23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

C Ş SPOR FUTBOL ARALIK SALI GÖRKEM ÇÖTELİOĞLU ampiyonlar Ligi’ndeki temsilcimiz F.Bahçe’nin ezeli rakibi G.Saray’ın puan rekorunu kırarak gruptan çıkması, bir ilk olarak Sarı Lacivertli kulübün tarihine geçerken, ‘eskilerin’ aklına başka bir zaferi de getiriyordu. Takvimler 18 Eylül 1985’i gösterirken F.Bahçe, dönemin en büyük sportif başarılarından birine imza atmış, Fransız devi Bordeaux’u deplasmanda yenerek tüm tahminleri boşa çıkarmıştı. Tarihe not düşen o maçın aktörlerinden biri de Selçuk Yula’ydı. Geçtiğimiz günlerde Şenesenevler’de bir Fenerium açan Yula’yla mağazasında görüştük, dünü ve bugünü konuştuk. F.Bahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne ilk kez gruplardan çıkması, Sarı Lacivertlilerin eski başarılarını akıllara getirdi. Bunların en önemlilerinden birinde de sizin imzanız var. 1985’teki Bordeaux zaferinden biraz bahseder misiniz? Selçuk Yula: Bir yıl önce Fransa, Avrupa Şampiyonu olmuştu. Platini’nin kaptan olduğu dönemdi, Juventus forması giyiyordu. O Fransa takımının dörtte üçü Bordeaux’du. Bir de yabancı transferleri vardı. O zamanların Şampiyonlar Ligi olan Şampiyon Kulüpler Kupası’nı yüzde 100 alacak gözüyle bakılıyordu. Girrese’ler, Tigana’lar, Lacombe’lar, Battiston’lar... Muhteşem bir takımdı gerçekten. Fransa’nın Avrupa Şampiyonu olan takımıydı resmen. Tabii biz de Türkiye’den geliyoruz, 60’lı yıllarda bir Manchester City’yi elemişliği var F.Bahçe’nin... Yani bizi çok küçümsüyorlardı haliyle, “İlk turda çok zayıf rakip çıktı” diye. Biz orada 32 yendik, buradaysa golsüz berabere kaldık. Gerçekten dünyayı şaşırtan bir sonuç aldık. İşte Manchester City, Bordeaux ve Manchester United... Bu başarıların arasında çok uzun yıllar var. Ama şükür ki o günler geride kaldı. F.Bahçe artık Avrupa’da daha emin adımlarla gidiyor. Bir zafer için 20 yıl beklemeyecek. Son 16’da Porto ve Sevilla şanslı kuralar olarak değerlendiriliyor. Sizin görüşünüz nedir? S.Y: Benim tercihim Barcelona. Neden derseniz; öyle bir hava estiriliyor ki Porto, Sevilla sanki zayıf rakiplermiş gibi gösterilmeye başlandı. Porto 2004’ün Şampiyonlar Ligi şampiyonu, Sevilla 2 yıl üst üste UEFA Kupası’nı aldı. Benim korkum şu: F.Bahçe bir yerlere doğru gidiyor. Hedefi elbette ki Devler Ligi’ni almak. Ama kolay değil, hatta imkânsız gibi bir şey. Ayaklar yere basacak ilk önce. Ayrıca bakıyoruz ki Şampiyonlar Ligi’nin kurulmasındaki amaç sürprize yer vermemek. Çıkan takımları görüyorsunuz işte; “Avrupa’da bunlar tur atlar” diyorsunuz, öyle oluyor. Neden lig usülü oynanıyor? Sürpriz olmasın diye... Genelde hak eden kazanıyor. Örneğin Liverpool... Sürpriz bir yenilgi alsa da ikinci maçı 80 kazanıyor ya da Marsilya’ya önce sahasında yenilip sonra deplasmanda 4 atıyor. Yani sonuçta çıkan çıkıyor. O yüzden F.Bahçe’nin rakipleri Porto ve Sevilla da dahil Avrupa’nın en iyi takımları. Ama öyle bir atmosfer yaratılıyor ki sanki Porto’yla eşleşip elenirse medya F.Bahçe’yi yerle bir edecek ve şu ana dek yapılanların hakkı verilmeyecek. Çünkü bu zamanında da yaşadık. F.Bahçe, Alkmaar’a yenilmeden elendi; neredeyse “mahalle takımı” muamelesi gördü. Zico ve futbolcular yerden yere vuruldu. Ayrıca Porto bu kadar zayıfsa Beşiktaş neden eleştirilmedi? Diyorsunuz ki, “Beşiktaş kaleye gidemedi.” Sinan Engin de Ertuğrul Sağlam da bütün futbolcular da bunu kabul ediyor. “Karşımızda çok üstün bir takım vardı, kaleye yaklaştırmadı” diyorlar. Porto’nun gücünü orada kabul ederken şimdi “Porto çıksın, çok zayıf” yorumları yapılıyor. Ama F.Bahçe, Porto’ya elenirse nelerin yazılacağı belli. Madem öyle, Barcelona’yla olsun da millet sussun. Burada önemli olan her yıl üstüne katmak. F.Bahçe bu yolda güzel gidiyor. BAŞARININ SIRRI İSTİKRAR Türkiye Kupası’nı kazanamamak, F.Bahçe’nin kronik hastalığı haline geldi. Kupayı alan son kadronun bir parçası olarak neler söyleyebilirsiniz? S.Y: Mersin İdman Yurdu’nu 21 yenmiştik, benle Tavşan Mustafa atmıştı golleri... Gerçekten acı bir şey. Bu kupa bizim dönemlerimizde çok değerliydi. Zaten hep deplasmanlı oynanırdı. Türkiye Kupası’yla ligi alanlar Cumhurbaşkanlığı Kupası için oynardı. Ama son yıllarda bu kupaya kimse önem vermez oldu. Cazip kılmaya çalışıyorlar, puana para veriyorlar. Bunlar olumlu gelişmeler ancak Anadolu takımlarını cezbeden uygulamalar. Daha çok onlar saldırıyor. Fazla uğraşmadan kendilerine UEFA yolunu açmak istiyor. Çünkü en kolay yolu bu; 34 maç yapıp final oynuyorsun. Hele de finali 3 büyüklerden biriyle oynarsan, onlar nasıl olsa bir şekilde Avrupa’ya gittiği için sen de UEFA’nın oyunu tutuyorsun. Çok basit bir denklem. Anadolu takımları saldırıyor, büyük takımlar arasında 2 yıldır Beşiktaş örneğinde olduğu gibi şampiyonluktan uzaklaşanlar da taraftarlarını teselli etmek için önem veriyor. F.Bahçe’yse gelecek paraya fazla ihtiyacı olmadığı için kupayı, forma şansı bulamayan oyuncularını görmek adına değerlendiriyor. Bu sezon hakemlere yönelik eleştiriler oldukça fazla. Hakemlik mesleğinin üzerindeki baskının kalkması için neler yapılmalı? S.Y: Hakemleri ağır eleştiriyorlar. Bu ülkede Zico’ya “Futbolu bilmiyor”, “Stajyer” dediler. F.Bahçe kazandığı zaman “Taktiği ben verdim” diyenler var. Bunlara kim kızsın? Daum için, “Futboldan anlamıyor” diye manşet atıldı. Yani hakemlere gelene dek söylenecek daha çok şey var. Futbolla uzaktan yakından ilgisi olmayanların sığ eleştiriler getirdiği yerde hakemlere yapılanlar solda sıfır kalır. Bir kere Türkiye’de hakemlerin ilk önce kendilerine çeki düzen vermesi lazım. Bunun için düşüncelerde devrim yapmak gerekiyor. Dünyanın en iyi solbeki Roberto Carlos’u getiriyorsun, arkasına kimsenin tanımadığı bir hakem koyuyorsun. Hakemlik profesyonelliğe geçmedikçe bunları daha çok yaşayacağız. Hakem maça geliyor, bir hobi gibi... Hakemlik hepsinin ikinci, üçüncü mesleği. Avrupa’nın futbolu kuvvetli ülkelerindeki gibi hakem başka işle uğraşmayacak. İyi hakem, futbolcuyla birlikte koşan hakemdir. Onun için de futbolcu gibi antrenman yapması gerekir. F.Bahçe takımın başına Zico’yu getirdiyse, İstanbul bölgesinin hakemlerinin başına da Piontek’i getireceksin. Her gün idman yapacaklar, işleri o olacak. Boş zamanlarında da dünya futbolunda neler olup bittiğine bakacak. Ondan sonra kampa girip maça gelecek. Parası da tabii ki 35 katı artacak. Yula eşi ve çocuğuyla tam bir F.Bahçe tutkunu. ‘FENERBAHÇE DOĞRU YOLDA’ Başkan Aziz Yıldırım, yabancı sınırlamasına karşı olduğunu birçok kez dile getirdi. 6+1’in yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? S.Y: Başkan, “Yabancı transferi serbest olsun da ben 11 tane alayım, bütün Türkleri harcayayım” demiyor. F.Bahçe bu sezon iki önemli futbolcusundan yararlanamıyor; biri Appiah, diğeri Kezman. Onlar sakatken iki yabancı alırsın, bunu söylemeye çalışıyor. Yarı yolda kalınıyor. Appiah’ın olmaması ortaya Deniz’i çıkartıyor. O sakatlanıyor, Selçuk oynuyor. Zico idare ediyor, ona da yazık. Lugano veya Edu’dan biri sakatlansa ya da kırmızı kart görse orada bir sürü alternatif var deniyor. Önder’i, Rize’den aldığı Yasin’i, çok formsuz olan Can’ı oynatıyor. Oradan oraya yamayarak bir şeyler yapmaya çalışıyor. Kezman sakatlanıyor, F.Bahçe’nin elinde İlhan Parlak’la Semih var. Ondan sonra diyorsun ki “Şampiyonlar Ligi’nde şampiyonluk istiyorum.” Olamaz... Yerli futbolcular elbette ki oynayacak ama sakatlık ve cezalar nedeniyle yarı yolda kalmak da yazgı... Yıldırım’ın anlatmak istedikleri buydu, ancak anlatamadı. Bazıları da popülizm uğruna hemen kaleme sarıldı, “Ulusal takım ne olacak? Yerli futbolcu bitecek” diye yazdı. Bitmiyor, merak etmesinler. 10
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear