulaşmış. Çünkü ortada yine akıl almaz bir çarpıklık varmış. Anayasamızda belirtildiği gibi sosyal bir ülke olmamıza karşın “Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda yolunu şaşırır” diyen atalarımız eğer bu günleri görseydi kimbilir ne derlerdi. Federasyon başkanlığına aday olanların seçime girebilmeleri için 2 milyar yatırması gerekiyor. Bu para seçimi kazansın ya da kaybetsin geri verilmiyor. Yönetmelikteki bu açık maddeye göre adaylar 2 milyar (2 bin YTL) yatırırken, bir adayın ortaya çıkıp işe 25 milyar para yatırmasının ne anlamı olur? Buna sevinse sevinse genel kurulda 30 oy sahibi GSGM sevinir. Buna sevinir mi sevinir. 2 milyarlık adaylar da 2 milyarlarından olur. Hadi ona bile göz yumalım, diyelim ki adam sporu seviyor, gönlünden 25 milyar çıkmış. Bunun 23 milyarı hibe olması gerekir. GSGM acaba hibe makbuzu verebilir mi, onu da bilemem ama bu 25 milyarlık aday eğer av malzemeleri satan bir firmanın sahibi ise “Ne oluıyor yahu” demeden duramam. Yıllardan beri tanıdığım ve namusuna güvendiğim sevgili Mehmet Atalay, şu işin doğrusunu bana yazı ile açıklarsan bu sayfada yayınlayacağım, bunu bilesin... Bir de siz deneyin Y üz Yıl Lisesi basketbol takımı, Özürlüler Spor Kulübü ile bir maç yapmış. Aynı koşullarda yapılan maçın sonucu önemli değil, ama liseli gençlerin bu davranışı dört dörtlük. Gençler kendilerini engelli gençlerin yerine koyarak bir empati örneği verirken, onların neler hissettiklerini çok iyi anlıyorum. Prof. Dr. Hıfzı Özcan hocam başımızda, Ali Üredi ve Turgay Renklikurt dostlarımla birkaç yıl spastik çocukların arasında olmuştum. O güzelim çocukların ABD’de yapılan Spastikler Oyunları’na nasıl hazırlandıklarını, yurda madalyalarla dönerken gözlerindeki pırıltıyı ve hava alanında onları karşılayan annebabaların sevinç gözyaşlarını anımsıyorum. Can dostum Ali Abalı Masa Tenisi Federasyonu Başkanı’yken, İstanbul Şehremini’de bir kahveyi masalarla donatıp özürlü çocuklara açtığımız o günleri anımsıyorum. Ve bir özürlüler haftasında, yanında korumaları ile bir engellinin yaşamını kameraların karşısında 10 dakikalık bir şova çeviren bir bakanı da anımsıyorum. Sevgili gençler, başınızda müdür ve öğretmenleriniz olarak hepinizi kutluyorum. Sevginin sınırı yoktur, sevginin dili yoktur, ama sevgiyi anlamak olasıdır. Sevgiyi görmeyen göz, duymayan kulak da anlar. 20 ‘ ‘