Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 HAZtRAN 2003. SAYI899 DANS " Zeynep Tanbay, bedeninin her zerresine müthiş bir egemenlik kuruyor. Bedeninin her parçasını kendinden bağımsızmış gibi kullanıyor, o parçayı ya da bedeninin tümünü bir "objeye" dönüştürebiliyor. Ve bu dönüşümden, bu değişimden, sınır tanımayan insan bedeni kazançlıçıkıyor..." ğinde (hayır eşliğinde değil, olsa olsa bütünlüğünde) insan bedeninin kendi sınırlarını aşıp, şiire dönüşmesiydi... Sahnede sonsuza dek çoğaltabileceğimiz olasılıklardan yaptığı seçimleri görüyordum. Koreografi dediğimiz şey, önünde sonunda yapılan seçimlerin bir toplamı, bir sonucu değil miki! Düşüncelerin, düşlerin, duyguların seçiminden başlayıp, müziğin, hareketin, duruşlann, bakışların, tavırların, ışığın, gölgenin, renklerin vb. seçimine uzanan birsüreç... Karşımda insan bedeni, obedenin devinimi, bildiğim ya da hiç bilmediğim, düşlediğim ya da düşleyemediğim doğayla bütünleşiyordu. O ince uzun, su gibi akan görüntü, her an kendini yeniden yaratan ve çoğalan görüntü, görüntü olmaktan çıkıp.duyguyavedüşünceyedönüşüyordu. Yani özüyle, çıkış noktasıyla birleşiyordu... O gün bugün gerçekleştirdiği ve dans ettiği tüm eserleri gördüm. Her koreografisinde, binlerce olasılık arasından yaptığı seçimlere; bu seçimlerdeki yaratıcıhk ve özgünlüğe hayran oldum. Bir uçtan öteki uca "îç" adlı eserinde Vivaldi'nin iki mandolin için konçertosuyla dans ediyordu. Hayır "dans etmiyor" kendi tutsaklığından kurtulmaya çalışıyor, bedenin sınırlarını ortadankaldırıyordu. Dahadoğrusu bedenkendiiçinden "dışarı" çıkmaya çalışiyordu. "Anything" (Herhangi bir şey) eserinde, John Harle'in müziğiyle, bir dans stüdyosunda, "bar"ın önünde "çalışırken" yaşamı, geriye sarıyordu... "Something"de (Bir şey) Sheila Chandra'nın müziğiyle, kendi "sesi"ni, beden sesine dönüştürüyordu. Ama onu Ruhi Su'nun seslendirdiği Nâzım Hikmet'in "Kadınlarımız"ladans ederkendeizledim.ÜstelikBatman'daydık. Ve yalnız ben değil, bugüne dek hiç modern dans görmemiş yüzlerce Batman sakini de kurtuluş savaşını yeniden yaşadı, ay ışığın ın altında yol alan kağnıları gördü. "Iskemle" adlı eser benim için, işkenceye karşı atılmış en müthiş çığlıktı. Aynı "îskemle"yibaşkabirçerçevede,Dostlar Tiyatrosu'nun "Yaşasın Savaş!" oyununun içinde izlediğimde ise, bu kcz Saray Bosna ya da Bağdat 'ta pazar yerine düşen bombalarla sarsılıyordum. Bedenin şiiri Bütün bu eserlerde, Zeynep Tanbay, güncel ya da anlık bir hareketi zaman dışı kdıyor. Bütün bu eserlerde, Zeynep Tanbay, bedeninin her zerresine müthiş bir egemenlik kuruyor. Bedeninin her parçasını kendinden bağımsızmış gibi kullanıyor, o parçayı ya da bedeninin tümünü bir "objeye" dönüştürebiliyor. Ve bu dönüşümden, bu değişimden, sınır tanımayan insan bedeni kazançlıçıkıyor... Kimi eserlerine ironiyi katıyor, kiminde hareketi duyarlılığa, şiire dönüştürüyor. Birbirini izleyen binlerce parçaya ayırdığı hareket, hem sahne dediğimiz o boşluğu, hem de insan bedenini yeniden yeniden var ediyor. Sahnede Zeynep Tanbay'ı izlerken, dansın "sesini" duyuyor, dansın "rengini" görüyorum. Beden, hareket ve boş alan... Bu üçünden hangisi nerede başlıyor, hangisi nerede bitiyor, birbirinden ayırmak olanaksız. Üçü de birbirini doğuruyor.birbirini çoğaltıyor. Bütün bu söylediklerimin ya da söylemeye çalıştıklarımın teknik açıklamaları mutlak vardır. Amabiz ölümlü izleyiciler o tekniği değil, yalnız ve yalnız bedenin şiirini, bugüne dek benzerlerinehiç rastlamadığımız bir şiiri izliyoruz. İnsan bedeninin yaratıcı gücüne şaşarak izliyoruz onun temsillerini. Ona soracak olursanız, sanatçı olsun ya da olmasın her kadının doğasında var yaratıcılık, doğurganlık... O yalnızca birikimlerini, gözlemlerini bize sunuyor, işte okadar.# tin, alanın, boşluğun yapısal olanaklarını zorluyordu. Kendinden sonra bu alana sonsuz katkıda bulunacak sayısız öğrenci yetiştiriyordu. Bu kökten beslenen öğrencilerveöğrencilerinöğrencileriaracılığıyla modern dans çeşitleniyor, dallanıp budaklanıyor, doğurgan bir döngüye dönüşüyor ve müthiş zenginleşiyordu. Zeyncp Tanbay, bu zincirin halkalarındanbiri. Martha Graham'in öğrencisi ve onun tekniğini öğretmeye hak kazanmış bir eğitmen. Dünden bugiine Ama durun, o zincirin bir halkası oluncaya dek nice serüvenlerden geçti. Ankara'da Kuğu Bale Stüdyosu'nda baleye başladığında hocaları Tenasüp Onat ve Sait Sökmen'di. New York'a gitti ve dünyanın sayılı bale okullarından birine Joffrey Bale Okulu'na girdi... Ardından Alvin Ailey, Cleaveland Bale ve San Francisco Bale okullardan burs alarak eğitimini sürdürdü... 1983 'te solist olarak girdiği Minnesota Dance Theatre'da çok geçmeden başdansçı olacaktı. Ama Minnesota ona dar geliyordu. Tekrar New York'a döndüğünde, bu kez bir başka usta Paul Taylor, kendi okulunda ona burs verdi ve Zeynep Tanbay burada modern dans eğitimine başladı. Bir yıl sonra, işte yukarıda sözünü ettiğim Martha Graham Okulu'ndan burs alıyor ve ve Graham tekniğini öğreniyordu. Bueğitimitamamladığında" Martha Graham Hocalık Diploma Programı'na davet ediliyor ve sıkı durun bu diplomayı alır almaz okulun hocalık kadrosuna alınıyordu. Aynı zamanda da Martha Graham DansTopluluğu'nunbirüyesi, orta direği oluyordu. Bu toplulukla dünyanın sayısız ülkesinde dansetti. llkkoreografisi "Nothing" (Hiçbirşey) Ucl994'teAvignonFestivali'ne davet edildi. Bir yıl sonra aynı eseri, Aydın Gün'ün daveti üzerine Istanbul'da sunacaktı. Oilktemsil Zeynep Tanbay'ı izlediğim ilk temsili hiç unutmayacağım. 1995 yılındaydı. Cemal Reşit Rey Salonu'ndaydı... Onat Kutlar'ı yeni kaybetmiştik. Hepimize yönelmiş bir bombayı, o sırtlamış, arkasında büyük bir boşluk bırakarak aramızdan ayrılmıştı... O sıralar, Sıvas katli amı sanıklarının duruşmalarını izleyip duruyordum. Dünya karanlıktı, Türkiye daha da karanlıktı. Umutsuzluğun pençesinde bu ülke artık asla düze çıkmaz inancı içime yerleşmişti. Ve Zeynep Tanbay'ın "Nothing" (Hiçbir Şey) adlı eserini gördüm. Sahnedeöncebirışıkgördüm. Çok geçmeden o ışık içine beni de aldı. Müthiş bir mutluluktu. Öyle bir mutluluk ki, sahnede gördüğüm "ışık", ne zaman, nasıl olduysa, anlamama fırsat kalmadan tünelin ucundaki ışığa dönüştü. Benim ülkemden çıkan gepegençbir insan banabu mutluluğu veriyorsa, Türkiye kolay kolay vazgeçmiş, bıkkın insanlann ülkesi olamazdı... Hayatla ve ülkemle boğuşmaya devam dedim içimden... "Nothing", Ray Lynch'in müziği eşli D E R G t D E N Türkiye, gençlerine ve kadınlarına kötü davranan bir ülke. Geçen hafta iki genç Başbakana basın toplantısında soru sormaya kalktıkları için tuvalete kapatıldı. Kadınların durumu da gençlerden daha iyi değil. Dayak yiyorlar, karar mekanizmalarından uzak tutuluyorlar, taciz ediliyorlar hatta, taşlanarak öldürülüyorlar. Anadolu'nun ücra köşelerinde karşınıza çıkan mezarlıklara dikkatle bakın. Siyaha boyalı mezar taşlarıyla dolu bir mezarlık gördüğünüzde bilin ki orada recmedilmiş kadınlar yatıyor. Sekiz ay önce taşlanan ve ağır yaralanan Mardinli Şemse AUak geçen hafta Diyarbakır Devlet Hastanesi'nde öldü. Şemse ailesine verilirse o da Kimsesizler Mezarlığına, siyah bir taşın altına gömülecek. Berat Günçıkan kısa süre önce Mardin'de Şemse'nin köyüne gitmiş ve hem Şemse'nin hem de Helal'in yakınlarıyla konuşmuştu. Anlatılanlar karışıktı. Şemse ile Helal birbirlerini seviyorlardı diyen de olmuştu, Şemse tecavüz sonucu hamile kaldı diyen de. Şemse'nin köylüsü bir genç kadının sözleri Yalım'da aşkın ölümle iç içe yaşandığını anlatmaya yetiyor... "Aşk mı, Allah korusun!" Olayın geri planı insanlar ve mekânlara göre değişebiliyor. Ama sonuç değişmiyor. Kadın taşlamak bir töre. Cinayete töre karıştığında cezası hiç de ağır olmuyor. 21 Kasım 2002 akşamı yaşanan recm olayını devlet "fazla büyütülmüş" buluyor. Nijeryalı Emine Laval için ayağa kalkan dünya biraz da Türkiye için ayağa kalksa çok iyi olacak. Yedi ay süren yaşam mücadelesinde Şemse'nin başında bekleyenler, elini tutanlar, onu ailesinden korumaya çalışan Diyarbakırlı kadınlar bir de günlük tutmuşlardı. Bu günlükten bölümler yayımhyoruz. *** Bugün, babalara Esmahan Aykol'un kaleminden bir öykü armağan ediyoruz. Güzel bir Pazar geçirmeniz dileğiyle... ÎPEK ÇALIŞLAR CUMHURÎYET DERGİ ÎMTIYAZ SAHİBİ: YEDİ MAYIS HABER AJANSI BASIN VE YAYINCILIK AŞ ADINAİLHAN SELÇUK • SORUMLU MÜMENI: İPEK ÇALIŞLAR • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • BASKI: MERKEZ GAZETE DERGt BASIM YAYINCILIK SAN. VE TİC. AŞ MATBAASI ESENBOĞA YOLU 13. KM. PURSAKLAR/ANKARA • İDARE MERKEZİ: TÜRKOCAĞICAD. NO: 3941CAĞALOĞLU, 34334İSTANBUL.TEL: (0212) 5120505 • REKLAM: PUBLİMEDİA DÜR MEHMETSUCU • YAYIN YÖNET