17 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

AVRUPA’NIN en pis kenti B arselona, 1936 Olimpiyadları’ndan beri bu oyunları düzenlemek için aday olmuş ama bir türlü istediğine kavuşamamıştı. Ancak 1980’de “Avrupa’nın en pis kenti” olarak ilan edilince, Barselona’daki Catalan yönetimi ve İspanya hükümeti bu kötü lekelemeden kurtulmak ve olimpiyadları Barcelona’ya getirmek için kolları sıvadı. Ve damarlarındaki Catalan kanıyla, dolaylı da olsa yaptığı katkıyla IOC Başkanı Samarach, olimpiyadların 1992’de Barcelona’ya gelmesini sağladı. C SPOR ATLETİZM MART SALI A LT E R N AT İ F Futbolumuza Ne Oluyor? BARBAROS ÇIDAL 2005 yılında Atatürk Olimpiyat Stadı’nda yapılan Şampiyonlar Ligi finali organizasyon açısından başarılıydı. T BİZİM HAKKIMIZ Tokyo’da 1990’da, 1996 Olimpiyadları için adaylık yarışına girenler arasında bulunan Atina, “Modern olimpiyadların ilki olan 1896 Oyunları Atina’da yapılmıştı. 100. yılının kutlanacağı 1996 Olimpiyadları’nın sahibi Atina’dır” demesine karşın çok iyi çalışan Los Angeles, bu oyunları Atina’nın gözyaşına bakmadan aldı. Atinalılar burada bir hata yaptı ve “Asla yeniden aday olmayacağız” dedi. Ama Atlanta’daki başarıyı gören ve hata yaptıklarını anlayan Atina hükümeti hemen kolları sıvadı ve 1 yıl içinde yaptığı akıllı bir çalışma sonucu 1997’de, 2004 Olimpiyadları’nı Yunanistan’a geri getirdi. Çinliler, Beijing adına katıldıkları 2000 Olimpiyadları’nı 1 oy farkla Sydney’e kaptırmalarına karşın 2001’de yapılan seçimde 2008 Olimpiyadları’nı Beijing’e getirmeyi başardı. İngilizler ise Manchester ve Birmingham adına aday olmalarına karşın kazanamadıkları olimpiyadları, 2005’te Singapur’da yapılan seçimde kazandılar ve 2012 Oyunları’nın sahibi oldular. NE YAPIYORUZ? 4 kez İstanbul adına olimpiyadlara aday olduk. İlk adaylığımızda sadece iyi niyetimiz vardı ama hiçbir spor tesisimiz yoktu. Bundan sonraki katılımlarda vaatlerle ortaya çıktık ama en sonunda Atatürk Olimpiyat Stadı’nı yaparak IOC üyelerine başvurduk. İlk önce “Bize veriler mi?” diyorduk. Daha sonraları, “Alabilir miyiz?” demeye başladık. En sonunda da “Bize vermezler” diyerek boynumuz büyük ülkemize döndük. Bildiğiniz gibi olimpiyad adaylığı 3 ayaklı bir yapıttır. Herhangi bir ülkede bir kentin aday olması, bu adaylığın Milli Olimpiyad Komitesi tarafından onaylanması ve buna ek olarak da devletin desteğinin sağlanması gerekir. İstanbul kenti, o zamandan beri başında bulunan belediye başkanlarından hiçbiri tarafından sahiplenmemiş bir atılımdır. İNANARAK ADAY OLALIM İstanbul, 13 milyonu aşkın nüfusuyla sanki orta büyüklükteki bir Avrupa ülkesi haline geldi. Çok hızlı büyüyen bu kentin pek çok eksiği var. Günümüzdeki hızımızla gidersek bu eksiği ancak 50 yılda tamamlayabiliriz. Ama olimpiyadları İstanbul’a getirirsek, Barcelona’nın yaptığı gibi İstanbul’u 7 yıl içinde gurur duyabileceğimiz bir metropo haline getirebiliriz. İstanbul 2010’da Avrupa’nın kültür merkezi olarak dünyanın tüm dikkatini üstüne çekecek. Olmpiyadların İstanbul’a gelmesiyle büyük bir imar hareketi başlayacak. Trafik, belki de ilk kez sorun olmaktan çıkacak. İstanbul sokaklarındaki insanlar modern kafalı kişiler gibi gezinebilecek. Yapılacak bütün tesisler ülkeye kalacak. Atlanta’nın 1996’da yaptığı gibi olimpiyadlar için yapılacak ve sonra kullanılmayacak bazı tesislerin sökülebilir veya değiştirilebilir halde yapılmasını öğreneceğiz ve en azından 7 yıl İstanbul ve Türkiye dünyanın her tarafında tanınacak, tanıtılacak ve ismi geçecek. Zira, 2016 Olimpiyadları için IOC üyeleri 2009’a dek karar verecek. Ve İstanbul olarak biz de eğer bu kez ciddiysek, 2007’de yani bu yıl içinde adaylığımızı ilan edip yeniden seçime gireceğiz. Ama bu kez inanarak ve kendimize güvenerek bu yarışa girmemiz gerek. Aksi takdirde 5. kez elimiz boş döneriz. urkcell Süper Lig’de şampiyonluk yarışında yer alan takımların üst üste aldığı sonuçlar yıllardır olmadığı kadar ilgi çekici bir hal almışken herkes “Futbolumuza ne oluyor?” sorusunu birbirine soruyor. Aslında dünyada futbolun yıllardır nasıl bir evrimden geçtiğini yakından takip edenler yani basınımızın küçük bir bölümü buna pek şaşırmadı. Hatta 3 Büyüklerin her maçı kazanması gerektiğini düşünenler bile zaman zaman futbolun iki takımla oynanan bir oyun olduğunu ve rakip takımın da bu oyuna etki edebileceğini öğrendiler. Her puan kaybında teknik adamdan başlayarak futbolcuya hatta başkana kadar uzanan eleştiri zinciri hala sürüyor ama en azından 3 Büyükler dışınnda kalan ve “Anadolu Takımları” olarak adlandırılan takımlarımızın da futbol oynadığı kabul edilmeye ve onların da kazanabileceği anlaşılmaya başlandı. “Fenerbahçe kaybetti” değil de “Antalyaspor kazandı” demeye başladığımız anda bu evrimi tamamlamış olacağız aslında. Bütçeleri 3 Büyükler kadar olmayan diğer takımların tüm sezon boyunca onlarla baş etmesinin zor olduğu bir gerçek ama özellikle tek maçlarda zaten bütün yıl bu maçı beklemenin kendiliğinden sağladığı motivasyon ve biraz daha fazla mücadele etmek bile Anadolu Takımlarının puan almasını sağlıyor. Onların şampiyonluk yarışında biraz geride kalmalarının asıl nedeni aralarında oynadıkları maçlarda bu motivasyonun sağlanamıyor olması bence. Boşuna söylememişler “3 Büyüklerle oynanan maçları futbolcular, Anadolu takımlarının aralarında oynadıkları maçları ise teknik direktörler kazanır” diye. Paranın getirdiği olanaklar ve yıldız oyuncuların transferi aslında kulüpler için bir artı ama bu kadar bütçeniz yoksa o zaman ikinci seçeneğe geçerek iyi bir teknik adama güvenmeli ve onun yıldız olmayan ama iyi anlaşan oyunculardan oluşan bir “takım” oluşturmasına izin vermelisiniz.Ülkemizde yıllardır yapılan en büyük yanlış Anadolu kulüplerinin transfer döneminde 12 menajere kanarak kadroları oluşturmaları ve teknik adamların aldıkları 23 başarısız sonuçtan sonra gereken sabrı gösteremeyerek onu görevden almalarıydı. Neyse ki Kaysersipor örneğinde olduğu gibi işe ciddi bakan ve teknik adama gerek transferde gerekse sezon boyunca alınan sonuçlarda güvenen takımlar var. İspanya’da Real Madrid’in yıllardır içinden çıkamadığı kriz ve bunun yanında Sevilla’nın yükselişi buna çok güzel bir örnek aslında. Aynı şekilde Az Alkmaar takımının kadrosunda yıldız olmamasına karşın Hollanda Ligini sallaması da bir diğeri. Koşan, savaşan ve mücadele eden takımın sahada kazanmaması için hiçbir neden yok. Bakmayın siz futbol sahada oynanmıyor diyerek yıllardır sanki karanlık odalarda gizli dolaplar çevrildiğini ima edenlere, bildikleri birşey olsa bunu açıklamazlar mıydı? Sonuçta iyi bir takımınız varsa, idari konularda sıkıntı yaşamıyor ve büteçnize göre hareket ediyorsanız, teknik direktörünüz özgür bir ortamda ve işine karışılmadan görev yapabiliyorsa başarıya giden yolda en önemli adımları atmışsınız demektir.Geriye kalan sabretmek ve sporun doğasında olan kötü gidişlerde takımınızın arkasında durma cesaretini göstermektedir. Gün gelecek Anadolu’dan bir şampiyon çıkacaktır buna adım kadar eminim. EPosta: barbaroscidal@kanalturk.com.tr 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear