Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
' 30 KASİM 2ÖO3. SAYI 923 Moskova'ya neden gönderildiniz? TKP ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi arasında ilişki vardı. Parti belli üyelerini seçerek Moskova'daki parti okuluna gönderiyordu. 1979NisanbaşındaDiyarbakır'daki parti yörc komitesinden bir talimat geldi; pasaportunu algel. llemen Diyarbakır'agittim. Ancak pasaportum nasıl olduysa kaybolmuştu. Üstüm başım eski, saçlarımiiçnumara,yanisınırdangeçecek birhaldedeğildim.Banahazırladığıpasaportu veren arkadaş, bu halinle sınırdan geçemezsin, dedi. Yeni kıyafetler alındı. Bir de güneş gözl üğü aldık. Eski bir Volkswagen arabayla 5 kişi yola koyulduk, güneş batmış ama bcnim gözümde kara gözlük. Sınıra geldik, görevliler sorular sormaya başladılar,nercyc, Almanya'ya,neyapmaya,eğlenmeye...Inanmadılartabii. Sonunda bizi sınırdan geçirdiler. Arkadaşlar artık çıkar şu gözündckini, dediler çıkardım, birbaktım etiketi solcamın uzerinde duruyor. îkinci gün bizi uçakla Moskova'ya gönderdilcr, hayatımda ilk dcfa uçağa bindinı. Moskova'nın merkezindeki okulda Italyanından Şililisine, HintlisindenFransızına, Arabındanîsveçlisinekadarfarklıülkedcnöğrenciler vardı. Yurt, okulun bitişiğindeydi, son dercce rahatbiryerdi.yemckleroradayeniyordu. Iki kişilik odalarda kalıyorduk. Okula gider gitmez bize hcmen bir giriş kartı verdiler. Ru giriş kartı olmadan kapıdaki görevliler kimseyi okula almıyorlar dı. Altı ay boyunca pasaportsu/. dolaştım. Sorun çıkacakolursa politik polisi çağırtacaktık. Okul idaresi her öğrenciye biı miktarpara verdi. Ust baş için falan. Ayrıca ayda 90 rublelik birbursveriyorlardı. Vedönüş parası...tyideparaydı. Türkiye grubu 20 kişiden oluşuyordu. 10'ar kişilik ikısınıfa bölündük. Dersler Rusça veriliyor, ardından tercümanımız Türkçeyeçeviriyordu. Dersleriınizekonomipolitik, felsefekonspirasyon,toplumsalpsikoloji, SBKP (Sovyetler Birliği Komünist Partisi)tarihiveteoritaktikten oluşuyordu. Okulumu/ıın ismi MarksizmLeninizm ve 'Jbplııınsal Bilımlcr Enstitüsü idi. Eğitiminiz nekadarsürdü? Altı ay siirdü. Derslerin dışında bütün öğrencilerin birlikte katıldığı konferanslar da yapılırdı. Okulda büyükçe bir kütüphanevardı.Türkçekitdplardümevcuttu.Eğitimin sonunda sınav yapılırdı. Aradaeğlenceler de tertip ediliyordu.. Elbette bizim gruptan da dans edenler vardı. Ancak pek çok arkadaşımız dans edip, şarkı söylemeyikomünistliğeaykınbuluyorlardı.Kurallara uyulduktan sonraneyaparsanızyapın diyorlardı. Ama bizimkilere okulun kuralları yetmiyor, kendileri için kural icat ediyorlardı. Komünist kuralsandıkları aslındakendifeodalalışkünlıklarıydı. Moskova'da olduğunuz dönemde TKPM Merkez Komünist üyeleriyle görüştünüzmü? Moskova'ya gittikten üç ay sonra okula Türkiye'den üç kişilık özel bir grup geldi. Merkez Komitesi iiyelerinden oluşuyordu. Bu grup, Nabi Yağcı (Haydar Kutlu), Sıtkı Coşkun ve Güray Tekinöz'den oluşuyor du. Onlar üç aylık yoğunlaştırılmış bir eği tim görüyorlardı ve sınıfta sadece üç kişiydiler. Bir gün de parti sekreteri bizi çağırdı, "Bilen yoldaşgelecek," dedi. Oğleden sonra okulun kapısında beklemeye başladık. Siyah bir araba geldi, yanındaki iki kişi getirmişti onu, bıraktılar gece falanca saatte gelip alacaklardı. Tek tek herkesleöpüştü daha sonra toplantı yapacağımız odaya doğru yürüdük. Biz sorular soruyorduk o da yanıtlıyordu, epey yaşlanmıştı. Moskova'nın nüfusu on iki milyondu. ve merkezi sistemle ısıtılıyordu. Moskova metrosu ile şehrin en ücra mahallesine gidilebiüyordu. Yollargeniş, düzgün vebakımlıydı. Işsizliğin olmadığını, cğitim ve sağlık hizmetlerinin parasız olduğunu söylüyorlardı. Ancak herhangi bir restorana yemek yemeye gidıldiğinde ya da herhangi bir nıağazadan alışveriş yapıldığında sistemin bir başka yüzüyle karşılaşılabiliyordu. Satdan mallar kalitesız ve estetikten yoksundu. Hizmetsonderecekötiiydü. Bir nehir gezisi tertiplemiştik. Mayo almak üzere Kıztl Meydan'daki bir mağazayagittim. Tezgahtar birtop mayoyu önüme attı. Rcngi beğenmedim, ötekini istedim. Yine bağıra çağıra verdi. Çok kötü davranıyordu. O kadar moralim bozuldu ki, aynı renkten on üç tanemayo seçtim. Okula dö I Niceyıllara MÜŞERREF HEKİMOĞLU Çocukluk anıları gizli tepelere tırmanıyor, bir kadın, bir erkek ile yeni pencereler açılıyor önümüze. Istasyonda bir lojmanda oturduğumuz yıllar ilginç boyutlara varıyor belleğimde. Eski dostları yeniden görüyorum, ansızın karşıma çıkıyorlar. Örneğin Sevda Şener, sevdiğim, saydığım arkadaşlanmdan biri. Yaşam tarihinden sayfalar açıyoruz söyleşilerde, Ulvîye Serter'den söz ediyoruz. Önce babamdan duydum adını, sosyal konulara eğilen bir kadın olarak saygıyla söz etti ondan. Bir balo gecesi var, sanırım yardımscverlerin balosu. Ulviye Hanım, kardeşim Mukadder'le benim de çalışmamı istedi. Ilk kez baloya gittim, piyango masasında çalıştık, kardeşimle bilet sattık balo konuklarına. Ulviye Serter arada bir yanımıza geliyor, "Aferin size, çok güzel çalışıyorsunuz. Piyangomuz büyük gelir sağlayacak" diyor, gözleri parlayarak. Hasan Esat Işık'ı da bu baloda tanıdım. Piyangoya büyük ilgi gösteriyor, arkadaşlarından para toplayarak kardeşim ve benden bilet alıyor. Ulviye Serter çok hoş bir kadın, Cumhuriyet kadınlarının parlak bir örneği, parıltısı hiç sönmedi. îşte şimdi de kalemimde parlıyor. Ankara Palas'ın salonlarından bugünlere kadar geçen yıllarının gizemini izliyorum yüzünde. 29 Kasım'da 100 yaştna basıyor, yüzyılın güzel birikimini taşıyor. Tüm aile sevinçle bir şenlik kutluyor Boğaz kıydarında. Serter ailesinin tüm üyeleri "iyi ki doğdun" şarlasıyla kucaklıyor onu. O yılları anımsarken mutluluğun resmini çizer, zenginliğini hissederim. Elbiseler, takılarla değil, düşünceme eklenen değerlerle. Demiryolcuların güzel emeği var o yülarda. Ağları örenleri saygıyla selamlıyor çevremdekiler. Ulviye Serter Cumhuriyet'in güzel kadınlarından biri olarak yer alıyor anılarda. Bir dönemi simgeliyor, belli değerlerin belli koşullarda oluştuğunu kanıtlıyor. Kuşaklar değişse de özünü yitirmiyor. Düşünüyorum, o dönemin başka bir gizemi var galiba. Değer yargıları güzel oluşuyor. Belli değerleri vurguluyor, Atatürk devrimleriyle yaşıyor. îçinde yaşarken olayların önemini yeteri kadar fark edemiyoruz galiba ya da coşku soluyor, olayın gerçek rengini yakalayamıyoruz. Son günlerde çiçekkrin solmasını da yaşıyoruz, güzel olaylar anılaşıyor. Doğalı da bu ama dahası gerekiyor, geçmişe, solan güzelliğe ödün vermenin hüznüyle gelişiyor olaylar. Her gün yaşadığımız acılar, kazalar, yangınlar, cinayetler, soygunları, onarılmaz yaraları, onarılamayan hastahkları belli ödünlerin karşıhğı diye duşünüyor, acı ve gözyaşıyla doluyor insan. Zamanı güzel değerlendirenlcre teşekkürle bakıyoruz ama başka görevlerimiz de var değil mi? Unutkanlığa ödün vermemek de bir görev. Ödün verenleri affetmiyor gelen günler, tersine acı faturalar ödemek kaçınılmaz oluyor. Yüzyılın penceresinde beliren olaylar, beliren çizgiler gerçeği yansıtıyor hiç kuşkusuz. Yan yana gelince güzel anılarla direniyor, yaşama sevincini coşkuyla kutluyoruz ama ötesi de var değil mi? Sayın Ulviye Serter'e yüz yıllık yaşammda esenlikler diliyor, yaşam ağacında yeşilliğını, üretkenliğini yitirmeyen bir dal olarak selamlıyoruz. Acı tatlı, ak ve kara olaylarla yaşanan, derinleşen çizgilerle yaşadığımız yüzyılı simgeliyor Sayın Ulviye Serter. Güzel çizgileri silinmiyor, derinleşiyor. Nice yıllara.# ndüğümde, "Aynı renkbunlar, manyakmısın sen ? " dediler. "Tepem attı aynı rengi aldımgeldim," dedim. Ben ekim ayında Türkiye'ye geri geldim veyoğunbirtempoileçalışmayabaşladım; ancak 11 ay sonra askeridarbcolduvepar ti çalışnıalarım kesildi. Tatn olarak hayalleriniz neydi ve TKP hayallerinizi karşıladımı? Bu gün ben yine o günkü koşullarda yaşıyor olsaydım herhalde yine TKP'ye giderdim. Ama bııgün sorsalar asla yasadişi bir partide çalışmam.Yasadışı bir parti asla demokratikolamaz.çünkü bütün yöneticileriatamaylagelmiştir. Kürt meselesine bakışınız neydi... TKP içindeKürtolmak avantajmıydı? TKP'nin içinde Kürt olmak bir dezavantajdı, biz orda kötü şeylerle karşılaştık, ayrıca TKP'nin Kürt meselesiyleilgilipolitikası da yeterli değildi.Biz daha o dönem eğitim anadildeyaptlmalı, Kürtçe radyo ve tv. yayınları yapılması gerektiği gibi demokratik hakları öne çıkuran taleplerde bulunurduk. Maalesef diğer Kürt harekctlerin çoğu bizi reformistlikle, şovenlikle suçluyordu. O zaman da Kürt meselesini Tüıkiye'nirıgenelmeselelerı içinde görüyorduk, Turkiye'nindemokratikleşmesine bağlı olarak ele alıyord uk.#